Kategoriler

Arşivler


Tarih 13 Eyl 2015 Kategori: Birgül Sevil TEKİNAY

YÜREĞİM YANGIN YERİ

YÜREĞİM YANGIN YERİ

Yüreğim yangın yeri 
Yİne onlarca şehit haberi 
Ne zaman duracak 
Ne zaman bitecek
Bu kin, bu nefret seli
Bir terörist başı
Düşman der ,Türk ‘e
Yer ekmeğini 
O da yetmez 
İster belleş herşeyini 
Yüreğim yangın yeri 
Kim besliyorsa bu hainleri 
Dönüp dolaşıp gelsin 
Başlarına emi ..
Barış dediler yalancıktan 
Uyuttular esahtan
Dışardan aldıkları güçle 
Alttan , alttan üredi terör itleri
Yüreğim yangın yeri 
Türk ü , kürt ü , çerkezi 
Düşman ettiller 
Birbirine herkesi.
Her acı haberle içim acıyor!
Yüreğim yangın yeri
Sanıyorlar mı ki? 
Vazgeçerim
Müslümanlığımdan .
Toprağımdan!
Yüreğim yangın yeri! 
Asker olayım verin tüfeği!
Çiğnemeleri lâzım
Naciz bedenimi! 
Sorarsanız halimi, 
Yüreğim yangın yeri! 
Bilmezler ki bugüne kadar
Bir karış toprağını 
Vermemiş Türk liderleri.
Bu vatan için soluk alanlar
Bundan sonra da vermeyecek!
Atamın dediği gibi Türk ,orduları 
Hep ileri hep ileri ….

Birgül Sevil TEKİNAY
www.kafiye.net


Tarih 13 Eyl 2015 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Hepsi Benim Yüzümden

Hepsi Benim Yüzümden

Hatice Eğilmez Kaya

Keşke şu hiçbir kaba sığmayan düşüncelerimi kimse ile paylaşmasaydım. Paylaştım da ne oldu? En yakınlarım bile aklımdan şüphelendi. Akıl bu, hem var hem yok türünden bir nesne. İspata çalıştıkça belirsizleşiyor sanki. Bana bende varmış gibi geliyor da başkaları “sende yok,” diyorlar. Aklımı savundukça kendimi “ben sarhoş değilim,” deyip ayakları çapraz yürüyen çakırkeyiflere benzetiyorum. Onlara sarhoş diyesim var. Harcadıkları çabanın hatrına çakırkeyif diyorum.

Bütün problem şu tuhaf düşleri görmeye başlamamla su yüzüne çıktı. Gerçi çocukluğumdan beri sıra dışı bulunurdum da çevremdekiler halimi beyan için küçük dudak bükmelerle yetinirlerdi. Rahmetli annem yıllarca anlatıp durdu. Bir gün komşumuzun bahçesindeki civcivleri karşıma alıp kedilerin saldırı ve baskılarına karşı birlik olma nutukları atmaya kalkmıştım. Komşumuz konuşmalarımı dinleyip anneme “sizin oğlan anarşist olursa şaşırmam,” deyince annem, “aman komşu ağzını hayra aç. Bizim sülaleden anarşist çıkmaz inşallah” demişti. Annemin endişelerini gördüğümden midir bilmem anarşist olmadım. Fakat çevremdeki diğer çocuklara, gençlere, şimdilerde de yetişkinlere benzemedim hiç.

Bendeki farklılık öyle kılıkta kıyafette değildi. Seçtiğim meslek, aldığım kız, büyüttüğüm çocuklar, bindiğim araba, giydiğim kazak, taktığım kravat hiç mi hiç dikkat çekici değildi. Dikkat çekici olmaktan bile isteye kaçınmadım. Her şey kendi doğasında oluvermişti. Çalışkan bir çocuk, efendi bir delikanlı, halim selim bir eş, fedakâr bir baba… Tam da toplumun “ha tamam oldu, birey dediğin aynen böyle olmalı,” türünden kaşe vurduğu bir adam.
Yine de kendimi hep bir dudak büküşün merkezinde hissettim. Bilmem neden?

