Kategoriler

Arşivler


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

DÜŞÜN KABRİNİ


DÜŞÜN KABRİNİ

Çukuru kazarlar, atarlar içine
Düşünmez bırakır,giderler haline
Azabı çekersin,yaptığın zulüme
Ölmeden toparlan,düşün bir kabrini

Zebani yollarlar, hesabı verirsin
Toprağın altında,inan ki ezilirsin
Cevabı vermezsen ,tokmağı yersin
Ölmeden toparlan,düşün bir kabrini

Hakları yediysen ,çıkacak karşına
Hesabı sorulur,acımaz göz kaşına
Durumun felaket olur,inan boşuna
Ölmeden toparlan,düşün bir kabrini

Mahşerin kılıçtan, keskindir telleri
Geçemez kalanlar,haraptır halleri
Sevaplar işleyen,öndedir yerleri
Ölmeden toparlan, düşün bir kabrini

Günahlar ,sevaplar bir bir sorulurmuş
Mahşerin heyeti ,hemen kurulurmuş
İyilik ,kötülük karşına çıkarmış
Ölmeden toparlan ,düşün bir kabrini

Yalanla ,dolanla geçmiş zalim dünya
Bilmeden aldanıp, kanmışız boşuna
Aklına gelmemiş ölüm,gitmiş hoşuna
Ölmeden toparlan,düşün bir kabrini

NESRİN ÖNEM DEMİR
25. 09 2014
BURSA
www.kafiye.net


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Melek KIRICI

Ay Güneşe Teslimdi- 5


Ay Güneşe Teslimdi- 5

Tayin olduğum şehir açıklanmıştı. Artvin’de ilk öğrencilerimle geçirdiğim yılları hiç unutmayacaktım. Her tatilde anne ve babama özlemle koşmak, sevdiğim yemekleri annemin elinden yemek beni çok mutlu ediyordu. Fakat öğrencilerimi de çok özlüyordum; onlarla bir bütün olmuştuk, mesleğimi çok severek yapıyordum. Yazmaya ara vermiştim bu aralar. Çok yoğundum. Günler hızla geçiyordu. Artık otuz yaşına gelmiştim ve memleketime dönerek mesleğime orada devam edecektim.

Para kazanıyordum. Kendime çeşitli kıyafetler almıştım ve ihtiyaçlarımı karşıladıktan sonra artan paramı biriktiriyordum. Tatil yapmaktı arzum tek başıma; hiç bilmediğim bir yerde…

Babamın emekliliğinden sonra, annemle bahçeye daha çok vakit ayırır olmuşlardı. Hüsniye teyzenin akşamüstü ziyaretleri azalsa da ara ara yine bizimkileri ziyaret ediyordu. Ben kendime, okula yakın bir yerde ev tutmuştum. İlk önceleri karşı çıksa da, bizimkiler ikna oldular işime yakın bir sitede oturmama. O zamanlar kolay değildi aileden başka evde oturmak; ama bunu ilk yapanlardan olmak güzeldi. Kendi ayaklarımın üstünde durup bir dünya kurmuştum; başarılar ve mutluluklarla süslü…

Türkiye’nin her yerini gezmek istiyordum; ama şimdi bir tatile ihtiyacım vardı ve kesinlikle bir deniz kenarı olmalıydı tercihim. Araştırmalarım sonucu birkaç seçeneğin içinden birini seçmeliyim diye düşündüm. Ve Balıkesir’e bağlı Ayvalık Sarımsaklı’ya gitmeye karar verdim. İlk defa tek başıma bir tatile çıkıyordum ve heyecanlıydım. Yeni kıyafetler almıştım. Yeni mayo, sandaletler, takılar…

