Kategoriler

Arşivler


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Karacakız Elif AKTAN

İmbatımsın


İmbatımsın

Gönül sahilimde esen imbatsın,
Yar meltem misali dolsan bağrıma..
Bu zor günlerime tek sen imdatsın,
Sesimi bir duyup gelsen çağrıma…

Hazana dönmeden soldu bedenim,
Gelmeyen vuslattır inan nedenim,
Poyrazlar esiyor üşüyor tenim,
Gelişin şifadır,kalpte ağrıma…

Dört duvar dinledi günlerce seni,
Özlemin düşürdü yatağa teni,
Elif der kıble ol, es güldür beni,
Es artık sevdiğim soldan bağrıma…

06.01.2013/Istanbul – Fatih – Turkey’de.
Karacakız Elif AKTAN
www.kafiye.net


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Karacakız Elif AKTAN

Nehir Olduk Aşkım @ Kavuşmadık Deryada


Nehir Olduk Aşkım @ Kavuşmadık Deryada

Aşkım Fırat misali deli deli çağlarken,
Fikrim Sakarya oldu yollarımı bağlarken,
Gözlerim Dicle sanki ardın sıra ağlarken,
Nehir olduk da aşkım,kavuşmadık deryada..

Asi nehri gibiydin gönlüme hep ters akan,
Ceyhan’la kavuşmayan içimi sonsuz yakan,
Neydi sevdana engel,kimdi aşka yan bakan,
Nehir olduk da aşkım,yakışmadık deryada…

Göksu oldu da gönlüm hep kolarına koştu,
Seyhan gibi dağları engebeleri aştı,
Tahtalı dağlarıda böyle sevdaya şaştı,
Nehir olduk da aşkım,çakışmadık deryada…

Çoruh olsa’da gönlün Mescid dağını aşsa,
Kelkit çayını geçip Yeşilırmağa koşsa,
Meriç’i sarmalayıp Arda ile kavuşsa,
Nehir olduk da aşkım,bakışmadık deryada….

Karacakız Elif AKTAN
İstanbul/Fatih/Çarşamba’da.
www.kafiye.net


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Karacakız Elif AKTAN

CANISIM


CANISIM

Gökyüzü yıldızlandı hava sanki karardı,
Daldım uzak diyara gözüm yari arardı,
Çağırsamda gelemez hasret neye yarardı,
Yıldızlar aya aşık,bende sana canısım….

İstanbul’u seyrettim onda bile hüzün var,
Baktığım her alemde tatlı gülen yüzün var,
Düşününce yalnızım gelecektin sözün var,
Yıldızlar aya aşık,bende sana canısım….

Gözlerimi kapatır seni görürüm o an,
Tarifi imkansızdır böyle sevda yok yaman,
Gelince biz yanyana yetmek bilmiyor zaman,
Yıldızlar aya aşık,bende sana canısım….

Beni öyle bir sev’ki diller hep bizi ansın,
Yirmibirinci yüzyıl leyle’la mecnun sansın,
Geçmişe bir bakınca geç kalınmış zamansın,
Yıldızlar aya aşık,bende sana canısım….

KARACAKIZ;Sonunda gönlüne prens buldu,
İnanın bu sözlere sevgiye aç bir kuldu,
Duası niyazı bak sonunda kabul oldu,
Yıldızlar aya aşık,bende sana CANISIM…

11 Mart 2009, 00:34
Karacakız Elif AKTAN
www.kafiye.net


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Binali YILDIZ

SENSİZ OLMUYOR


SENSİZ OLMUYOR

Başımı göğsüne dayamak varken
El gibi duruşun, yakıyor gülüm,
Gözlerine dalıp huzura derken
Koymuyor engeller, koymuyor gülüm.

Neyleyeyim sensiz, baharı, yazı
Dinmiyor özlemin, yürekte sızı,
Kadere kahredip salsam avazı
Duymuyor felekler, duymuyor gülüm.

