şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
FELEK
DERD QEM İLE BELENMİŞEM,
UN OLMUŞAM ELENMİŞEM ,
MEN ALLAHA GÜVENMİŞEM,
ÇARXIN ÇEVRİLEYDİ,FELEK !
SEADETİM DÖNDÜ DAŞA,
DÜŞDÜM ŞERE, MİN TELAŞA.
DÜNYA,DAHA MENSİZ YAŞA,
ÇARXIN ÇEVRİLEYDİ, FELEK !
ÇOX ÇEKMİSEN İMTAHANA,
DERK EYLEDİM HANDAN-HANA.
QIYDIN MENİM TEK İNSANA,
ÇARXİN ÇEVRİLEYDİ FELEK ,
__Müellif Yegane sercuvarlı____1991_
DİL DÖKMEZ
Yanar nar-ı fırkatta, bu fersude yürekler,
Binbir renge bürünmüş, arkasından sürükler.
Lalezardı cemali, kor ateşi körükler,
___Bozuldu masumiyet, boş konuşup dil dökmez,
___Arzunun girdabında, sürülürse bil çökmez!
Ariflerin kutbunda, mahfazalar açılır,
Cevrü mihnet içinde, bühtanlardan kaçılır.
Kapılırsın hayale, eşk-i tarab saçılır,
___Can alıcı bakışlar, konuşarak dil dökmez,
___Büyük aşkla yarınlar, örülürse bil çökmez!
Kış gününde yaşarken, çok bunaltır sıcaklar,
Mecralardan giderken, geçer ilçe, bucaklar.
Şu gök kubbe altında, boş kalmayan kucaklar,
___Kervansaray bu kalbi, anlatarak dil dökmez,
___Karşılıklı sevgiler, görülürse bil çökmez!
Bu sevdanın mimarı, başlamıştır yayına,
Kırılarak katmanlar, etki yapmış fayına.
Gümşüde duygularla, sevda düşmüş payına,
___Ceffel kalem kırıldı, bundan sonra dil dökmez,
___Dosyalarda birikmiş, dürülürse bil çökmez!
Bunlar mülhem prensip, işte böyle çalışır,
Fersah fersah uzakta, her damlaya ulaşır,
Yakut gibi kıymetli, altın suya bulaşır,
___Cevşen zırhlı bu dudak, hiçbir zaman dil dökmez,
___Sevda açık bir delil, çözülürse bil çökmez!
Yankılanan anılar, işte böyle geçerken,
Daha berrak görünür, mutluluğu içerken.
Hasretin pençesinde, bir tek onu seçerken,
___Gözlerinde mavilik, bundan böyle dil dökmez,
___Bu can tende durdukça, Özündeyse bil çökmez!
Hüseyin Hakan KURTARAN
04.10.2009-Aydın
www.kafiye.net
BİLMİREM
SENE NE GÜNAHIN SAHİBİ DEYİM ?!
YAZI YAZILIBSA,POZA BİLMEREM,
DÜNYAYA SIĞMAYAN BİR ÜREYİM VAR,
ONUDA ÖLDÜRSEN, DÖZE BİLMEREM.
MEN ELE BİLİRDİM YUXUM YUXUNDU,
DERDİM GÖZLERİNDEN BAXDI OXUNDU,
BİR SÖZÜN QELBİME YAMAN TOXUNDU,
DAHA BU QELB İLE GEZE BİLMİREM.
YEGANE, HESRETİN UYUDU GETDİ,
QAYNAR MEHEBBETİN SOYUDU GETDİ.
BU DA BİR QERİBE TOY İDİ GETDİ,
HANSI GÖZ DEYMİŞDİ BİZE -BİMİREM.
