Kategoriler

Arşivler


Tarih 21 Kas 2013 Kategori: Nail AVCI

Hazır Olun

Hazır Olun

Hazır olun ya da olmayın, bir gün sona geleceksiniz. O gün geldiğinde Zenginliğiniz, hıncınız, kininiz, öfkeleriniz, hayal kırıklarınız, umutlarınız, tutkularınız, planlarınız ve yapmak istediklerinizin hiçbir önemi kalmayacak..
Öyleyse önemli olan nedir?
Yaşadığımız günlerin değeri neyle ölçülür.
– Önemli olan, ne aldığınız değil, ne verdiğinizdir.
– Önemli olan, öğrendikleriniz değil, öğrettiklerinizdir.
– Önemli olan, doğruluk, dürüstlük, merhamet, fedakarlık ve cesaretle atmış olduğumuz her adımla, başka hayatları zenginleştirmiş olmanızdır.
– Önemli olan, yetenekleriniz değil, karakterinizdir.
– Önemli olan, diğer insanları yüreklendiren, onların sizi takip etmesini sağlayan örnek bir insan olmaktır.
– Önemli olan kaç kişi tanıdığınız değil, siz gittiğinizde ebedi bir yoksunluk hissedecek olan insanların sayısıdır.
– Önemli olan, hatıralarınız değil, sizi sevenlerin kalbinde yaşayacak olan hatıralarınızdır.
– Önemli olan, ne kadar uzun süre hatırlanacağınız değil, kimler tarafından ne şekilde hatırlanacağınızdır.
– Önemli bir hayat yaşamak rastlantıyla olmaz…..Hadi kolay gelsin….

Nail AVCI

www.kafiye.net


Tarih 21 Kas 2013 Kategori: Elvan USUL

İNSAN DAĞLARI DEVİRİR

İNSAN DAĞLARI DEVİRİR

İnsan isterse, gerçekten, ısrarla isterse dağları devirir. Herhangi bir isteği, gerçekleşmemişse bir insanın, onu yeterince istemediğinden, neyi, nasıl istemesi gerektiğini bilmediğinden ya da isteği uğrunda çaba sarf etmediğindendir.
**
Allah, İnsan suresi 30. Ayetinde mealen “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” buyuruyor. Eğer insan bir şeyi istiyor ve diliyorsa, zaten Allah onun dilemesine müsaade etmiş ve duaya icabet edeceğini de açıkça bildirmiştir. Bu durumda kimsenin kadere sığınma lüksü olamayacağı gibi, nasıl istediğimiz ve ya isteyeceğimiz bu doğrultuda daha da önem arz etmektedir.
**
İsteklerin önceliği, ivecenliği belirlenip, gerekli planlar yapılıp, organize edip çalışmaya başlamak gerek evvela. Çalıştım çalıştım olmadı, istedim istedim olmadı diyip vazgeçmek baştan kaybetmektir. Peygamberimiz, “duada ısrarcı olunuz” buyurmuştur. İnsan isteklerini dua ile Allah’tan diledikten sonra, oturup beklemeyecek. Çalışmaya devam edecek ki duada da, istemede de ısrarımız, sebatımız, azmimiz bizi sonuca erdirsin.
**
Fatih Terim’in güzel bir sözü vardır: “ yenildiğin zaman değil, vazgeçtiğin zaman kaybedersin”. Bu söz hakikatin ta kendisidir. Liderimiz, Mustafa Kemal Atatürk, eğer vazgeçmiş olsaydı, ne ben bu yazıyı yazabilirdim şimdi, ne de siz okuyabilirdiniz. Kim bilir, hangi milletin egemenliğinde dağılmış, yok olmuştuk. “Paramız yok, silahımız yok, ordumuz yok, her yer işgal altında” gibi kuvvetli mazeretlere bile sığınmayan bir liderimiz varken, hiç mi örnek almayız onu.
**
“Bismillah” diyip başladı mı insan çalışmaya, hangi iş kurtulur elinden, hangi hedef uzak kalır? Başlamak bitirmenin yarısıdır, diğer yarısı ise çalışmak, sebat etmek ve tevekkül etmektir.“Üç günlük dünya, ne uğraşacağım” diyip geçmek mi, kaliteli bir yaşamla ömür sürmek mi? İnsan önce buna karar vermeli. Verdiği karar yaşamını kalitelileştirmekse şayet, bu kalitenin, gökten zembille inmeyeceğini de bilmeli.
**
İsteği her ne ise, ona ulaşmak adına gereken gayreti, çalışmayı, özveriyi gösterdikten sonra tevekkül etmeli. Kuran’da, “Çalışanların ücreti ne güzeldir. Onlar ki sabrederler ve Rablerine tevekkül ederler.” buyrulmaktadır (Ankebut 29/58-59). Çalışanın ücreti olur da, bir amaç uğruna, bir dileğin gerçekleşmesi yolunda, kaliteli bir hayat için verilen emeğin ücreti –mükâfatı- olmaz mı? Elbette ki olacaktır. Kimi bir ses hızıyla, kimi bir menderes edasıyla ama illaki sonuca varacaktır.
**
İnsan, istekleri sınırsız olan sosyal bir varlıktır. Her isteğini hemen her an kavuşmayı dileyenler, kusura bakmasınlar ama hayal görüyorlar. Zira zirveye adım adım, gök delene basamak basamak çıkılır. Kimi asansör kullansa da o kapı, illaki her kata uğrayacaktır. Bir de bu adımları atmadan, uçarak zirveye ulaşanlar var ya, işte onların, zirveyi mekân edinemedikleri de gün gibi aşikâr bir gerçektir.
**
O halde insan, duasına, azmini, çalışmasını, gayretini ve sabrını ekler sonra tevekkül ederek devam ederse, işte o vakit dağları devirebilecek gücün sahibi olur.  İste, çalış, tevekkül et. İste, çalış, tevekkül et. İste, çalış, tevekkül et. Ne zaman sonuca ulaşıp muradına erdin, işte o zaman da şükür et.

