Kategoriler

Arşivler


Tarih 6 Kas 2013 Kategori: Yusuf ASLAN

FETHİYE HAVASI OLSUN

FETHİYE HAVASI OLSUN

Öldüğümde baş ucumda, eger ağıt yakarısan
Arguvan havası olsun, amanı da bol olsun yar
Hıçkıra hıçkıra “canım” ağıt eder ağlarısan
Sülmenli havası olsun, amanı da bol olsun yar.

Tufan olsun boran olsun, bir hışmınan aksın çaylar
Yan yatsın bir tarafına, yıkılsın o yüce dağlar
Bir gün hakk a yürürüsem, yakılsın dertli ağıtlar
Morhamam havası olsun, amanı da bol olsun yar.
 

Ara sıra düşüp kalktım, yokluğunan varlığınan
Altın köşkte olsam bile, gideceğim yek canınan
Hakk tecelli ettiğinde, yolcu edin ağıdınan
Karaca havası olsun, amanı da bol olsun yar.

Ölmem diyen sevinmesin, herkes eşit o makamda
Bir gün hesap verecekler- hemi o yüce divanda
Yıldan yıla kabrime gel, ağıtlar yak her bayramda
Mezirme havası olsun, amanı da bol olsun yar.

Çorak tarla gibi “benim” ömrüm gelip geçti kurak
Gücüm yetmez ki feleğe, ayaksız atını vurak
Bülbül gibi figan edip- Kul Yusuf a ağıtlar yak
Fethiye havası olsun, amanı da bol olsun yar…

Yusuf Aslan.
Malatya / Fethiye
www.kafiye.net


Tarih 6 Kas 2013 Kategori: Elvan USUL

Düşünenlerden misin?

DÜŞÜNENLERDEN MİSİN?

Ben ve benim gibi bireylerden oluşmuş bir toplumun, gerek gizli gerekse aşikâr bir takım baskılayıcılığına ve yanlış tutumlarına itiraz etmemin bir sakıncası yoktur herhalde. Toplum içindeki yazılı ve etik kurallara riayet ettiğimiz halde, bireysel yaşantımız için kullandığımız karar mekanizmamıza çomak sokanlara benim itirazım. Yaygın kabul görmüş bir takım ananelerin yanlış olabilme ihtimalini gözden kaçıran bazılarının, “biz atalarımızdan böyle gördük, böyle de olacak, doğru budur çünkü” ifadeleri doğruluk için makul bir ispat değildir. Zira Şuara 74. Ayetinde adı geçen putperestlerin, Hz İbrahim’in hak olarak anlattığı Allah’a iman etmemelerinin sebebini “biz babamızı böyle yapar bulduk” diye açıklamaya çalışmalarına, Hz İbrahim’in cevabı mükemmeldir. “iyi ama siz neye taptığınızı hiç düşündünüz mü?”


İyi ama hiç düşünüyorlar mı acaba, töre diye cinayet işleyenler, çocuk yaşta kızlarını dengi olan ya da olmayan insanlarla evlendirenler? Ya da otuzlu kırklı yaşlara gelmiş bekârlarımıza “evde kalmış” sözü gibi aptalca bir tabirle incitip baskılayıp ömür boyu mutsuz olacakları yanlış bir kararın koynuna atanlar, “parasız saadet olmaz” fikrini bir virüs gibi bulaştırıp gücü yeten yetmeyen herkesi legal ya da illegal yollarla zenginliğe teşvik edenler, hiç düşünüyorlar mı acaba? Atalarımızın yaptığı, söylediği ya da görgü olarak aktardığı toplumsal ve bireysel önem taşıyan kültürün bazı öğelerinde, bazı düşünce sisteminde bir yanlışlık olamaz mı?


Toplumsal yaşamın etkileşimine maruz kalmamak mümkün değil. Toplumlar bireyleri, bireyler de toplumları muhakkak ki iletişimin her hangi bir yoluyla etkilerler. Bu etkileşim süresinde olumsuzluklarının da yanlışlıkların da olması mümkündür. Bu nedenle ki insana irade verilmiştir, akıl verilmiştir. Doğruyu, yanlıştan ayıramadıktan sonra “ben insanım” demenin de yeterliliği eksik kalır.