Ilık rüzgârlarda, tatlı nefesin
Ellerim göklerde, ermiyor sesim,
Gülşende kalmadı arık hevesim
Aymıyor talihim, aymıyor gülüm.

Akıyor günlerim, çilem dolmuyor,
Talihim karaymış, huzur bulmuyor,
Neşe veda etmiş, hüzün soluyor
Doymuyor kem gözler, doymuyor gülüm.

Rüyada razıyım, ersem hazına
Engeller aşarak, hayal düzüne,
Kanatlar takınıp varsam hızına
Kocaldı bu gönül, saymıyor gülüm.

Binali Yıldız
www.kafiye.net


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Zaman Bizden Gün Devsirir


Zaman Bizden Gün Devsirir

 

Yaşadığım şehirde hazan rüzgârları esmekte şimdi. Yavaş yavaş esen rüzgârın hükmü o kadar geçersiz ki her şey yerli yerinde. Evler, sokaklar, kapıların önlerine park edilmiş araçlar kımıltısız duruyorlar. Yalnızca kurumuş yapraklar, sokaktaki aciz kâğıt parçaları ve gökyüzündeki bulutlar rüzgârın incecik nefesiyle savruluyorlar oradan oraya. Akıp giden günlerimiz misali.

Rüzgâr tabiatlıdır zaman. Esip gider günlerimizi bizden devşirerek. Dün çocuk olup oynadığımız mekân kaskatı duruyor bir parça çehresi değişse de. Oysaki biz artık koşarak geçmiyoruz aşina sokaklardan. Ağır aksak ve düşünceliyiz dünkü gülen yüzümüze inat. Başka çocuklar oyun oynuyorlar yarını düşünmeden. Başka gençler dolaşıyorlar kaygısız, gülen yüzleriyle ve yarına dair ümitleriyle.

Nice şair gözyaşı döktü, mısra karaladı bu delişmen rüzgâr karşısında.  Onları ağlatan havada dönüp duran kuşlar değildi tarumar olmuş bahçeler de… Kuşlar nasıl olsa bir yerlere varmayacaklar mı? Tarumar olmuş bahçelerin bir sahibi mutlaka çıkmayacak mı? Başka bir tasa olmalı onların yüreklerini kavuran. Başka ve daha feci bir tasa… Geçen her gün bir diğerini alıp götürüyorsa, giden sevgililer asla geri dönmüyorsa; hicranlı hayatın matemleri son bulmuyor, sonsuzluğa doğru yelken açan gemiler tükenmiyorsa hüzne kapılmak yersiz olmasa gerek.

“Bu da geçer ya Hu” diye fısıldar ötelerden bir ses kulaklarıma bazen. “Bu da geçer, bu da geçer.” Kendine özgü tılsımı olan bir söz bu… Ağlayanları güldürecek, gülenleri ağlatacak kadar kuvvetli bir söz. Bu sözü her mutlu günümde duyarım. Kalbimin ta derinliklerinde bir derviş boynunu büker o zaman. Hüzünle bakar toprağa. “Aynı yerdeyiz” derim ona “Aynıdertten aynı haldeyiz” Kederli günlerimde teselli eder beni aynı söz. Ağlayan yüzüm güler, kanayan kalbimin acısı hafifler o zaman da. Küçük bir kız çocuğu ıslak gözlerini silmeden gülümser içimde. “Sakın büyüme!” derim ona “Sakın büyüme, büyüsen bile ağlarken gülebilmek melekeni sakın ha yitirme!”