Sabahın ilk ışıkları bu sabah Ayvalık’tan yüzüme vuruyordu. Ne güzeldi kızılı, sarısı… Turuncunun yakan yeriyle tenime, ruhuma değmesi… Valizim ve kol çantamı da alıp yazıhaneye girdim; kalabileceğim bir yer danıştım yerli halktan birilerine ve en çok tavsiye edilen bir yeri tercih ettim. Otelde odamı bulup eşyalarımı yerleştirdim. Hava öyle sıcak, yüreğim öyle coşmuştu ki; denize koşmalıydım şimdi. Sahil alabildiğine uzundu ve kalabalık değildi. Belki sabahın altısında çok gelen olmuyordu. Bilmem; ama bugün koskoca sahil benimdi. Güneş benim, coşku benim, düşler benim… Yorulmayı unutmuş olmalı bu gün bedenim; denizden çıkasım gelmiyor, sürekli yüzüyordum. Bir ara çıktım, havlumu kuma serip uzandım. Güneş kavurmuştu tenimi ve sanırım uykum da gelmişti. Otele geri döndüm; duş alıp uyudum. Gözlerimi açtığımda vücudumun yandığını, hatta acıdığını hissettim ve aynaya baktığımda kıpkırmızı olduğumu görerek kahkahalara boğuldum. Hayatımda ilk defa bu kadar yanmıştım. Meğer ne çok ihtiyacım varmış bu tatile…

Akşam yemeği için hazırlandım. Hafif makyaj yapıp parfümümü de sıkmayı ihmal etmedim. Kalp çarpıntılarımın telaşını anlamıyordum ya, idare edecektim. Alışık olmadığı duruma gösterdiği bir sevinç gürültüsüydü bence. Lokanta kalabalık değildi. Cam kenarında iki kişilik masa seçtim kendime ve oturdum. Etrafa baktığımda, bahçemizdeki çiçeklerin güzelliğine eşdeğer çiçeklerin çepeçevre sardığı korumalıkların ardından, akşam güneşinin ışıltılarını misafir eden denizin beni davet eden bakışlarıyla karşı karşıyaydım. Yemeğimi yedim ve yürüyüş amacıyla sahile indim. Çok canlı bir caddeydi. Mısır ve çeşitli yiyecek satan el arabaları; sokakta yularından tutulup tak tak sesleriyle, şölen edasıyla geçen atlar; satış için kimi yerde vitrinleri, kimi yerde tezgâhları süsleyen cicili bicili kıyafetler… Ne ararsan vardı bu sokakta. Ne iyi yapıp da gelmiştim. Koşmak istiyordum; atların üstüne binmek ve alabildiğine gitmek, saçlarımı rüzgâra salıp, yüreğime tüm güzellikleri sığdırmak için hızla koşmak; yürürken karşılaştığım bakışlara gülmek, yaşlı teyze ve dedeleri öpmek, bebeklere nanik yapıp kaçmak istiyordum. Neler oluyordu bana? Caddede uslu uslu yürürken beni gören bunca insan bilebilir miydi içimden gelip geçen çılgın düşüncelerimi?

Gemiler vardı sahilde. Birinin üzerinde ‘Gezi teknesi’ yazıyordu. Yaklaşıp sordum ve ertesi gün hareket saatini öğrenip yoluma devam ettim. Caddenin ışıltılı bölümü bitmiş, yerini bahçeli tek katlı evlerde dinlenmeye çekilmiş insanların olduğu yerlere dönüşmüştü. Sahile indim. Kumun gece karanlığında üşütmesini hissederek yürümek istiyordum… Sahil de en az caddeler kadar kalabalıktı.

Denize dokunmak istiyordum. Hatta daha fazlasını istiyordum; ama müsait değildim. Ayakkabılarımı elime aldım; suların tenimle dansını hissederek taradım kumsalı boylu boyunca. Su almak için en yakın büfeye doğru gittim. Elimi uzattığımda, bir elin elime dokunduğunu hissettim. Başımı kaldırdığımda Mustafa’nın keskin, heyecanlı, coşku dolu bakışıyla karşılaştım. Allah’ım nasıl mutlu olmuştum? ‘Mustafa’ derken, seslimi sesiz mi dedim, hala farkında değildim. Boynuna sarıldım; öyle sıkı, öyle bendendi ki… Sonra geri adım atıp, incelemeye başladım. Bakışlarından kurtulabilirsem devam edecektim; ama takılı kalmıştım. Mustafa’ydı bu! Mahallemin yaramaz çocuğu, hep hayatımda yer alan Mustafa’ydı işte. Çocuk değildi; hatta çok büyüktü; erkekti… Birden mahcup oldum; o kadar sıkı sarıldığım için. Küçücük kalmıştım yanında.

5. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK
Melek Kırıcı

Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Safiye SAMYELİ

DİNLE AĞAM


DİNLE AĞAM

Kerem olup yandın aşkın odunda
Sevda buldum sandın zalim kadında
Aşkında dillerde gezdi adında
Aşka aşık olmak yetmiyor ağam

Güzeller ceminde görüp vuruldun
Sandın ki gönlüne girip kuruldun
Boş hayaller kurdun düşte yoruldun
Sevdalık başından gitmiyor ağam

Kul eyledin gönlü nazlı Eceye
Gündüzlerin döndü kara geceye
Döksen de derdini her gün heceye
Yazmakla kederin bitmiyor ağam

Alsan çöğürünü titrek eline
Mızrabını vursan sazın teline
Ne sözler gelirdi suskun diline
Aşıklık beş para etmiyor ağam

SAMYELİ der feryat etme boşuna
Düşmanların güler gider hoşuna
Kul olanın neler gelmez başına
Bir günün bir günü tutmuyor ağam

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

SEVGİNİN SESİ


SEVGİNİN SESİ

Fırtılar esti yüreğimde,durmadan savruldum.
Çektiler ipimi, bir bomba gibi patladım.
İçimdeki yangınlarla ,yanar dağlarla savaştım
Yılların sitemlerini ,hep kendimle paylaştım.
Sanki balçık olmuş, çamurlarda yuvarlandım.

Çare bulduğum temiz, yüreklerde konakladım.
Zehir zıkkım içtim,yinede içimi rahatlatamadım.
Suskunluğumun içinde,meğerse yapayalnızdım.
Volkanları patlasam ,beynimde sakinleşmezdim,
Fırtınalar savurdu,yerden yere vurdu değişmedim

Gönül yangınlara teslim kalır da haberi olmazmış.
İçini titreten, ılık esen rüzgara dönerde bilmezmiş.
Kalbi yerinden çıkacak olur da ,çareyi bulamazmış.
Mucize olarak verilen,kadere karşı koyamazmış
Birde karşılıklı seviliyorsa, dünya önünde duramazmış.

Mutluluğunu bozarlar diye, kimselere söyleyemezmiş.
Sevginin gücüne inanır, sözünden asla dönmezmiş.
Kendinden ödün verir de ,sevdiğine hiç kıyamazmış.
Onunla tatmıştır güzel duyguları ,onu yanıltmazmış.
Ölümüne söz vermiştir,eceli gelmeden ayrılamazmış.

NESRİN ÖNEM DEMİR
25. 09 2014
BURSA
www.kafiye.net


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

TÜKÜRESİM GELDİ


TÜKÜRESİM GELDİ

Yıkılır koca dağlar, sanki estiğin yere
Merhem gibi yaşları, sardım kestiğin yere
Hem lâle hem goncagül, diktim bastığın yere
Merhametini ister, gönül kırmadan önce
Yüzüne tüküresim geldi vurmadan önce.

Gecenin buğusunda, ceylanın gözü çakır
Kime somurtmuş dağlar, toprağın üstü bakır
Kırık feleğin dişi, dökülür şakır şakır
Koparmış dizginleri, zaman durmadan önce.
Yüzüne tüküresim geldi vurmadan önce.

Bir damla yaş döküldü, gözlerimden bağrıma
Sana bir tek sözüm var, gitmesin bak ağrına
Ölüm bile yakışır, gülüm senin uğruna
Son bir defa görseydim, kabre girmeden önce.
Yüzüne tüküresim geldi vurmadan önce.

Uhrevi denizleri, istemedim ki senden
Korkuyorum kıskanır, bu canım seni tenden
Yeter döktüğüm yaşlar, zekat isteme benden
Düşündüm Azraile, canı vermeden önce.
Yüzüne tüküresim geldi vurmadan önce.

