Kategoriler

Arşivler


Tarih 4 Şub 2011 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

ÇOCUK OLAMAMAK!

HÜSEYİN DURMUŞ
ÇOCUK OLAMAMAK!

Yıllar ne de çabuk geçmişti. Ahmet Bey, terasta oturmuş denizin sakinliğini, çarşaf gibi dümdüz oluşunu izliyordu. Burayı cennetin bir köşesi diyordu Ahmet Bey. Gerçektende cennetin bir köşesiydi burası. Geçmişi düşündü ister istemez, gözlerinden birkaç inci tanesi döküldü istemeyerek. Aslında kendisi o kadar duygusal biri ki, onun gözlerinin nemlenmesini etkileyecek bir çok nedenler de vardı. Ama yine de gülümsemeye başladı. Bir taraftan da büyük kulplu cam bardağından çayını yudumlamaya çalışıyordu.

Gülümseyen yüzünde bir durgunlaşma oldu. Yıllar öncesine gitti Ahmet Bey. Hüzünlendi yine, aslında hüzünlenmeyi, gözlerindeki o incileri asla akıtmayı istemiyordu. Ama elinde değil oluyordu işte. Evet, Ahmet Beyin elinde değildi incileri hapsetmek oldukları yere.

Onun en çok hüzünlendiren ise çocuk olduğunu, çocukluğunu
yaşayamamış olmasıydı. Ahmet Bey elli yaşın üstüne gelmişti. Ama hala bir çocuk gibi davrandığı çok oluyordu. Sokakta çocuklarla çocuk olur, onların oyunlarına katılır, onlarla konuşur ve onlar gibi oynamaya çalışır. En ilgincide çocuklarla hemen kaynaşmasıydı. Daha sonra aynı yerlerden geçerken çocukların: “ Ahmet amca, Ahmet amca, nasılsın? Yanımıza gelip bizimle beraber oynar mısın?”

Yerinden kalktı, terasta dolaşmaya başladı ağır adımlarla. Hava çok güzel ve yine o çocukluğundaki Pazar sabahını düşünüyordu. Köyde okullar kapanmış, tarla işleri, bağ bahçe işleri kızışmış, köylünün zamanla yarıştığı bir dönem gelmişti. İyi hatırlıyordu sabahı. Henüz 8 yaşında ve amcasının yanında kalıyordu. İlkbahardan itibaren köye gider, hatta babasının bulunduğu köydeki okuldan kendi köylerine gider, orada okula devam ederdi. Amcasının kızları ile işleri yapmaya çalışırdı, tabiî ki kendi payına düşeni. Kendi payına ise en çok öküzlerle inekleri çayıra götürmek. Gıcırlık dedikleri mevkide çayırları vardı.

Yine o sabah. İnanın çocukluğu süresince o sabahki durumu çok yaşadı Ahmet Bey. Hatta daha fazlasını bile yaşadı. Unutulması mümkün değildi çünkü. Bu arada unutamadığı önemli olaylardan biride olur olmaz, sorgusuz sualsiz, haklı haksız bakılmak sızın Osmanlı tokadını ve ya futbol topu niyetine kendisine atılan tekmelerin sayısını saymamsıydı. Ağlaması ise kesinlikle yasaktı. Eğer ağlarsa bir de ağladığı için tekrar dayak yemesi gerekiyordu. İşte o sabah.

Amcası Ahmet beye seslenmişti;

” Ahmet, öküzleri arabaya koş. Yedeğine al, tarlaya gidiyoruz.”