İnsanın, akıllı ve yüce bir varlık olması sebebiyledir ki, melekler saf saf dizilip Âdem’in önünde boyun eğmiştir.  Aklını kullanmıyorsa bir insan, idrak edemiyorsa kendini, çevreyi,  yaşamını ve yaşattıklarını, robottan hiç bir farkı yoktur.


Karanlığı yırtarak gelen güneş değil mi, insanlara ışığı ve ısısıyla hizmet eden? Yıldızlar değil mi, parçalanıp semaya saçılarak geceyi şenlendiren? Bitkiler de yaydığı oksijeni ile nefesimizin devamlılığını sağlamıyor mu? Tüm hayvanlar, etiyle sütüyle, taşımacılığı v.b ile hizmette kusursuz çalışmıyor mu bizim için? İnsanoğlunun hizmetinde o kadar çok canlı, cansız varlık varken, ürettiklerimizle de sosyal yaşantımızı kolaylaştırırken, birbirimizin yaşam sürecini olumsuz etkilemeye çalışıyorsak bunun sebebi,  kibirdir, güç ve iktidar savaşıdır, paradır, düşünme özrüdür. Öyle söylendiği gibi, “biz öyle gördük öyle biliriz” değildir.


Kendi nefsine ya da çıkarına uymayan bir durumla karşılaşıldığında, insanların topu attıkları limanlarıdır atalarından aldıklarını söyledikleri, töre, anane, görgü vs. Yoksa özellikle bizim toplumumuzda öyle güzel mirasları devraldığımız bir kültürümüz var ki, anaya babaya hürmetten, vatanına baş vermeye kadar, imeceden, bireysel düşünce ve yaşantıya saygı duymaya kadar. Neden doğru, güzel ve insanın yararına olan kültür öğelerimizi göz ardında bırakıp, günlük yaşam sürecini deforme ederek çatışma sürecini başlatırlar? Kabil’in Habil’i hasedinden öldürdüğüne inanırlar, yanlışı kabul ederler de günümüzün Kabil’i olmaktan da vazgeçemezler.


İskele babasına bağlanan palamar, gemiyi güvende tutmak içindir. İşte yanlışlıkları haklı göstermeye çalışanların da iskelesi, töredir, ananedir çevresinde gördüğü yanlış örneklerdir. Palamarları ise kibrinden öteye gitmeyen güç kavgasıdır. O halde, insan dediğin akıllı olacak. Düşünecek. Neyi niçin yaptığını, neyi niçin konuştuğunu iyi bilecek. Herkes böyle yapıyor demek ki ben de öyle yapmalıyım” bakış açısını, yüz seksen derece değiştirecek.  Aksi halde bireyleri ve toplumu düşüncesizce veya kasten yanlışa yönlendirmenin vebali ile hesabın sorulacağı yer ve zamanı bekleyecek.


Düşünceli ol, akıllı ol, sana “insan” diyelim.


03.11.2013
Elvan USUL
www.kafiye.net

 


Tarih 6 Kas 2013 Kategori: Elvan USUL

VAR MIDIR?

VAR MIDIR?

Güzün kestiğini gördün mü harı?
Bulabildin mi ecele devayı?
Toprak isterse bu kendi malını,
Bu dünyaya değer sevgi var mıdır?

Yolun sonu olmasa git git bitmez;
Aşk dediğin de bi gitti mi gelmez.
Senin benim aşkım ölümle sönmez,
Beşerden fani bir sevgi var mıdır?

Bahardaki ağaca emir verdi,
Köleye efendiye meyve verdi,
Mecnun Leyla’ya neden yüz çevirdi?
Hakikatten başka sevgi var mıdır?

Varsa bir sevgi biter mi, yanıldın!
Hakikat ehli olsan inanırdın.
Kul at değil ki yokuşta yorulsun.
Koşturmadan gelen sevgi var mıdır?

Sözüm beşerin sahte sevgisine.
Şükür yok riyakârlık içimizde.
Kurbanlık ten bizde de var Rabbime.
Vermeden alınan sevgi var mıdır?

Ne gurur mağrurluk verir Ahiye,
Ne kibir boyar endamını âliye.
Dünya aleni, gerek yok heyete.
Gerçekten sevilen sevgi var mıdır?

Sözün yüreğinden gelir bilirim,
Ay yüzüne lafımı esirgedim,
Elvanca güzelce söylemeliyim,
Ozanlığından hoş sevgi var mıdır?

