Kategoriler

Arşivler


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ümran YILDIRIM

Sen ve Ben

Sen ve Ben

Sen dolu dizgin koşarsın
Ben kanatlarımla uçarım
İkimiz de rüzgârla yarışırız
Yaklaş bir sır vereyim
Özgürlüktür benim adım
Gökyüzünü maviye boyarım
Bakma öyle minik durduğuma
Nice sevdaları kanadımda taşırım
Hem yerdeyim hem gökyüzünde
Senin yelelerinden savurur uçururum
B/aşka diyarlara
Ne zaman ki kırılır kanadım
O zaman düşerim ayak ucuna
Sen de dört nala taşı ki sevdaları
Yer gök inlesin sevdaların şanıyla
Nasıl olsa senin de ayakların taşımaz kırılır
Bir ayrılık bir de gözyaşında

Ümran YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

BEŞTAŞ

Çocuklar (ınız) İçin…
BEŞTAŞ

Ödevimi yapmak için çalışma masama geçtim. Defterimi, kitabımı çıkardım. Kalemlerimi çıkarmak için kalem kutumu açtığımda, kurşun kalemimin iyice küçülmüş olduğunu gördüm. Hemen, yakınımızda bulunan kırtasiyeden bir kalem almam gerekiyordu. Annemden para istemek için oturma odasına yöneldim. Oturma odasının kapısı yarı aralıktı. Elim kapıya uzandı. ‘Anne’ diye seslenmek üzereyken annemi bir köşede taşlarla oynarken gördüm.

Annem, fındıktan biraz büyük çakıl taşlarını avucunda sallayıp yere bırakıyor, sonra da onları tek tek topluyordu. Bir hayal âleminde gibiydi sanki. Yanına gitmek istedim ama vazgeçtim. Kapının aralığından bir süre baktım. Ödevi de kalemi de unutmuştum.

Annemi hiç böyle görmediğim için, içime bir kuşku düştü.Taşlarla niçin oynuyordu acaba? Ayyy, daha fazla dayanamayacaktım. Kapıyı sonuna kadar açtım ve odaya girdim. Çok garip, beni hiç fark etmedi. Oysa annem, en ufak bir sese tepki verirdi. Taşların “şık şık şık…” diye devam eden sesi kaplıyordu odayı. Taşlar avucundayken arkasından yaklaşıp aniden ellerini tuttum. Annem birdenbire irkildi:

-Ne yapıyorsun kızım? Ellerimi acıttın, diyerek tepki gösterdi.

-Peki sen ne yapıyorsun anneciğim bu taşlarla? dedim.

-Görüyorsun işte oynuyorum, dedi.

-Neden bir oyuncak bebek ya da oyuncak bir ayıcıkla değil de taşlarla oynuyorsun? diye sordum.

-Şuna bak hele, dedi annem. Ben bebeklerle oynayacak yaşta mıyım?Onlarla sen oyna.

Sorumun cevabını almıştım. Bir süre suskun kaldım. Sadece annemin yüzüne baktım. Sonra annem, elimden tutup çekiştirdi:

-Gel otur yanıma, sana da öğreteyim, dedi.

-Sen oynadığına göre; bu oyun, annelerin oynadığı bir oyun olmalı. Ama ben, henüz ilkokula giden küçük bir kızım, dedim.

-Sen öyle san, dedi gülümseyerek. Bu oyunu asıl küçük kızlar oynar. Biz, sizin yaşınızdayken ne oyunlar oynardık. Bu taş oyunu, o oyunlardan sadece biri. Sizin gibi ağlayan bebeklerimiz, kumandalı arabalarımız mı vardı.? Kızlar “Beştaş” ve “Çizgi” oynar; erkekler de “Çelik Çomak” oynar, çember çevirirlerdi. Sonra erkek kız karışık oynadığımız oyunlarımız da vardı.

-Ama haksızlık ediyorsun. Çizgi oynamayı ben de biliyorum, dedim.

