Kategoriler

Arşivler


Tarih 3 Eyl 2014 Kategori: Sema SEZER

KARANFİL KOKAN MEKTUPLAR


KARANFİL KOKAN MEKTUPLAR

Nezaman sen düşşen aklım iklimine
Sanki bütün şehirler gülümser yüzüme
İçimde esen bir rüzgar baştan sona keder
Ellerimde karanfil kokuları ve bir kağıt kalem
İçim üşür sözler buz tutar söyle nerden başlayım
Gözümde yaşanan son perdeler
Dökülemez bendeki kifayetsiz cümleler
Gittiğin gün devrimi oldu ömürümün
Işıkları söndü gönlümün
Şimdi
Silinmez ki artık ömürden sensizlik pası
Sesime ses ver desem şimdi kar edermi
Artık mavilerini kaybetmiş kuşlara döndüm
Darıldım ,kırıldım ,üzüldüm sanki hayata
Aynaya bakan yüzümde hep seni gördüm
Artık kalbimde yer bulunmuycak tenhalarım var
Seninle bir elmanın iki yarısı gibi kalsak
Bir bağın aşkı deryası iken
Ezilip ayrılmışız
Gönlümüz bağ bozumu olmuş
Söyle asi yürekli
Başlamak varda bitirmek zor
Karanfil kokulu mektupları
Artık sislerden gecen gözlerini unuttum derken
Bahar geliyor erken yeşil boyanıyor her yer
Gözlerin galip geliyor sevmedim onu derken
İşte zor olan kısmı mektubu yazarken
Karanfiller ağlıyor zerzenişime
Ellerime kokusu siniyor
Karanfiller bile bu aşkı seviyor
Arama sorma ne pul ne adres
Zarfa bakınca elin koy kalp tahtına
Adres tam orası
Anla asi yürekli
Adres kalpten mühürlü
Karanfil kokulu mektupta……….

SEMA SEZER
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2014 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

MAVİLER


MAVİLER

Mavileri giymiş karşımda salınırsın
Gül yüzünle neşeler, mutluluk saçarsın
Toplamışsın saçlarını, beni ararsın!
Mavilerin içinde salınan şuh güzel!

Mor menekşeleri andırırsın karşımda,
Gururlanırsın sen o şuh bakışlarında,
Durak gülü gibi oynar, salınırsın da,
Bana doğru koşarak salınan şuh güzel!

Senin kadar güzel, narincedir ismin,
Gel desem bana, çekinmeden gelir misin?
Gül yüzünden gülücükler hiç eksilmesin!
Beni derin düşünceye salan şuh güzel!

Basınsitesi- İzmir/ 08.08.2003
Hüseyin  DURMUŞ
Edebiya Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2014 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

ÖDÜLLER


ÖDÜLLER

Düştü, düşecek, düşüyor derken
Sigorta şirketleri zenginleşirken,
Fakirlerin hisleri sömürülürken,
Basının tirajı birden yükseldi.

Alimler oldu can korkusundan,
Mideciler korktu tüm borcundan,
Devletler, korktu soğuk soluklardan,
Büyük sinir harbi başladı şimdi.

Soğuk harbin oldu sinirli kişileri
Birden kahraman olan cüce devleri,
Bütün yoksulluk hızla giderken ileri,
Akdeniz doldu taştı kadehlerle!


Hayvan misali açık artırmayla satılan,
Değeri on beş lira olan insanından,
Gitti diye yaygara koparan politikacıdan,
Şimdi kadeh tokuşturma kaldı aynı masada.


Toplumun dikkati çekildi uzaya,
Skylab denilen o insan yapısına,
Ödüller verilecek onu bulanlara,
Midesi boş olanlar hülyalara daldı.


Beyler! Kendimize gelmenin vakti,
Ne skylab, ne ödül, ne de kredi,
Bu dünyada hiç ilgilendirmiyor beni!
Ne soğuk harbin korkusu, nefesi.

