Kategoriler

Arşivler


Tarih 3 Eyl 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Mektubun Satır Aralarında – 6

Bir Mektubun Satır Aralarında – 6

Odalarına çıkarken Selçuk, sanki suç işleyen bir çocuk gibiydi. Çiğdem adama hınzır ve cilveli bir gülümsemeyle döndü:

-Çok eğleneceğiz. Gülümseyin hadi! Hadi amaaa! 

Çiğdem’in bu sözleri etkili olmuş; Selçuk, hemen oracıkta bekleyen gülücüğünü yerleştirivermişti yüzüne. Çok gençtiler; duyguları ve öğrendikleri de gençti. Hayatlarına büyük bir tecrübe katacaklardı onlara göre. Öylesine bir gece değildi zaten.

Asansörden çıktılar. Yan yanaydı odaları. Çiğdem önce göz kırptı, sonra en kadınsı gülüşle Selçuk’un gözlerine bakarak:

-Ben üstümü değişip beş dakikaya kalmaz kapındayım. İzmir güzel, akşamı daha da güzel… Tadını çıkaralım birlikte.

-Peki…

Heyecanı sesine yansımıştı genç ve güzel kadın karşısında.

İkisi de hafif bir rötarla on beş dakika sonra hazırdılar. Otelden çıktıklarında nereye gidebileceklerini sordu Selçuk. Çiğdem cevaba hazırlıklıydı.

-Önce Kordon’un tadını çıkaralım. Işıl ışıl denizi seyredelim. Haaa hemen belirteyim; bilirsin ‘İzmir’in kızı denizinden, denizi kızından daha güzeldir’ derler. Öyle her güzele bakmak yok…

Selçuk’un karşılığı utangaç bir gülümseme oldu. Çiğdem devam etti:

-Sonra Konak, oradan Varyant’tan kuşbakışı İzmir… Çankaya, Basmane ve oradan yeniden Kordon’a gelir, müzikli bir eğlence yerine gideriz.

-Arabamız yok ama…

-Ben arabayla geldim. Merak etme sen…

Otel Kordon’a yakındı. Alsancak’tan başladılar yürümeye. Güzel İzmir, cömertliğini hiç kimseden gizlememişti. Yine muhteşemdi…

Selçuk uzun zamandır gelmemişti İzmir’e. Birkaç defa gezmişti eşi ve kucaklarında çocuklarıyla. Zamanı işi ve evi arasında geçiyordu. Eşini çok seviyor, yanında huzur buluyordu. Ama bu heyecanı da yaşamayalı uzun zaman olmuştu. ‘Bir defadan bir şey olmaz’ diyordu bi yanı. Unutmuştu sanki Kordon’u. Aklı eşi ve çocuklardaydı. ‘Nankörlük yapma! Karını elinden tutup getirmeyen sensin! Bu heyecanı onunla da hissederdin!’ diyerek kendiyle çatışıyordu. Günah çıkarır gibi suçlu düşünceleriyle savaşıyordu.

Çiğdem bunun farkındaydı. Eşine bağlılığı, sahip çıkışı hoşuna gidiyordu Selçuk’un. Birden üvey babası ve annesi geldi gözünün önüne. Hiçbir benzerliği olmasa da, genç kadının da aklı karışmıştı.

Kordon güzel, etraf renkli, yürümek zevkliydi. İyice acıktıklarının farkına vardılar. Müzikli bir restorantın önünde durup, sohbetlerine müzik eşliğinde yemek yerken devam etmeye karar verdiler.

İçi muhteşem düzenlenmişti. Küpler ve içindeki görselliğe sunulmuş hazineler… Siparişler verildi. Müzik enfesti. Duyguları zirveye çıkarıyordu. 

Müziğin sarhoş eden ritminde sohbet ediyorlardı. Okul yıllarından çocukluğa, öğrencilerden sevdikleri eşyalara kadar her konu dile geldi. Her konu dile geldi de, ikisi de evliliklerinden bahsetmedi, bahsedemedi. Küpün dibine dibine itilmek istenilen bir gerçek gibiydi ikisinin de evliliği o gece.