____Müellif Yegane Sercuvarli ____1993_
www.kafiye.net
KİM ÇIRPINIR BENDE
Kim çırpınır bende bir bilebilsem
İçimdeki benle tanışabilsem
Gözünün yaşını bir silebilsem
Onunla erisem karışabilsem
Ben başka söylerim o başka diyor
Beni geçmiş benden önce geliyor
Beni aşmış da bin ben içeriyor
Büyüsem de onu bir aşabilsem
Bütün şiirlerde tüm ezgilerde
Gerçekte yalanda ve sezgilerde
Hep beni geçiyor benden ilerde
Güçlensem onunla yarışabilsem
Gel desem gelmiyor git desem gitmez
Bir mücadele ki bir türlü bitmez
Yanına çağırmaz uzağa itmez
Dost olsam onunla sarışabilsem
Ağlıyor sızlıyor bir an gülmüyor
Can çekişiyor ya asla ölmüyor
Toprağa girmiyor o gömülmüyor
Ya bıraksam ya da ulaşabilsem
Ne dille yenilir ne güçle kasla
Bıçakla doğrasam kessem makasla
Dost desem dost değil düşmansa asla
Ya darılsam ya da barışabilsem
Bilmem ki nereli hangi ildendir
Hangi topraktandır hangi kildendir
Ne anlatır bilmem hangi dildendir
Bir anlayabilsem anlaşabilsem
Hem tüm insanlarda hem O/Nur’da o
Her zaman her yerde hep Onur’da o
Bir Onur ben isem bin Onur da o
Ya kurtulsam ya da alışabilsem
Onur BİLGE
Mucize Kalplerde Gizli
Mümin iman için sebep aramaz
Mucize odur ki Yar’i seversin
Münkir inkar ile Hakk’a varamaz
Mevla’m kalbimize evvel aşk versin
Aşıklar sevmede ısrar ederler
“Kalp ülkesi Dost’un evidir” derler
Gönül yıkmak küfre yakın bilirler
Mevla’m kalbimize evvel aşk versin
Daim Yar’in sırları aklımı yordu
Fikrim yaralandı iradem durdu
Ömür yelkovanım hasrete vurdu
Mevla’m kalbimize evvel aşk versin
Gönlü sağır olan laldir sanıyor
Has bahçesinde gül Rabb’i anıyor
Lale neden aldır bil ki yanıyor
Mevla’m kalbimize evvel aşk versin
İnsan kitabını okuyup yazsak
Aleme değmeyip nefisi üzsek
Çuldan urba giysek asalı gezsek
Mevla’m kalbimize evvel aşk versin
Hatice Eğilmez Kaya – Sonsuzda Kanmak’tan
SADECE ÖLÜMDE GUZELSIN
(30.01.2016)
Bir an gelir tebessüm edersin kendine;
Kendinden giden onca gülüşlerine,
Onca sevişlerine,emeklerine…
Ömrün geçer gözlerinin önünden
Tebessüm edersin.
Ölüyorum zannedersin,
Sonra zaten öldüğün gelir aklına,
Yaşattığın gönüllerin mahzeninde.
Tebessüm edersin…
Bir an gelir acı vermez olur artık,
Tecrübe denilen o yıkımlar.
Ve tebessüm edersin…
Uyanıp kendine geldiğin zaman,
Belki de sadece ölümü seveceksin
Kimbilir:
Belki sen, sadece ölümde güzelsin…
Elvan Usul
www.kafiye.net
Biga sözcüğünün Yunancada kaynak ve pınar anlamına gelen Pega sözcüğünden Biga’ya dönüştüğü kuvvetli bir ihtimaldir. Pega sözcüğünden Pegasos türemiştir. Pegasos eski Yunan’da ve çok Tanrılı dönemlerde insanlarca varlığı kabul edilen efsanevi kanatlı attır. Pegasos sanatçıların hayal gücünü simgeler ve ozanlarca ilham perisi sayılırdı. Bellorophon Pegasos’a sahip olur ve onun sayesinde bir çok başarılar kazanır. Gurura kapılarak göğe Tanrıların dağına kadar yükselmek ister. Bir at sineği , kanatlı atı ısırınca sırtındakini yere atar ve kendisi göklere çekilir. Bu efsane günümüzde Biga’da anlatılan Balıkkaya efsanesine büyük benzerlik gösterir. Evliya Çelebi’ye göre: Biga’nın ilk fatihi Sultan Alaaddin’in beylerinde Bayboğa olduğu için Biga’nın tarihteki adı değiştirilerek Boğa şehri denilmeye başlanmıştır. Eski Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlarından Hasan Ali YÜCEL, Türkiye’de Orta Öğretim adlı kitabında Biga’dan bahsederken Biga’ya 19. yüzyıl başlarında Boğa dendiğini, bunun yörenin boğalarıyla ün kazanmış olmasından kaynaklandığını belirtmektedir. Kocabaş Çayı dar bir boğazı andırdığı için Biga, boğaz şehri olarak da anılırdı. Biga’nın Kuruluşu ve Milli Mücadele’ye Kadar Geçirdiği Safhalar Arkeolog Selahattin Kandemir Truva Harabeleri adlı eserinde 12. Yüzyılda yaşamış Bizans tarihçesi Anna Komnenos’a dayanarak Biga’nın Truva Kralı An Comenen tarafından İ.