Ahmet Bey, hemen öküzleri yedeğine almış, öküzleri ağaç arabanın arışına yavaş yavaş yanaştırıyordu. O gün öküzler sanki huysuzluk yapacak gibiydi. Bir türlü arışa yanaşmak istemiyorlardı. Sonunda öküzleri ikna ettiğine inanmıştı ve öküzleri boyunduruğun başına getirmişti. Ağaç arabanı arışı ağırdı, boyunduruğu da kaldıramıyordu. İşte o an amcasının haykıran, küfürle karışık sesi ile irkildi, titremeye başladı ki; ensesinde Osmanlı tokadı bozayı pişirmeye başlamıştı. Amcasının ayağı da adrese teslim olmuş gibi poposuna yapışmıştı. Ağlamaya başlayacaktı ki;

“ Eşek herif, çabuk olsana. Senin yüzünden işe geç kalacağız. İki öküzü bir boyunduruğa koşamadın. Beceriksiz pi.. Allah senin belanı versin. Yediğin ekmekler sana haram zıkkım olsun.”

Ahmet Bey; “ Allahım nedir bu benim çektiğim. Bana ne yemek yediriyor ki, haram ediyor. Ben bacak kadar boyumla bu işin altından nasıl kalkacağım. “ diyerek için için ağlıyordu. Öküzlerine yalvaran ve ağlayan gözlerle bakıyordu;

” Ne olur sarı öküzüm, bana yardım edin. Ne olur beni kurtarın.” Dercesine yalvarıyordu. Amcasıda arkasında onu seyrediyor, durmadan söyleniyordu. Ne olduysa o an oldu. O iki öküz birden sakinleşti. Ahmet Bey, öküzleri koşacağı arabanın boyunduruğun bir tarafını olanca gücüyle kaldırmaya çalışıyordu ki, sarı öküz ona acımıştı, ona yardıma geldi. Boyunduruğa boynunu eğerek kendisi koşuldu. Zelveyi taktı. Diğer tarafa da kara öküzü koşacaktı. Kara öküzde sarı öküz gibi boynunu eğdi, boyunduruğa kendini koştu. Onun da zelvesini taktı. Sonra iplerini toparlayıp arabanın önünde hareket edecekti. Amcası tekrar yanına geldi;

“ Salak oğlum benim. Hiç dikkat etmiyorsun. Bak kara öküzün zelvesi tam yerine girmemiş. Biraz sonra boyunduruktan çıkar bu öküz. Eşek, hayvan, öküz kafalı, bir de ağlıyorsun öyle mi? Bir daha böyle yanlışlar yapma, it herif…” diyerek bir iki tokat daha yediğini nasıl unutabilirdi Ahmet Bey!

Ne yazık ki, bir türlü çocukluğunu yaşayamamıştı Ahmet Bey. Köyde amcasının küfürleri, baba evinde de babasının çoğu zaman haklı haksız ayırımı yapmaksızın yediği tekme ve tokatlar….. Unutamıyordu ilerleyen yaşına rağmen. Çünkü Ahmet Bey çocuk olmasına karşın çocukluğunu yaşayamamış, bırakın yaşamayı çocuk bile olamamıştı ki… O hayvanların başında bir büyük gibi gider gelir, onları arabaya koşar, tarlaya gider gelirdi. Boş zamanı yoktu. Sabahları uykuyu çok severdi. Ama uyku da ona yasaktı. Çünkü çalışacaktı, çalışmalıydı, öküzler, inekler onu bekliyor. Bunların dışında mısır tarlasında, gündöndü tarlasında çapalama da yapardı.

Ahmet Bey, boşalan çay bardağını tekrar doldurdu. Körfezin bir noktasına bakışlarını odaklaştırdı. Sadece şunları düşünüyordu:

“ Allah’ım, çocukluğumda çocuk olmanın tadını, gençliğimde genç olmanın o güzel anlarını, büyüdüğümde gerçek bir yuvanın özlemini yaşayamadım. Şimdi bir güzeli seviyorum. Bu yaşımdan sonra ikinci defa aşık oldum. Aşık olmakla kalmadım, gerçekten seviyorum Allah’ım. İlk defa bana değer veren, beni ben ve beni bir insan olarak gören birine aşık oldum. Bir çok haksızlıklara uğradım. Maddi ve manevi yönden şu ana kadar çok zararlarım oldu. Bunları arkaya attım artık. Senden tek bir isteğim var. Gerçekten şuan yakaladığım bu mutluluğu, bu sevgiyi, bu aşkı bu seferine kaybetmeyeyim. Bu seferine bana bu mutluluğu, bu aşkı çok görme yarabbi!”