Saat 22.00 civarı kalkmaya karar verdiler. Bahar kokuyordu hava. Çiğdem, elbise rengine uygun mavi hırkasını omuzlarına alırken, tekrar Kordon’a doğru yürümeye başladılar. Bir ara Çiğdem, deniz kenarında oturmak istediğini söyledi Kordon’a ulaştıklarında. Selçuk o kadar dalgındı ki; cevap vermeyi unutmuştu. Yürümeye devam ettiler…

Aklından hızla düşünceler gelip geçiyordu ikisinin de. Film şeridi gibi bir sahneden diğerine hızla atlıyorlardı. Tüm taşları doldurmak istiyorlardı heybeye. Kalanlar yollarını görmelerine engeldi çünkü…

Şu an, rüzgârın savurup kokusunu Selçuk’un içine doldurduğu kadın; genç, hayat dolu, heyecanlı bir kadındı. Ne kötülük gelebilirdi ki böyle bir kadından?

Birden aklına Çiğdem’in deniz kenarında oturma arzusu geldi.

-Tabii… Oturalım! 

Çiğdem yüzüne gülümseyen, muzır bir ifadeyi yerleştirdikten sonra, bacaklarını da içten dışa kıvırıp, komik bir duruşla bir istekte daha bulundu: 

-Ama bira da içelim denizi izlerken; olur mu?

-Olur tabi…
6. bölüm sonu
Devam edecek… 

Melek Kırıcı 
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Mektubun Satır Aralarında – 5

Bir Mektubun Satır Aralarında – 5

Belli ki, bu gece ya da bu dönem şeytanın işi yoktu. Boş kalıp canı sıkılmış, Selçuk’un duyguları ve sabrıyla oynuyordu.

Çiğdem ise ne istediğini bilir bir halde bakıyordu. 

-Sorun değil; bu ilk görüşmemiz. Kısa tutalım ve bu tanışmamız olsun. Diğer görüşeceğimiz güne kadar şimdilik hoşça kal… 

Evine gitmek için garsona söyleyip taksi çağırmalarını söyledi. Selçuk o kadar harcama yapamaz, taksiyle gidemezdi. Çiğdem’i uğurladıktan sonra evinin yolunu tutmak için dolmuş durağına doğru yürüdü. Evine dönecekti. Tek isteği karısına sarılmaktı şu an. Bu arzuyla bir çırpıda bitmişti yol. Arkadaşlarına rastlayınca biraz da onlarla sohbet etti. Geç kalmıştı iyice; eşi ve çocukları uyumuştu. Az sonra kendisi de uykuya daldı.

Bir hafta geçmişti ki, yeni bir mektup geldi Çiğdem’den. Bu kez çılgın bir teklifti mektubun içeriği…

‘Hayatında kaç defa çok heyecanlandın? Bilisin ki, kimseye söylenmeden yapılan işler heyecanı arttırır. Madem bize bu heyecanı sen mektup yazarak yaşatmaya başlattın, o halde sen de benim teklifime açık olmalısın. İsteğim zor değil. Haftaya cumartesi akşamı, şehirde bir otelde, ayrı ayrı odalarda kalacağız. Hiç kimse bilmemeli. Yazdıklarımızı, yüz yüze sohbet ederek paylaşalım. Eminim ki kabul edeceksin; çünkü ben senin mektubuna hiç düşünmeden cevap yazmıştım.’

Selçuk, mektubu okurken kararını vermişti; istiyordu… Bu heyecanı yaşamak düşüncesi bile günlük hayatını etkilemiş, yapacaklarını unutmaya ya da eksik yapmaya başlamıştı. Diğer öğretmenlerin, hatta öğrencilerin de dikkatini çekmişti bu durum. Öğretmenine hayran olan Derya’nın bile yanına yaklaşıp söyledikleri manidardı. 

-Öğretmenim size sorduğum soruyu duymuyorsunuz. Her zaman ödevin cevabını vermek için siz içimizden birini seçiyordunuz. Hepimiz çalıştık ve uzun zamandır parmaklarımız havada. Seçmenizi bekliyoruz.

Selçuk, yüzünün kızardığını hissetmişti. Ne diyeceğini şaşırmış, endişelenmişti. 