Ö. 2000-1900 yılları arasında bir koloni kenti olarak kurulduğunu yazmaktadır. Bu antik kentin şimdiki Çiçeklidede mezarlığının 1 km. kadar güneybatısında kalan Öğlenkavakları denilen yerde kurulduğu sanılmaktadır. Öğlenkavakları denilen yerde eski temel kalıntılarına bolca rastlandığı gibi burada birkaç tane de kaynak vardır. Bu yörede su kaynaklarının bulunması ve bunlardan yakın zamana kadar faydalanılması, antik Pega kentinin bu yörede kurulmuş olabileceği ihtimalini kuvvetlendiriyor. Antik kent ile ilgili, bu güne kadar arkeolojik bir kazı yapılmamıştır. Bilge Umar, Herodotos’a dayanarak Biga yarımadası yöresinin yerli halkının Gergithes (Gergis) ler olduğunu kaydeder. Yöre İ.Ö. Xll-Xl yüzyıllarda Balkanlardan gelen Frig’lerin eline ve İ.Ö. Xl-X yüzyıllarda yine Balkanlardan gelen Misyalıların eline geçmiştir. İ.Ö. l. bin yılda Mysia (Balıkesir çevresi)nin kuzey kısımlarına ve Biga Yarımadasının tümüne Phrygia (Hellespontos Phyrgria’sı) denildiğini biliyoruz. Yine Bilge Umar İ.Ö. 1. bin yılın ilk çeyreğinde Marmara Denizi’nin güney ve doğu kıyılarına Anadolu’nun yerli halklarından Bebrykler’in tanrısı Priapos’un (Bereket Tanrısı) hakim olduğunu İ.Ö. 1000-700 yılları arasında Anadolu’nun Ege kıyılarının ve Biga Yarımadası’nın Helenleştiğini kaydeder. Biga yöresine İ.Ö. 850-650 yılları arasında Balkanlardan Dorlar’ın önünden kaçan ve önce İzmir, Aydın topraklarının bir bölümüne yerleşen ve daha sonra kuzeye doğru Marmara ve Karadeniz kıyılarına kadar yayılan İonlar (İyonlar) egemen olmuştur. İ.Ö 560-546 yıları arasında Lidya Kralı bulunan Krezus zamanında Biga ve çevresi Lidya krallığının yönetimine girmiştir. Lidya Kralı Krezus’u Pers Kralı Kiros’un İ.Ö. 546 yılında yenilgiye uğratmasıyla da Lidya Krallığı’na ait topraklar, bu arada Biga yöresine de İ.Ö. 546-334 tarihleri arasında Persler’in yönetimine girmiştir. Biga; İ.Ö. 334 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender ile Pers Kralı Dareios arasında yapılan Granikos savaşını Büyük İskender’in kazanması üzerine Makedonya İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Dünya tarihinde önemli bir yere sahip olan bu savaş Kocabaş Çayı (Biga Çayı) kıyısında, Biga yakınının Çınarköprü köyünün kuzeyinde olmuştur. Granikos Savaşı Arrianos’un “İskender’in Anabasisi” adlı eserinde en ince ayrıntısına kadar anlatılmıştır. Büyük İskender’in İ.Ö. 323 yılında genç yaşta ölümü üzerine kurduğu imparatorluk komutanları arasında paylaşılmıştır. Bu parçalanmadan meydana çıkan Trakya Kralı Lysimachos İ.Ö. 302 yılında Biga, Bergama Krallığı’na bağlanmıştır. İ.Ö. 133 yılında ölen Bergama Kralı 3. Attolos topraklarını Roma’ya bırakmış, dolayısıyla da Biga yöresine de Romalılar egemen olmuştur. İ.Ö. 73 yılında Biga yöresine kısa bir süre Pontos Kralı 7. Mithiridates egemen olmuşsa da, Romalı Komutan Lukullus’un İ.Ö. 730 yılında Granikos Çayı kenarında yaptığı savaşta 7. Mithiridates’i yenmesi üzerine yöre tekrar Roma egemenliğine girmiştir. Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye bölünmesi üzerine Biga yöresi Bizans İmparatorluğunun sınırları içinde kalmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti Hakanı Süleyman Şah zamanında yörenin bir kısmına kısa bir süre Selçuklular egemen olmuşlarsa da, yöre daha sonra yine Bizans’ın eline geçmiştir. 13 Nisan 1204 tarihinde Bizans’ın başkenti İstanbul’un Latinlerce fethedilmesinden sonra Biga yöresi de Latinler’in eline geçti. 