Benim derdim para etmeyen insanlar,
Manadan soyutlanmış, madde olanlar!
Karşılıklı atışmalarla boşa geçen zamanlar!
Ve saf duyguları sömürülen tüm insanlık!

İzmir /  11.07.1979
Hüseyin  DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2014 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

KUKLA



KUKLA

Sabah esen seher yeli
Aydınlık getiriyor.
Kısa bir zaman sonra güneş,
Dağların ardından doğacak yavaş yavaş.
Ve şehir aydınlanacak ağır ağır,
İnsanlar sokakta,
Sağa sola koşuşacak hızlı hızlı,
O tek başına kalacak.

Yürüyen yok gibi,
Güneş doğdu fakat kimse yok!
Ve bir insan sokakta
Yürüyüşü bir hoş, bir başka
Üzerindeki yük çok ağır!
Kamburu çıkmış yükten,
Fakat üstünde bir şey yok!
Bana doğru geliyor,
Yüzü buruşmuş, korkak ve ürkek!
Kolları yanda sallanıyor
Ayakları bir birine çarpmakta,
Yükten kambur son haddinde,
Saçları aklaşmış,
Elleri nasırlı, yara sarmış!
İnsanlıktan çıkmış
Sanki bir kukla!
Karşı karşıya kaldık;
Titremeye başladı zavallı korkudan,
Dudakları buruşmuş,
Nefesi kokuyor!
Belli ki açlık çekmekte,
Dermanı kalmamış,
İstemeye yüzü de varmıyor!
Selam verip geçmek istedi,
Ve gözler hala bende.
Yükü ağır!
Ne varsa yüklemişler sırtına garibin!
Gömleği çıkardığında görünen;
“ Beni daima ezin” yazısı var!
Bunu ben kendim istedim,
Kabahatliyim, ürkek ve korkağım,
Hakkımı savunmadım,
Ve şimdi ezilmek hakkım!
Ağlayacak gibi gözleri nemlendi,
Sakin olarak geri çekildi,
Yaşayan canlıdan çok
Mezardaki ölü san ki,
Şuur altındaki ses onu inletti
Ve zorladı kendini!
Çekil yolumdan benim!
Ağır ağır ilerledi.
Düşündüm onu
Sırtına yüklenen yükü, eziyeti!
Utandım kendimden,
Uzattım elimi
Dur! Bir dakika bekle beni!
Sen çok çektin, bitsin bu çile
Kendine gel!
Hakkını ara, birleş ve güçlen!
Kurtul köşe bucak itelenmekten.

İzmir.  28.09.1979
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2014 Kategori: Ali ANAR

TÜRKÜLER BİZİM


TÜRKÜLER BİZİM

Beraber, her yerde, kardeş olalım.
Her zaman can cana, böyle kalalım.
Güçlü, hiç yıkılmaz, dostluk kuralım.
Dostan doğru, koldur, türküler bizim.
Can dosta bir yoldur, türküler bizim..

Gönülden seversek, dört nal koşarız.
Tek yürek, dost dursak, dağlar aşarız.
Canda, çok mutluluk, dostluk yaşarız.
Gönlümüzden dolsun, türküler bizim.
Hep, can dost, olsun, türküler bizim..

Paylaşmak, çok güzel, gösterir yolu.
Türküler, tek yürek, hep dostluk dolu.
Mevlam, hep aşk diye, yaratmış kulu.
Her an, yolda yoldaş, türküler bizim.
Candan öte, gardaş, türküler bizim..