Her şeye rağmen yarın gidecek ve Çiğdem’le masumca sohbet edecek, o adrenal yüksekliğini yaşayacaktı gizlice. Sadece bir gece kalmıştı…

Ertesi gün, eşine daha önce söylediği için, eşofman ve çamaşırlarını bir çantada hazır bulmuştu. Bu durum Selçuk’u daha da duygulandırmıştı. Kendisinin macera yaşamaya gitmesine karşın eşi bilmeden eşyalarını bile hazırlamıştı. Eşini ve çocuklarını öperek ilk maceraya doğru yola çıktı. ‘Doğru değil biliyorum; ama bu duyguyu yaşamak istiyorum.’ diyordu içinden.

Çiğdem çok daha fazla heyecanlıydı. O da evliydi ve bir oğlu vardı. Kayınvalidesiyle kayınpederi konuşurken duymuştu. Eşi, teyzesinin kızına âşıktı aslında; ama o başkasıyla evlendiği için, kendisiyle apar topar evlenmeyi kabul etmişti. Bunu öğrenmek genç kadına çok acı vermişti. Dile getirmemiş; ama içinde öldürememişti bu duyguyu. O günden sonra da eşine sıcak olamamıştı. 

İzmir’e ulaşmıştı ikisi de. Ayrı ayrı yollardan aynı yöne doğru, bin bir düşüncenin kalabalığında, caddelere sığmadan yürüyorlardı. Heyecan yaşama isteği, canlılar için ne büyük bir tehlikeydi. Karşı konulamayan, ertelenemeyen, değiştirilemeyen, yaşanması gereken sürükleyici bir duyguydu.

Çiğdem otele Selçuk’tan önce gelmişti. Ne yapacaklarına, nereye gideceklerine birlikte karar vermek için lobide oturmayı tercih etti. Kendini bıraktı bir koltuğa…
Eşi tarafından beğenilmediği inancı ruhuna baskı yapıyor, kahrediyordu onu içten içe. Eşiyle bir kere bile yüzleşmemişti bu konuyu. Soramamıştı bu aşkı hala içinde besleyip beslemediğini. 

-Efendim, beklediğiniz Selçuk Bey geldiler…

Genç kadın yerinden kalkarken, uzun zamandır cinsel hayatı da dâhil, şu anki kadar heyecan duymadığını fark etti. 

Giyimine çok dikkatli olan Selçuk, tüm yakışıklılığıyla gülümseyerek Çiğdem’e bakıyordu. Önce gözleri selamlaşmış, sonra sesleri buluşmuştu lobide.

5. bölüm sonu

Devam edecek…

Melek Kırıcı 
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Mektubun Satır Aralarında – 4

Bir Mektubun Satır Aralarında – 4

Çomar sabah havlamaya başlamıştı. Selçuk, bu seslerle derin uykusundan gözlerini ovalayarak uyandı. Etrafına baktı mahmur gözlerle. Çomar dışarı çıkmak istiyordu. Hemen kalktı kapıyı açtı. O anlamasa bile teşekkür etmeyi de ihmal etmedi.

Canı hiç mi hiç kahvaltı yapmak istemiyordu. Hava güzeldi. Bir kahve yapıp balkona çıkmalı, gece dere kenarında kaldığı yerden devam etmeliydi geçmişi sorgulamaya. 

Kahvesini yapıp çıktı balkona… Yine gitti geçmişe…
…………..

Çiğdem, son mektubunda evinin telefonunu vermiş, kendisini aramasını istemişti. Selçuk tedirgin olmuştu bu istekten. Telefonla görüşebilmesi için şehre, postaneye inmeliydi. PTT’de sıraya girmeli, hatta fazla beklememek için yıldırım arama yazdırmalıydı. Az para değildi doğrusu yıldırım görüşmek. Sonuçta eşi ve iki kızına tek maaşla bakmaya çabalayan biriydi. ‘Neyse’ dedi içinden, ‘Bir bayan öğretmen aramamı istemiş. Vardır sebebi. Bir şeyleri eksik alır, yine de gönlünü kırmam. Ayıp olmasın.’ diye düşünerek kendini rahatlatmıştı. 