Kendi küçük dünyamda eskiden, çok eskiden her şey daha güzel ve basitti. Çocuktum, masal dinler, çizgi film seyreder, sokakta oyun oynardım. Dinlediğim masallarda iyiler ve kötüler vardı. İyiler ve kötüler akla karanın ayırt edilebilmesi kadar kolayca ayırt edilebilirlerdi. Pek sevdiğim çizgi filmlerde de durum aynıydı. Kafamı karıştıran, bana kim haklı kim haksız dedirten olaylar yoktu onların kartondan inşa dünyalarında da. Ailecek gittiğimiz yazlık sinemalarda birbirinden romantik aşk filmleri izler, mutlu sonlarla mesut olurduk. Pazar günleri televizyon aracılığı ile evimize davet ettiğimiz kovboylar iyiler iyisi, demokratik ve moderndi. İnsanların derilerini yüzmeye meraklı Kızılderililer hem vahşi hem kötüydü. Aklımı zorlayan, bilincimi yerle bir eden zulümler sergilenmiyordu. Daha doğrusu mutlaka sergileniyordur da şimdiki kadar haberdar değildik. Akvaryumdaki balıklar gibi mesut, aynı zamanda huzurluyduk. Peki ya şimdi? Kan gövdeyi götürüyor. Kim haklı, kim haksız belli değil. Öyle sisli puslu bir vadideyiz ki kurt da kuzu da pek nazenin. Üstelik inanmayacaksınız bütün bunların ‘hepsi benim yüzümden.’

Yedi sekiz yıl önce, kırklı yaşlarımın başlarında bir akşamüzeri işten eve geldim. Mevsim yazdı. Senelik iznimi alsam mı almasam mı, diye oldukça kaotik bir ikilemle kafamı hayli meşgul ettiğim iş günlerinden birini daha bitirmiştim. Kendimi evimin mecazen sıcak, klimadan ötürü serince iklimine atmıştım. Eşimin en çok takdir ettiğim yönü az konuşan, yaptıklarımı ettiklerimi fazlaca didiklemeyen yönüdür. Mutfakta kendi halinde dolanıyordu güzelim. Çocuklar da kendi odalarında dokunmasan ömürlerini orada geçireceklermiş gibi bir sükûnete gömülmüşlerdi. Karnım toktu ve çok yorgundum. Eşimle azıcık hasbıhalden sonra dinlenmek için odama çekildim. Sonra bir şeyler atıştırırdım nasıl olsa.

Uyku Allah’ın bizlere bağışladığı en büyük lütuflardan birisidir kuşkusuz. Ağrısız, sızısız, dertsiz, tasasız uyku diyarına iltica etmek gibisi var mı? Gerçek bilinen maddeler âlemi ne kadar siyah beyazsa rüya âlemlerimiz -ki her birimizin rüyalar âlemi farklı farklıdır- o derece rengârenktir. Bu sebepten olsa gerek uyumayı ve rüya görmeyi çok severim. Özellikle annemin ziyaret ettiği düşlerim benim için pek kıymetlidir. Bunların bazılarından tatlı bir tebessümle, bazılarından derin bir hüzünle uyanırım. Uyanıkken ebediyete göç eden cümle hısım, akraba ve aşinayı hem kalpte hem dilde sık sık andığımdan mıdır bilmem onlarsız uykum neredeyse yok gibidir. 
Efendim benim gibi uykuyu ziyadesiyle seven bir zevat için dış âlemlerden iç âlemlere geçiş de pek hızlı olur.

Karanlık ve izbe bir sokağın ortasında, tek başıma yürüyordum. Her ne kadar şair, “bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum,” demişse de benim içimde bu yolculuktan kaynaklı müthiş bir endişe vardı. Uyanmak için can atıyordum. Bir uyansaydım, sona erseydi şu karanlık.

