şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
-Mustafa ben denize girmek istiyorum.
-Beraber girelim. Alkolün etkisiyle dengeni kaybedebilirsin.
Elimi tuttu ve beraber daldık lacivert efsuna. Su buz gibiydi. İçim alev topu, yüreğim, ruhum serseri düşlerde… Allah’ım bu rüyaysa, gerçek nerede? Ayaklarımı hareket ettirip yukarı doğru çıkıyordum, vücudumu her zaman ki gibi yukarı çıkma pozisyonuna alarak. Bu defa başkaydı… Bendim yüzen; ama beni yüzdüren Mustafa’ydı. Bedenim tamamen onun vücuduna yapışıktı.
Beraber sudan çıktık; kendimi ona sarılmış olarak buldum. İşin kötü tarafı; ne sarılmayı bırakıp normal bir hareket yapmışım gibi yüzmeye devam edebiliyordum, ne de sarıldığım bedende bu andan sonra ne yapmam gerektiğini biliyordum. Sadece boynum Mustafa’nın boynunda bedenim onun bedeninde; duruyordum. Mustafa yavaş hareketlerle tekneye yaklaştı.
-Hadi canım! Yukarı çıkalım…
Suçlu bir çocuk gibi, merdivenin basamaklarına ayak tabanlarımı değdirip, yandaki korumalıkları tuttum. Bir diğer adımı attım, sonra bir diğerini… Tekneye çıktım. Başım dönmüştü. Sanırım rakının etkisiydi bu. Olduğum yere oturdum. Mustafa hemen yanımdaydı. Bana sarıldı, yüzümü avucuyla tutarak kendine çevirdi. Bakıyordu…
“Allah’ım gözlerimi açmama yardım et ne olursun açamıyorum nefesim soluğum kesildi öp beni Mustafa öp…”
-Şimdi seni kaldıracağım ve beraber kamaraya gideceğiz. Hazır mısın?”
-Evet, hazırım! Evet, evet, evet…
Beni havluyla kuruladı. Elleri vücudumda dolaşıyordu. Kalbim almış başını gidiyordu. Tenimden alevler yükseliyordu sanki. Sarıldım; buz gibiydi Mustafa’nın bedeni; üşüdüm mü nedir tir tir titremeye başladım. Çenem bir birine vuruyordu. Daha sıkı sarıldı bana ve üzerimize battaniye attı. Nasıl yani? Battaniyenin altında, ben ve Mustafa yarı çıplak bir haldeydik; ısınmak için birbirimize sımsıkı sarılmıştık. Şimdi ne olacaktı bilmiyordum.
–Sen istersen uzan. Ben buralardayım. Bir duble daha içeceğim ay ışığında.
-Hayır! Gitme; ya da bende geleyim.
Sarıldı bana ve yukarı çıktık. Yumuşak yastıklarda oturduk. Dublesini ağzına yaklaştırdığında, elinden tutup kendi dudaklarıma yaklaştırdım ve bir yudum rakı daha aldım. Anason kokusuyla beraber dudaklarına dokundurdum nefesimi; sonra onun dudaklarına uzattım bardağı. Vücudunu hissetmekten, sesleri dinlemeye terfi etmiştim. Artık kalp atışlarımız birdi. Arzularımız, isteklerimiz de birdi… Aynı ayın ışıkları altında bedenlerimiz de birdi. Yüzümü tuttu iki eliyle; “Ben” dedi… Sonra nasıl olduysa gerisi gelmedi; konuşmasını bekliyordum; ama konuşması gereken dudaklar ve dil dudaklarımdaydı. Ne o konuşabildi, ne de ben… Öpüşmek ne güzel bir şeydi… Bir daha, bir daha öpüşmek…
Beni kamaraya yatırdı ve yanıma uzandı. Hiçbir fikrim yoktu olacaklarla ilgili. Her şey de olabilirdi; hazırdım. Kafamı aldı, göğsüne koydu. Kamaranın camını açarak bana ayı gösterdi ve
-Artık senden vazgeçmem mümkün değil. Benimle evlenir misin?
