Kategoriler

Arşivler


Tarih 10 Nis 2014 Kategori: Ümran YILDIRIM

KÜÇÜK BİR TEBESSÜM

KÜÇÜK BİR TEBESSÜM

Bugün küçük şeylerin günü olsun…
Küçük bir tebessüm,
İçten bir merhaba,
Sımsıcak bir sarılma,
Göz göze bakabilme,
Kalpten gelen bir sevgi,
Kısa bir telefon konuşması.
Bügün küçük şeylerin günü olsun…
Bir arkadaşı,dostu,sevgiliyi,aileyi hatırlama,
Ve onlara varlığınızı hatırlatma günü olsun.
Sevginizi gösterebilme ve sunabilme günü olsun.
Gönlünüze bolca umudu ve yaşama sevincini
Doldurduğunuz gün olsun.
Yaşamanın tadına vardığınız,
An’ı yaşamayı öğrendiğiniz gün olsun.
Teşekkür edeceğiniz ve sevginizi söyleyeceğiniz
Güzel insanların olduğu gün olsun.
Gözlerinde ki ışıktan yararlanacağınız
Ve gözlerinizde ki ışıkla bakabileceğiniz gün olsun.
Bugün küçük şeylerin günü olsun…
Kısaca gününüz aydın ve sevgi dolu olsun…

Ümran YILDIRIM
www.kafiye.net

Tarih 10 Nis 2014 Kategori: Kardelen Esen Gülşen

RÜYA


RÜYA

Bir rüya gördüm. Tüm sevdiklerim hayattaydı. Sen yanımdaydın. Mutluluk denen kelimenin anlamını yaşıyordum. Annem yanaklarımı öpüyordu. Ben şeytan uçurtmalarımı uçuruyordum. Arkadaşlarımla misket oynuyordum . Her zamanki gibi eve dizlerim yaralı dönüyordum. Annem önce kızıyor, sonra sarıyordu.

Üzerimde kiraz ağacında yırtılan gömleğim vardı. Annem çok uyarmıştı. Asla ve asla o kiraz ağaçlarına tırmanmamam gerektiğini neredeyse binlerce defa söylemişti. Ama bu mevsimde kirazlar öyle kırmızı ve öyle tatlı görünüyorlardı ki her şeyi unutup tüm gücümü o ağacın gövdesine verip hızlı hızlı tırmandım dallara.

Tam bir tane kiraza uzanacakken ince bir dal çarptı sırtıma. Onun verdiği acıyla tuttuğum dalı bıraktım. Yere düştüm. Düşerken sivri bir dal parçası kolumu kesti. Eve gözyaşlarıyla canım acıyarak gidebildim. Annem çok kızdı ama bir yandan da bana bir şey olacak diye korkuyordu. Gözyaşlarımı sildi. Yüzümü
temizledi, sonra yaralarımı temizleyip sardı.

Çocukluğum hep böyle geçti benim. Bize sürekli kızan Bekir Amca da buradaydı. Bize yine kızıyordu sessiz olalım diye. Ayşe Teyze de o tonton gülüşüyle yine gülüyordu bana. Şekerci Fatma Teyze de   bize şeker vermeye gelmiş gülümsüyordu.

Herkes buradaydı. Sevdiğim her insan buradaydı. Sevdiklerimin hep hayattaydı. Arkadaşlarım, onları bulabilmem için saklanmıştı ve yine beni ebe yapmışlardı. Her şey eskisi gibiydi yine mutluydum. Eski sanki geri dönmüş dönmüştü. Sonra birden irkildim. Gözlerimi açtım, büyük bit yanlışlık vardı. Büyümüştüm galiba. Perişan bir haldeydim. Her şeyin kötüsü yalnızdım. Ne annem, ne Fatma Teyze, ne Bekir Amca, ne de arkadaşlarım buradaydı. Burası dünyaydı.

Kardelen Esen GÜLŞEN
8-G   Sınıfı
Mustafa Baykaş   Ortaokulu
www.kafiye.net


Tarih 9 Nis 2014 Kategori: Şerife BADISABA

CANI CANDA UNUTTUM…!


CANI CANDA UNUTTUM…!