Geçmişten, bugüne, gelmiş türküler.
En doğru, bir gerçek, sermiş türküler.
Hep, gelecek günler, görmüş türküler.
Son bayrak, bir vatan, türküler bizim.
ATAM’ dan, armağan, türküler bizim..
04.11.2013
ALİ ANAR
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2014 Kategori: Safiye SAMYELİ

ADI MARALI GÜZEL


ADI MARALI GÜZEL

Neşelen hadi biraz keyfe keder içelim
Kalp gözü aralıya ağlama değmez dostum
Çakır keyif olalım kendimizden geçelim
Bir gönlü yaralıya ağlama değmez dostum

Şafak söktü sökecek bak horozlar ötüyor
Son sigaramı yaktım kıvrım kıvrım tütüyor
Dünyanın kahrı bitmez aklım buna yetiyor
Bir derdi sıralıya ağlama değmez dostum

Felek gam denen yükü ard ardına ekliyor
Dizlerinde derman yok yürek desen tekliyor
Azrail haber salmış kapısında bekliyor
Bir başı saralıya ağlama değmez dostum

Yüreğine eş etmiş yâr diyerek davarı
Diline teşbih etmiş bildik türkü havarı
Mihrap yerinde ama çökmüş cami duvarı
Bir adı maralıya ağlama değmez dostum

Hayat rakı sofrası maralıysa bir meze
Ağzı ile kuş tutsa görünmez bil ki göze
Salla gitsin üzülme gerek yok başka söze
Bir eli çıralıya ağlama değmez dostum

SAMYELİ der; üzülme kul kaderini yaşar
Oda etten kemikten oda günahkâr beşer
An gelir o dik başı bir gün toprağa düşer
Bir bahtı karalıya ağlama değmez dostum

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 3 Eyl 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

BANA BİR ÖMÜRLÜK KALBİNİ VERİRMİSİN?


BANA BİR ÖMÜRLÜK KALBİNİ VERİRMİSİN?

Denizlerin, gökyüzünün rengini çalsam!
Ormanların bin bir çeşit yeşil rengini bulsam!
Bedenim sende iken; çocuk ruhum canlansa,
Oynasam saçlarınla , kaybolsam ela gözlerinde
Ben senin nefesim olsam; sen benim koruyucu meleğim!

Uçurumlardan uçurumlara atlasam.
Ilgaz dağların koyundan seslensem sana;
Ölüm acısı çeker gibi, aşk acısı çeken bu sesi duyarımsın?
Damarından fışkıracak kanın ben olsam.
Ben senin nefesin olsam; sen benim koruyucu meleğim!

Dağların eteklerinde açan kır çiçekleri kıskansa,
Kırlarda uçan kelebek olsam!
Bunun adı özgürlük değil, tutsaklık sana,
Susturamıyorum sana olan aşkımın sesini!
Ben senin nefesin olsam; sen benim koruyucu meleğim!

Okyanusun derinliklerinde kaybolsam,
Bedenim minik minik balıklar olsa; yine bulurum seni.
Sensizlik imkânsız olurcasına deliler gibi sevdim .
Sen gereksin bana sen gerek!
Bana bir ömürlük kalbini verir misin?
Ben senin nefesin olsam; sen benim koruyucu meleğim!
Gülsüm Hicran Çaçur-31/08/2014
www.kafiye.net


Tarih 2 Eyl 2014 Kategori: Nezahat KAYA

Minval


Minval

İnsanlık libasının içinde lika saklı,
İkramın kaynağını bildik yarım yamalak
Yaşamın ambarından aşkla beslenen aklı
Güya gömdük umuda mizacı kadar haklı….
….

Akli meselemizde hangimizdik berhudar
Özgüvenle yoğrulan ahlak lazımdı mutlak
Tahsil yapmış yürekler gizlemişken gururu;
Güneşini kıskanan ayın günahı kadar
Soyduk hükme uymadan kılıfından uğuru
Fevri felsefemizde mahçup olurken didar
Hoşluklar hanesinde kim bekledi süruru

Can alıcı yanımız bizde kaldı misafir
İstinat bölgemizde dualar kadar parlak
Aşıklık hanesinde besleyerek büyüttük
Yusuf’un kuyusuna ayna tutarken safir
Züleyha’nın koynundan sevgileri yürüttük
Hayada lisanımız içmeden acı kefir
Eğdik cömertçe boynu kurban olmayı güttük

Biz ki; bize yakışan en güzel asaleti
Anlatılmaz seyirde bırakmadan muallak
Bir minval üzerinde taşıdık usanmadan
Yüzü gönül ehline dönük halis niyeti
İncitmeyi ar bildik ihanete kanmadan
Biz ki; kalple çakışan yavan samimiyeti
Nefsimizden çıkardık düşleri kuşanmadan….
….