-Evet! Ama sen benden küçüksün; el alem ne der?
-El alem yok, biz varız ve hayatımız…
Artık beraber yürüyecektik bu yolda. İçten bir duanın kabulü gibiydi bu. Bir tesadüften öte, bir kader çizgisiydi onu bana getiren.
8. BÖLÜMÜN SONU
DEVAM EDECEK…
Melek KIRICI
www.kafiye.net
Alışır zamanla insan yalnızlığa,
Etrafı duvardır uzanır boşluğa,
Kulağı sestedir kapıya koştuğu,
Arkadaş yoldaşı olur yalnızlığı.
Kafası karışır düşünmek istemez,
Beynini kurcalar hiç bir yere gitmez,
Hayaller kursa da teselli bulamaz,
Avutur kendini dosttur yalnızlığı.
Yalnızlık olmuştur onunla şahane,
Bayramlar,seyranlar sadece bahane,
Ömrünce uğraşmış kuramamış hane,
Kıskanıp ayrılmaz olmuş yalnızlığı.
İçine kapanıp çıkamaz içinden,
Yakınlık kuramaz bırakmaz elinden,
Yapışır yakaya kıskanır kendinden,
Hayatı boyunca kalır yalnızlığı.
Uzaklık ,yakınlık umurunda olmaz,
Kapanır evine hiç dışarı çıkmaz,
Kadere sitemkar tavırlar yapamaz,
Onunla tadacak mecbur yalnızlığı.
NESRİN ÖNEM DEMİR
05 .10 2014
BURSA
www.kafiye.net
Halimi anlatsam dağlar taşlar ağlar,
Yüreğim içinde karalar bağlar,
Hasretin yandıkça korlar gibi dağlar,
Bilirim sadece tek sevdiğim anlar.
Yalnızlık kaderim ömür boyu sürer,
Sancılar kalbimi yoklar birer birer,
Alnımın yazısını hangi güç siler,
Sadece derdimi tek sevdiğim anlar.
Boynumun borcunu ödedikçe bitmez,
Gözümde yaşlarım yanağımdan gitmez,
Dünyada yaşarım hak yerini bulmaz,
Çaresi ondadır tek sevdiğim anlar.
İmalı sözleri yüreğimi dağlar,
Sitemkar tavırları beynimi zorlar,
Hayali gözümden gitmez hep azarlar,
Olmazsa yaşamam tek sevdiğim anlar.
Kırılmam, gücenmem sözleri haklıdır,
Hatamı af eder herkes den farklıdır,
Söylemem kimseye bana yasaklıdır,
Yemini bozamam tek sevdiğim anlar.
NESRİN ÖNEM DEMİR
06. 10 2014
BURSA
www.kafiye.net
BİRGÜN AYRILACAĞIMIZIN FARKINDAYDIM
Dışarıdan bakıldığında tebessümün kabul edilir gibi
Ruhun en az benim kadar paramparça
Mutlu olman aslında şaşırttı beni;
Belki de şaşırmak değildi bu
Ürktüm, üzüldüm, serseme döndüm.
Bunlar hislerimi daha iyi anlatıyor.
İçimdeki kuvvet beni kolay kolay yıkılmayan kadınlardan biri yaptı.
Her zaman güçlü, özgür gizli bir kadın oldum
Hayat için mücadele eden biri ve yılmayan
Bugünün geleceğini hep farkındaydım.
Birgün ayrılacağımızın da farkındaydım.
Sadece bu kadar ani olacağını düşünemedim.
Her şey aynı, yeterince zamanımız olduğunu düşündüm.
Hep böyle düşünüyorduk zaten.
Hep böyle idi kayıplarımız.
Meğer; değişmemiş bazı şeyler
Biliyorum köyünü özlüyorsun.
Biliyorum çimen kokularını hasretsin.