Şimdi mevsim baharmış rengârenkmiş çiçekler,
Umudumu sevdamın hazanında uyuttum…!
Bak bizim şarkımızı söylüyor kelebekler,
Yüreğimi bir kuşun kanadında unuttum…!
Ben senin gözlerini yemyeşil ova sandım ,
Sahte gülüşlerine nasıl inanıp kandım,
Bir tek yanan sen misin ben de uğruna yandım,
Hasretim bitsin diye yıllara kafa tuttum…!
Cellâdımdır geceler yarınlarım karanlık ,
İki nefes arası vuslat bile bir anlık,
Gönül artık virane saray değil samanlık,
Sevgimi zindanların ışığında büyüttüm…!
Her yerde bir izin var her yerde senin kokun,
El tene dokunmadan yüreğime sen dokun,
Sevgim çiçeğe benzer dalından kırma sakın,
Sunduğun zehirleri şifadır diye yuttum…!
Öldü sevdan içimde sen bende artık yoksun,
Acılı yüreğime değen zehirli oksun,
Aşkta kusur aranmaz herkes gönlüne baksın,
Uykusuz gözlerimi gecelerde avuttum…!
Gittiğin günde koptu kıyametler ardından,
Sürgün ettin sen beni sevenlerin yurdundan,
Sen gördün mü kim ölmüş başkasının derdinden,
Seven yüreğe derman canı canda unuttum…!

Şerife Köksal Badısaba
www.kafiye.net


Tarih 8 Nis 2014 Kategori: Sabriye ÖZÇELİK

MUTLULUKLAR

MUTLULUKLAR

Küçük bir şey mutlu oluyor insan,
Her zaman hazırda duruyor,
Hep bir bekleyişte,
Kendisini mutlu edecek
Kendisini yükseltecek olayların olmasını bekliyor.

Her zaman havada,
Bir başlasa yağmur,
Ki her yer su içerisinde,
Mutlu oluyor insan,
Hep bir bekleyişte
Her zaman istediğimiz gibi olmuyor hayat.

Hayal ettiğimiz gibi davranmıyor insanlar,
Arzuladığımız gibi olmuyor hiçbir şey,
Sakin, hep mutlu olacak
Durmasa yağmur,
Gerçek olsa yağmur,
Gerçek olsa hayallerimiz,
Arzuladığımız gibi olsa ya her şey.

Ne kalır ki geriye,
Niçin yaşar ki insan
Küçük, küçük engeller gerek hayatta
Yaşamak için, savaşmak için
En önemlisi mutlu olmak için.

Sabire ÖZÇELİK
www.kafiye.net


Tarih 8 Nis 2014 Kategori: Şerife BADISABA

YOKLUĞUN KIYAMETİM…!


YOKLUĞUN KIYAMETİM…!

Titriyorken ellerim nasıl yazsın kalemim,
Ben seni satır satır yüreğime yazmışım…!
Kıyametimse hasret hiç biter mi elemim,
Ben aşka mezarımı ellerimle kazmışım…!


Gözlerine bakarak kendimden geçiyorum,
Hayaline sığınıp derdimi açıyorum,
Ektiğin rüzgarlardan fırtına biçiyorum,
Şu yalancı dünyanın dümeninden bezmişim…!


Benim korkum çok büyük ne açlık ne susuzluk,
İçimde büyüyen dert sensizlik umutsuzluk,
Kıvrılsam dizlerinde vız gelir uykusuzluk,
Feleğin oyununu ben kaç kere bozmuşum…!


Binlerce isyanımı yasakladım dilime,
Vurunca kilitleri şahlandı her kelime,
Sevgimi zaaf sanıp acıma hiç halime,
Ben aşkın şerbetını Haktan içip sızmışım…!


Yalancı baharlarda sen çalıyı gül sandın,
Zamansız açtı güller sahte renklere kandın,
Aldırmadın sözüme başkasına inandın,
Demek ki senin için geçici bir hazmışım…!


Artık boyumdan büyük hayaller kurmuyorum,
Gördüğüm her rüyayı hayıra yormuyorum,
Umrumda değilsin ki hiç bir şey sormuyorum,
İlgisi yok seninle ben kendime kızmışım…!


