şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Çocukluğum annemin işe gitmesi nedeniyle anneannemin yanında
geçti. Herkes gibi benim de o yıllar şimdi sisler arasından büyülü bir masal
gibi görünüyor belleğimde. Her masalın baş kahramanı, her oyunun öğretmeni veya
doktoru yani en faal oyuncusuydum o yıllar, tıpkı her çocuğun olduğu gibi.
Okulun üçüncü yılını bitiriyorduk. Kışın soğuğu, yerini
baharın cilveli hallerine bırakıyordu. “Hırka mı giysem, paltomu mu alsam?”
dedirtiyordu hava durumu. Bahçenin önünden geçerken Mustafa’yı gördüm;
gözlerime inanamadım. Uzun zamandır görmediğim Mustafa’nın boyu uzamış,
delikanlı havasındaydı. Selamlaştık önce.
Eğer, gece ay ışığı varsa ve denize karşı bir türkü tutturmuşsak, yakamozlarla birlikte farklı dünyalara gitmiş gibi hissederiz kendimizi. Çünkü ay ışığı çevredeki çirkinlikleri, yakamozlar da su üzerindeki kirliliği örtmüştür. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, gecenin gümüş kanatları kırılır, sular yakamozlardan arınır
Babam masrafların fazla oluşundan dolayı, eve elektrik
tesisatının döşenmesini hep erteliyordu. “Yakında elektriğimize kavuşacağız
kızım” derdi ve devam ederdi: “Az kaldı…”. Allah’tan sokak lambaları döşenmişti
ve ben akşam yemeğinden sonra her gün sokak lambasının ışığında derslerimin
geri kalanını çalışırdım. Bu yüzdendir ki; nerede sokak lambası görsem kitap
arar elim ve “Yeni bilgi” diye ses verir benliğim.
Sonbahar, Sakarya Caddesi’ni çok üşütürdü. Etrafta ağaç
olmasa bile, cadde yaprak dökerdi sanki. Her gün bu yolu yürürken, neşeli
insanlar geçerdi gözümün önünden; arabada son ses müzik, gamsız görüntüleriyle…
– Bana beni sevdiğini söyleme Güzel kadın! Bana bir çay demle sıcacık, hissettir, çayı yüreğimde.
Kalp çarpıntılarıyla başlayan, sonrada beni benden alıp giden imanım gibiydin sen. Aklıma geldiğinde aklımı başımdan alan, ama yüzümü güldüren gülüşümdün sen. Zamanla alışkanlığım haline gelen sigaram gibi bağımlılığın olmuşken, yokluğuna alışabilmek ne zor bir bilsen…
Bir gözyaşı süzülür gökyüzünden… İçindeki binlerce bomba ile yüreğim ağrır, düşüncelerim parçalanır… Bir çocuk çığlığı sarar etrafımı, kadınlar ve erkekler, binlerce ses kaplar beni… Susarım, kopar içimde fırtınalar, bir ışık renk verir güne… Henüz sabah olmamıştır. Oysa ekranlardan güneşin doğuşunu gösterir gibi görüntüler verirler, bu kentin yüreğinden kopar binlerce ışık, yanarım…
Naneli şeker tadında bence hayat. Hafif buruk bir hali var. Şekeri az serinliği fazla sanki.
Bir öğrencim çekip çıkardı hafızamın sandıklarından bu eskimeyen lezzeti. Elindeki şeker paketini avucumun içine savurdu; onlarca şekerden biri yuvarlanıp bahtıma düştü. İçim ürperdi nedense.
Ablamın söylediğine göre fesleğenim son günlerini yaşıyor. Oysa canımın içi, yapraklarının arasındaki küçük, beyaz çiçekler hariç yemyeşil.
Mutfak masamın konuğu o. İlk ve tek çiçeğim. Onuncu kattan şehrin doğu yakasını seyrediyor. Sabah güneşi bu yüzden önce ona uğruyor. Sesi, soluğu yok. Bir ad bile bahşetmedim ne hazin ki ona.
Gölde heyecan verici manzaranın nihayetlenmesiyle birbirimizle ilgilenmeye başladık. Çayımız demlenedursun, oradan buradan konuşmaya başladık. Laf döndü dolaştı, sevgilisinin hasretiyle gözyaşı döken Akif’e geldi. Babasının hali vakti yerindeydi. Bol para geliyordu. Sevgiliyle de yerdi, içerdi de… İstediği gibi har vurup harman savurabilirdi. Virane’ye dönünce bu konuyu dile getirmeye karar verdik. Yanımızda, onun aksine, örnek bir arkadaşımız vardı. Çok ağır uslu, aklı başında biriydi.