Kategoriler

Arşivler


Tarih 20 Ara 2010 Kategori: Elif EYLÜL

Beynim Son Verecek Yüreğimdeki İşgaline

Beynim Son Verecek Yüreğimdeki İşgaline
Birazdan gideceksin koyu bir yalnızlık çökecek ardından… Kaldırımda, ayak seslerin yankılanacak, sen gideceksin, ardında yarınsız bir yürek bırakarak…

Hiç bakmadan ardına yol alacaksın yeni sevdalara… İnce bir dokunuşun hissi kalacak ellerinden geriye, kirpiklerinin ucunda yanan hayalleri seyredeceğim uzaktan…

Ve gözlerin …
Hüzünlerin ardı gözlerin…
Ne vakit baksam, kaybolurdum, derya deniz…
Sessizce geçerdin her akşam sokağımdan,
Ne vakit geçsen, kuşlar göçerdi dallarımdan…
Yitik bir anı kalırdı senden geriye, bir hüzün masal…

Birazdan gideceksin…

Sanki hissetmiş gibi, anlamsız bir hüzünle kaplı gökyüzü. Alabildiğine gri bir kasvete bürünmüş ufuklar, sanki gözlerime eşlik etmek ister gibi bulutlar… Öylesine gamlı, öylesine suskun ve öylesine dolu… Deli bir yağmur başlar birazdan, tüm kasvetini döker gökyüzü… Bense suskun, anılar salıncağında, senli bir düşün koynunda can çekişir ümitlerim. Ve yüreğimden giden yüreğinin ayak sesinde, sensizliğin matemini dinlerim… Düşünceler deler geçer beynimi… Savrulur bir sevdanın çıkmazında hayaller… Ve senden geriye, yitik bir yürek kalır, anılar mezarlığında… Sorgular beynimi işgal eder, iç çekişlerime aldırmadan.

Hangisi daha acı?
Gitmek mi, yoksa kalanın yerinde olmak mı? Hangisi daha acizce, korkup kaçmak mı, kalıp acı çekmek mi? Sen gitmeyi seçtin sevgili… Gittin içine sığdırdığın koca yalnızlığınla kendini benden koparıp, beni bu kalabalık şehirde yapayalnız bırakıp gittin… Beni, sevdamızı, anılarımızı, sevinçlerimizi, hüzünlerimizi bu şehirde bıraktın. Boz bulanık bir düşte yaşadım (sandım) hep seni … Varlığın bir andı yokluğun bir ömür.

Hiç yaşayamadığım sevgili…
Sessiz bir dokunuştu gözlerine değmek… Ne vakit bana baksan, kaybolurdum gözlerinin ardında, Hayaller mezarlığında Ve Ne vakit düşsen aklıma, nefeslenmek isterdi yüreğim. Gamzelerinin çukurunda….

Hiç dokunamadığım sevgili…
Fersah fersah uzaklardaydı düşlerin benden, tutunamadım sevgili, ne sana ne sevdana.Yabancı soğuk ve uzak bir iklimsin sen şimdi benim coğrafyamda…

Yüreğine hiç değemediğim sevgili…
Birazdan gideceksin, sessiz bir mateme bürünecek bu şehir… Hiç bilmeyeceksin, ben, ateşe vereceğim anıları bir bir.Ne gülüşün kalacak aklımda, ne gözlerin…
Ve sen, dönüp bakmak istediğinde geriye, pişmanlık seni esir alacak…
Gözlerinin ardında sakladığın hüzün, ilk kez yüreğini yakacak…

Çünkü beynim son verecek yüreğimdeki işgaline… Yüreğime koyduğun dinamitler patlayacak… Ve Ne ben kalacağım geride, ne de sevdam… Kimseler hatırlamayacak….