Şerife Köksal Badısaba
www.kafiye.net


Tarih 8 Nis 2014 Kategori: Öyküler

Gurbet


Gurbet

Kararan bulutlar rahmete gebe
Toprak o rahmeti çekiyor dibe
Buluta bu bühtan garip ucube
Kara toprak kara buluta hasret
Rahmet gelmedimi diyor ki gurbet

Gurbette cefadır sürülen sefa
Göz inci döktükçe eğilir kafa
Gönül kâbesinde durup tavafa
Âşkın ateşinde hararet kesret
Damara zerkeder, kemâlât gurbet

Güneş yakacak ki ham olgunlaşsın
Bidbinlik seddini sevdayla aşsın
Kabrde ebediyetle kucaklaşsın
O kervana vuslat ne büyük haslet
Milim ayrı kalmak çekilmez gurbet

Hayaller gönülün süruru, süsü
Hülya hicâbıdır, tülden bürgüsü
Hasret kumaşından vuslat örtüsü
İpek yapan böcek olur kelebek
Uçtuğu anda der ah bire gurbet

Yıkılan ocağın sahibine var
Diyebiliyorsan de, hani bahar
Hüsnü dua edip ol ki bahtıyâr
Dil, ağız dudaklar, duayâ hasret
Şamar oğlanıdır garibim gurbet

Zehirde bulaşsa, panzehir kandır
En ami kul; kaderine kızandır
Şekâveti şait diye yazandır
Murdar şey bastırık tutmuyor hayret
Alınan her nefes nefese gurbet

BALIM SULTAN der ki: kıran utansın!
Tebessüm etmeyen surat utansın
Umudu olmayan murat utansın
Yapılan bühtanlar doğruya hasret
Hakiki adalet cevhere gurbet

Emine ÖZTÜRK/Balım Sultan/
www.kafiye.net


Tarih 8 Nis 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

TASAVVUF NEDİR

TASAVVUF  NEDİR

Tasaavuf yaprağına yeşil peçesine bürünmüş açmayı bekleyen gül misali dir .

Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötü huylardan temizlemek ve iyi huylarla doldurmak demektir.

Bildiğimiz yoldan izden gideriz
Baharlar bittiyse güzden gideriz
Mevla’yı söyleyen sözden gideriz
Dilimiz Yunusa Hakk’a gideriz

Tasavvuf hâl işi olduğu için, yaşayan bilir, tarif ile anlaşılmaz.
Tasaavuf bizim temelimizde vardı ve bu tasaavvuf yüreğimizde iken Osmanlı 6 yüzyıl bunu yaşatmış
Geçmişte ki bütün Osmanlı padişahları şiir yürekli idi.

Osmanlı sultanları genelde iyi bir devlet adamı olmanın yanısıra gönül dünyası zengin deryâ-dil insanlardı. Amaçları kuru bir cihangirlik kavgası değildi. Dışa yansıyan atak ve savaşçı kişiliklerinin derinliğinde içli bir ruh dünyaları vardı. Bu özellikleri onların tasavvuf, edebiyat ve şiirle de ilgilenmelerinde etkili olmuştu. Devlete adını veren Osman Gazi’den itibaren son padişaha kadar genelinde bu özellekleri görmek mümkündür. Osman Gazi’nin bir ahî şeyhi olan Şeyh Edebâlî’nin kızı ile evlenmiş olması belki bu yakınlığın en bâriz ve ilk örneğidir. Osmanlı, altıyüz yıl yaşayacak olan muhteşem imparatorluğun temellerini ordu, medrese ve tekke üzerine binâ etmiştir. İlk medrese kurucusu Dursun Fakih ve Dâvud Kayserî gibi kimselerle ilk şeyhulislâm Molla Fenârî’nin tekke menşeli insanlar olması, Osmanlı’da tekke-medrese ilişkisini göstermesi bakımından önemlidir.