1205 tarihinde patlak veren isyan sonucunda Latinler tam 1 yıl sonra Anadolu topraklarından çıkarıldılar. Sadece Biga (Pega) şehri ellerinde kaldı. Daha sonra Bizans, Latinler’i buradan çıkarmış ve yöreye tekrar hakim olmuştur. Anadolu Türk Beylikleri zamanında Karesi Beyliği Biga yöresinin bir kısmına egemen olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve ilk padişahı Osman Bey, Marmara Denizi’nin güneyinde pek çok yer ele geçirmiş, sadece Erdek, Biga ve Ulubad dolaylarıyla denize yakın küçük bir saha Bizans’ın elinde kalmıştır. Bu sırada Edremit’te bulunan Bizans İmparatoru Mihael, kendisini güvenli hissetmediğinden askerleriyle Erdek’e buradan da denize yakın küçük bir şehir olan Biga’ya çekilmiştir. Biga’da bir süre önce, 8 Ağustos 1302’de büyük bir yer sarsıntısı olmuştur. 14. yüzyılda iyice güçten düşen Bizans İmparatorluğu Türkler’e karşı Avrupa’dan paralı askerler getirtmiştir. Eylül 1302’de Roger de Flor’un komutasında çoğu İspanya’nın Katalanya eyaletinden geldikleri için kendilerine Katalanlar denen askerlerden oluşan yaklaşık 8.000 kişilik bir müttefik filosunun geldiğini görüyoruz. İmparator; Roger’a Büyük Düka ünvanını vererek, Anadolu topraklarını Türklere karşı savunmasını istedi. Roger, Anadolu’ya girdiğinde şehirleri yağmaladığı ve verdiği sözü tutmadığı için, İmparator Mihael, kendisini ziyaret etmek için Biga’ya gelen Roger’i kabul etmedi. Roger, imparatordan 11.000 akçe aldığında doğuya 3.000 askeriyle girmeyi ve öbürlerini terhis etmeyi vaad ettiği halde, bunları Erdek, Biga ve Ulubad’a göndererek ücretlerini almadıkları bahanesiyle Katalanlar’ı yanında alıkoydu. Roger’in ölümünden sonra Katalanlar Biga yöresine yerleştirildiler. Bunlar bulundukları yerde rahat durmayarak çevrelerini rahatsız etmeye başladılar ve Biga yöresine hakim oldular. Turkopollar (Hrıstiyanlaşmış Türkler) ile birleşerek Bizans’a karşı bir ittifak oluşturdular. Bizans İmparatoru Andranikos, bu ittifakı bozmak için Turkopollar’ın Reisi Melih İshak’ı, Sultan İzzeddin’in oğullarından Mesud’un kızıyla evlendirip, değerli hediyeler vermeyi vaad etti. Tarihçi Hammer’e göre, Biga Hükümetini de vaad etmiştir. Melik İshak’ın bu teklifi kabul etmesi üzerine Melik İshak Mesud’un kızıyla evlendirilerek Biga’ya gönderildi ve ona bu şehrin valiliği verildi. Orhan Bey’in ağabeyi Sultan Alaaddin’in beylerinden Bayboğa’nın Biga’yı alması üzerine burası bir süre Alaaddin’in ikametgahı olmuş Sultan Alaaddin burada şeyhlerin tarikatına mensup olmuştur. Orhan Bey’in oğlu Şehzade Süleyman 1353’te Anadolu’dan Rumeli’ye geçişte geçiş yeri olarak Biga’nın Kemer köyündeki iskeleyi kullanmıştır. Bu geçişten sonra Çimpe Kalesi fetholunmuştur. 1355 tarihinde Trakya’da hemen hemen bütün şehirlere hasar veren büyük bir deprem olmuş, Süleyman Paşa’nın Gelibolu’da bırakmış olduğu surların yıkılan kısımlarından girerek şehri zapt etmişlerdir. Süleyman Paşa bu sırada Çanakkale Boğazı’nın beri yanında Biga (Pega) şehrinde bulunuyordu. Daha önce de bahsettiğimiz üzere, Biga Orhan Bey zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştı. (1344 yılı sonrası) Ancak üzerinde fazla durulmadığından, daha sonra yine Katalanlar’ın eline geçmiştir. Papa 5. Urben’in teşviki ile düzenlenen Haçlı Seferi üzerine, Sırp Sındığı Savaşından önce Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa, büyük bir düşman ordusunun yaklaşmakta olduğunu Bursa’da bulunan 1. Murat’a bildirerek yardım istemiştir. Bunun üzerine 1. Murat büyük bir kuvvetle yola çıkmış, ancak Rumeli’ye geçmeden önce Biga’nın