Elvan USUL
www.kafiye.net


Tarih 21 Kas 2013 Kategori: Ümran YILDIRIM

ÇOCUK GÜLÜŞÜYLE SEVMEK

ÇOCUK GÜLÜŞÜYLE SEVMEK

Bir çocuğun sımsıcak gülüşünde sevmek seni
Dudağının kıvrımında bir hayatı gömmek
Gözlerinde bir cennet yaratıp,
Tüm şehrini orada kurmak…

Sımsıcak güneş misali
Sığınmak yamacına,
Sessizce uyumak.
Bir masal gibi hayatın içinde yaşamak.
Kendince kahramanlar yaratıp,
Mutluluğun resmini saçlarında yakalamak
Ve her gün ışığında,
Bir çocuk gibi yeniden doğmak…

Uzanıp geleceğe,
Yeniden taptaze sevmek.
Ah!
Bir çocuk gülüşüyle
Öyle masum,
Öyle gerçek
Ve içten sevebilmek…

Ümran YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 21 Kas 2013 Kategori: Afet İnce KIRAT

RİCA EDERİM BAYIM

RİCA EDERİM BAYIM

Semaverden süzülen buhar mı nefesiniz
Konuştukça yakıyor bedenimi sesiniz
Önümde arkamda mı acep neredesiniz
İl olmak ister gönlüm fakir bir kasabayım
Tutunuz ellerimden rica ederim bayım.

Bulutlardan süzülen yağmur mu gözleriniz
İçimi serinletsin aşk dolu sözleriniz
Ya da yaksın kalbimi verin de közleriniz
Okunuz hazır belli gerili durur yayım
Fırlatın ta bağrıma rica ederim bayım.

Gökyüzünden süzülen kartal mı bakışınız
Açın da kolunuzu bahar olsun kışınız
Yüreğime işlensin rengârenk nakışınız
Hasat mevsimi geldi elinizde yabayım
Savurun samanları rica ederim bayım.

Sarp dağlardan süzülen şifa mıdır eliniz
Neden öyle baktınız incindi mi teliniz
Birkaç adım ben attım bir adım siz geliniz
Sabahın seherinde söylenmiş merhabayım
Cevap verin ne olur rica ederim bayım.

