Kategoriler

Arşivler


Tarih 8 Haz 2014 Kategori: Bilgin ERDOĞAN

IŞIK


IŞIK

Gönül pencereni boyadıysan siyaha
Hayat makbere döner
O dem, körleşirsin bakıyor olsanda
Duymazsın, duyamazsın ağlasada bebekler
Haydi sil pencerenden siyahı
Ki yoldaşın olsun melekler
Ve aç avuçlarını O’na
O varsa imkansiz yok zira
ışıkla bak ve mahkum et yeisi yokluga
işte budur gökler ötesindeki biricik hakikat
Allâhu nûrus semâvâti vel ard

Bilgin Erdoğan
6 Haziran 2014
www.kafiye.net


Tarih 8 Haz 2014 Kategori: Elvan USUL

MANTIK


MANTIK

Zıt kutuplar birbirini ceker.
Negatifleri kendime çekiyorum.
O halde ben pozitif biriyim.

Cok bilen çok yanılır. 
Ben çok yanılıyorum.
O halde çok biliyorum.

Hatasız kul olmaz.
Ben de bir kulum.
O halde hatalıyim.

Sevgisiz yaşanmaz.
Ben yaşıyorum.
O halde sevgisiz değilim.

Değilin değili kendisidir. 
Ben, ben değilim. 
O halde ben kendimim.
Elvan Usul
www.kafiye.net


Tarih 8 Haz 2014 Kategori: Elvan USUL

OZAN


OZAN

Almış ele sazı çalar ha çalar,
Öğrenmiş birkaç söz biraz da çalar,
Uyak kapısını redifle çalar,
Geçinir bazısı ozanım diye.

Hep yesildir onda bozulmaz bağlar,
Üzüm gözlü yari kendine bağlar. 
Cinastan anlasa şiire bağlar, 
Geçinir bazısı ozanım diye.

Cumayı beklemez mendili yazar,
Topladığı sözle şiirler yazar,
Elvanım onları öğütle yaz ar.
Ahkam kesme sakın ozanım diye.

Elvan Usul
www.kafiye.net


Tarih 7 Haz 2014 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Ne Zaman Söndüreceksin?


Ne Zaman Söndüreceksin?

Akşamın kızıllığında yanar sevdam şimdi sensiz,
Gün batımını ben seyre daldım şimdi sensiz;
Aşkın kor ateş oldu bu kızıllıkta şimdi sensiz,
Aşk ateşimin korunu ne zaman söndüreceksin?

Gözyaşlarım kurudu senin sevdanın acısından,
Hani gelecektin bana gün batımının ardından?
Bekle beni dedin, seslendin bana ta uzaklardan!
Aşk ateşimin korunu ne zaman söndüreceksin?

Seni koklamak hep arzum kızıllığın sonunda,
Nefesini duymaktır sensizlik ufkunun ardında,
Çobanyıldızı yol göstersin bu aşkımı bulmanda,
Aşk ateşimin korunu ne zaman söndüreceksin?

Kollarıma almak için hasretle beklerim seni,
Dudağının sıcaklığın özlemle beklerim seni,
Gamzeni okşamak için hasretle beklerim seni,
Aşk ateşimin korunu ne zaman söndüreceksin?

Aşkın yasakları aşmalı bu gecenin sonunda,
Kollarıma koşmalısın sen şimdi bu karanlıkta,
Göğsümde dinlendirmezsem seni inan bu akşamda,
Aşk ateşimin korunu ne zaman söndüreceksin?

Saçlarını okşayarak sabahı bulmak isterim,
Göğsünde inan aşk yorgunluğumu atmak isterim,
Kor dudaklarınla susuzluğum gidermek isterim,
Aşk ateşimin korunu ne zaman söndüreceksin?

Naz eyleme bak sevdiğim artık kahreyleme beni,
Aşkıma cevabın olsun burada inletme beni,
Yokluğumda ağlama hiç, aşkın için yalvartma beni!
Aşk ateşimin korunu ne zaman söndüreceksin?