Aynı gün postaneye gidip aramıştı Çiğdem’i. Kendisi çok heyecanlanmış; buna karşılık genç kadın, sanki yıllardır tanışıyorlarmış gibi sakin, seri ve yerinde konuşmuştu. Büyülenmiş gibiydi Selçuk. Nasıl olduğunu anlamadan, Çiğdem’in buluşma teklifine ‘Evet’ deyivermişti. 

Eve döndüğünde, eşine ve çocuklarına karşı garip bir mahcubiyet duyduğunu hissetmişti. Oysa iki arkadaşın masum buluşmaydı bu sadece. Yine de içini kemiren bir şeyler vardı. Yanlış yaptığını anlamıştı. Bile bile ladesti davranışı. Küçük kızına sarılıp uzandı kanepeye.

Sabah evden çıkmadan önce, her zaman olduğu gibi, eşi öperek uğurlamaya gelmişti Selçuk’u. O ise eşinin yüzüne bakmaya cesaret edememiş, ceketinde bir şey arar gibi yapıp, anlamsız bir göz kaçırmayla mırıldanmıştı.

-Canım ben şehre ineceğim. Öğretmen arkadaşlarla bir toplantımız var. Beni merak etme; gecikebilirim.

Adam mutsuzdu. Kalbi deli gibi atıyor, acı çekiyor; ama istiyordu da. Nasıl bir heyecandı bu? Akşamın telaşı kavurmuştu yüreğini.

Şehirle kasaba arası yürüyerek yarım saatti. Zaten çok para harcamıştı. O nedenle yürüyerek gitmeyi tercih etti. 

Buluşacakları yeri çabucak bulmuştu. Çiğdem, elbisesinin ne renk olacağını ve eline bir kırmızı gül alacağını telefonda daha önce söylemişti zaten. Karşıda, bankta oturuyordu işte. Siyah saçları omuz hizasında ve fönlüydü. Cilveli, şuh bir görüntüsü vardı. Bakışları yarı aralanıp tam açılan farlar gibi ışık ışıktı. Kadın hakkında ilk izlenimi çok olumluydu. 

Genç kadın da alttan alttan bakıyordu Selçuk’a. Boyu posu, duruşu bir yana; adamın mahcup hallerine bayılmıştı. ‘Ne tatlı adam.’ diye geçirdi içinden. İyi ki buluşma teklifini yapmıştı. Keyfi, yanılmamış olmanın verdiği huzurla yerine gelmişti.

Bankta oturamazlardı. Bir yerlere gidip oturmalıydılar. Erkek olarak kendisinin sormasının gerektiğini düşündü Selçuk…

-Nereye gidelim? 

-Eh, bir yemek yeriz sanırım. 

Genç adam alışık değildi dışarıda yemeğe çıkmaya. Bu nedenle mekân bilmiyordu. Kadının yönlendirmesiyle bir lokantaya gittiler. Her haliyle lüks ve pahalı olduğu belliydi. Selçuk’un ayakları geri geri gitse de içeri girdiler.

Garson siparişi almaya geldiğinde, Çiğdem birkaç çeşit soğuk meze söyledi. Ara sıcağı ve sıcağı daha sonra sipariş edeceklerini de ekledi. Ayrıca şarap da sipariş etti. 

Kadın rahattı; ama adam eşi ve çocuklarını düşünüyordu. Eve birkaç kilo kıyma ve birçok sebze alabilirdi ödeyeceği parayla. Kısa sürede düşüncesinden utandı ve ayıpladı kendini. Bir bayana yemek ısmarlayacaktı altı üstü. Ne vardı ki bunda? Kadın da bunca masraf yapmış ve yakınlarda bir kasabadan gelmişti sonuçta.

Yemek, Çiğdem’in şen kahkahaları ve delici bakışlarıyla genç adamı farklı bir heyecana sürüklemişti. Mektuplarda yazılan sözler, kurulan cümleler konuşuldu genelde. İki saat kadar geçince Selçuk izin istedi. 

-Eşim ve çocuklarım merak ederler. 

Çiğdem bir kahkaha attı. Çok rahattı. 

-Her zaman bir araya gelmiyoruz. Az daha oturabilir; hatta sahilde de dolaşabiliriz. Bu kadar kısa mı sürecek ilk tanışmamız? 