Elif EYLÜL 20/10/2010
www.kafiye.net


Tarih 20 Ara 2010 Kategori: Elif EYLÜL

Aşk

Aşk 
   Aşk yalındır tek yürekte yada çoğuldur karşılıklı iki yürekte.. Aşk vardır her biçimde içimizde….
Aşk’ın çeşitli halleri ya da Aşk’ın bedene bürünüp can bulması bir ruhta ve o ruhun başkalaşımı diyebiliriz buna.
  Bazen yalındır Aşk. Bir başına yaşar dünyasında..  Evrende çok uzak bir yerde henüz keşfedilmemiş bir gezegendir aşk ve aşık olunana erişmek ise bir ütopyadır.. 

   Kendi içinde Med-Cezirler yaşar aşk.. Bazen kaybeder dengesini yalpalar sonra yeniden can bulur ümitler. Aşk ütopya olsa da, ulaşılmaz bir zafer olsa da yaşanacaktır illa. Çekilecektir bu yolda her acı ve katlanılacaktır her katresi acının… 

  Aşklar bazen platonik yaşanır. Platonik aşık kendi dünyasında kendi ütopyasının hayaliyle yaşamdan haz alır… Erişilmez de olsa o onun aşkıdır varsın olsun ne çıkar… O, o aşkla beslemektedir ruhunu ve devleşir ruh aşkın ilhamıyla beslendikçe.. Aşk Ruha güç katar  ve o güçle ne dağlar delindi yüzyıllar öncesinde ne çöller aşıldı.. Kimse çözemedi

Aşk’taki o tılsımı.. Hatta sordular Leyla’ya:
-Öyle güzel de değilsin, niçin aşıktır Mecnun bu kadar sana
Ve Leyla şöyle cevap vermiştir
-Sus! Anlamazsın heyhat Sen Mecnun değilsin..
   İşte tılsımı burada aşkın..anlaşılmaz.. Hiçbir us çözemedi yeryüzünde aşkın gizemini. Aşk öyle bir histir ki sarar benliği, ruh teslim olur aşka… Ve us diklense de çok zaman, o da zamanı gelir yol verir aşka.. Aşk hep zafer sarhoşudur.. Yenilgiyi hazmedemez hiçbir koşulda… İnadına olan hep Aşk’tır hayatta ve hayat inadına yaşanmalıdır hep Aşk’la…

  Aşk ruhtur ve can verir bedene ve o beden o aşkla anlam bulur hayatta. Yani bir nevi  “Aşk hayatın anlamıdır.” 

   Acıtır bazen doludizgin duygular, hele ki horlanmışsa bir yürek başka bir yürek tarafından değmeyin haline… Ruh başkalaşım geçirir, mana’sını yitirir her şey ve bir mızrap ucu durmadan değer içimizde bir yerlere.. İç kanama geçirir düşler ve Aşk komadadır. Kurtarılması gerekenler listesinde ilk sıradadır. Çünkü ruha şekil veren Aşk’tır.. Aşkla beslenir ruh ve beslendikçe serpilir, güzelleşir.

  Aşk terk ederse ruhu bir gün. O ruh çoraklaşır. Açmaz hiçbir baharda..
Aşk gittiğinde ruh kötürüm kalır. Yatalak bir hasta gibidir.. sessiz, kıpırtısız, mecalsiz… Ta ki Aşk yeniden canlanana kadar ruhta…
  Aşktır bizi dik tutan hayatta, yıkıldığımızı sandığımız anda yeniden can bulur ayaklanırız aşkla. Dibini gördüğümüzde dünyanın başımızı yeniden göklere kaldırırız aşkın verdiği şevkle. Aşk işçileri çalışır dünya yeniden kurulur, yeni bir düzen olur…..