 

Değirmen keyfindedir zaman. Ne dağı dağ ne de insanı insan bırakır. Dinlenenleri yorar, yorulmuşları bir tenhaya atar bu acıması olmayan değirmen. Öğütür, un ufak eder ruhumuzdaki taneleri. Aynı zamanda da eğitir ehlileştirir bizleri.  Deli dolu yıllarımızda, henüz öğütülüp ezilmemişken, eğitilip ehlileştirilmemişken, zamanın keşmekeşinden payımızı almadan önce yani kimbilir ne çiğlikler yaptık. Ne onulmaz yaralar açtık başkalarının kalplerinde. Evet, günlerimizi bizden çalar zaman. Karşılığında elimiz boş kalmaz fakat. Artık koşmayı bırakıp düşünerek yürüsek bile kârsız sayılmayız bu soyut alış verişte. Günlerimiz geçip gittikçe söylediklerimiz, eylediklerimiz daha bir yontulmuş olur tıpkı kendimiz gibi

Vefasız bir sevgiliye benzer çoğu kez zaman. Çekip gitmeye görsün biz onu ne kadar çok sevsek de arkasından ne kadar acıklı feryatlar etsek de dönüp bakmaz yüzümüze bir kere. Adını sanını bilmediğimiz diyarlarda kaybolur kendisinden sayısız hatıralar bırakarak. Bizim payımıza düşen bu sergüzeştte avuçlarımızın arasından akıp giden anların hatıralarıyla avunmaktır. Yolun menzile yaklaştığı o yerde kimi zaman bir fotoğraf kalır elimizde. Kimi zaman unutamadığımız birkaç güzel söz.

Sonsuz bir akış, bir menzile varış çabasıdır zaman. Naif çayların, deli dolu ırmakların dönüp dolaşıp denize karıştıkları gibi dakikalar saatleri kovalar Günler ayların peşince gider.  Ömrümüzün ipi önce incelir sonra kopar. Kimini deli eder bu sonsuz akış, kimini rint. Kimi görmezden gelir onu, kimi aklından çıkaramaz. Kimi lâl kesilir karşısında onun, kimi konuşmadan duramaz. Bu akıştan gafil olanlar ise ne denizin varlığının farkındadırlar ne de ırmakların hasretini, çayların ümide susamış nefesini duyarlar.

Parçalanmaz bir bütündür zaman. Aklımız, anlayışımız onun bütünlüğü ve sonsuz akışı karşısında çoğu kez aciz kalır. Saatlere, günlere, haftalara bölsek de onu gücümüz yetmez sırrını tastamam kavramaya. Ona gelince yüzünde mütebessim bir ifadeyle izler bizlerin karınca telaşıyla koşuşturmamızı.

Irmakların başını taştan taşa vurarak denize ulaşmak çabası bana hep zamanın kabına sığmayan çırpınışlarını hatırlatır. Einstein’ın işitenlerin ruhunda fırtınalar kopartacak kadar kudretli bir sözü var: “ Bizim gibi fizik kurallarından haberdâr olanlar için dün, bugün ve yarın arasındaki tek fark bir ilizyondan ibarettir.” Oysa ki bazı insanlar aynı anda yola çıkan aynı vazgeçilmez menzile varan bu üç kardeşi farklı yolların yolcuları zannederler. Böylelikle kâinatın en karmaşık bilmecesinin içinde toz duman olup giderler.

Zaman ilaçtır her türlü derde, bazen de zehir. Yaralarımızı iyileştirir munis titremesiyle bu kadim dost. Hastalıklarımızı sağlığa, dertli başımızı selamete çıkarır. Nasıl müteşekkir olmayalım ona. Nasıl minnet duymayalım. Sırrı kaybolmuş aynalarda göstermese keşke o hain yüzünü bize. Güzel günlerimizi bizden çalmasa… Ayrılıklarla, hasretlerle güvenimizi sarsmasa. Ümitlerimizi, hayallerimizi tatlı zehriyle öldürmese keşke. Her yağmurda, her akşamüstünde, her sonbaharda kalbimize melalin tozlarını serpmese.