Genç adamın aklı allak bullak olmuştu. Hemen gitmeliydi buradan. Çok zamanı yoktu. Son araba giderse karanlık ve soğukta yaya da gidemezdi.

4. bölüm Sonu
Devam edecek… 

Melek Kırıcı 
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2015 Kategori: Nuray Çakmak

Küçüğüm


Küçüğüm

Küçüğüm; serçe yüreklim,
Yusuf yüzlü,cennet kokulu, kahve gözlüm…
Dünya senin beklentilerinden çok uzak çok aykırı,
Lunaparkda bindiğin dönme dolap gibi dönmüyor.

Atlı karıncalarda firavunlar cirit atarken,
Dört bir yanda savaşın ayak izleri. 
Silahların gölgesinde yaşanan hayatlar.
Açlık ,sefalet kol gezerken insanlar katledilip,
Masum çocuklar, kundakda bebekler can veriyor.

Nereye baksan ölü ,
Kurşun bomba resmi.
Ezan sesi sela’ya karışmış,
Dünya kan kokuyor!

Küçüğüm; Zümrüd-ü Anka kuşum,
Pamuk prensesim,prensim.
Bu menem dünya masallarda yazıldığı gibi değil.
Sarayda büyümüyor yaşıtların,kuş sütü yok sofrasında.

Deccalların gölgesinde drama dönüşen yaşamlar, 
Mutlu azınlık kapsamı dışında yaşıyor.
İki gözünden yaş değil, kan damlayan babalar,
Elleri döşünde, yüreği yaralı analar ninnileri unuttu,
Lâl dilinden yanık matem türküsüdür dökülen.

Kardeşlerin sefalet içinde,
Gözünde yaş ,yastığı taş,
Karnı aç ,bir dirhem suya muhtaç
İnsanlık yerlerde sürünüyor!

Küçüğüm; beyaz güvercinim.
Pamuk elli ,sırma saçlı,melek yüzlüm.
Yürüdüğün yolların, mayınlı;geleceğin, zifiri kara.
Özgürlük ve mutluluk kaf dağının ardında,
Vicdanını şeytana satmış insanlık görev başında.

Küçüğüm;

Uç uçabildiğin kadar,
Aydınlık yarınlara.
Barış ,sevgi dolu diyarlara;
Eşit yaşam haklarına!
Nuray Çakmak
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

GİTMELİYİM


GİTMELİYİM
Geç kaldım sevgili… 
Gitmeliyim… 
Senden, kendimden, bu şehirden…
Sorgusuz sualsiz veda etmeliyim.
Bir damla su olmalıyım, sevginle buharlaşan…
Bir çöl yangınına düşmeliyim.
Gitmeliyim sevgili…
Yüreğinden geçmeli yolum;
Özlemlerimi de alıp gitmeliyim…
Hasret, 
Kızıl akşamlara saklamalı gözlerini;
Görmemeliyim… 
Rüzgâr,
Kar çiçeklerine saklamalı kokunu;
Bilmemeliyim… 
Bir daha seni görmemeliyim…
Sevgisizlikten değil sevgili… 
Çok sevdiğim için gitmeliyim…

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2015 Kategori: Fatma Gül Özcan

TANIMAMİŞSIN

TANIMAMİŞSIN

Doğru bildin adamım.
Sen beni hiç tanımamışsın. 
……
Ben sevdiğim zaman,
Çam çınar heybeti, 
Bir türkü kopar bozkırdan. 
Yitirir kendi dingisini,
Dağ, taş, orman.
Ne kadar ulu bildiğin dal varsa,
Eğer başını. ..
Kudurur, en derinlerimden sevdan.
Secdeye durur öd ağaçları.
Büyüdükce büyür kanatlarım,
Yol verir anka kuşları.
Bölerim, orta yerinden göğü.
Sen, illede sen diye uçar ,
Ardınsıra ayağının izine konarım. ..