Bedenim bitap düşmüş.
Beynim takılı duruma gelmiş
Geçmişe olan özlemlerin bana attığın en ağır taştı.
Kelimeler yüreğinden dökülüyor.
Birebirimize karşı iyi olmak bu kadar zor muydu.
Bir gün ayrılacağımızın farkındaydım.
Sadece bu kadar ani olacağını düşünemedim.
Gülsüm Hicran Çaçur-03/10/2014
www.kafiye.net
Büyüyünce olursun,aşiretine ağa
Durmadan koşturursun, bakarsın sola sağa
Kanına işlemiştir,mutluluk verir doğa
Sıkılınca atarsın,kendini çamlı dağa
Dediğin dediktir hep, herşeyi alır satar
Yaptığına dikkat et, çok şeyler göze batar
Aşk bu hiç belli olmaz, yüreğini hep yakar
Sakın yanlış yapma sen,o da yüzüne çakar
Ağa olsan da yine, birgün yüreğin yanar
Sende aşık olursun, sevdiğin sana kanar
Sevgini gösterirsen gelir bir yudum banar
Bak iyi davranırsan, kendini mutlu sanar
IşınAndaç 5.10.2014
www.kafiye.net
Orta yaşlarda bir kadın değişik işlerde çalışmış,bu aralar işsiz,herzaman gittiği sigorta doktoruna gider rahatsızdır, Muayenesi bittikten sonra, doktoruna işsiz olduğunu,sizin çevreniz vardır, bana iş bulmak için yardımci olurmusunuz der, rica eder.
Doktoru da ona CV ni getir bir bakalım der, kadında o neki diye sorar anlamamıştır.
Doktor da yani özgeçmişini yaz getir der. Kadın teşekkür edip ayrılır,
İki gün sonra doktorun yanına gider, elindeki özgeçmişini doktoruna uzatır.
Doktor şaşkın bu ne der, verdiği kocaman 5- 6 sayfa yazıya bakar. Kadın özgeçmişim dedinizya o der.( Olay 1984 yıllarında geçer.)
Doktor gülümsiyerek alır, şöyle bir göz gezdirir.
Anamın adı Emine Babamın adı Ahmet 1964 yılında Niğde de doğmuşum
ilk okulu bitirmeden ayrılmışım beni 16 yaşında Hüseyinlen everdiler, 2 çocukla dul kaldım adam öldü, ne yapcam, ortada kaldım, sonra beni Abdullahlan evlendirdiler
onlanda çok geçinemedim ayrıldık, orda bura çalıştım, şimdi size sıraylan onlarıda anlatcam, diye yazilar böylece devam ediyor..Oku oku bitmez,doktor gülmekten konuşamıyor. Git hanım böyle CV olmaz bir bilene yazdır da gel diyor.
Ne yapsın zavallı kadın ne olduğunu bilmemişki…
Daha okusaydı kimbilir neler yazıyordu zavallı kadının hayatında diye kadını uğurlarken yinede hem gülüyor, hemde üzülüyordu…..
Işın Andaç 5.10.2014
www.kafiye.net
Her Eylül geçişi bir ayrılıktır.
Rüzgârı başka bir diyardan gelmiş gibidir. Ayrılık vardır esintisinde…
Hüzündür!.. Eylül hüznüdür yaşadığımız…
Yaklaşmakta olan kara bulutlarla, mavisini yavaş yavaş yitirmektedir deniz… Güneşin ışıklarının aksi vururken yüzümüze, gözlerimizi yaşlandıran onun hüznüdür…
Herkesin hüznü yaşı kadardır. Yüzdeki her bir çizginin derinliğine, anlam katar geçen seneler… Bu yüzden her yaşta biraz daha ağırlaşır Eylül hüznü… Ve her yaşta biraz daha anlamlandığı içindir ağırlığı hüznün… Hüzün, ağaran saçlarla, yüzdeki çizgilerle yaşıttır…
Bir yolun bitişi; başka bir yolun başı gibidir… Yolun nereden gelip nereye gittiği önemsizdir. Ve yolun sonu acı da olsa, sevinç de olsa; hep hüzne yoğrulur. Acının ve mutluluğun birleştiği noktadır Eylül… Ayrım gözetmez, eşit dağıtır hüznü…
Sonbaharın ilk nefesidir Eylül… Deniz kenarında bir akşamüstü, sıkıca sarındığınız hırkanın kollarını koynunuza bağlayıp, karşı kıyıya dalarken içinize çektiğiniz; Eylül rüzgârıdır… Ve Eylüldür, o anda gözlerin kederine ortak olan.