Yıldız gözlerin ile, baktıkça bakmadın mı?
Yüreğin bir cehennem, yaktıkça yakmadın mı?
Yeter vurduğun yeter, yıktıkça bıkmadın mı?
Bittiğini anladım, beni sarmadan önce.
Yüzüne tüküresim geldi vurmadan önce.

HARUN YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

BULUTLAR


BULUTLAR

Bu sevdama bir ağıt, taş getirin bulutlar
Kurudu göz bebeğim, yaş getirin bulutlar
Yanıyor bütün sahra, kış getirin bulutlar
Soldurmaz çiğdemleri, yıkar yaşımız bizim
Cennetten bir gül gibi, kokar başımız bizim

Şu Dünya ki geçici , farkı varmı azıktan?
Söyle haberdar mısın? Kurulan her tuzaktan
Gönül gözüyle baktım, bir uzaktan uzaktan
Gözlerim filizlenip, kurur farkımız bizim
Kırılınca dişliler, durur çarkımız bizim

O efsunlu saçların, Gök yüzüne dağılır
Hem leyli gecelere, hem gündüze sağılır
Zambağın kokusundan, kelebekler boğulur
Can fezam dallarında, kalan hurmalar bizim
Mehtabın kahrı için, çalan zurnalar bizim

Gök kuşağı renginde, arzı beleyen güller
Kıyametten mi kalma? Savurduğun o küller
Dolaşır maverayı, siyah ya beyaz tüller
Huzur ile yaslanıp, umut saçan dağ bizim
Eteğinde gül , lâle, sümbül açan bağ bizim

Rengârenk gök kuşağı, sanki kemer belinde
Güneş yıldız bir yanda, Ay bir yanda elinde
Agladıkça; kül, ateş, toprak söner selinde
Enbiyanın gözünden, akan kurnalar bizim
Evliyanın gönlünden, bakan turnalar bizim

HARUN YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

HARAM OLSUN BAŞKASI


HARAM OLSUN BAŞKASI

Islanmış gözlerimin, sana değildir ahı
Öksüz takvimler gibi, bekledim hep sabahı
Zulmetin çöplüğüne, yüklesende günahı
Ne ahular gördüm ah  senin ile bir değil
Haram olsun başkası, yaren değil yar değil

Vuslat çekirdeğine, takıldı parmaklarım
Bir kölenin ruhuna, saplandı tırnaklarım
Her damlası bir yıldız, kuruyan ırmaklarım
Ne ceylanlar susamış, nehir ister kır değilg
Haram olsun başkası, yaren değil yar değil

Gümüşten ibriklere, taktığım adağından
Çölde ihtiyarlamış; hurmanın budağından
Bir buseyi  çok görme, ebabil dudağından
Ben sana mubtelayım, usul usul zor değil
Haram olsun başkası, yaren değil yar değil

Bir sevda ülkesine, gömülüpde yatsaydım
Senin visalin ile kandil olup tütseseydim
Yağmurlarda ıslanan, ellerini tutsaydım
Yüregimin yaşları kan renginde ter değil
Haram olsun başkası, yaren değil yar değil

Gözümün kabzasından sırıl sıklam bir akış
Ey gönül şahikası her adım sanki yokuş
Yıkasın acıları o güzide bir bakış
Gönlüm safkan bir vefa, aşk dilenir şer değil
Haram olsun başkası, yaren değil yar değil

Savrulan saçlarını , yüreğime ördüğüm
Hayâl ile düşmüdür , bu sendeki gördüğüm
Kara sevdan bağrımda, ilmek ilmek kör düğüm
Açtım sana gönlümü ,benim sevdam sır değil
Haram olsun başkası, yaren değil yar değil

Mutluluk nameleri söylerken dillerimiz
Yanar çöl ortasında, açmadan güllerimiz
Hem Ay’ı hem Güneşi, tutarken ellerimiz
Buharlanır gök yüzü, bak yıldızlar hür değil
Haram olsun başkası, yaren değil yar değil

Sevda ne gerçek gibi, ne de uyar masala
Çık aşkın zirvesine rüzgar gibi es hele
Ne yüzün ne dudağın, gözlerindir mesele
Şehla bakıştır yakan ateş değil kor değil
Haram olsun başkası yaren değil yar değil

Harun Yıldırım
www.kafiye.net


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

SU


SU

Su damlası bir yıldız, düşer kara toprağa
Her zerresi nurdandır, doldur gümüş ibriğe
Erdemin bereketin, heves verir yaprağa
Bulutların gözün de, mahmur bir yaş olsaydım
Kanatlarını çırpan, semada kuş olsaydım.