  Ve Aşk’ın çoğul halleri….
  Karşılıklı besler ruhlar birbirini.. Aşk’ın gölgesinde ulu bir çınar gibi serpilir yürekler.. Kök salar hisler ruhun en derinlerine… Can bulur kökler Aşk’ın tılsımıyla…

Dünya döner Aşk yüreklerde var oldukça.. Ya da biz öyle olduğunu zannederiz. Aşk olmayınca farkında bile değilizdir yaşamın. Öylesine sıradan tekdüzedir hayat. Ne zaman ki aşk hayatımıza girdi, işte tam o anda şimşekler çakar beynimizde…  Dünya tersine akar..  Mevsimler bahara döner bir anda bahar çiçek açar gönlümüzün dallarında …
Aşk güzel bir bahar sabahına uyanmaktır aslında …
Ilık ılık akmasıdır hislerin içimize..
Aşk gözlerde ışıltıdır …
Renktir gök kuşağında …
Yağmur sonrası, suya doyan toprağın nefis kokusudur ciğerlerimizde…
Ayrı bir dilde buluşmasıdır sevilerin
Hayat başka yöne akarken, tam tersi yöne akmasıdır yüreklerin..
Bir duygu selinde boğulmasıdır düşlerin,

     Ayrı alemlerde gezer aşık yürekler, dünyaya farklı pencereden bakarlar.Yeşil her zamankinden daha yeşildir, mavi daha mavi, çiçek.. böcek…  herşey başka güzeldir kalp gözüyle bakınca. Ve hayat yaşadığımız tüm zamanların en güzeli gelir aşık olunca.Sanki öncesi yoktu,,Sanki sonrası olmayacak.. Hep o anda,hep o aşkla atacak gibi gelir kalplerimiz.
   Aşkla ayrı telden çalar her yürek. Çoşkulu bir şiir gibidir hayat, hep içindesinizdir. O düşten uyanmak istemez hiçbir yürek.. Hep o düşte,o heyecanla, o aşkla kalmak ister.
Ama gün gelir.. herşey ansızın biter.

İnce bir sızı değer önce yüreğimizin ucuna,sonra dağlanır yürekler o acıyla.. diller tövbe eder

AŞK’A, yürekler sitem…. Ve her Aşk sitemlidir dilinde en çoğul haliyle AŞKINA

Elif EYLÜL
www.kafiye.net


Tarih 20 Ara 2010 Kategori: Elif EYLÜL

NANKÖRLÜK YANLIŞ HÜKÜM GİYDİRMEKTİR SEVDAYA

NANKÖRLÜK YANLIŞ HÜKÜM GİYDİRMEKTİR SEVDAYA
Tek esiri sen misin bu sevdanın ? Tek acı çeken, içinde kırıklarla dolaşan, an be an hasretin yüküyle ömrünü tüketen… Sen misin?

Bak yüzümdeki çizgilere, bak ruhumda soldurduğun güle, bak gittiğin gün parıltısını yitiren gözbebeklerimdeki harelere… Bak yanıklar her yerimde .. Yüreğimde, ellerimde lal olmuş dilimde…

Sen misin tek yanan birlikte körüklediğimiz bu ateşte?

Sen misin acının tek rotası sırtını dönüp giden yüreğinle?

Hayır bana acıdan, yangınlardan ihanetten bahsetme. Bahsetme ki ihanetin açık adresi belli olmasın, asıl ihanet edenin ruhunu alıp gidenin sen olduğunu kimse anlamasın..

Acı çektim diyorsun.. sen acıyı ne biliyorsun ? Gözlerinde tükettiğim yaşanmışlıklarımla ve yaşayamadığım düşlerimle, her gün yalnızlığın en koyu zamanlarında yüreğime

“ yeniden ’’ demeyi öğrettim ben.. acıyla harmanladım sensiz geçen yılları ve seninde dediğin gibi, şekersiz bir çay tadındaydı hayat, kekremsi ve buruktu… Düşen her takvim sayfası soldurdu yanı başımdaki anıları. Güneş gece rengiydi yokluğunda, geceler hiç sabaha kavuşmadı ..

Hasretin koyu gölgesinde prangalara vurduğun ruhumla, ben direndim bıraktığın acılara ..

Her gün biraz daha yalnızlık ekledim boş ruhumun sayfalarına ..

Yalnızlık uzayıp gittikçe bir saatin yelkovanında tüm benliğimle karşı durdum amansız yokluğuna …

Ruhum senindi, ömrüm senin, sana yazılmıştı kaderim.Sen kaderini kendi ellerinle sildin..