Belli ki gelinen yollarda Sonbahar hüznüne hazır bir gam yükü var… Doğa sarı-gri rengine bürünüp; yeni bir ayrılık yaşarken gövdesinde, bir parçası olan bizleri de mutlu mutsuz farketmeden yanında alıp götürüyor, kendiyle beraber hüznünle yoğuruyor…
Ağaçlar, dallarında yeşerttiklerine son kez bakıp hüzne boğulur… Rüzgârın savurganlığına karşı duruştur yaprakların hışırtısındaki çığlık… Artık solmaya yüz tutup, toprağa karışacaklarının habercisidir…
Mutlu da olsak, mutsuz da olsak; bir parçası olduğumuz doğanın hüznüdür bizi saran… Tıpkı İlkbaharda tomurcuklanıp yeniden yeşerip umuduna ortak ettiği gibi; Sonbaharda da, solgun hüznüne ortak ediyor bizi… Bu döngüyü yaşatırken, bir yandan da anlatıyor Doğa, parçası olduğumuz bize; ayrılığın ardındaki kavuşumu, karanlığın ardındaki aydınlığı, yağacak yağmurun ardından çıkacak güneşi, solan umutların yeniden yeşereceğini ve hayatın sonsuz dönüşümünü…
Ve Doğa, yeni bir döngüyle, yeni bir mevsim perdesini aralayıp bizi davet ederken Güz’e, İncesaz’dan huzurlu bir “Eylül” ezgisi değip, tatlı bir tebessüm bıraksın, ömrümüzle yaşıt hüznümüze…
çınar(alt)
Ömer Sabri KURŞUN
www.kafiye.net
Yine geldi senle sohbet zamanı
İçimden taşanı bil istiyorum
Aklımdan geçeni bölüşüp biraz
Ufkuma uzanmış hisli dumanı
Gönlüme gösterme sil istiyorum
Sabahı güneşli il istiyorum
Kurumuş dalımı yaştan ayırtıp
Çömelmiş dizimi taştan kayırtıp
Destursuz kapımda durmadan ayaz
Nemlenmiş gözümü yaştan sıyırtıp
Hakkıma dualar sal istiyorum
Sabrımın seyrinde kal istiyorum
Geçen gün ömrüme yol verdiğinde
Gündüzüm geceme kol gerdiğinde
Getirip önüme yığmadan araz
Fikrim de zikrime çul serdiğinde
Yanımda her daim ol istiyorum
Güvenle sineme dol istiyorum
Terkedip nadanı güldürüp ele
Dostum olmayanla edip velvele
Arama boşuna sırtına sıvaz
Hizmetkâr dilimle verip elele
Aklımı başımdan al istiyorum
Özü bizden olan bal istiyorum
Yarına bakarken şaşırsa yönüm
Akıbet çarkında tıkansa önüm
Uzaklara kaçıp saklanma dur az
Aldığım nefeste gelmeden sonum
Yaşama uzanan dal istiyorum
Umudu yüzdüren sal istiyorum
İstiyor bu yürek… Güzel olanı
Bakıştan süzülüp kalbe dolanı
Sükûtda demlenmiş manada mümtaz
Hüzün tezgahında çabuk solanı
Üstümden atmaya hal istiyorum
Hayrın kapısını çal istiyorum.
Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net