-Ama beş taş oynamayı bilmiyorsun, dedi.

Anneme ne olmuştu böyle? Bu yaşta bu oyun merakı da neydi?

-Peki, hadi öğret de öğreneyim. Ama önce neden böyle bir oyun oynadığını söyle bana, dedim.

-Geçen gün Adile teyzenle bahçede oturuyorduk. Çocukluk yıllarımızdan söz açıldı. Konu, oynadığımız oyunlara kadar uzandı. Ben de bahçeden bu taşları topladım. Adile teyzene; “Bizim çocuklar bilmiyor bu oyunları. Arzu’ya da öğretsem hiç fena olmayacak” dedim.Yani asıl amacım, bu oyunu sana öğretmekti. Bu nedenle oyunun kurallarını hatırlamaya çalışıyordum. Anladın mı beni? dedi.

Birden ödevimi hatırladım:

– Tamam anneciğim. Ama önce ödevimi yapmalıyım. Bunun için bir kaleme ihtiyacım var. Para verirsen kalem almak istiyorum, dedim. Annem:

-Elbette veririm. Ödevlerin her şeyden önce gelir, dedi.

Annemin avucuma koyduğu madenî paralarla yakınımızdaki kırtasiyeden bir kalem alıp geldim. Ödevlerimi tamamladıktan sonra annem bana “Beştaş” oyununun nasıl oynandığını öğretti. Bu oyun el çabukluğuna dayanan bir oyundu. Taşın birini yukarı fırlatıyor, yere düşene kadar yerdeki diğer taşları toplamaya çalışıyorduk. Ben bu oyundan çok zevk almıştım. O gün kendi kendime bir karar aldım: Annemin bildiği oyunları ve kurallarını ondan öğrenecek, dersten arta kalan zamanlarımda arkadaşlarıma da öğretecektim. Böylece eski oyunlarımızı da yaşatmış olacaktık. Bu düşünceyle okulun yolunu tuttum.

Ülkü Duysak
Yuva Yayınları
3. sınıflar için.


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

KAR TANELERİ

(1999 depremi sonrasında çadırda kalırken yazdığım bir şiir. Kış geldi, karlar yağdı naylonlar örtülmüş çadırların üzerine… Kalemimden dökülenler bunlar oldu, çadırın içinde…)
KAR TANELERİ

Gece ayaz.
Yaşlı dedem sarılmış yorganına.
Bulutlara yol almış alaca şafak,
Kar düşmüş ninemin saçına.
Üşüyor çocukların minik bedenleri.
Gelmeseniz,
Mola verseniz ne olur sanki,
Kar taneleri.

Gece ayaz.
Buz tutmuş düşünceler.
Bir bebek ağlıyor mecalsiz,
Acılar nöbet bekler.

Naylonlar rüzgâra dirençsiz.
Acı dolu anaların sözleri.
Buz tutmuş yürekte ümit,
Buz tutmuş gecede sevgi…
Gelmeseniz,
Mola verseniz ne olur sanki,
Kar taneleri.

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

KİM BİLİR

KİM BİLİR

Elbette akşam olacak
Karanlık aydınlıktan azade,
Geceye sarılacak.
Akşam sefayı, 
Gece cefayı,
Kim bilir hangi yüreklere taşıyacak?
Bir martı kanadında,
Düşüncelerin karanlığı,
Yakamozlar gibi uçuşacak…
Kim bilir bir geceye,
Kaç aydınlık sığacak?