alınması gerektiğine karar vermiştir. Şehir karadan ve denizden kuşatılarak fethedilmiştir. Bu sırada Sırp Sındığı Savaşı’nın kazanıldığı haberi geldi. Tarihçiler, Biga’nın fethedilmesi konusunda değişik tarihler kaydederler. Mehmet Neşri, Namık Kemal, Ahmet Cevdet Paşa, fethin 1364-1365 tarihinde olduğunu kaydederler. Aşık Paşaoğlu Tarihi, fethin tarihini daha açık bir şekilde vererek, fethin 28 Eylül 1364-17 Eylül 1365 tarihleri arasında olduğunu belirtir. Nişancı Mehmet Paşa fethin 1362’de Gelibolu’nun fethinden dönerken gerçekleştiğini, Hammer 1363 tarihinde fethedildiğini kaydeder. Osmanlı tarihçisi Hoca Saadettin Efendi de, Tacü’t Tevarih adlı eserinde Biga’nın Gelibolu’nun fethinden dönerken alındığını yazar. Biga Türkiye sınırlarına katıldığında Osmanlı Devleti’nde mülki yönetim bölümleri Liva (Sancak) ve Kaza (İlçe) olarak iki kısımdan oluşuyordu. Biga, Kanuni Süleyman dönemine kadar kaza olarak yönetildi. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ülke eyaletlere ve sancaklara ayrılınca Biga Sancak’a dönüştürülmüş ve Biga Sancak’ı adıyla merkezi Gelibolu’da olan Cezayir-i Bahr’i Sefid (Akdeniz Adaları) eyaletine bağlanmıştır. O dönemde Biga Sancak’ı bugünkü Çanakkale ilinin Anadolu’da olan topraklarını kapsıyordu, hatta Balıkesir ili topraklarını da içine alıyordu. Biga Sancak’ının Cezayir-i Bahr-i Sefid (Gelibolu) eyaletine bağlılığı 19. yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür. 1867’de Çanakkale (Kale-i Sultaniye) Cezayir-i Bahr-i Sefid ilinin merkezi yapılınca Biga bu sefer kazaya dönüşmüştür. 1877 yılında Cezayir-i Bahr-i Sefid ilinin merkezi Rodos’a taşınmış, şimdiki Çanakkale ilinin Anadolu yakasındaki toprakları Biga Sancak’ı adıyla hükümet merkezi olan İstanbul’a bağlanmıştır. 1881’de Biga Sancak’ı ile Karasi Sancak’ı birleştirilmiş ve Karesi ili adıyla yeni bir il kurulmuştur. Bu bağlılık 1888 yılına kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra Biga Sancak’ı buradan ayrılarak tekrar bağımsız Biga Sancak’ı adıyla İstanbul’a bağlanmıştır. 1. Dünya Savaşı’nın ikinci yılında sancak merkezi Çanakkale’den güvenlik açısından tekrar Biga’ya taşınmıştır Biga savaş yıllarında Çanakkale Savaşları’nda yaralanan gazilerimizi sinesinde barındıran bir hastane kenti olmuştur. Savaşın sonuna doğru Biga Sancak’ının merkezi tekrar Çanakkale’ye taşınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 20 Ocak 1921 tarihinde kabul ettiği 85 numaralı Anayasa Kanunu gereğince, ülke mülki yönetim bakımından illere, iller ilçelere, ilçeler bucaklara bölünmüş, Biga bu tarihten itibaren ilçe durumuna gelmiştir. Yunanlıların Çekilişi ve Türk Ordusunun Biga’ya Gelişi 12 Eylül 1922’de Biga’daki Yunanlılar Karabiga’dan gelen İngilizler’e Biga’yı teslim ederek Bandırma’ya doğru çekilmeye başladılar. Yunan ordusunun Biga’dan çekilişinin dördüncü günü (16 Eylül 1922) Biga’daki Aznavur ve Yunan taraftarı olanlar, çeteler tarafından öldürülmüştür. 18 Eylül 1922 tarihinde Gönen’den yola çıkan Aşir Paşa Tümeni akşama doğru Biga’ya girerek hükümet binasından Yunan bayrağını indirip şanlı Türk bayrağını çekmiştir. Böylece Biga Anavatan topraklarına katılmıştır. NOT: Cumhuriyetin ilk yıllarında geniş bir idari alana sahip olan Biga, kendisine bağlı bulunan Yenice bucağının 1945, Çan bucağının da 1949 yılında ilçe merkezine dönüşmesiyle bucak sayısı 7 ye, köy sayısı da 110 a düşmüştür. Bugün ise 5 belde ve 107 köyü bulunmaktadır. Kaynak: Milli Mücadelede Biga – Şen Nur ÇAKAR AYKUT Biga Belediyesi web sayfasından aynen alınmıştır. Derleme Hüseyin DURMUŞ |
SEN İNANMADIN..