Geçmişin yok artık çünkü ben yokum sen kaderinden beni sildin …

Biz ruhlarımızla bir bütündük sen bütünü parçalayıp gittin. Yarım bir hayat, yarım bir düş ve yaşanmamış bolca yarınlar bıraktın geriye…

Biz aynı coşkuyla aynı ateşte yandık ,

Biz yürekleri avuçlarında, aynı sevdanın kapısındaydık..

Fakat bir gün sen başka düşe uyandın. Göçebeydi yüreğin ve uçarıydı düşlerin. Kaçarken yangın yerinden ardına bile bakmadın… Zamansızdı bu vurgun ve zamansız vuruldum…

Şimdi nankörlükten bahsediyorsun. Asıl nankörlük yüreği avuçlarında bir sevdalıyı kapı ardında bırakmak değil midir?

Giderken bir hoşça kal bile demeden gitmek

Çıkardığın yangınlarda küllenen bir sevdayı görmezden gelmek..

En önemlisi bütünün parçasını alıp gitmek, ruhumu eşsiz ve yarınsız bırakmak…

Sonra suçu tek yüreğe atmak, hüküm vermek kendince ve karşısındakine sitemlerle savrulurken incitmek alabildiğine… Sonrada iyi adam rolünde acıların pençesinde

kıvrandırmak yüreğini… Ve en acısı inandırmak bunu kendine… Asıl nankörlük budur işte geçmişin ayak izi dururken önünde, yalanlarla kandırmak kendini, yüreğini…

Benim pusulamın rotası hep sevdayı gösterdi, yüreğim her dem sevdanın kıyılarında dinlendi… Acına da alıştı yüreğim yokluğuna da..

Yüreğimde sakladım seni… Kimseler bilmedi kederlere gark olmuş yüreğimi..

Her güle dokunuşumda kanadı ruhum avuçlarımda…

Dem verdi acılar,

Her dem seni yaşatmak için yeniden..

Her katremde yaşattım seni tüm benliğimle …

Biliyordum bir gün bana savrulacağını… Ama beklemiyordum böylesine hiddetli olacağını..

O gün yol ayrımında bıraktığın ruhum şimdi hesabını soracak yaşayamadığım dünleri…

Ve asla başımı eğmeyeceğim dimdik duracağım. Çünkü hesap veren değil hesap soran olacağım..

Çık artık saklandığın hayatının kuytularından…

Zindandaki düşlerine yol ver..

Yol ver içindeki çağlayana

Bırak yerini bulsun…

Unutma tek yürekte hüküm giymez sevda …

Nankörlük yanlış hüküm giydirmektir sevdaya

İzmir /27/09/2010
Elif EYLÜL
www.kafiye.net


Tarih 19 Ara 2010 Kategori: Genel

Hasretindeyim!!!

Hasretindeyim!!!
günes dogarmış
gecenin sonrası
güneşin sonrasında

gece ayla bulusurmus,
solarmis gül bahceleri
vakitsiz yanarmis ormanlar..
ateşsiz hic bir şeyin önemi yok!
ben yalniz senin hasretindeyim
zamanin bir yerinde seni bekliyorum…….

sen bir nefessin soluduğum
bir gülüsüne ömrümü sunduğum
yüreğim gözlerimde karşılıksız…….
herşeyimi ayağının altına serdiğim
sevdanın tutsaklığında olsa da esirliğim
zamanin bir yerinde;
yine de seni bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum……

Dç. Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 19 Ara 2010 Kategori: Genel

YÜREĞİN SENİN

YÜREĞİN SENİN
Yüreğin bir dag senin
Mavilerin en güzelini
Aydınlatan karlarcasına
Dingin ve doruklarda
Ve sesizligi soluyan
 
Masmavi bir gölün sularında
Bir sandal kadar yalnız
Ve mutlu
Ve uzaktaki
Issız bir köy kadar unutulmus
 
Cözümsüz günlerin gözlerindesin
Bu sessizlik delice ağlatabilir seni
Yüreğinde yırtılan bir hüznün kasırgası
En sonsuz özleyişlere karışabilir
 