Eyy insan münevveri gönül yapınca tavan
Hayat salıncağında oluruz allak bullak
Kir tutmuş etekleri kabul eder mi divan
Öyleyse boşa akar avlumuzda şadırvan…

Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net


Tarih 2 Eyl 2014 Kategori: Nigar AGIR

ŞİİRİM


ŞİİRİM

Adım da sen,
Aşım da sen,
Damarımdaki kanımda sen,
Böyle yorgun ve ürkek yazarken,
Bir gün gideceğim sessizce,
Yalnızlar ülkesinden,
Merak etme,
Unutturmayacaklar seni,
Ben olmasam da okuyacaklar seni,
Muradım buydu işte,
Ben senin eserin
Sende benim eserim,
Seninle öyle güzel ikiliyiz ki,
Sen esince ben yazarım
Ben esince sen yazarsın,
Rüzgara gerek yok,
Fırtınlar getirir seni benim mezarıma şiirim

NİGAR AĞIR
KAYSERİ/BÜNYAN
01/9/2014
www.kafiye.net


Tarih 2 Eyl 2014 Kategori: Ümran YILDIRIM

Bir Adam Vardı..


Bir Adam Vardı…

Zifiri karanlık geceleri imrendirecek kadar koyu bir yalnızlığa sahipti.Kapatmıştı bütün perdelerini gün ışığından korkardı.Gözlerinde ki buğuyu,dışarıyı görmek için bile hiç silmezdi…

Devrilip cümlelerinin içinde,harflerin arasında kendinden geçerdi.Endişeli bir hali,kendine saklanmış bir yanı vardı.Yürek yangınlarında açılan yaraları;parmak uçlarında kanardı.Saçlarında kırılan hayatın pamuk iplikleri her günün sonunda tel tel yanağına düşerdi.Belli ki bir sevdiği vardı!.Cümlelerinin sonuna hep üç nokta koyardı…

Ellerinde nikotin sarısıyla,dudaklarında öpmeye bile kıyamadığı kadının intihar girişimlerini yaşardı.Kaç uyku nöbetlerinde katletti hayalinde yaşattığı o aşkı;göz kapaklarında sallandırıp kaç gece cinayetine şahit oldu sayamadı.Yalnızlık buna engeldi.Ve karanlık alnına çizilmiş en koyu lekeydi…

Kalbi sevilmek içindi,oysa kendini yitik bir şehirde yalnızlığına terk etti.İçinde nikotin zehrini,uyku haplarını,antidepresanları,memleket meselelerini ve henüz kullanılmamış 29 harfi her gece bıkmadan usanmadan misafir etti.Aşırı dozda ağırladı. Sanki o kadar memnunmuş gibi karşılıyordu ki misafirlerini bir türlü gitmek bilmiyorlardı kendinden…Bir şarkı çaldı; üzerine bir sigara daha yaktı Hemen yanıbaşında duran uyku haplarından,antidepresanlardan aldı.Hiç biri o kadının gözleri gibi kafa yapmadı.O yüzden her gün aynı şarkıyı çalar,hep aynı misafirlerini ağırlardı.Ne var ki aldığı aşırı dozlar onu bir kere bile öldürmeye yetmedi. Tıpkı bir bakışında yüreğini sürgün ettiği sevgili gibi!…Yabancılara kapalı bir cezaevi görünümünde her gün başka bir mahkumiyetine kendini teslim ederdi…