Der Hüseyin yine sevdam kızıllıkta kaybolacak,
Senin sevdan ile daima inan bak kahrolacak;
Gel artık kollarıma, inan aşk mutluluk olacak,
Aşk ateşimin korunu ne zaman söndüreceksin?

 
İzmir/ 03.06.2014
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net


Tarih 7 Haz 2014 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

SÖYLE CAN!


SÖYLE CAN!

Yokluğunla sonsuz acılar sarar bağrımı, 
Gözyaşlarım sana haber bırakır çağrımı, 
İçimdeki aşkın ateşi sana çağrı mı?
Söyle can, ellerimiz ne zaman kavuşacak?

Vuslatta buluşmaya sebep aranmaz asla,
Kavuşmakta sohbete sebep aranmaz asla,
İçimi ateş sarar sebep aranmaz asla,
Söyle can ellerimiz ne zaman kavuşacak?

Aşkımız kurumaz sen suladıkça bağrında,
Sevdamız hep kor alev oldukça bağrında,
Aşkın sevdan ile kurumadıkça bağrında,
Söyle can ellerimiz ne zaman kavuşacak? 

Ben gözyaşını dindirmek için geleceğim,
Sevda acısını kesmek için geleceğim;
Hep boynu bükük koymamak için geleceğim,
Söyle can ellerimiz ne zaman kavuşacak? 

Der Hüseyin acılara gark etme kendini, 
Kavuşacaktır sevdamız kahretme kendini,
Vuslata az var ölüme râm etme kendini,
Söyle can ellerimiz ne zaman kavuşacak? 

İzmir/ 03.06.2014
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net


Tarih 7 Haz 2014 Kategori: Yadiga ÜNVER

Kozadan Kelebeğe


Kozadan Kelebeğe 

Milyonlarca öğrencinin kendini tatilin kucağına bırakmak için sabırsızlandığı şu günlerde bir eğitimci bir yazar olarak ,onlara son bir hatırlatmam olsun istedim .

Yaşam boyu ;sizi heyecanlandıracak, ruhunuzu  harekete geçirecek bir varlık amacınız  varsa hücreleriniz  tazeleniyor ya da yeniden hayat buluyor. Tecrübeyle sabit… Kaldı ki insanın ,her şeyden önce kendi yaratılış amacının bilincinde olması gerekir.
         Başarmak, herkes için gerçekleşmesi arzulanan bir rüyadır ve hiç kimse zirveye ulaşmak için başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır. Her başarı kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.

         Gelelim amaçlı olmanın ruhumuzdaki etkilerine. Başarmak  amacı olan insan  ruhuna değişim ve gelişim tohumları ekerek  çıkar yola. İstek ve kararlılığının devam  etmesiyle tohumlar filizlenmeye, yeşermeye başlar. İçini  tanımlayamadığın bir kıpırtı kuşatır; işte bu ,HEYECAN. Sorular peş peşe düşer zihnine: Nasıl yapabilirim, ne yapabilirim, niçin yapmalıyım?…Aslında sorular cevaptır. Çözüm odaklı, pozitif cevaplar verdiğinde  artık düşünmekten ,hayal  etmekten daha fazlasını yapman gerektiğini anlarsın. Harekete geçmen ,ilk adımlarını atman gerek. Başarmak için ne annene, ne babana ne okula, dershaneye ne de başka bir şeye ihtiyacın var. Başarmak için önce kendine ihtiyacın var. O halde işe kendine inanmakla başlayabilirsin. Küçük ,kararlı  ve sürekli  adımlarla ilerken karşın çıkana zorlukların seni dibe çekmesine izin vermemelisin. Zorluklarla ,sıkıntılarla karşılaşman senin doğru bir yolda ilerlediğinin göstergeleridir ,unutma. Kendi kendinizi  motive etmeyi öğrendiğinizde  başarmanın getirdiği mutluluğun tadını alıyorsunuz ,onu tüm benliğinizle yaşıyor ve huzur buluyorsunuz.Gerçi herkes için farklıdır mutluluğun kaynağı. Ancak her insanın önceliği kendi geleceği kurmak ve kurtarmaktır.Başarılı olmadan geleceğinizi  kurmanız  mümkün görünmüyor.Yeryüzünde kimse yoktur ki hazır bir yaşam sunulmuş olsun ona .Bir bakın etrafınıza…Öğretmenlerinize,yakınlarınıza,tanıdıklarınıza ,belli alanlarda tanınmış ,alkışlanmış,kabul görmüş,fikirleri bayraklaşmış  sanat ve devlet adamlarına,düşünürlere,varlıklı insanlara bakın.Hangisi bulunduğu noktaya ter dökmeden gelmiştir?Hiçbiri değil mi?O halde mutluluk;sıkıntının,zorluğun olmaması değil ;bütün bunların arasında ruhumuzun dinginliğe ulaşmasıdır. Ruhumuz dinginliğe ulaştığında hayat serüveni başlar.Öyle bir serüven ki kelebeğinkine benziyor.Bu öykü beni yaşamımın farklı noktalarında hep yakalamış ve hep etkilemiştir:

       ‘’Bir sarı kozada küçücük bir delik belirdi; adam oturup kelebeğin  bedenini bu delikten çıkarabilmek için gösterdiği çabayı  saatlerce izledi.Bir ara kelebeğin ilerlemek için çaba göstermekten vazgeçtiğini sandı.Kelebek çok çabalamıştı,yorulmuş olmalıydı;belki de artık yapacağı bir şey kalmamıştı,elinden gelen her şeyi yapmıştı kelebek. Adam,ona yardım etmeliyim diye düşündü.Eline küçük bir makas aldı ve kozadaki deliği büyütmeye başladı.Derken kelebek dışarı çıkıverdi.Fakat ters giden bir şey olmalıydı.Kelebeğin kanatları buruş buruş,bedeni kupkuruydu.Adam izlemeye devam etti;çünkü kelebek   her  an kanatlarını açıp uçmaya başlayabilirdi.Bunların hiçbiri olmadı ne yazık ki…Kelebek uzun süre kuru ve çelimsiz bedeniyle süründü yerde.Defalarca denemesine rağmen kanatlanıp uçamadı.

      Adamın iyi niyeti ve sevecenliği   ile anlayamadığı bir şey vardı:Kozanın deliğinin kısıtlılığı karşısında kelebeğin  gösterdiği çaba esnasında vücudundan salgılanan bir çeşit sıvı kelebeğin kanatlarını güçlendiriyor ve kozadan çıktığı anda uçmasını sağlıyordu.İşte sevgili gençler ,küçücük üstelik en uzun yaşayanının bir gün yaşadığı bilinen bir kelebeğin uçuş öyküsü bu.Ne düşünmeliyiz sizce.?

   Bazen,yaşamda tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey çabadır.Bir tohumun yeşermek için verdiği çaba kelebeğin kozasından çıkmak için verdiği çabadan az değildir.Aslında bu,var olmanın çabasıdır.Çabalamadan ilerleyen,hareket etmeden oturduğu yerde verimli olan tek varlık ,tavuktur.Oysa sen,varlıkların en üstünü,en şereflisi  olan insansın…Düşün ,karar ver,harekete geç,çabala,pes etme ve  BAŞAR.

 Sevgi ve başarı dileklerimle…

Yadigar ÜNVER
www.kafiye.net


Tarih 7 Haz 2014 Kategori: Afet İnce KIRAT

ADI VAR MI KADININ?


ADI VAR MI KADININ?

Yeşil vadinin nefti karanlığında Harşena’nın kloş eteklerinde yarım kalan düşlerin düğümlediği yılgın yüreğin üstüne yükleniverdi bir kara melek.

Ateş saçan gözleri karanlıklar içinde karayı görmeye çalışan kara göz bebeklerinin
zavallı görüntüsüne kapılıverdi birden.
—Yanlış gelmeyelim, dedi, söyler misiniz, nedir sizin adınız?