2007
(Âşıklar Atışmasından)
Elvan USUL
www.kafiye.net


Tarih 6 Kas 2013 Kategori: Elvan USUL

OZANLARDAN TÜRKÜLERİMİZ VE BİZ

OZANLARDAN TÜRKÜLERİMİZ VE BİZ

Elde bağlama gezer diyarları,
O ki; ozandır söyler sevdaları.
Kuştan, böcekten çıkarak yola,
Sona saklar her sözün aslını.

Ozanlarımız; aşk nağmelerinin arasına, buram buram gurbeti, hasreti, vatanı, milleti katar türkülerine. Âşık Veysel, Karacoğlan, Erzurumlu Emral ve adını zikredemediğimiz nice ozanlarımız; kâh ağlatmış acılı uzun havaları ile kâh oynatmış misketi, fidaydası ile. El tele vurduğu an, söz dile gelmiş yürekten. O anda hesapsız, kitapsız, plansız çıkıvermiş hece ölçülü dörtlükler ağızlardan. Atışmışlar kimi lahza, kimi lahza anlatmışlar yüreğindeki sesleri. 
Görüp alamamanın, sevip kavuşamamanın, gurbette yalnız kalıp çoğalamamanın acısıyla deli olup konuşmuş yürekleri. Ne yapsa da ne etse de yüreğini susturamayan ozanlarımız, yüreğini bağlamış bağlamaya. Eli çalmış bağlaması söylemiş. Kendilerine sorulunca; “yüreğimin sesidir” dermiş. 
Her duygunun muhakkak bir yansıması vardır bir türküde. Ozanımız yaşamış duyguların her türlüsünü de. Kimi derdi, gamı, kimi neşeyi, sevdayı hissettirmiş türkülerinde.
Yârim senden ayrılalı 
Hayli zaman oldu gel gel.
Bak gözümden akan yaşı,
Ab-u revan oldu gel gel.
Sevdiğinden ayrılan ve onun özlemiyle yanan bu ozanımızın türküsü, hangi ayrılıkların hissedarı olamaz ki!
Şu köyceğiz yolları,
Kaldır Ayşem kolları,
Bizim için yapılmış,
Şu Muğla’nın damları.
Sevdiğine aşkını ilan edip onunla yuva kurmak isteyen ozanımızın bu duygusunu tanımayan var mı?
Bir yiğit gurbete düşse,
Gör başına neler gelir?
Sılası fikrine düşse,
Yaş gözüne dolar gelir.
Gurbette yalnızlığın acını yaşayan sıla özlemiyle gözyaşlarına boğulan bu ozanımızın türküsü, gurbette yaşayanların yaşadıklarının ifadesi değil midir?
Hastane önünde incir ağacı,
Doktor bulamadı bana ilacı.
Baştabip geliyor zehirden acı,
Garip kaldım yüreğime dert oldu,
Ellerin vatanı bana yurt oldu.
Hasta düşüp uzak diyarlarda tedaviye giden fakat çare bulamayıp gurbette ölümü bekleyen ozanımızın bu türküsü, kaç dertli hastanın feryadına ses olmuştur.
Çırpınırdı Karadeniz, Sırmalar sarsam koluna
Bakıp Türkün bayrağına İnciler dizsem yoluna,
Ah ölmeden bir görseydim Fırtınalar dursun yana,
Düşebilsem toprağıma. Yol ver Türkün bayrağına.
Bayrak, vatan sevgisini yüreğinin derinliklerini hisseden bu ozanımıza hak vermeyen var mı aramızda? Hele ki; vatanımızdan uzaklarda yaşamak zorunda kalmışsak…
Daha nice duyguları buluruz biz türkülerimizde. Özümüzü, yüzümüzü, gönlümüzü, kültürümüzü, sevdamızı, özlemlerimizi, acı ve tatlı tüm yürek seslerimizi dinleriz biz türkülerimizde. 
“Hissettiklerimi ifade etmekte zorlanıyorum” diyorsanız, sizin için bir ozanımız mutlaka dile getirmiştir hislerinizi. Yeter ki; duymak isteyelim ve dinleyelim.