Durmadan yaşanan o baharlarda
Çılgınca sevdaların şarkılandığı
Tenleri ürperten bambaşka bir tat
Ve dolu dizgin bir titreşim
Sonra yepyeni duygularla örülü
Bir korkunç alaboradır  sevdan
 
Yüregin bir dağ
Gözlerin bir göl senin  
 
27.08.2008 / ISTANBUL 
Doc.Dr.  Zerda Onurlu
www.kafiye.net


Tarih 19 Ara 2010 Kategori: Aysel TARCAN

GeLiR Mi DeRSiN!

GeLiR Mi DeRSiN!
Nasıl sevdiğimi bir Allah bilir
Sözümde dinmeye gelir mi dersin..!
Duyursa melekler uçarak gelir
Özümde sönmeye gelir mi dersin..!

Vuslat yamacında bir gül ki enfes
Akseder semadan aşina bir ses
Şükür ki Allah’a bahşetti nefes
Közümde yanmaya gelir mi dersin..!

Nasıl tadacağım onsuz ölümü
Göğsümde kuruttum sevda gülümü
Sulh da duygularım yoksa delimi
Buzumda donmaya gelir mi dersin..!

Yasak aşkımızı biz duyurmadık
Ozanı şairi biz kayırmadık
Leyla’yı mecnun’dan biz ayırmadık
Hazımda kanmaya gelir mi dersin..!

Mahşere vedasız gitmem dostlarım
Sizlere bu zulmü etmem dostlarım
Kabrime helalsiz yatmam dostlarım
Tozumda anmaya gelir mi dersin..!

Aysel Tarcan / Sevda Şairi
Kırklareli-Babaeski
2.11.2010
www.kafiye.net


Tarih 19 Ara 2010 Kategori: Aysel TARCAN

GeLDiM YiĞiDiM..! —

GeLDiM YiĞiDiM..!
Sevdim saramadım, ömrümce yandım
Derdim seremedim, geldim yiğidim..!
Yare varamadım, sözlere kandım
Kördüm göremedim, geldim yiğidim..!Kalbinde bana yer, varmı dır söyle!
Bağrında ateşin kor mudur söyle!
Hazında kavrulmak zor mudur söyle
Vurdum kapılara, geldim yiğidim..!Dağıttım sevdamı, beyaz satene
Kapattım perdeyi, gece itene
Kadınsı arzumu, sundum yetene
Kırdım zincirleri, geldim yiğidim..!Rabbime yalvardım güldü kaderim
Yadelde dinmedi her dem kederim
Geceler ızdırap, aşksız hederim
Vardım dualara, geldim yiğidim..!Birden güneş gibi, doğdun bahtıma
Lanetler savurdum, tutmaz ahtıma
Layık mıyım söyle, sevda tahtına
Durdum kurşunlara, geldim yiğidim..!Mavzerle karşımda dursalar artık
Ölüm saatimi kursalar artık
Asla canım yanmaz vursalar artık
Ördüm mezarımı, geldim yiğidim..!Aysel Tarcan/Sevda Şairi
Kırklareli-Babaeski
4.Ağustos.2010
www.kafiye.net


Tarih 19 Ara 2010 Kategori: Şule AKAR

CANIM ÇOK ACIYOR


CANIM ÇOK ACIYOR

yüreğimi de götürmüştün giderken
yada sen almayı istemiyordun da ben yollamıştım yanında
sana iyi baksın diye
yüreğin üşümesin diye
bir daha sevmelere dayanamaz diye..
sandım ki senin yanında mutlu olmaya devam edecek
orada güvende olacak, huzuru bulacak
her kalp atışında beni hatırlatacak
sandım ki gittiğin gibi dönmeni de sağlayacak
yoksun..
sen yoksun ya yüreğimde yok artık
sevmelere hasret boşluğunla sürükleniyor
hüzünlere gebe her geceye, gözyaşına yenik her sabaha
bir günü bir güne daha ekleyerek yaşıyor
bu nasıl yaşamaksa yaşıyor işte.
ya dön bana
ya yüreğimi yolla
canım çok acıyor