Gökyüzü aysız ve yıldızsızdı. Bir küçücük bulut bile yoktu havada. Göğe baktım, tıpkı yerdeki kadar orada da yapayalnızdım. Ne bir ışık vardı ne de ışığın etrafında uçuşan ince kanatlar. Baykuş, yarasa, damların saçaklarına gizlenmiş kumru, saçlarından parıltılar damlayan peri kızları hepsi hem de hepsi benim olmadığım yerlere gitmişlerdi. Adımlarımın telaşla bastığı kapkara zemin, bakışlarımı yöneltmekten ıstırap duyduğum uçsuz bucaksız gökyüzü ve ben baş başaydık.

Karşımda kocaman bir ekran belirdi. Çocukluğumuzun yazlık sinemalarınkilere benzeyen fakat onlar gibi ferahlık vermeyen, iç ürpertici bir ekrandı bu. Kan, şiddet, küçücük bebelerin bile katli, tarife sığmayan bir dehşet. Gözlerimi sımsıkı kapadım, sesler yankılandı bu kez kulaklarımda. 
Gitsem dedim, gidemedim. Uyansam dedim, uyanamadım. Sen misin erkenden uykuya dalan! Acaba sırt üstü mü uyumuştum? Genellikle sağ yanına, bazen de sol yanına düşüp uyuyanlardan ve bu şekilde uykuyu salık verenlerdenimdir oysa. Ne zaman sırt üstü uyusam kâbus görürüm. Sık sık kâbus görenlere de “aman sakın sırt üstü uyumayın,” derim. Ah neden böyle oldum, anlayamadım.

Öyle kara düşlerle savaşırken kapkara kıyafetli bir adam belirdi birdenbire yanımda. “Bu gördüklerinin hepsi senin yüzünden,” dedi haince. Uyanıverdim. Sanki onun bu canımı sayısız kereler yakacak olan cümlesini işitmek için beklemiş, işitince de uyanıvermiştim.

Uyandığımda vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Yatsı, vitir, teheccüd… Ne buldumsa kıldım. Fatiha, İhlâs, Ayetel Kürsü… Ne bildimse okudum. Sonra hiç kimseyle konuşmadan vurdum sükûta ermez başımı sırılsıklam yastığa. Yastık ezildi büzüldü de ses edemedi.

Bir arkadaşım, “kâbus dahi görsen hayra yor, gördüğün düşü hayra yoramazsan hayır işle,” derdi hep. Ertesi gün rast geldiğim cümle sokak kedi ve köpeğini doyurdum. Konu komşunun çocuklarını sevindirdim. Asla fazlaca şişkin olamayan cüzdanımın izin verdiği oranda hayır işledim. Akşam televizyonun karşısına kurulup gece rüyamda gördüğüm manzarayla karşılaşınca neler hissettiğimi anlatmaya kalkışmayacağım bile. Hani derler ya, “kuş kanadı kalem olsa yazılmaz benim derdim.” İşte tam da öyle…
Neden benim yüzümden olsundu canım? Ben tavuk dahi kesmezken birileri kan döktüğünde cürmünde neden payım olsundu?

Aynı rüya, aynı karanlık gece, aynı sokak, aynı ekran, aynı adam… Olmayan ay ve yıldızlar, hiç gelmeyen bulutlar, beni bir başıma bırakan baykuş, yarasa, kumru ve peri kızları… Yalnızca vahşetler, mekânlar ve kişiler değişiyordu. Şiddetin dini, dili, ulusu olmaz, bilirsiniz.