Şu dönen gök kubenin, üzerinde gezersin
Bahçivandan habersiz, gül demeti dizersin
Kalbin buzdan kıvılcım, kor ateşi ezersin
Okşadıgın toprakta, bekleyen eş olsaydım
Sırrını arar iken, seyreden düş olsaydım

Hayat sensiz muhacir, sanki kilit vurulmuş
Mevsimlere göç eden, rüzgar dahi yorulmuş
Senin bereketinle, zümrüt Dünya kurulmuş
Gözünün kıyısında, yosunlu taş olsaydım
Kanatlı bulutlar da, sürmeli kaş olsaydım

Ben ne yazsam hepsi boş, toprak anlar sözünden
Sanki nizam köpürmüş, geliyorsun özünden
insan sana bir baksa; şöyle gönül gözünden
Sevgi tenceren ile,  kaynayan aş olsaydım
Kucağında uyuyan, tertemiz baş olsaydım.

///////////////////////

Su ,yer ,gök bir değirmen döndür atsın şafaklar,
Su sensiz yetim kalır, topragında başaklar.

Harun Yıldırım
15/09/2014
www.kafiye.net


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

GÜNEŞ


GÜNEŞ

O yaşlanmış çınarın, yaprağında duruşun
Nicesi aşıklara, şahitsin sen ey Güneş
Geceye, sapan taşı gibi hırçın vuruşun
Paslanmış karanlıga , vahitsin sen ey Güneş

Rahmet vadilerinden, pencereme dikildi
Yeryüzüne aşikâr, yayılır sessiz sessiz
Karşıki tepelerden, usul usul çekildi
Heyûle bir ağ gibi, bayılır sessiz sessiz

Ürkek bir ceylan gibi; o güzide bakışın
Göğsümdeki umutlar, yeşerir birer birer
Gülümsüyor mavera, bir mücella akışın
Ense kökümden şimdi, sessiz sedasız gider

Poyraz delice vursa, hiç bir ah işitmezsin
Kızıl akşamlarınla bile, barışıksın sen
Şefkatine sığınan, mazlumu üşütmessin
Kapıyı vurmadan gel ! Böyle alışıksın sen

Hicabın perdesinden, sokulur ağır ağır
Ses baygın dilim ama; korktukça gölgem uzar
Hırçın bir gülüş ile, vurduğun duvar sagır
Saklayın beni kuru otlar, kimin bu mezar?

Seni ufuklar bekler, avluda durma sakın
Geride bıraktığın, güller büyüdü artık
Gün, zaman deli bir tay, egeri vuramassın
Yıldızlar dikiş tutmaz, gökkubbe delik yırtık

///////////////////////
Bir lahzacık dogu ver koyma beni ser sefil
Bir tanık göster dersen ayı şahit tuttum yıldızlar kefil

16/09/2014
Harun YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 25 Eyl 2014 Kategori: Nazlı Saraç ORAK

Hepsini Yaktım,Yıktım


Hepsini Yaktım,Yıktım

Dağları,denizleri, gökyüzünü
Hepsini yaktım,yıktım
Uğruna ne yakılacaksa acımadan
Ardımda bırakıp hepsini
Sana uzanan yolllara bakıp
Kalakalmışlığımla ve sana bakan
Gözlerimin gözbebeklerini akıttığım
Avuçlarımdaki isyanımla
Başbaşayım artık

Senin duymadığın haykırışlarım
Boğazımda kan topağı şimdi
Hiç anlayamayacağın
Ve konuşamadığım kadar içimdeki
Kör karanlıklarda avutuyorum
Hüzünlü çehremi çevirip
Yudumlarken yalnızlığımı..

Nazlı Saraç ORAK (Naz’ca)
www.kafiye.net