Irmak Serenadında Küheylan Serzenişleri

Zehir çeşmesinden zakkum içeli,
İçemedi seni damarlarındaki sıvının kiri.
Yuttu anafor; yolcu yolunda gerek…
Gidilen yol zindanın dibi.
Oradan kendine pencere sandın beni,
Oysa gördüğün şey kuyunun kiri…
Sarmaşığa sarılma; cinsi zehirli.
Gidişi kolay da, dönüşü engelli…
Bu sokak çıkmaz;
Görmedin mi?
Bunca günler rüzgârı yedin de teknenin dibinde,
Melteme mi teslimsin ağaç gölgesinde?
Işık hızında akıp gitti zaman.
Durdurabildin mi?
Vals ederken gözler gecenin romantizminde,
Duygularını dil ucuyla bile
Raks ettirebildin mi?
İçtin aşkın şarabını dert çektin,
Çileye çilem dedin, kanadı ruhun;
Gönlün huzuru yudum yudum içerken
Kalabildin mi?
Terk etmişti umudun yüreğini.
Ebemkuşağının duygu taşkınlarında
Yenilemedin mi?
Uzandı yolum bağa, bahçeye.
Şükreden göze, seven yüreğe…
Kokla, çek derinden içine;
Senet yok sonrasına.
Bilemedin mi?
Çıkar tadını ey kadın!
Gün senin, gül senin, güzel senin…
“Uzanınca dokun, diril, yenilen.” demedim mi?
Bu sabah da bir şeyler dolandı kalemimin ucuna.
“Çözeyim” desem de;
Cevabı “Yuvalandım, rahatımı bozma!”
Oturdum kıyıda, izlerim seni.
Çünkü raks ediyor ay suda…
Kulağımda, gecenin sabaha giden ayak sesleri…
Güneşi karşılamaya gidiyorum martılarla.
Açtım kanatlarımı, rüzgâr hızıma çarpmakta.
Gözüm kapalı, yeni doğan ışıklar girdi kanıma.
“İç kana kana sabahı, geceyi ayır” demedim mi?
Zakkumun dibinden çıkıp,
Güneşin doğum çatlaklarındayız şimdi.
Gök yarıldı, kuşattı renklerinde,
Buluta sarıldı, aklandı beyazında.
Kanımı çekse de bu yükseklik,
Daldım çivileme,
Lacivert efsuna…
İçimdeki kiri, köpüren beyaza akıttığında,
Topuğumdan sarmaladı açık denizler.
Gecenin, gündüze açtığı düğmelerinden düştüm.
Katre katre aktım ukbaya,
Göz çukurunda özümlendim.
Cansiperane bu dirilişte
Yer gök uyum içinde…

Melek Kırıcı
www.kafiye.net