Afet Kırat
www.kafiye.net


Tarih 21 Kas 2013 Kategori: Saffet ÇAKIR

ÇOCUK!!!

ÇOCUK!!!

Ben senin gözlerinde bir bahar besledim Çocuk! 
Bil ki Dünya o elmas gözlerin gibi mavi değil. 
Her mevsim gülüşlerin gibi bahar kokmuyor şimdi… 
Bil ki insanlar senin gibi masum değil! 
Çakalların azı dişlerinde kaldı papatyalar 
Nilüferlerin yaprakları da ıslak değil şimdi. 
Bil ki güneşe giden yola mayın döşedi birileri 
Şimdi güneşe yürümek yürek ister evlat! 
Dolunay’ımızı da çaldılar, 
bir senin yüzünde kaldı aydınlık. 
Gülüşlerin ışık saçsın karanlığa 
Ah ay yüzlü, yüreğinde nar çiçeği açan çocuk! 
Hoşgeldin gri renkli dünyamıza! 
Gül yüzlü, bahar gülüşlü çocuk!

SAFFET ÇAKIR
www.kafiye.net


Tarih 21 Kas 2013 Kategori: Onur BİLGE

ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERİ

ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERİ 

Gelişmiş bir ülke zamanla güçsüz bir duruma düşer. Oysa onca zafer vardır mazisinde… Fakat artık can çekişme safhasındadır. Can verme ânında derince bir nefes alır ve geçmişindeki göz kamaştırıcı saltanatına son bir kez bakar ve karanlıklara gömülür. 

Diğer ülkeler, canavarca saldırarak paylaşırlar topraklarını. Çoğunu yerler, birazı kalır. Onu da sonraya bırakmışlardır. Bir sonraki öğüne… 

Eski halinden eser yoktur. Memleket kuşatılmış, yönetim felce uğramış, gücü ve otoritesi kalmamıştır. İler tutar hiçbir yeri… Kimse görmemiş, duymamış. bilmiyordur… Kimse suçu üstüne almaz. Sanki sebep olan onlar değilmiş gibi… Sadece hırsızlar, çıkarcılar… Onlar her şeyin farkındadırlar, ortamı hazırlamışlardır ve bulduklarını götürmektedirler…

Üçüncü dünya ülkeleri Masai Mara gibidir. Diğer ülkelerin ekonomik ve kültürel seviyelerine ulaşabilmek için yeterli koşullara sahip olmadıklarından topal bir mandanın akıbetine uğrar, aslanlara av olurlar. Onların mandası haline gelirler. Gelişmiş ülkelerce sömürülürler. Onlar, onlara dost gibi sokulurlar. Para yerine renkli boncuklar vererek ürünlerini alırlar. Doğal kaynaklarını tüketerek gelişmelerini sürdürürler. Yetmezmiş gibi borçlandırır, faiz üstüne faiz alarak palazlanırlar. Son darbeyi vurmak için zaman kollamakta, sinsi ve sabırsız bir bekleme dönemi geçirmektedirler. Sonunda fırsatını bulacak, kalan topraklarına da dalacaklardır. 

Dünyada bu tür ülkeler cehalet ve gaflet batağındadır. Onun için yaklaşmakta olan tehlikeden habersizdirler. Ortalık sütlük limanlıktır ama felaket kapıdadır. Çünkü her sesin olduğu gibi sessizliğin bile bir anlamı vardır. Hem de binlerce anlamı… Bu sessizlik, kasırga öncesinin sessizliğidir! Kurt, kıranlık havayı sever. 

Yalnız, sömürü ararken sömürü olmak da vardır… Aç gözlülük, başa dert açabilir. Allah’ın gücünden başka hiçbir güç baki değildir. Hızlı koşan tez yorulur. Tarihte böyle ülkelerin örnekleri vardır. Öncesi koca bir imparatorluk, sonrası bir avuç toprak… Yok olmaya yakın yıldızlar ne çok parlarlar! 