Fakat neden masum ellerimle, suya sabuna dokunmaz mizacımla, temiz sandığım vicdanımla benim yüzümden oluyordu tüm bunlar? 
Yıllarca kimselere soramadım, kendim de bir cevap bulamadım. Debelendim durdum küçük ve kesif dünyamda. Kısa bir süre önce, o da durup dururken değil; ülkemde insanlar evlerinden sokaklara ve caddelere akınca susamaz oldum da birilerine anlattım gördüğüm kara düşleri. Hiç kimse hayra yoramadı. Meşhur dudak bükmeler, ahkâm kesmeler, bana bile danışmadan aklımdan şüphe etmeler…

O korkunç adamın bana yıllarca zorla ezberlettiği cümleyi kolayca söylüyorum artık. Mutlaka doğruluk payı vardır diye. Bunların hepsi bence de benim yüzümden…

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net


Tarih 13 Eyl 2015 Kategori: Elvan USUL

Şimdi

Şimdi

Sağlığına guvenirdi, sağlığından oldu.
Zekasına guvenirdi, zekasından oldu.
Malına guvenirdi, malindan oldu.
Ailesine guvenirdi, ailesinden oldu.
Kendine guvenirdi, kendinden oldu.
Geldi geldi beri beri sıfıra kondu.

Şimdi, ne mi oldu?
Sıfır noktasında huzurun tadına varıyor.
Sırtına yüklendiği dünya küfesi, artık belini bükmüyor.
Geçmişi ve geçeni hatırlamıyor.
Geleceğin kaygısını cebinde taşımıyor.
Başına gelenin Hakktan olduğunu
Ve Hakkın sebepsiz hiçbir şey yaratmadığını düşünüyor.

Ve huzur, varlık aleminde, yok olmaya yürümektir.
Diyor.

Bu yolda yürürken yaptığı her yanlış için,
Bir kul ona musallat oluyor. 

Musallat olan kula çoğu zaman sabrediyor.
Ve artık dünyayı bambaşka bir gözle görüyor.
Bir de nefsinin hâkimi olabilirse,
Işte o gün öfkesini de yenebilecegini biliyor.

Kim mi bu insan?
Ben de tanımıyorum.

Elvan USUL
www.kafiye.net


Tarih 12 Eyl 2015 Kategori: Gülbahar KOÇAK

GÜN/AYMADI

GÜN AYMADI 
benim için…

Rahat uyu ülkem diye 
Sen göğsünü siper ettin
ölmedinki can şehidim 
Yaşayacak yedi ceddin

Kahramanlık serinde var 
Yol verin paşama dağlar 
Düşmana kuruldu ağlar 
Hainler bilecek haddin…!

Kalleşler arkadan vurur
Leşinizi kurtlar sürür
Yiğitler korkusuz yürür
Türk’ü yıldıramaz seddin…!

Gülbahar  Fidan
www.kafiye.net


Tarih 12 Eyl 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

KÜSTÜM


KÜSTÜM

Gönlüm bir gelincik tarlasıydı,
Duygularım birer gelincik…
Dökülüverdi yaprakları.

Cirmim bir kuş kadardı,
Yüreğim içine sığmadı.
Bunca yük ağır geldi,
Kırılıverdi kanatları…

Hiç gökyüzüm olmadı, maviliğine tutunduğum.
Umutlarım hep sarıda kaldı.
Ve ben her bahar olduğu gibi,
Yeşillere küstüm…

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 12 Eyl 2015 Kategori: Sema DAĞLI

İLİM VAR BENİM

İLİM VAR BENİM

Ey dostum her zaman qamlıdır yüzüm
Hayatım hüzünlü,yaşlıdır gözüm
Dertlidir kelamım,dertlidir sözüm
Yurdu talan olmuş ilim var benim.
***

Bu yerde büyümüş han da ,paşa da
Düşman hain çıktı toprak,taşa da
Güzel Karabağda,güzel Şuşa da
Bülbülü har olan gülüm var benim.
***

Toprağım boyandı şehit kanına
Yurt için yigitler kıydı canına
Halkın şerefine,ilin şanına
Destanlar söyleyen dilim var benim.
***

Bakarken Hocalı yürek dağıma
Sanki od yağıyor gönül bağıma
Kelbecer,Laçına,Karabağıma
Gidişsiz,gelişsiz yolum var benim.