“Bunu Yunus Emre’miz de çokça işlemiştir. “Bir ben vardır bende, benden içerü” derken de, “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” derken de bunlardan faydalanır.
Tasavvuf, insanda Nefs-i Emmâre’den başlayarak, Nefs-i Kâmile’ye kadar çıkan yedi nefs basamağını bir arınma ve yükselme merdiveni olarak görür. Tasavvuf’ta, kul davranışlarıyla Allah’a doğru teslimiyet içgüdüsüyle ifadelendirebileceğimiz bir yola talip olurken, aslında sosyal çerçevede bu hal, insanlığın kendini var eden değerler etrafında duygularının beşerî taleplerinden kurtulmayı amaçlamaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de insandan bahsedilen ayetlerin hemen tamamına yakınında insanın davranışlarında nefsî tercihlerinden ötürü olumsuzluklarından söz edilir. Bunun ana sebebi de insanın gerçekten hayatın her safhasında önce kendine göreliğini düşünmesidir. Kolektif şuur, ortak ideal, paylaşma ve başkalarının var olduğunu dikkate alma gibi erdemlerden çoğu kere uzakta kalması, bu duruma sebep olmaktadır. İşte tasavvuf insanın bu zaafını ortadan kaldırmaya yönelik bir dinî disiplindir. Önce ferdi kendinde arındırır. Birey olarak davranışlarında hoş gören, inançlarında dikkatli olmaya yönlendirir. Sonra bunu sistemli bir disiplin halinde algılayanlar için kendilerini yönlendirecek bir liderin etrafına çeker. Mürid-Mürşid ilişkisi böyle başlar.
Şiirde ise bu, genelde hep şahsî eğilim olarak görülür. Şiirlerinde tasavvufî terimleri kullananlar, ya da tamamıyla tasavvuf otoritesi altına girenler anlattıklarında başkalarına göndermede bulunmaz, kendi arayışlarını, kendi sığınmalarını dile getirirler. Bu genel yapıya aykırı olanlar bulunmaz mı?

Sahibine döner kopunca keser
Mahzende tuğlalar baldıran kusar
Haruni elbette gün gelir susar
Konuşmak velhasıl pirlere düştü

Olur elbette, işte yukarıdaki Haruni nin şiiri. Orada, kendinden çok, başkalarına öğüt vardır. Bu da, tasavvufun müritte teslimiyet, otoriteyi kullanma hakkının bir örneğidir. Tasavvuf’un bir öğüt ve prensipler sisteminden çok, yaşanılan hal oluşunun payı bunda büyüktür…
7 asırlık bir edebiyat geleneği içerisinde binlerce şairin aşklarını, umutlarını, sığınmalarını ve taleplerini kattığı Divan Edebiyatı’nın oluşmasında hareket noktasının “Tevhid’ dediğimiz “Münâcât”la başlaması sebepsiz değildir. Bir şair, divan oluşturacaksa, önce Allah’a gönlünü açacak, Onun sonsuzluğunu ve üstünlüğünü anlatacak, Ondan taleplerde bulunacaktır. Arkasından Peygamberimize Na’t yazacak, sonra dört büyük Halife’yi övecek, arkasından İslâm Evliyalarına yönelecektir. Böyle bir sıralama, bizim şiirimizin o dönemde hangi disiplin içinde geliştiğini göstermesi bakımından ilginçtir.
Peki, bu tavır, günümüz şiirine nasıl yansımıştır? Bunun son asır içerisinde en yetkin örneği Üstad Necip Fazıl’dır.
İşte şimdi uzun bir zamandır böyle şaiir çıkaramadık aslında bunuda sormamız gerek kendimize şair yetiştirecek ne medrese ne okul yok . Sadece insanlar kendilerini sitelerde ağır eleştirilere mahrum kalarak yetiştiriyorlar ve orda da herkes bir birine hatır hörmete yorum yazıp puan verip devam edip gidiyorlar ve biz asla ve asla bir üstat çıkaramayız hatırla hörmetle şiirde eleştiri olmalı satırlara son verir ken yüreğinize tasaavuf sevgisini bırakıyorum saygı ve dua ile.