Uçuk dudakları titreyerek sessizce yanıtladı kadın.
—Söylenmez ki adımız, çünkü biz kadınız.

Ruhundaki öksüz kalan özgürlüğün bütün zerreleri patladı birden. Asırlardır gözyaşlarından damıttığı tuzla bastırmıştı duygularını. Son bir gayret kapladı yorgun bedenini arabesk nağmeleri çekilirken sinir uçlarından. Çırılçıplak çığlıklar çınlattı gökyüzünü:
—Al, dedi, al artık önemli mi adımız? Züleyha veya Zühre ateşlere düştü ilk adımımız.
Yüreğimiz kavrulurken kor ateşlerde el üstünde yücelttik değmesin diye ateşe. Çünkü onlar bizim oğullarımız, kocamız, babamız. Toplandık, dövüldük, ezildik canımızla, kanımızla besledik. Öfkelerimizi gömüp yüreğimize sevgi sözcükleriyle sesledik.
Çünkü biz içi dolu başaktık onun için yere dönük başımız.
Sevgilerle yumaklanmış ezgileri söyledik küçüklerimize, ömrün tükenmez çığlıklarıydı onlar farkedilmese de. Rüzgârın deli ruhu dolaşırken damarlarımızda bir deli gömleği bağladı kollarımızı, tümceler kilitlendi dilimizde. İçtensizlik dokunuşları dolaştı bedenimizde. Mantık sürçmelerinin çelmesiyle tökezledik süründük, süründürüldük.
Kartal kanatlarına takıldı kaldı gökten süzülen umutlar, istesek de ulaşamadık, yani anlayacağın biz zaten hiç yaşayamadık.
Ne fark eder Leyla, Şirin, Aslı; elimizde uçup giden hayallerin izi, gözlerimiz nemli, dilimiz paslı.

Yeni bir umuda yolculuk olmalı gelişin, haydi, tut ellerimden, yorgunluğu unutmak
yaşamak istiyorum bilinmez yerde, doyasıya yaşamak.
Sakın, sorma sakın adımı, söylenmez ki adımız, çünkü biz kadınız.

AFET İNCE KIRAT
www.kafiye.net


Tarih 7 Haz 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

HER GECE

HER GECE

Uykularım firarda yıldızları sayarım 
Hayatımdan bir roman yazıyorum her gece 
Yoktur dizimde derman kalmamışki ayarım 
Harab edip kendimi üzüyorum her her gece

Saat henüz ikiydi yine kalkıp oturdum 
Dertlerimi heceye döküp bine yetirdim 
Kurudu göz pınarım yaşlarımı bitirdim 
Döktüğüm göz yaşında yüzüyorum her gece

Adını andıkça hep öfke ile taşarım 
Alev sarar içimi kor ateşte pişerim 
Canlı cenaze gibi her adımda düşerim 
Leyla leyla derbeder geziyorum her gece

Beynimde gezen kurtlar ruhuma verir acı 
Korkudan tekleyen bu kalbimi sardı sancı 
Gördiüğüm kabuslarsa gelmiyor hiç yabancı 
Ecel denen gerçeği seziyorum her gece

Bencileyin hasreti katık yapıp ağlarım 
Rabia der hüzünü derde karıp bağlarım 
Resimlere sorular sorar yürek dağlarım 
Hayalimde mezarım kazıyorum her gece 

RABİA TAŞDEMİR 23/12/2013
www.kafiye.net


Tarih 7 Haz 2014 Kategori: Hülya KOCAKABLAN

Ne Çıkar

Ne Çıkar


Aklımı başımdan al
Beni deryalara sal
Bu gecede bende kal
Sevişelim ne çıkar

Seni sevmek son sözüm
Bitti tükendi özüm
Vallahi sende gözüm
Sevişelim ne çıkar

Hülya Kocakablan
07.06.2014

www.kafiye.net


Tarih 7 Haz 2014 Kategori: Ülkü DUYSAK

OSMAN ÖLMEMELİ


OSMAN ÖLMEMELİ

Hep Osman’a bakıyorum. Bakmak istemesem de… Düşünmek istemesem de düşünüyorum.