Misafirleri onu epey bir bitkin düşürmüştü.Gecenin yalnız ve soğuk kollarında üşümüş bedeni sızıp kalıyordu.Bir hayal denizinde yüzüyor,o sürgüne gittiği gözlerin büyüsünde gözlerini güne aralıyordu.Her yer aynı değişen bir şey yoktu.’O’nun yokluğunun açtığı daha derin yaralar dışında…Aç karnına, doyasıya seyretti rengi solmuş o fotoğrafı.Gözyaşlarıyla yüzünü yıkadı.29 harfi çıkardı birer birer masaya dizdi.Güne onsuz yazacağı satırlarla başlamanın verdiği sıkıntıyla bir sigara yaktı…Uzun zamandır dışarı çıkmadığının, kendi mahkumiyetinin içinde esir bedeninin rutubet kokularını duymanın verdiği rahatsızlık ile dolaşmanın, kendine iyi geleceğini düşündü.Üzerine ‘O’nsuz kullanmadığı 29 harfi giyindi.Dilinde ezberlediği o bildik türkü, elinde yokluğuna yaktığı sigarayla yola düştü…

Öylesine kendi karanlığına alışmıştı ki etrafı net göremiyordu.Güneş gözlerini kamaştırmış olmalıydı…Havayı derin derin soludu.Yine o bildik koku başını döndürdü.Etrafa şöyle bir göz gezdirdi.’O’nu aradı…Gördüğü manzara karşısında dehşete düştü.Her yerde cesetler vardı.Kabus muydu bu!..Henüz uyanamadığını düşündü.Ama tam içindeydi işte…Cesetler yığınının tam içinde!.Her yer birbirinin aşkından ölen insanlarla doluydu.Ya da ağır yaralı,aşktan ölmek üzereydiler…

Kısa bir şaşkınlıktan sonra kendisini bir doktor edasıyla ortaya attı.Ağır yaralı hastalarla konuşuyor;nasıl bu hale düştüklerini anlamaya çalışıyordu.

Kendi kendine:”Aşk bu kadar abartılacak bir şey olmamalı diyordu..”
Bir diğerine koşuyor:”Bak hayat devam ediyor” diyordu.

Kendi umutsuzluğunu başkalarına umuta dönüştürmeye çalışıyordu.

Ağır yaralı bir hastaya koştu:”Kendini toparlamalısın bunun için ölünmez ya”…dedi.

Hasta:
-”Sen beni anlamıyorsun abi”diyor ellerinde nikotin sarısından sararan bir fotoğraf,gözlerinde berraklaşmış bir buğudan sızan damlalarla son nefesini veriyordu…

Kısa bir şoktan sonra midesine şiddetli bir ağrı saplanıyor;anlam veremediği olaylar, gözlerinden film şeridi gibi geçerken, birdenbire uzaktan elinde sopasıyla beyaz elbiseli, beyaz sakallı yaşlı bir amca görünüyor.İçi ürperiyor,bedenini bir titreme tutuyordu.Amca yavaş yavaş yaklaştıkça,heyecanı çoğalıyordu.Ne yapacağını bilemedi.Yaşayan birini bulduğuna sevinmek ve korkmak arasında gidip geliyordu.Kalp atışları hızlanmıştı…

_Titrek bir ses tonuyla seslendi:
_Amca hayırdır nereye böyle?

_Bir yere değil evlat…Ben bir yere gitmiyorum ki; sen geliyorsun.Hoş geldin evlat.

_Nasıl yani,ben nereye geldim?.. Neredeyim ki?

_Artık sen de öldün evlat.Aşkından ölenlerden oldun.

Cesetleri gördüğün de duyduğu o koku git gide ağırlaşıyordu.
Bedeninde bir hissizlik,yaşadığı duygu karmaşasıyla üzerine yine
karanlık çöküyor ve aşkından ölenlerin arasında cesetlerin ortasında hiç kullanmadığı 29 harfle ‘onsuzluğa gömülüyordu…

ÜMRAN YILDIRIM
www.kafiye.net