Harun Yıldırım
www.kafiye.net


Tarih 8 Nis 2014 Kategori: Hatice HANTAL

Ne Kadar Saygı Görüyoruz

Ne Kadar Saygı Görüyoruz

Türkler, tarih boyunca en eski türk toplumlarından bu yana,kadına büyük değer vermişler,adeta bir kutsal varlık olarak görmüşlerdir.
Kadın,daima erkeğinin yanında yer almış,ona güç ve ilham vermiştir.
Destanlarımızda ise kadın, erişilmesi zor olan bir ilahi varlık konumundadır.
Ve destanlarımızda ilk göze çarpan kadınlara duyulan sevgi,saygı ve sadakattir.
Destanlarımızda şehvet kokan,şehveti andıran,şehvet ile alakalı bir tek cümle yer almaz.
Türk kadını temiz bir ahlaka sahip,iffet timsali olarak gösterilir,övülür.
Okuduklarımızdan anlıyoruz ki,türklerin kadınlara verdikleri kıymet, önem ve hürmeti,başka hiç bir millet kendi kadınına göstermemiştir.
İslamiyet öncesinde de türklerin,kadınlarına saygılı ve hürmetkar davrandığını görüyoruz.
Türk kadını diğer toplumlarda olduğu gibi hiç bir zaman baskı altında tutulmamış ve aşağılanmamıştır.
Başka toplumlarda kadınların genel durumu acınacak haldeyken,türk kadın ve kızları her zaman toplumun şerefli ve saygın bir ferdi konumunda olmuşlardır.
Tarih boyunca türk milleti hariç,kadınlarını aşağılayıp hor görmeyen, alıp satmayan başka bir millet yoktur.
Türklerde, bir kadının hatırını kırmak,onu incitmek, saygısız davranmak en ayıp işlerden sayılır,kadına saygısız davranan ayıplanırdı.
Kız çocukları, erkek çocuklarından ayrı tutulmaz,doğumunda sevinilir,evlat ayrımı yapılmazdı.
Genç kızların da eş seçiminde özgür olduğunu,bir çok haklara sahip olduğunu görüyoruz.Mesela; henüz başka toplumlarda kadınların sahip olmadığı boşanma hakkına sahiptiler.
O devirde tüm toplumlarda çok eşlilik var iken,türkler genellikle tek eşliydiler.
Kadınların kuma ve ortakları yoktu.
Eski türk tarihi ve destanlar da türklerin kadına duydukları saygı öyle anlatılır ki,kadın ve kız çocuklarının yanında hayvanlar dahi kamçılanmaz,şiddet gösterilmez,küfür -hakaret gibi çirkin sözler söylenmez,hatta sert bir dil ile konuşulmazdı.

Türk kadınlarının tarih boyunca toplum içinde böyle saygı ve hürmet görerek yaşamış olması, türk karakter ve kültürünün son derece yüksek bir değerde olduğunu gösterir.

Bu güne baktığımızda kadınlar sosyal hayatta varlığını sürdürüyorlar.
Eskiden olduğu gibi devlet yönetiminde de söz sahibidirler.
Birey olarak hür,pek çoğu çalışan ve kendi ayakları üzerinde durabilir konumdadırlar.
Ama,eski türk kadınlarına oranla toplum içinde ne kadar saygı görüyorlar? tartışılır.
Eskiye oranla kadın,toplumda ne kadar kutsal bir varlık olarak görülüyor? o da tartışılır.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki,dünya kurulalı beri,tarihin hiç bir döneminde şehvet bu kadar hortlatılmamış,tarihin hiç bir döneminde kadınlar bu kadar aşağılanmamış,cinsel bir obje olarak görülmemişti.

Ve türk kadını tarihin hiç bir döneminde bugün kü kadar vücudunu teşhir eder hale gelmemişti.

Eski türk kadınları,cinsellikleriyle,dişiliği ile,çekiciliği ve vücut teşhiriyle değil;
Edebi,iffeti ve ahlak güzelliği ile ön plandaydılar.

Bugün ise,mahramiyetinden soyunmuş,hayranlık uyandıran kutsallığını yitirmiş bir haldedir.

Ailesi içinde dahi saygı görmeyen kadınlar mevcuttur.
Yetiştirdiği evlatları tarafından horlanan,dışlanan kadınlar mevcuttur.
Kocası tarafından dövülen,sövülen hakaret ve zulme uğrayan kadınlar mevcuttur.
Bir sürü erkeklerin çirkin tekliflerine,tacizine maruz kalan,tecavüze uğrayan kadınlar mevcuttur.

Eski türklerin kadına verdiği değer,gösterdiği saygı ve hürmet tabi ki boşuna değildi.Kadınlara ana-bacı gözü ile bakmaları,kutsal ve yüce görmeleri boşuna değildi…Kadınların hayatlarına baktığımızda hepsinin birer iffet,haya abidesi,namus timsali olduğunu görürüz.