Şubat 2008
Elvan USUL
Hizmet gazetesi
www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2013 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

OLSUN

OLSUN

Bir hatıra bırak bana 
Zülfünün telinden olsun 
Verdiğin hoş sözler bana 
Yar senin dilinden olsun 

Ruhuma sevda dalını 
Ek gönlümüze gülünü 
Anamın güzel gelini 
Bağının gülünden olsun 

Devran döner gelir kışım 
Dökülür kirpiğim kaşım
Ömür biter ağrır başım
Ecelim elinden olsun 

Yiğit iken devirdiğin 
Yakıp yürek kavurduğun 
Küllerimi savurduğun 
Dumanım yelinden olsun 

Dere gibi çağladığım 
sana umut bağladığım 
Gece gündüz ağladım 
Gözünün selinden olsun 

Son sözlerinle dağladın 
Rabia ya dert tığladın 
Naaşımı sala bağladın 
Kefenim tülünden olsun 

RABİA SAYLAM TAŞDEMİR .SAAT 16.50
03/11/2013

www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2013 Kategori: Nezahat KAYA

SEVDİĞİM

SEVDİĞİM

Yorulmuş gözlerine hüzün düşerse şayet
Hüznüne güz getiren nem dağının tuzuyum
Acemice saklanan damladaysa ihanet
Ağırlaşan kirpikte kantarın topuzuyum

Tek harfe bin kelime sığdırıp hakladığın
Gönlündeki isyanı inatla sakladığın
Sessiz çığlığa dönen sebebe bakmadığın
Kısır duygularının manadaki sözüyüm

Söylenmeyen cümleden nasip almamış dilin
Sabrını tesbih edip göğe yükselmiş ilin
Bilmez misin sevdiğim cebindeki mendilin
Yılgın nehir yatağı, kurumamış düzüyüm

Bunca birikmişliği yoklayıp inzivada
’Ah’ çekerken oluşan yaralarında, ya da;
Göğsünü daraltarak ağırlaşmış havada
Yakınlaşmış acının sana dönük yüzüyüm

Kalabalık aklınla gezdiğin dağ, bayırın
Dar vakite kurduğun sinende panayırın
İlham verip özüne umut ektiğin hayrın
Buluşma adresine ziya düşmüş iziyim

Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2013 Kategori: Nilüfer SARP

VUSLAT HAYALİ

VUSLAT HAYALİ

Yüreğinden kopan sevginle sarıp
Selam göndermişsin aldım sevgilim
İçine gönlümü, özümü karıp 
Selamı geriye saldım sevgilim 

Dedİm ki sevdiğim şimdi nerdedir
Belki de azapta elemlerdedir
Hasretten yanmıştır sitemlerdedir
Dönmezsen çaresiz kaldım sevgilim

Yokluğunla yanıp mecnun gezerek
Bulduğum kâğıda şiir yazarak
Hiç ümit kalmadı bunu sezerek
Keder ve acıyla doldum sevgilim

Bir kere yüzüme dönmez mi yüzün
Ağladım günlerce soluyup hüzün
Gelsen de kavuşsak bu sene güzün
Vuslat hayaline daldım sevgilim

Geçtiğin yolları her gün yoklayıp
Öptüğüm resmini bulup saklayıp
Hicranla saçımı birden aklayıp
Sen yokken sararıp soldum sevgilim

Hatırla dediğin ilk günümüzü
Dillerde dolaşan aşk ünümüzü
Mahşerde olacak düğünümüzü
Düşünüp bin kere öldüm sevgilim 

NİLÜFER SARP
www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2013 Kategori: Onur BİLGE

FİLM YILDIZLARI ve EV ERKEKLERİ

FİLM YILDIZLARI ve EV ERKEKLERİ 

Güzel bir yüzü vardır kızcağızın. Birilerine fark ettirir veya fark edilir. Kazanç kapısıdır masum güzelliği… El değmemişliği, saflığı… Geçirirler objektifin karşısına. 

“Şöyle dur! Böyle yap! Gülümse! Böyle bak! Şimdi profilden… Biraz da cepheden…” 

Sonra basarlar kâğıtlara… Dağıtırlar, gereken yerlere… Mecmualara kapak, takvimlere malzeme… Bir anda yayılır kitlelere… İki el içi kadar yüz, milyonlarca aç erkeğin göz zevkine sunulur. 