Özellikle ekonomik yönden zayıflayan ülke, kolay lokma olmuş durumdadır. Kör karanlıktadır. Gözü kapalı gitmektedir. Cehalet, düşmanını fark ettirmemektedir. İç güçler çalmakta, dış güçlerin dahi haberi olmamaktadır. İçten oyulmakta, dıştan yontulmaktadır. Yok olması an meselesidir. 

Şair, çağının şahididir. Halkın en güvenilir kişisi… Sadakatle milletinin emrinde… Ülkesinin fedaisi… Bir anda her şeyi yapabilir… Olmazsı oldurabilir… Bilgili, becerikli… Oldukça seri… 

Bir de namuslu, dürüst ve çalışkan insanlardan oluşan aydın halk görmektedir olanı biteni… Fakat ne yazık ki gücü ellerinde tutanlar onlar değildir. Onun için bir şey yapamamaktadırlar. Ülke, kuzu kılığında kurt tarafından çalınmıştır. Aslan kılığında sırtlan tarafından… 

Sanki ülkeyi bu duruma getiren onlar, o özentici, taklitçi züppeler değildir. Kabahat kürk olsa kimse sırtına almazmış. Suçu üslenen olmaz. Kimse duymamış, görmemiş ve bilmemiştir. Zaten şıracının şahidi bozacıdır. Ülkeyi ele geçirense, güya aslandır! 

Bir ülke gücünü yitirmeye görsün! Kurt kocayınca köpeğin maskarası olurmuş. Onun gibi… Tetikte bekleyen leş yiyenler hemen atılır, yalamadan yutar. Aslan kılığında gezen, leş yiyicilerdir onlar… Kimbilir kaç tanedirler… Uygarlıktan bahseden, uygar sanılan yamyamlar… 

Üçüncü dünya ülkeleri Masai Mara’ya benzer. O, Kenya’nın güneydoğusunda, Tanzanya sınırındaki doğal koruma alanına… Sekiz yüz yıllık mazilerini aynen korumakta olan ilkel yöre halkının iptidai yaşantısını sürdürmektedirler. Aile yapısı monogami görünümünde olsa da erkekler genelde çok eşlidir… Toplumun yükü kadınların omzunda… Hayat haddinden fazla zor… Çekilir gibi değil… 

Hüdhüd, şair… Maymun, taklitçi… Yaşlı aslan, ülke… 

Zavallı ülke halkı… Adetleri yok edilmiş… Töresi kalmamış… Dejenere… 

*** 

Çağının şahidi olabilme dileğiyle… 

Mutluluklar… 

Onur BİLGE
www.kafiye.net


Tarih 15 Kas 2013 Kategori: Safiye SAMYELİ

GÖĞSÜNDE UYUT BENİ

GÖĞSÜNDE UYUT BENİ

Haydi bir masal anlat sonu umutla bitsin
Lâdes demiş olsam da yalanla avut beni
Yıldızlardan yorgan yap kayıp giderse gitsin
Çek başımı sinene göğsünde uyut beni 

Geceler çok sessizdi bitmedi hiç kasvetim
Yeni doğan güneşten olmadı bir kısmetim
Huzur denen duyguya bilsen nasıl hasretim
Say ki bulanık göl’üm aşkınla durult beni.

İki adım önden git ben arkandan geleyim
Gölgen üstüme düşsün nefeslenip güleyim
Güven nasıl bir duygu bırak bende bileyim
Sırtımdan çıktı terim sevginle kurut beni

Bakma nüfus yaşıma çocukluk bende yara
Maziyi düşününce ağlarım ara sıra
Dokun ak saçlarıma parmak ucunla tara.
Bırakma ellerimi sevginle büyüt beni

Öksüz küçük kız gibi sarılayım boynuna
Ayaz vursun tenime sokulayım koynuna
Riyâkarlık edersem günahların boynuma
Cehennemim narına elinle sürüt beni

SAfiye  SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 15 Kas 2013 Kategori: Safiye SAMYELİ

SANA OLAN SEVDAM ŞİRKTEN SAYILIR

SANA OLAN SEVDAM ŞİRKTEN SAYILIR

Ne olur !!!!
Gücenme sözlerime,
Ben senin kadar gün görmedim ki.
Yaldızlı sözlerle süsleyip,
Boyayamam gözlerini..