Sema Dağlı.
1.09.2015.
www.kafiye.net


Tarih 12 Eyl 2015 Kategori: Sema DAĞLI

HİÇ SEVMESEYDİN

HİÇ SEVMESEYDİN

Ruhumu oynattın,ömrümü çaldın
Böyle sevmektense hiç sevmeseydin.
Hain tavrın ile canımı aldın 
Böyle sevmektense, hiç sevmeseydin
.**

Hakka,adalete yumdun gözünü
Yalanla kızarttın yalan yüzünü 
Anlattın herkese sahte sözünü 
Böyle sevmektense, hiç sevmeseydin. 
**

Gökten sana yıldız, derdim ne fayda
Aşkı ayağına ,serdim ne fayda
Uğruna can kurban, verdim ne fayda
Böyle sevmektense, hiç sevmeseydin
.

Yersiz kavgalarla yıprattın her an
Sözler söyledin hep kalbimi kıran
Eyledin ahtı mı,andımı viran 
Böyle sevmektense, hiç sevmeseydin.
**

Sevip sevilmeği söyle ne sandın
Sen bana sevgili,sen bana candın
Sonunda ben gibi ,kendin de yandın
Böyle sevmektense,hiç sevmeseydin. 

Sema Dağlı. 13.04.2015
www.kafiye.net


Tarih 12 Eyl 2015 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Sivas Yollarından

Sivas Yollarından

Gel hele gardaş Sivas yollarından,
Sana özlemim dindir duyurmadan,
Çermik yolunda beklerim durmadan,
Sivas yollarını unuttun mu sen?

Güzeller içerisinde seçilirsin sen,
Sıcakta, Çermikte süzülürsün sen,
Akşam olanda yola düzülürsün sen,
Sivas Yollarını unuttun mu sen?

Madımak yollan ellerine kurban,
Ballar akan dillerine kurban,
İnce süzülen bellerine kurban,
Sivas yollarını unuttun mu sen?

Saçının teline türküler coşar,
Gamzene Yiğidolar durmaz coşar,
Altın hızma hep bileğinde coşar,
Sivas yollarını unuttun mu sen?

Der Hüseyin; güzellerde biricik!
Sivas güzellerinde ol biricik!
Sevdalım oldun, süzülen biricik!
Sivas yollarını unuttun mu sen?

İzmir/ 06.09.2015 – Pazar
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar 
www.kafiye.net


Tarih 6 Eyl 2015 Kategori: Zeyneb Naxcivanli

qefletin qoynunda

qefletin qoynunda

sellere qerq olub limanım menim.
azib deryalarda eşq, sevda gemim.
qefletin qoynunda solur güllerim
serseri minaya benzerem indi.

neçe ümidleri yere mıxladın
xəyalın qanadı alışıb. yandı.
felek, anlasaydın böyük eşqimi!
ayrılıq özünden yaman utandı.

dön gel, ala gözlüm ele bir gel ki,
hesretin saçların ele bir yol ki.
mesum baxışınla üzüme gül ki.
yoxluğun hesrete xeyanet etsin.

Zeyneb Naxcivanlı
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2015 Kategori: Zeki KIRHAN

NE KALDI

NE KALDI

Ne kaldı bende sana vermediğim 
Benden alamadığın söyle ne kaldı.

Tek can dedin sana bin can verdim 
Bu can darmadağın tende ne kaldı.

Sadece sendin sessiz dünyamda 
Aldın benden sevgini bende ne kaldı.

Günler geçti ey yar, yandım uğruna 
Yoluna bahar serdim dünde ne kaldı.

Ne kaldı bende sana vermediğim 
Bir ceset mi, kaldı hem de ne kaldı.

Ne başka göze güldüm ne de bir yüze
Sesimde soluğum, kalbimde ne kaldı.

Al canımı yar, kurtar ak göğsünden 
Gerdanında acılardan bir kolye kaldı.

Yokluğun da varlığın da bir çift kanat
Kuş seslerinden başka gönlümde ne kaldı.

Zeki KIRHAN
www.kafiye.net