Resim falan kesemez bu açlığı. Arzuladıklarını yaşayamayanlar masal dinlemek ister. Masallarla bütünleşmek, masal olmak… Kimse garip bir çingene olmak istemez hiç… Aç bir dilenci, yoksul bir yaşlı falan… Asil bir zat olma hevesindedir hep. Bir padişah, bir kral, kraliçe, prenses, düşes, dük… Asla olamayacağı bir şey… O zaman olmak ister bir biçimde… Geçer perdenin karşısına, seyretmeye başlar. Kral da odur artık, Süpermen de… Dilediği kadar toprak, mal mülk, evlat, eş, cariye, köle…. Ne ilginçtir hayatları… Hiç yaşanmamış, yaşanması imkânsız… Fakat artık zamanın dilediği yerindedir, arzuladığı kişilikte… İnanmak ister bunun böyle olduğuna. 

Yeni yetmeler vardır evlerde. Salonlarda kolayca ulaşmaktadır güzelliklere… Mutlaka gerçek olması gerekmez ki! Sanal sevgililer vardır ekranda… Sanal sevgiler, aşklar… Dört yapraklı yoncayı bulmuştur kolayca… Kolaylıkla… Bir o değil, binlerce göz bakmaktadır aynı yere… Binlerce, milyonlarca aç göz tatmin olmaktadır. 

Boşluktadır çoğu erkeklerin. Hoş, kadınlar da pek farklı değil ya… Diziler, filmler, tüm düş ürünleri… Bunları seyretmekle geçmektedir günleri… 

Bir nevi kaçıştır bu! Ruhsal bozukluk, tiryakilik… Gerçek hayatın acımasızlığından düş âlemine uzanış… Hayali kahramanlarla kaynaşma, onlarla yaşama, bir olma… Garip bir birliktelik… Karanlığını aydınlatmak için… 

Haydi! Haydi!.. Ekran karşısına geçin!.. 

Gerçek huzur ve mutluluklar… 

Onur BİLGE
www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2013 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

YAĞIZ YİĞİT

YAĞIZ YİĞİT

Yüreğinin nuru vurur yüzüne
Dilerim hep böyle ol yağız yiğit
Yeşil yeşil bakan mahzun gözüne
Sevdasın gizlemiş kul yağız yiğit.

Hayalin düşlerin bilirim gizin
Endamlıdır boyun incedir nazın
Anladım yürekte saklıdır sızın
Sırların içinde kal yağız yiğit

Her sohbeti bir söz ile süslersin
Sevdalını sevgi ile beslersin
Gözyaşınla her yanımı ıslarsın
Akan yaşlarını sil yağız yiğit.

Yelkenin kırılmış gemin dümensiz
Düştüğü sevdanın sonu amansız
Beni benden alıp koydu nedensiz
Telefon aç mesaj sal yağız yiğit.

Sabah saat dokuz henüz çok erken
Hüzün sardı veda edip giderken
Rabia son sözüm hoşça kal derken
Bükme sen boynunu gül yağız yiğit.

28.10.2013 Saat : 20.29
Rabia S. TAŞDEMİR


Tarih 29 Eki 2013 Kategori: Onur BİLGE

AKLIMA ZARARSIN

AKLIMA ZARARSIN

Yollar yenilendi, taşlar döşendi
Belki de gelirsin, ararsın diye.
Şehir sana bir kez daha süslendi…
Sokak sokak beni sorarsın diye.

Takvimler eridi, on birler geldi
Rüyalar görüldü, tabirler geldi
İçime yöneldim, şiirler geldi
İçimin içinde sen varsın diye.

Öyle feryat figan görmedi dağlar
Gözümde tazecik bir gelin ağlar
Hangi insafsızlar yolları bağlar?
Beklerim, dağları yararsın diye.

Toroslardan akan kanlı yaşındı
Kayalar yarıldı, dağlar aşındı!
Güneş değil yanan, dertli başındı
Doğunca, sıcacık sararsın diye.

Görün, hasret kaldı tüm cihan, sana
Nerede kavuşur arayan, sana?
Nasıl da özenmiş Yaratan, sana! …
Bakınca, gözlerim kararsın diye.

Onurumsun, bahar seninle gelir
Buzullar çözülür, aşkımı bilir
Ne olursun, artık ufukta belir! ..
Korkarım, aklıma zararsın, diye! ..
Korkarım, aklıma zararsın, diye! ..

Onur BİLGE
www.kafiye.net