Söyleyememem seni neçok sevdiğimi,
Olur ya! Mehtap duyar, ay kıskanır.
Olur ya! Saman yolu duyar,da
Yıldızlar tek ,tek dağılır….

Söyleyemem seni ne çok beklediğimi,
Olur ya! Yıllar duyarda,mevsimler kıskanır.
Olur ya! Günler duyarda,
Bir,bir takvim,den düşmekten bıkar usanır…

Söyleyemem seni sahil,de beklediğimi,
Olur ya! martılar duyarda denizler dalgalanır.
Olur ya! Rıhtımdaki gemiler yan gelir,
Tusunamiye yakalanır….

Söyleyememem sana nasıl taptığımı,
Olur ya! Rabbim duyarda kuluna gücenir.
Olur ya! Ayetler incelenir,
Sana olan sevdam şirkten sayılır…. 

Safiye Samyeli
www.kafiye.net


Tarih 15 Kas 2013 Kategori: Elvan USUL

44 SATIR YETER Mİ?

44 SATIR YETER Mİ?

Dün öğle vaktiydi, çıktım yola,
Güneş üstüme yağıyordu adeta.
Baktım, günün havası yerinde,
Biraz göreyim dedim, gezeyim de.
Aksine yukarı aktım ırmağın,
Bıraktığı yeri dolaştım Atamın.
Tam kaleye girecektim ki; birden,
Bir ses duydum ileriden.
“Dur” diyordu bu ses ta karşıdan,
Neye uğradığımı şaştım bakışından.
“Yasak” dedi “ giremezsin içeri,
Burası tel örgüsüz ama askerinin yeri”.
“Tamam” dedim döndüm oradan,
Yönümü değiştirdim o kapıdan.

Biraz ilerideydi yeşil bir koru,
Yürüyerek aldım taşlı yolu.
İniyordum ki, aşağı, merdivenden,
Yazılı taşlar gördüm mermerden.
Otlaklıklardan daldım taşlara,
Başladım okumaya merakla.
İşte o an; “ keşke” dedim kendi kendime
“Bir yel esse de götürse evime”.
Bunlar Atalarımın kanlı mezarları,
Mezar değil, üstü duvar taşlı.
Ama dedim ki; “insanım, belki yanıldım”,
Oradan geçen bir ihtiyara sordum.
Bana” doğru kızım doğru” dedi,
“Şehit mezarlığıdır bu, hem de çok eski”.
“Ah”! Dedi içimden bir ses ”ah”!
Kaybolmuş insanlık, olunca sabah.
Yoksa unutulmuş mu kefensiz yatan,
Unutulmuş muydu dökülen al kan.
Meğer her şey ne basit imiş,
Eyvah! Benim şehidim boşuna ölmüş.

Unutulmuşluğu unutup, bir gece,
Birkaç kişi üstünde içer, kırar bir şişe.
Bilmez ki; mezardaki şehidim sancılı,
Gafil mezeciler olur şimdi sancılı.
Bilmez ki; içtiği içkinin esamisi sorulmaz
Gafletten uyanamamışa, helallik sorulmaz 

Ey şehidim; sen alınma üzülme hiç!
Gafiller de oldu inan ki şimdi bir hiç.
Şu bir gerçek ki; bu vatanda ey şehidim!
Yepyeni bir nesil var şimdi; onlar ümidim.