(Süveyda)  
Fatma Gül ÖZCAN
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2015 Kategori: Nilüfer SARP

EYLÜL

EYLÜL

*
Eylülde doğa başlar gizliden hazırlığa, 
Sararıp solar otlar, boyun büker sarmaşık.
Dünya usulca döner metruk bir mezarlığa 
Hicranı yaşar içten, yaşa boğulur aşık.
*
Bir hüzün yumağıdır, beni anlatır eylül 
Ruhumda melankoli, kalpte hüsran yaşarım.
Güz gülleri solarken feryat figanda bülbül 
İnleyen yaprakların ağıdına şaşarım.
*
Eylülün romanları, şarkıları başkadır,
Yazılır şiirlerde özlemler mısra mısra.
Kimi koşar menzile, bazen de yol aşkadır 
Kalemler tasvir eder eylülü yazar asra.
*
Eylül hazanın adı, yazınsa miadıdır .
Yalandan sevenlerin ah dolar kaşıkları .
Solgun, yılgın yaşanan burukluğun adıdır.
Hüsran esen yürekler, kahreder aşıkları.
*
Yazın son gözyaşları toprakta kavrulurken,
Neşe saçar yağmurdan sonraki gökkuşağı.
Üfleyen rüzgarlarda gazeller savrulurken,
Aşk nağmesi fısıldar gönlümün barışığı.
*
Gecesi başka güzel, sabahı özlem dolu. 
Eylül sanki hayatın tılsımlı kavşağıdır 
Ruh çelen efsunuyla Nil’in gizemli yolu 
Ve beşinci mevsimin sönmeyen ışığıdır
*

NİLÜFER SARP
www.kafiye.net


Tarih 1 Eyl 2015 Kategori: Hanife KÜÇÜK

BUGÜN GÖNLÜM DAR


BUGÜN GÖNLÜM DAR

Sonbahar gelince solar mı güller
Kış geçen ömrüme naz eder bahar
Ah eğleyip öter şakır bülbüller
Sormayın bilinmez bugün içim dar

Varmayın üstüme bugün gönlüm dar
Saçlarıma yağar bembeyaz karlar
Ufkumdan doğmadan güneşim batar
Gelmeyin üstüme bugün gönlüm dar

Katleden aşkımı peşinden yordun
Sen insan değilsin yazıklar olsun
Ben böyle bilmezdim zalim mi oldun
Gelmeyin üstüme bugün gönlüm dar

Hanife Küçük
( hicaz şarkılar )
www.kafiye.net


Tarih 1 Eyl 2015 Kategori: Hanife KÜÇÜK

SAVUR SAÇLARINI SEN SABAH YELİM

SAVUR SAÇLARINI SEN SABAH YELİM

Gezdiğin yollarda seni aradım
Gönül dostlarına hep seni andım
Bu kara sevdaya bir ben mi yandım
güzel gözleri ölüm fermanım

–Ömrümden bir gece daha tükettim
Güneşi ufkundan söküp getirdim
Savur saçlarını sen sabah yelim

Gönlümün dağına sisler yürüdü
Bu aşkın çilesi şeker yükümü
Tükettim ömrümü gönül çürüdü
Toz pembe dünyamı yakıp kül ettin

–Ömrümden bir gece daha tükettim
Güneşi ufkundan söküp getirdim
Savur saçlarını sen sabah yelim
Toz pembe dünyamı yıkıp ta gittin

Hanife Küçük
( hicaz şarkılar )
www.kafiye.net


Tarih 1 Eyl 2015 Kategori: Hanife KÜÇÜK

UTAN ETTİKLERİNDEN

UTAN ETTİKLERİNDEN

Çok vefasız çıktın sen, utan ettiklerinden
Ah ediyorum sana, gözümden feri söndür
Adım kötüye çıktı, gel de yüzümü güldür
Bu nasıl sevda söyle, utan ettiklerinden

Bu simsiyah saçlara, ister karlar büründür
Ne çok sevdim ben seni, açan güllerim söndür
Adım kötüye çıktı, ister ellere güldür
Çok vefasız çıktın sen, utan ettiklerinden

İster gel yüzüm güldür, ister gel çek vur öldür
Tatlı uykular haram, yazımı kışa döndür
Adım kötüye çıktı, ister gel yüzüm güldür
Bu nasıl sevda söyle, utan ettiklerinden

Hanife Küçük
07/10/2013