Akbük / 03.06.2007
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 4 Şub 2011 Kategori: Şerife ÇİMEN

SENSİN EY AŞKIM!!!

SENSİN EY AŞKIM!!!

Yıllarca beklediğim yandığım uğruna
Sendin sevdiğim

Küçükken evcilik oyunumda hep genç kız olurdum beyaz perdelere sarılıp, hayaliyle yaşardım o büyük fırtınalı aşkın, Zaman geçti böylecebüydüm genç kız oldumseni buldum dünyanın en güzel şehirlerinin rengarenk ışıklı bir eylül akşamında Sendin aradığım,

Canım benim sen benim yıllarca beklediğim büyük aşkımmışsın. Ben seni kuşun kanadı gibi çırpına çırpına sevdim, balığın suda oynayışı gibi sevdim. Çünkü ne kuşlar kanatsız yaşar nede balıklar susuz. Ben seni tren yollarında rayların arasında ince bir çizgiden sevdim tren raysız hiçbirşey çünkü..

Ben seni rüyalar kadar sevdim, hep hayal hep hülya, hep rüyalarım oldun benim uykum oldun Kara gözlerimde, Hep huzurlu hep duygulu, Ben seni dizelerin kokusu. Okyanusların çoşkusu gibi sevdim. Gittikçe derinleşen. Derinleştikçe güzelleşen masmavi sular kadar sevdim. Seni ben her anımda yaşamaya doyamadığım, En güzel anım gibi sevdim. Seni yanındayken bile delice özleyerek sevdim o güzel ellerin yanaklarımda gezdikçe, Büyülendim, Evimin bahar kokusunda o tertemiz odalarda mis gibi bebek kokunu sevdim hep tertemiz hep cennet kokan,

Ruhunu sevdim. Bana tapan, gözlerimde kaybolan, kollarımda huzur bulan o saf halini sevdim. Aşkımla kaybolan rakı kadehlerinde… Şarkıları sevdim içinde aşkımız olan

Mırıldandığın ismimi sevdim… Her an dilinde olan sevgi duamızı sevdim, aşkımızın büyüsünü sevdim, bizi en derinlerde hiç yanlız bırakmayan… Ben senin ellerini sevdim, tam anlamıyla baba olmanı sevdim çocuklarının aşkında kendini parçalayan, sonrada hep bana sığınan o kocaman yağmur yüreğini, cesur, hep istekli kalbini sevdim… Seni hep kocaman, seni bütünüm olarak sevdim…Sen benim hayatımda olan, her zaman olacak sonsuz aşkımla

Soyadını sevdim

Varlığını sevdim

Yokluğunda bile

Çünkü sevdiğim hep varsın bende

Her an

Her saniye

Sen bende

Ben sende

ERAY’IM…

Şerife ÇİMEN
www.kafiye.net


Tarih 3 Şub 2011 Kategori: Tülay ASLAN

AŞK KURAL TANIMAZ

AŞK KURAL TANIMAZ

Sana yârim demem, ölümde olsa
İstemem, başında saçını yolsa
Aşkından sararıp benzim de solsa
Aşk kurallarını koysun inanmam

Zâlimin önünde boyun eğemem
Yalvarsa boşuna asla dönemem
Yâr ile şad olup artık gülemem
Aşk kurallarını koysun ağlamam

Bu dertli bağrımı ahuzar aldı
Sildim seni kalpten, onurum kaldı
Açtın sinemdeki yara kanadı
Aşk kurallarını koysun hiç yanmam

Senden büyük Allah kemlerden sakın
Yalan söze tokum, doğruya ol yakın
Bu dünyâ’yı sen mi yarattın şaşkın
Aşk kurallarını koysun hiç kanmam