Ekim 1998
Elvan USUL
www.kafiye.net


Tarih 15 Kas 2013 Kategori: Elvan USUL

Dırdır Etme Anla Yeter-1

Dırdır Etme Anla Yeter-1

Bir insanı anlamaya çalışmak, anlamak; bilmekle, düşünmekle, tanımakla, gözlemlemekle, değişimi kabullenmekle, empati kurmakla mümkündür. Bunlar için ise, elbette ki farkındalık ve anlamaya isteklilik gerekir.
Toplumumuzda özellikle de eşlerin birbirlerini anlamadıklarından yakındığını duyarız hep. Ya da erkeklerin kadınları, kadınların da erkekleri anlamadıklarından bahsederiz. Peki, gerçekten insan anlaşılmaz mıdır?
**
İnsanı anlamak için öncelikle kadın ve erkek bilgisine sahip olmak gerekir. Erkek ve kadınların beyin yapılarının farklı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Bununla birlikte erkeklerin babadan aldıkları Y kromozomu nedeniyle de beyin işleyişi ve bazı dürtü seviyelerinde de farklılık gösterdiği bilinmektedir. Duyguları yöneten sağ beyin, dil ve analitik çözümü yöneten sol beyindir. Bazı istisnai durumlar hariç erkeklerin beyin sağ ve sol yarım küreleri kesin olarak birbirinden ayrı olduğu içindir ki duygularını ifade etmekte zorlanmalarındaki temel sebeptir. Ve kesin ayrım aynı zamanda onlarda netlik ve mantığı da ön plana çıkarmaktadır. Kadınların ise, sağ ve sol beyin, kesin olarak ayrı olmadığı için onlar duygularını -çoğu zaman dolaylı yolları tercih etse de- net ifade edebilir hatta sezgilerinin de çoğunda haklı olabilmektedir. O halde erkeklerin ve kadınların düşünüş biçiminde, beyin yapıları ve östrojen, testosteron hormonları baskın rol oynamaktadır. Bu bilimsel gerçeklerin ışında erkek ve kadını anlamak için öncelikle bilgi sahibi olmanın önemli bir yeri olduğu aşikârdır.
**
Kadınların düşünüş şekli, tali yollardan, erkeklerin ise ana yoldan gider. Bu nedenledir ki, erkekler kadınların karmaşık olduklarını, anlaşılmaz olduklarını söylerler. Kadınlar ise erkeklerin ana yolda sade, net, direk ve dümdüz giden düşüncelerini bilseler bile onların kendi yollarına girmesini ve tali yollarda birlikte kaybolmayı bekler dururlar. Hâlbuki erkekler ana yoldan memnundur, ayrıntılara takılmazlar. Kadınları mutlu etmek için arada bir tali yollara girse de erkekler, düşünce hep ana yoldur. Bu onların duygusuz oldukları manasına gelmez. Çünkü erkeklerin düşünce yapısı ana yol olsa bile yüreklerinde hep tali yolların hüzünleri, sevinçleri, acıları, mutlulukları vardır. İşte burada erkeklerin duygularını anlamak onların gözlerine yansıyan yüreklerinin renklerini anlamaktan geçer.
**
Kadınların duygularını anlamak ise bir erkeği anlamaktan daha kolaydır. Zira kadının ne kadar çok tali yolu olsa da istediği sadece var olduğunu, özel olduğu, değerli olduğunu hissetmektir. Erkek ise kadının bu isteklerine cevap vermediği ya da yanlış cevaplarla oyalandığı sürece, kadınlar için “dırdır edici varlıklar” diye adlandırmaya devam edecektir. Eşlerin birbirlerini anlamalarında bilgiden sonra gerekli olan en önemli faktör, gözlemlerine dayalı tanımadır. İşte bu noktada insanı anlamak, biraz da sevgiden aldığı gücün enerjisi ile özel bir gayret gerektirir.
**
Genel yapı itibariyle üç aşığı beş yukarı eşler birbirlerini zaman içinde tanırlar. Eşinin nelerden mutlu olduğunu, onu nelerin üzdüğünü, hangi olaylara nasıl tepki verebileceklerini doğru ya da doğruya yakın tahmin edebilirler. Bu bağlamda eşler, davranışsal ve duygusal boyutta, eşinin mizacına uygun tavır sergilerlerse güçlü bir iletişimin kapıları açılır. İletişimin güçlü olduğu yerde ise anlamak da o kadar kolaylaşır. Elbette ki bu iki tarafın karşılıklı çabası ile mümkündür. Yoksa eşlerden biri diğerini anlıyor, diğer eşin ise anlamaya çalışmak umurunda değilse zaten “kadınlar dırdırcı, erkekler anlayışsız” tabirleri ortalıkta gezer durur. Böyle bir durumda kadınlar susarak, erkekler bağıra bağıra gider.

Elvan USUL
www.kafiye.net