Tek sevdam sen oldun bu yer yüzünde
Aşkımı ben sundum,sen inanmadın..
Bir başkası varmış meger gözünde
Cayır-cayır yandım,sen inanmadım..
**
Fakat hakim oldun sen yüreğime
Ama hiç olmadın ten yüreğime
İnan ki her zaman kalp sarayıma
Seni sultan sandım,sen inanmadın..
**
Ağlattın gözümü gece ve gündüz
Terk eyleyip gittin çevirerek yüz
Olmadın sözüne,andına da düz
Aşka ben inandım,sen inanmadın..
**
Bahardım,hasretten döndün kış oldum
Yersiz tenelere illa tuş oldum
Kanadı kırılmış dertli kuş oldum
Pencerene kondum,sen inanmadın…
Sema Dağlı.
21.01.2016.
www.kafiye.net
ŞİİR ŞİiR KOŞSAN
Haydi, gümbür gümbür bu şehri inlet! ..
Sen de sevdalı bir başsan, ne olur!
Bir şiir yaz bana, seslendir, dinlet
Sen de, vaktin varsa, boşsan, ne olur!
Şiir şiir bana koşsan, ne olur?
Gecede şarkılar, şiirler ve sen
Bizim radyomuzdan essen, seslensen
Şöyle şiir şiir koşarak gelsen
Şu mesafeleri aşsan ne olur?
Şiir şiir bana koşsan ne olur?
Elinde kağıtlar deste destedir
Bazen şiir olur, bazen bestedir.
Senin adın bende her nefestedir
Sen de nefes nefes koşsan ne olur?
Şiir şiir bana koşsan ne olur?
Her gece bir şiir yazdıran sensin
Yıldızlara harf harf kazdıran sensin
Kalbe damla damla sızdıran sensin.
Sen de çılgın gibi coşsan ne olur?
Şiir şiir bana koşsan ne olur?
Ben, çılgınca akan deli çağlayan
Sen içimde yağmur, her an ağlayan…
Yatağında akan, yosun bağlayan
Sen de yükselsen de taşsan ne olur?
Şiir şiir bana koşsan ne olur?
Sele ver ovayı, düzü sele ver!
Sevdalar yeşersin, derdi ele ver!
Taş da bana karış; gel, el ele ver!
Sen de bu aşk ile şaşsan ne olur?
Şiir şiir bana koşsan ne olur?
Çırpındım yıllarca, deli ırmaktım
Hep sana, hep sana koşarak aktım
Elleri ellere verdim, bıraktım
Sen de insanları aşsan ne olur?
Şiir şiir bana koşsan ne olur?
Çelik mi, asi bir baş mısın bilmem!
Neden görmüyorsun, şaş mısın bilmem!
Beni duymuyorsun, taş mısın bilmem! ..
Gel, mezar taşım ol, taşsan, ne olur!
Şiir şiir bana koşsan ne olur?
“Onur öldü! ” derler, duyarsın, yakın
Bilirsin, sevkiyat var, akın akın!
Gel, dur başucumda, hiç gitme sakın!
Adımı taşıyan taşsan, ne olur!
Şiir şiir bana koşsan ne olur?
Onur BİLGE
www.kafiye.net