TÜLAY  ASLAN
www.kafiye.net


Tarih 3 Şub 2011 Kategori: Serap ŞEN

Kıvılcım

Kıvılcım

Yaşam mıyım ben,
Yaşayan mıyım?
Tam bir ikilem
Bilinmez

Sudur kimi zaman
Taşır en olmaz ağırlığı,
Kimi zaman kuşkonmaz misali
Toz zerresi sarsar dalını

Bazen düş kadar uzak,
Bazen nabız kadar yakın
Belki bir kurgu
Belki de bir yanılsama.
Ama var
Yaşıyor
Gerçek

Kimi zaman dolunaydır,çırılçıplak
Aşerer yeni heyecanlara

Kimi zaman
Güneşin ardındaki
An içindeki an’a saklanarak
Kapılır yeniden hezeyanlara

Ne anlamak mümkün
Ne de anlatabilmek
Bu yüzden
Güçlüklerdedir.

Bakarsınız
Nazlı ve mağrur bir orkide olmuş
Ulaşılmaz yükseklerdedir
Bazense arsız ve delişmen ayrık otudur
Her yerdedir

Tutkulu mu, tutsak mı
Özürlü mü, özgür mü
Bilmek zor
Acaba şimdi nerdedir?

Savrulamayan bir kıvılcımla başladı
Yüreğimin amansız yangısı
Ve ardından isyanı ki
Bedende parsel parsel sancısı

Savrulan ben,
Başka hayatlar yaşarcasına
Gölgelerde umarsız…

Serap Şen
www.kafiye.net


Tarih 3 Şub 2011 Kategori: Serap ŞEN

Ey Sevdamın Sonsuz Ateşi

Ey Sevdamın Sonsuz Ateşi

Var mıydı, sevdaya dair umutlar
Esrikliğimin eseri miydi öyleyse, yaşananlar
Anlamıyorum, hala neden
Gün doğumundan,
Gün doğumuna…
Her yerde senli sanrılar

Ey sevdamın kor ateşi
Ne seninle avunuyor
Ne sensiz mutlu bu yürek
Saklı gözyaşlarına sığınıyor
Her gün biraz daha tükenerek

Düş kırıklıklarım, can kırıklarım,
Bir olup saçılmışlar etrafa
Pür gayret silmek istesem de izlerini
Her nefes alışımda
Yağlı is gibi bulaşıyorlar ellerime, yüzüme
Tüm gücümü bitirerek

Bitmiyor,
Biliyorum bitmeyecek de…
Kayıpların dönüşü yok
Öfkem sadece kendime,
Pişmanlıklarım da öyle.
Var sandığım umutlar yaralıyor
Aşkla, güvenle geçen esrik yılların mahmuru kalbim,
Uyanmanın hışmıyla, tükenmişliğini haykırıyor

Ağlıyorum…
Ağlamayı sen öğrettin gözlerime
Oysa ben, ne acılar atlatmıştım,
Varlığına güvenerek.

Ey sevdamın sonsuz ateşi
Ne seninle avunuyor
Ne sensiz mutlu bu yürek
Saklı gözyaşlarına sığınıyor
Her gün biraz daha tükenerek

Serap Şen
www.kafiye.net


Tarih 3 Şub 2011 Kategori: Serap ŞEN

Kır Çiçeğinin Hikayesi

Kır Çiçeğinin Hikayesi

Kimse sunmamıştı ona hayatı
Hiç kimse de sulamamıştı
Serpilsin, büyüsün diye toprağını
Korumasız,
Korunmasız

Dirençle kaldırdı başını
Gecenin keskin ayazına,
Hırçın rüzgarlara boyun eğmedi
Güneşi karşıladı her gecenin sabahında
Toprağına tutundu sıkı sıkı
O, azimle açmış kır çiçeğiydi…

Mutluydu kendince
Tanımadığı, bilmediği hayatları düşünmüyordu
Ne bülbül vardı hayallerinde,
Ne de yaşamak gülşen de.
Varsa yoksa kendi dünyasıydı düşündüğü
Varsa yoksa suya sevdası

Ama kırıldı bir gün,
İncindi ta derinlerden
Yaşama olan direnci
Suyun ihaneti ile

