KİMİM BEN?/ YAŞANMIŞLIKLAR RÜZGARI

Kitap okumak bize sunulun en güzel nimetlerden biri belki de… Kitaplarda yaşanılan
olayları okumak yaşamış kadar olmasa bile bakış açımızı değiştirip, ufkumuzu
genişletiyor.Çoğu zaman bunun farkına varmıyoruz ama ön yargılı olmayı bırakıp,
insanlara bir şans daha vermemize, onları anlamamıza yol açıyor. …

Örneğin Kızım Olmadan Asla kitabını okurken oradaki kadın kahraman Bety oldum
sürüklenip giderken satırlarda, kızımla birlikte kaçma planları yaptım nefes
nefese kalp çarpıntılarımı kontrol etmeye çalışarak. Çünkü Amerika’da tanışıp
severek evlendiğim eşim tatile gidiyoruz diye memleketi İran’a götürmüştü beni
ve burkaya girmek zorunda kalmış daha nice aklımın ve hayalimin alamayacağı
olaylara maruz kalmış, diğer bir deyişle İran’a hapsolmuştum… Bir yolunu
bulup kaçmaktan başka çarem yoktu. Çevremdeki insanlara gülen gözlerle bakarken
bir yandan da kaçış planlarımı yapıyordum hem de harfi harfine.

Sonra  Ayşe Kulin’in yazdığı Nefes Nefese’de Selva’ydım yer yer, yer yerse boşlukları
içinde kaybolan ablası… Paşa dedeme karşı çıkıp sevgilim Rafuel’le evlendim
ve Avrupa’ya kaçtık. Din, dil, ırk ayrımından kaçarken bu kez de aniden patlat
veren savaş bizi o ülkeden öbürüne sürüklemeye başlamıştı. Yaşadığım nice acı
gözyaşı olup aktı gözlerimden… Ama en unutmadığım ansa tüm bu kötü günlerin
sonunda ülkeme geri dönerken sevdiklerime trenden el salladığım andı….
Yüreğim kıpır kıpır ve gözlerimde yine iki damla yaş vardı. Ama her şey
bitmişti artık ve ben ülkemdeydim.

Canan Tan’ın Piraye’si olmak da çok şey kattı bana. Oğlum olmuyor diye eşimin benimle
evliyken bir başkasıyla daha dini nikahla evlenmesine karşı çıkamadım, kendime
bile inanamayarak. Oysa ben Nazım Hikmet’in şiirlerindeki ince narin hassas son
derece duygusal Piraye idim. İki kalıba da sığamadım, çelişkilerimle evliliğimi
yıkmak zorunda kaldım.

Nermin Bezmen’in Sır ve Aura’nın incileri kitaplarında koştuğum serüvenler ise daha da
inanılmazdı. Birbiri ardına aralanan geçmişin sayfalarında büyük annemin
incilerini aramak, yaşadığı aşka tanık olmak nefes kesiciydi.

 

Naşide Gökbudak ilk kitabıyla tanışmamdan sonra hep favorim oldu. Yakın geçmişte
yaşanmış gerçek hayat hikayelerini  anlatması onu listemde hep ilk sıraya
taşıyordu. Onunla önce halam Atiye’yi tanıdım Küçük Hanım adlı kitabında. Sonra
annem Sıdıka’nın çocukluğunda gezindim sayfalarca. Genç kızlığa adım atarken
heyecan duydum onun ilk kıpırtılı kalp atımlarında. Çektiği acılara göz yaşı
dökerken içim yandı ama satır bile atlamadan hatta yemeden içmeden ve hatta
uyumadan okudum yaşanmış olaylara kapı açan satırları. Çünkü ben ele avuca
sığmayan küçük Naşide’ydim…

Sonra farkına vardım ki hayatımız da yaşanmış bir kitap aslında. Üzerimizde bazen
emanet gibi duran ve bazen de tam bize uyan rollerimizi giyindiğimiz canlı bir
tiyatro sahnesi. Sanki yaşadığımız kitap aniden kapanacak rüzgarın ılık
esintisiyle ve biz o kitaba hapsolacağız istesek de istemesek de… Ya da
okuyucuyla birlikte yeni dünyaları keşfe çıkacağız etten kemikten bir insan
olup, yeni yaşamcıklara uyanacağız.

İşte bir rüzgar çıktı bile. Sehpada gözlüklerin yanındaki kitap açık duruyor. Kitabın
yaprakları rüzgara karşı koymaya çabalıyor ama nafile. Ardı ardına sayfalar
çevriliyor bilinmeyen sona doğru. Ve tüm yaşanmışlıklar bir film şeridi gibi
törenle geçiyor gözlerimin önünden. Ben neresindeyim peki bu yaşanmışlıklar
rüzgarının, hangi yöne savrulacağım? Bu rüzgarda savrulup yitmemek için hangi
dala tutunacağım?

Kimi zaman yüreği şefkat gülleriyle bezenmiş bir anneydim belki, gözleri sıcacık bir
sevginin gölgesini taşıyan bir liman. Kimi zaman annesinin limanına
gözyaşlarıyla sığınan bir gemi. Kimi zaman yatıştıran, anlayan, omzu arkadaşına
ev sahipliği yapacak bir arkadaş. Kimi zaman Rabbine boynu bükük yalvaran bir
kul. Kimbilir belki de eli açık yüzü güleç bir komşu. İlerleyen sayfalarda
tatil isteyen yorgun bir çalışandım belki.

Hangisiyim ben, hangisi olabildim gerçekten
koşayım, yetişeyim, aman geç kalmayayım derken? Hangi rolümü en iyi taşıdım,
hangisi beni en iyi anlattı? Hangisi ölçülerime tam uydu, gerçekten
bilmiyorum.Tek bildiğim acısıyla tatlısıyla her şeyin yaşandığı. Ve işte artık
kitabın son sayfası da kapandı. Artık son söz, okuyucu da. Sıra onun damağına
yapışıp kalan buruk tat da. Küçük bir hüzne mi sebep oldum kalplerde, yoksa
anlık bile olsa bir soluk mu kestim ılık bir heyecanla? Kimbilir?

29.08.2010
Gülşen EKER
www.kafiye.net