YÜREĞİM SENİ UNUTMAYACAK
canımın acısına alıştım artık…
yokluğun eskisi kadar üzmüyor beni..
belkide içimde hep seni yaşattığım için olsa gerek
seni düşünmemeye çalışmak da çözüm oluyor bazen
akşamları üstüme hücum etsede senli düşünceler
kovuyorum onları kafamdan içim acıyarak…
oyalanacak şeyler arıyorum kendime
nafile çaba oluyor aslında bu
boşluğun istesemde dolmuyor dolmayacak
yüreğim seni istesemde unutmayacak

BİLMİYORUM
Ben istediğim içinmi yüreğimde yaşadın bunca zaman
Yoksa istesemesemde sevginmi güçlüydü?..
Bilmiyorum…
Seni yitirmeyi hiç istemedim oysa
Belki inanmak istediğim bir güçtün,
Belki de acımasız hayatımda bir teselli
Gidişini kabullenemeyişim bundanmıydı?..
Bilmiyorum…
Hep okurdum Can Baba’nın yazılarını
Çoğu zaman etkilendim de düşüncelerinden
Sevdiğin kadar sevilirsin diyordu
Ben seni çok sevdim diye sevildimmi?..
Bilmiyorum…
Seni çok düşündüğüm için mi hep aklımdaydın?
Bu yüzdenmi her sabah seninle uyandım?..
Her çalan telefon beni ilgilendirmiyor artık
Seni unuttummu yoksa unutmak zorundamıydım?..
Bilmiyorum…
Hep aşka inandım sevginingücü ayakta tuttu beni
Yitirmek bu yüzden ağrıma gidiyor belkide
Gururmuydu beni ayakta tutan, kızgınlıkmı?..
Bilmiyorum…
Bilmediğim ne çok şey varmış meğer senle ilgili
Bunca bilinmezle yaşamak zor, sen hissettinmi?
Kendimi kandırmayı bıraktım artık sevgilim
Giderken kaybetmeyide göze aldın sanırım
Yüreğimi aldım senden, haberin varmı?..
Bilmiyorum
Şule AKAR
TEMMUZ-EYLÜL 2005
www.kafiye.net


Tarih 19 Ara 2010 Kategori: Erol GÜLDİKEN

Mutluluk Nerede

Mutluluk Nerede
Zengin fakir,  güçlü güçsüz,  bilgili ya da bilgisiz.  İnsan olarak herkes sevgiden, barıştan, dostluktan, mutluluktan, söz eder. Kimi yaşar, kimi yaşamaz. Ama maddeyle hiçbir ilgisi olmayan, yalnızca ruha hitab eden duygular olduğu için bunlara sahip olmak para, güç ve bilgi işi değil gönül işidir. Çünki bugünün teknolojisine bakıldığında geçmişe oranla çok büyük bir lüks ve refah içinde yaşayan insanların, mutluluğun doruğunda olmaları gerekirdi.

Çağımızın bize sunduğu her konudaki lüks imkanlar hiç te azımsanacak türden değil… Çok uzun bir zaman değil, bundan 100 sene önce yaşayan krallar, imparatorlar, bu günün orta halli bir insanının yaşadığı lüksün belki yüzde birini bile yaşamıyorlardı.

Bir dönem dünyanın en büyük, en ileri ülkesi Osmanlı imparatorluğunun en ihtişamlı döneminde padişahlar bile, birçok Avrupa ülkesinin kral ve kraliçeleri bile böyle bir lükse sahip değildi. Bu çok basit bir örnektir.  Ve bugün, bütün dünyayı saran bilgisayar teknolojisiyle dünya bir kafes kadar küçüldü. Onu bir bilgisayar ile masanızın üzerinde tutabiliyorsunuz. Ama bugünün insanı, düne göre çok daha fazla mutsuz. Çünki tamamen maddi ihtişama yönelen insan, kendi ruhunu kendi eliyle yok etmeye çalıştı.