Büküldü boynu..
Bıraktı kendini
Onu koparıp götürecek rüzgara………

Serap Şen
www.kafiye.net


Tarih 3 Şub 2011 Kategori: Samiye Sezen SAYIN

ALIŞIRDIM

ALIŞIRDIM

Canım ,bir tanem,
CANİKOM …
Nasıl alışırım ben sensizliğe ?
Gidenlerin arkasından ağlayanlara kızardım .
Ama ben şimdi içim acırcasına ağlıyorum.
Yüreğimde isyan ve öfke dalgaları kıyasıya çarpışıyor.
Çakıl taşları ,yıldız kestaneleri ,ayaklarımı kanatıyor,
Bulutlar isyan etmiş,yelken açmış ufuklara
Bedenim dalgalara hapsolmuş.
Alaca karanlıklar,kuşatmış etrafımı .
Benimle oyun mu oynuyorsun ?
Yoksa şaka mı yapıyorsun ?
Sevgiye ,acılara, kıskançlıklara veda mı ettin?
Yoksa ,yenik mi düştün sevdalara.
Benim bahçemde hüzün var ,
Ama umut ışığım yok…
Alışırdım sana da yokluğuna da ,
Yeter ki Sen HOŞÇA KAL deseydin

31 MART 2005
Samiye SEZEN SAYIN
www.kafiye.net


Tarih 3 Şub 2011 Kategori: Samiye Sezen SAYIN

GÜLÜM

GÜLÜM
Neredesin be gülüm,
Ruhumu sarmaladı hüzünler.
Açılmıyor gonca gülüm ,
Kanat çırpmıyor umutlarım.
Yüreğim atmıyor,sen olmayınca gülüm!
Gül yüzüm gülmez olmuş,
Dostlar kapımı çalmaz olmuş.
Azrail unutmuş bir köşede beni,
Şeytan azapta misali.
Geceler zifiri karanlık,
Yıldızlar yolunu bulamıyor,
Gün ışığım ,artık ışımıyor.
Güneş ısıtmıyor bedenimi.
Sen olmayınca gülüm,
Tadı olmuyor bu hayatın.

Samiye SEZEN SAYIN
Bursa –Nisan-2004
www.kafiye.net


Tarih 3 Şub 2011 Kategori: Samiye Sezen SAYIN

BİR GÜN

BİR GÜN
Bir gün gelirsen eğer ,
Olduğun gibi gel, yalansız dolansız.
Sevginle gel, gerçeğinle gel.
Tereddüt etme, gönül kapım ardına kadar açıktır.
Yeter ki sevgi tohumunu yüreğime ek.
Harmanlansın düşle gerçek,
Bir yanardağ olsun, lavları püskürsün ,
Kor misali yaksın bedenlerimizi
Göğe savrulsun küllerimiz.
Sonsuza dek…
Samiye SEZEN SAYIN
Bursa –Mayıs/2005
www.kafiye.net


Tarih 3 Şub 2011 Kategori: Samiye Sezen SAYIN

YOL

YOL
Kent sokaklarımda,
İnce bir yol ayrımı var;
Toz duman ve dikenlerle örülü.
Çıkmaz sokaklar,köşe başı barlar,son model arabalar.
Yükselen değerler,kokuşmuş ilişkiler.
Her telden çalıyor,
Ne nihavent ne uşak ne de sazende nazende.
Hepsi popülist kültürün ,yapay uzantıları.
Dev gibi büyüdünüz,hormanize oldunuz,
Ti ‘ye aldınız her şeyimizi
Sanki siz bizden değildiniz!
Bu havayı solumuyordunuz?
Kentimin yolu puslu,
Sen yine asfalt yolunda yürü,
Ben patika yolumda,ağaran güne karşı.
Yıkasın yüzünü ilkbahar yağmurları
Umutların filizlensin,
Sonbahara yenik düşme.
Kentimin yolu yarı aydınlık,
Yol alıyoruz,puslu gözlerle geleceğe!…

Samiye SEZEN –SAYIN
10.05.2005-BURSA
www.kafiye.net