Elbette sabah olacak
Aydınlık karanlıktan azade,
Güneşe sarılacak…
Güneş umudu,
Kim bilir hangi yüreklere taşıyacak?
Bir serçe kanadında,
Günün aydınlığı,
Yapraklar gibi uçuşacak.
Kim bilir bir güneşe,
Kaç karanlık sığacak?
Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Sema DAĞLI

DÖNMEDİN

DÖNMEDİN

Ansızın ayrılıp öylece gittin
Sanki bir rüyaydın çapuk ta bittin
Bu gönül bahçemi virane ettin
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.
***
Hasretten satırlar,sözler ağlıyor
Yollara dikilen gözler ağlıyor
Arkanda sürünen dizler ağlıyor
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.
***
Zamansız başıma karlar elendi
Ömür yollarıma efkar çilendi
Kalbim bir boşluktan sevgi dilendi
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.
***
Çok belalar çekti zavallı canım
Hüsran içindedir şimdi dört yanım
Donuyor inan ki damarda kanım
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.
***
Işıklı sabahım döndü zülmete
Değmez mi bu sevgi bunca zahmete
Seni çok sevmiştim canımdan öte
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.

Sema Dağlı.
21.08.2015.
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

Anneeeeeem…

Anneeeeeem…

En çok sen okşadın saçlarımı. 
En çok sen bağışladın suçlarımı.
En çok sen onardın parçalanan düşlerimi.
Masken olmadı hiçbir zaman. 
Neysen hep oydun karşımda.
Aydınlandım yüreğinin nurunda,
En karanlık anlarımda…

Beni en çok sen anladın.
Yer açtın her an bağrında.
Eteklerine tutundum,
Öteleyip, incitmedin.
En çok sen bekledin beni,
Camların ardında…
Hep ben vardım,
Gözlerinin buğusunda…
Beni en çok sen doyurdun.
Hep bir hakkım daha oldu,
Senin payında.

Oysa şimdi,
Bir sis perdesi var seninle aramda.
Ama hâlâ sıcacık duruyor ellerin,
Yorganımın ucunda.
Beni en çok sen sevdin,
Anneeeeeem…
Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Mücella PAKDEMİR

Hasret

Hasret

Deryaya salınsa geri verirdi 
Yüce dağa düşse karı erirdi 
Gayyâ korkusundan sönüverirdi 
Gönülleri yakan har olur hasret

Zaman haşmetiyle yürüdüğünde 
Derde dert katarak sürüdüğünde 
Alevsiz, dumansız bürüdüğünde 
Sîneyi dağlayan kor olur hasret

Emsâli hayâlde özü andırır 
Görünür, kaybolur, garip kandırır 
Onmaz yaralara bûse kondurur 
Karanfil kokulu yâr olur hasret

Ayrılık gam yükü aşk gedâsında 
İdamını bekler koç edâsında 
Sitemler yığılır son vedasında 
Cellâdın ipine dâr olur hasret

Zilleri bozulmuş kırk kilit kapı 
Ejderha bekçili, gizemli yapı 
Yüreği çatlatır devâsa çapı 
Varana ebedi nâr olur hasret

Mücella Pakdemir

ZEMBEREK KAÇKINI SAATLER – şiir kitabımdan

www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Safiye SAMYELİ

GÖKLERİN EFENDİSİ

GÖKLERİN EFENDİSİ

Gölerin efendisi özgürlüğün sembolü
Dalgalan sen göklerde ay yıldızlı bayrağım
Şehidimin örtüsü genç kızlarımın tülü
Dalgalan sen göklerde ay yıldızlı bayrağım.

Varlığın canımıza bin bir canı katandır
Seni bizlere veren kara yerde yatandır 
Dalgalandığın her yer bizim için vatandır
Dalgalan sen göklerde ay yıldızlı bayrağım.

Uğrunda nice canlar verdik yine veririz 
Kurşun bitse süngüyle leşi yere sereriz
Sana uzanan eli ta kökünden kırarız 
Dalgalan sen göklerde ay yıldızlı bayrağım.

Var mıdır söyle bana Türkleri sindireni
Camilerde okunan ezanı dindireni
Lime lime ederiz gönderden indireni
Dalgalan sen göklerde ay yıldızlı bayrağım

Zannetme Vatanımı it sürüsü bölecek
Haram zade kulların yüzü bir gün gülecek
Bilsen senin uğrunda ne canlar var ölecek
Dalgalan sen göklerde ay yıldızlı bayrağım

Ta Edirne den Kars’a kol koladır Mehmet’im
Uğrunda can versem de ödenemez diyetim
Derki: senin uğrunda şerbettir şahadetim
Dalgalan sen göklerde ay yıldızlı bayrağım.