Kendi eliyle, kendi zekasıyla geliştirdiği teknoloji ile birlikte kendini de robotlaştırdı. Sadece bedeninin refahını düşünüp, yalnız bedenini besledi. Yok etmeye çalıştığı ruhu gıdasız kalınca da, vicdan ile cüzdan arasındaki tercihlerini genellikle cüzdandan yana kullanmaya başladı.

MUTLULUĞU SADECE GÜÇLÜ OLMAKTA ARADI, BİLGİDE ARADI, PARADA ARADI, HIRSTA ARADI…. BİR ŞEYİ UNUTTU… RUHUNUN AÇLIĞINI BİR ANLAYABİLSEYDİ, İSANİ DEĞERLERİ, MORAL DEĞERLERİ FARK ETMENİN ZOR OLMADIĞINI GÖRECEKTİ…

Erol Güldiken
www.kafiye.net


Tarih 19 Ara 2010 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

Korkuydu İşte

Korkuydu İşte
Bana hep aynı soruyu sorduran bu yüzyıllık korkuydu işte: Nereye gidiyorsun sevgilim?  Beni yeniden hayatın içinde, gerçeklerin ortasında bir başına mı bırakıyorsun? Beni yeniden unutuluş sürgünlerine mi gönderiyorsun? Nereye gidiyorsun sevgilim?  Oysa seni uyutmayan içindeki o yangınlı hesaplaşmaydı. Gece iner, aşıklar, yüzler, bedenler, anılar kaybolurdu; sadece ikimiz kalırdık. Ve sen uykunda sevgimle hesaplaşmaya dalardın.

Cennette cehennemi hatırlardın. Dönüp geriye bakıyorum da, sanki yıllar değil yüzyıllar geçmiş aramızdan… Aramızdan ayrılıklar, ihanetler, kayboluşlar, vazgeçişler, yeniden bulmalar, korkular, yalnızlıklar, savrulmalar geçmiş. Ve bu ilişki ne çok biçim değiştirmiş… Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim. 

Seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim. Seni dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp da yazdığın mektuplarca sevdim. Seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim uzağından. Hayatımı öyle olduğu gibi bıraktım. Şehrine geldim, ama kalbine giremeden sevdim. Neydik biz o yıllarda hiç düşündün mü? Neydik birbirimiz için sevgili? Geldim. Bana destek olacak, sırtımı vereceğim bir aşkın yoktu arkamda. Kendime yeni bir hayat kuracağım yalanını, kendim dahil, sen dahil herkese söyledim. Oysa tek istediğim seninle birlikte bir hayattı.  Öyle cesaretsizdim ki karşında ve öyle açık sözlüydün ki bana karşı, ancak iddiasız bir sığınmacı olabildim hayatında. Hayatına iltica etmek isteyen bir yürek sürgünü… Bir aşk meczubu sadece… Dürüstlük kimi zaman yalanlardan çok daha acımasızmış, sevgili…

Gerçeğin buzdan ülkesinde yapayalnız kalan yürek, hayatta kalabilmek için yalanları bile özleyebilirmiş kimi zaman…  Bana aksini ispat etmek için elinden geleni yaptığın o yıllarda, buzlar ülkesinde biraz olsun ısınabilmek için, aslında beni sevdiğin yalanına inandırmıştım ben de kendimi… Aşkıma kapalı bir kapının önüne bırakılmış yaralı bir kuş gibiydim. İnanacak, bir ibadet gibi yaşayacak tek şeyimdi senin aşkın.  Karşılıksız, güvensiz, sessizce yaşanan bir aşk… Nasıl da hoyrattın bana karşı…  Kalbinde değil miydim gerçekten? Neydik biz söylesene? O yıllarda senin neyindim ben sevgili? Can yoldaşın mı? Yol arkadaşın mı? Dostun mu? Sevgilin mi? .. Sonra bir gün geldi ve unutuldum.  Ve bu sorular birer birer bıçak gibi saplandı yüreğime ve yüreğimde yanıtlarını buldu.

Doç Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net