Günümüzde kadınların gördüğü saygı ve değer ne kadar?

Türk kadını olarak tarihten bu yana bizi biz yapan,kendi değer yargılarımıza ne kadar dikkat ediyorsak;
Edep,onur,haysiyet,iffet,namus gibi ahlak kurallarına ne kadar riayet ediyorsak, toplumdaki değerimiz ve saygınlığımızda ancak o kadardır.

Hatice Hantal
www.kafiye.net


Tarih 8 Nis 2014 Kategori: Hatice HANTAL

Şiiriyet Duygusu

Şiiriyet Duygusu

Yüreğimizde oluk oluk kanayan,onmayan yaralarımızı sargı bezi tutmaz,şiirlerle sararız.
Kimi zaman gözyaşlarımız hece hece damlar kalemin ucundan,beyit beyit dökülür ak sayfalara.
Yüreklerde her mevsim gam ile keder olmaz ya! ..

Fasl-ı bahar uğrarsa neş´e ile rengarenk çiçek açar mısralar.

Hazan mevsimi soğukluğunu hissettirdiği zamanlarda ise,sararan yaprakların dalından düşüşü gibi düşer, her kıtaya hüzün yüklü satırlar.

Duygusuz yaşanır mı hiç?
Hissederek yaşamaktır şiiriyet duygusu.

İçinde şiiriyet duygusu bulunmayan şiirler anlamsızdır.Okuyana tat vermez,hissizdir,ruhsuzdur.
İçinde şiiriyet duygusu bulunmayan kalpler katıdır,soğuktur,karanlıktır, sevimsizdir,sevgisizdir.

Neler yapılmaz ki şiiriyet duygusu ile…

Himalaya dağlarının en yüksek tepesi everest,bir solukta aşılır.
Yüce yüce değilde cüce cüce gelir insana.
Zaman mekan tanımaz bu duygu.
Kelebek kanadıyla uçar, Mars´a çıkar,sönmüş Olimpos dağını yürek ateşi ile yeniden harlar,dünyaya döner…Kimsenin ruhu duymadan.

En koyu karanlık bitimsiz geceler şiiriyet duygusu ile aydınlanır,nurlu sabahlara kavuşur insan.

Olumsuz tüm duyguların üstesinden gelmek ancak bu duygu ile mümkündür.

Dünyanın en büyük okyanusları Pasifik,Atlantik bile bir kulaç kadar küçülür,
toplam ölçüsü iki kublelik bir vezin olur.

Kendine güvenen en yiğit pehlivanlar şiir ile tuşlanır.
Her yeni doğan gün şiiriyet duygusu ile eşlenir.
Annelerin dudaklarında bir ninni…Bebek büyütmeye şiir ile başlanır.

Bazan duygusal- Lirik
Bazan destansı- Epik
Bazan eğitici- Didaktik
Bazan doğa sevgisi-Pastoral
Bazan eleştiri- Satirik
Bazan tiyatrosal- Dramatik

Yüreğinizde şiiriyet duygunuz hep var olsun.

İllet-i sadra şifa ol diyerek halimi
Şiirle arz ederim yürekte melâlimi
Hatice Hantal
www.kafiye.net


Tarih 8 Nis 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

GİTME NE OLUR

GİTME NE OLUR

Sen canımdan cansın bir sana yandım
Gitme ne olursun bir daha düşün
Sensiz her günümü  bahtiyar sandım
Gitme ne olursun bir daha düşün

Bizemi takıldı feleğin çarkı
Ayrılığın varmı ölümden farkı
Bu seni anlatan kacıncı şarkı
Gitme ne olursun bir daha düşün

Koyma beni gözden gönülden ırak
Vuslat ile beni başbaşa bırak
Gönül usta amma kalbimiz çırak
Gitme ne olursun bir daha düşün

Bir anda habersiz dünyama geldin
Yürek sofrasında  bir lokma aldın
Felekten son kalan günümü çaldın
Gitme ne olursun  bir daha düşün

Kal diyeceğim yer burası değil
Kim sarar ellerin yarası değil
Hoşçakal demenin sırası değil
Gitme ne olursun bir daha düşün

HARUN YILDIRIM
02/04/2013
www.kafiye.net