Böbreğinin birisi yok; ikincisi de çürüyormuş. Ona bakmamak, yüzünde ölümün soğuk nefesinin gezindiğini hissetmemek mümkün mü? Hastalığının verdiği bu ağır yüke rağmen azimli, gayretli, derslerini bırakmayan bir öğrenci o. Üstelik hayatının en güzel çağında ve çok masum…

Geçenlerde çalışmasını değerlendirmek amacıyla tahtaya kaldırdım Osman’ı. Bir cümle yazdırıp ögelerini bulduracaktım. O, tahtadaki yazıları silerken ben de ders defterini yazmakla meşgul oldum. Başımı kaldırdığımda Osman tahtayı silmeyi tamamlamıştı.

-Hadi yaz evladım. Ögelerini kolayca bulabileceğin bir cümle söyleyeceğim sana, dedim. Osman gözlerini benden kaçırarak arka sıralara bakmaya başladı.
-Beni duymadın mı Osman? diye sordum. Mahcup bir tavırla gözlerini tekrar bana çevirerek:

-Ben rahatsızım öğretmenim, dedi.

-Geçmiş olsun. Yerine oturabilirsin; ama önce bana rahatsızlığının sebebini söylemeni istiyorum, dedim. Basit bir soğuk algınlığı geçirmekte olduğunu söyleyeceğini sanmıştım. Oysa onun hastalığı ağırdı.

-Böbreğimin teki yok, öğretmenim. Diğeri de çürüyormuş. Geçen yıl ameliyat oldum, dedi buruk bir ses tonuyla.

Osman’ı geçen yıl da okutmuş olmama rağmen bu gerçeği bilmiyordum. Kendi kendime hayıflandım. Neden bilmiyordum? O benim öğrencimdi. Bir suçluluk duydum. Acıdan da öte anlayamadığım bir duygu kavurdu içimi. Sonra, “bu durumu ailesinin belirtmesi gerekirdi” diye düşününce biraz rahatladım. Yerine oturabileceğini, isterse kendisiyle bu konuyu teneffüste detaylı bir şekilde konuşabileceğimizi söyledim.

Osman, sözlerime karşılık vermeden yerine geçip oturdu. Tahtanın önünde biriken idrar gölünü ise ancak Osman yerine oturduktan sonra görebildim. Sıralarında oturan diğer öğrencilerim hiçbir şekilde tepki vermediler. Ne acayip bir bakış ne de bir ses… Belki de yaşlarından beklenmeyecek olgun bir davranış örneği gösterdiler.

Sınıf teneffüs saatinde birkaç paspas darbesiyle temizlendi kolayca. Ya Osman… Osman’ın hastalığı da bu kadar kolay iyileşebilecek miydi? Kalakaldım teneffüs boyunca. Sonra Osman’ı aradı gözlerim, yoktu.

Nasıl bakmam Osman’a? Nasıl düşünmem, sararmış bu yüzün bir zaman sonra hayatının en güzel çağlarında, bir hayal perdesi arkasına çekileceğini. Nasıl düşünmem, çocukluğunu yaşayamadan göçüp gideceğini bu dünyadan…
Osman arkadaşlarıyla oyunlar oynayabilmeli… Çocukluğunu yaşayabilmeli. Uçurtmalar uçurabilmeli sevgilerini yükleyip kanatlarına. Yaz gecelerinde yıldızlara bakıp, geleceğine dair hayaller kurabilmeli… Güneş onun için de yeniden gülmeli her gün… Osman ölmemeli… Osmanlar ölmemeli…

Ülkü Duysak

Not: Bu gerçek öyküyü ilk görev yerim olan Afyon’da yaşamıştım… Sonra mı? Tayinim çıktı ve oradan ayrıldım; Osman’dan da o günden sonra haber alamadım. Kim bilir Osman nerelerde? Umarım hayattadır ve hayatın her anının değerini bilerek yaşıyordur.

www.kafiye.net