SAMYELİ der sen benim yüreğimde zarımsın
En mahrem hücrelerde sönmeyecek harımsın
Ak göğsümün üstünde namusumsun arımsın
Dalgalan sen göklerde ay yıldızlı bayrağım.

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net

 


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Melek KIRICI

Mavi İçiyorum Semadan

 

Mavi İçiyorum Semadan

Ne kırbaç gibi şaklayan köpükler
Ne de cilveyle göz kırpan kıpır kıpır yıldızlar…
Yarasalar, cırcırböcekleri, havai fişekler,
Öyküler, türküler, besteler…
Hissetmiyorum hiçbir şey.

 

Karanlığa musallat yıldızlardan ay yaratmayı;
Romantik huzmelerin çılgın dalgalarına
Ve gecenin güçlü kollarına ruhumu terk edip, 
Bir masal ülkesine valsle kanatlanmayı;
Düşler diyarının konfeti yağmurunda ıslanmayı
Ben de bilirim.

 

Bilirim ay ışığının mum ışıltısı tadını,
Yakamozların cilveli kıpırtılarını,
Dalgaların muhteşem senfonisini…
Bilirim de;
Karanlığı parçalayıp boğacak,
Güneşime gebe sabahlara ne derim?

 

Mevsimler kadar upuzun gecelerde
Günbatımı hüznü doldurup kadehime,
Gündoğumu umudu içtim neşeyle.
Bir kırlangıç uçumu
Rehavet soluyor kanatlarım.
Mavi içiyorum semadan,
Gözlerim ufuktaki doğumu beklerken.
 

Gurubun efsun dolu kızıl tonları
Hızla çekerken ruhumu gaibe doğru,
Güneşimi doğuracak lohusa kızıl şafakta aklım.
Kararsızlık diyarında gidip gelirken,  
Çiğnediğim milyarlarca kum tanesi
Biat halindeydi dalgalara ve ayaklarıma.

Dilimden düşen bir çakıl ısırdı o an tabanımı.
Kaçarken asi düşlerimden serabın vahasına,
Kızgın kumlar altına saklanmış meğer.
Çakıl beklerken olmuş ece;
Hatta kim bilir, belki de kem bakışlarda bir cariye…
 

Çöl fırtınası oynatamayınca taşı yerinden,
Çevresindeki kumlar kaçmış rüzgârın şerrinden.
Kendi ağzımdan düşen,
Ayağıma dolaşmış bilmeden…

Binlerce mermiden sıyırıp ruhumu,
İnsanlığa vuslata çırptım kanatlarımı.
Konacak bir yer bulursam okyanustaki adada,
Huzuru bulacağım güneşimin kollarında.

Melek KIRICI
www.kafiye.net


Tarih 16 Ağu 2015 Kategori: Punhane Eliyeva

Sənə Olan

Sənə Olan

Sənə olan məhəbbətim nağıla bənzər,
Mən,bir eşk dastanının əfsanəyəm.
Səni mənim qədər kimsə sevə bilməz,
Mən,Sevgimin sadiq-peymanesiyem.

Hicranına dözmək zülümdür-zülüm,
Sənsiz qalmaqdasa raziyam ölüm.
Məni anlamağa nə var ki yarım,
Sənin tək Məcnunun divanəsiyəm.

Qovram qəlbimdən dumanı-çəni,
Könlüm gecə-gündüz dileyir səni.
Min şam şöləsi cəzb etməz məni,
Tək sənin şölənin pərvanəsiyəm.

Pünhanə,razıyam sədaqətimdən,
Günəş qidalanır saf hərarətimdən.
Ümanlar yaranıb məhəbbətimdən,
Sevgi ümanının dürdanəsiyyəm.

Punhane Eliyeva

www.kafiye.net