Merhametten azade olmuş bir öğretmendir zaman. Bilmediklerimizi öğretir, bildiklerimizi unutturur bize. Belleğimize farklı şeyler yazar dem be dem eskilerini silerek. Bizden hızlı olmamızı, acele etmemizi ister. “Doğru ve güzel olan her şeyi atın heybenize. Bütün düş kırıklıklarınızı da silin gitsin” der. “Unutun maziye dair ne varsa sizi üzen. Geleceğe de fazlaca akıl yormayın. Gerçek olan ve size ait olabilen yalnızca şimdiki zamandır. Şimdiki zaman”“Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta/ Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” diyor hüznün ve ümitsizliğin şairi Ahmet Haşim. Zamanın gizemli sesini onun gibi melalin dilinden anlayanlar duyuyor olmalı. Öyle yavaş, öyle sessiz dolar ki ruha akşam, ne zaman geldiğini anlayamazsınız. Kızaran ufuk çizgisinde bir gün daha tükenirken aslında ömür denilen sermayemiz de bir parça erimektedir. Bu anlamda hayat ne kadar sonsuzluğu hatırlatmaktaysa ömür faniliğin izlerini taşımaktadır.

Kimi insanlar vardır ki kendilerine hiç tükenmeyecekmiş gibi gelen ömür sermayesini boşa harcarlar. Onlar Yahya Kemal’in “Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi/ Müşkül budur ki ölmeden ölür kişi.”  diye tanımlamaya çalıştığı bir paradoksun içine düşmüşlerdir çoktan. Üstelik onlar için “ölmeden önce ölmek” kavramı mutasavvıfların dünyadan ellerini eteklerini çekmelerindeki erdemle eş anlamlı değildir. Aksine renksiz, anlamsız bir sıradanlık içinde yitip gitmektir. Boşa yaşayıp boşa ölmek, günlük kaygılarla, anlık telaşlarla ömrümüzü tüketmek, iyiden ve doğrudan yana işler yapmadan güzelim dünyayı terk etmek bir insanın başına gelebilecek en hazin sonlardan biri olmalı.

“Geldi geçti ömrüm benim/ Şol yel esip geçmiş gibi / Bana yine şöyle geldi/ Bir göz yumup açmış gibi” diyen Yunus Emre’yi hatırlayalım. Ömrün gelip geçiciliği karşısında hüzne kapılmıyor Yunus Emre, diğer bazı şairlerin aksine ölümden korkmuyor. Bize de ölümden korkmamamızı, daima var olduğumuzu unutmamamızı öğütlüyor. Bir ömrü “Dost’un evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim” felsefesiyle geçiren bir insan ölümden korkmadığı gibi zamanın bir rüzgâr misali günlerimizi devşirmesinden de endişe etmez.

Pencerelerimizden dış dünyaya baktığımızda zamanın rengârenk geçidini seyrederiz. Bu muhteşem tabloda tabiatın bütün unsurları olanca ihtişamıyla geçip giderler gözlerimizin önünden. Hep bir ağızdan dünya sürgünümüzün geçiciliğini hatırlatırlar bizlere Kâh sevinir kâh üzülürüz bu hakikat karşısında. Kâh sevinir kâh üzülürüz. Bırakalım devşirsin günlerimizi bizden zaman. Yerlerine acı, tatlı anılar ekerek.

Hatic Eğilmez Kaya
www.kafiye.net


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Şevki KAYATURAN

BURASI BENİM KÖYÜM


BURASI BENİM KÖYÜM

Burası baba yurdu Sivas, Ulaş, Gürpınar
İşte sorup durduğum burası benim köyüm
Doğup da büyüdüğüm su içtiğim bu pınar
Hayalini kurduğum burası benim köyüm.

Kekik kokan dağında tepesinde gezdiğim
Çim kesip gölet yapıp deresinde yüzdüğüm
İlkokula gittiğim okuduğum yazdığım
Şiirlerde sorduğum burası benim köyüm

Semaya yükselirken minarenin gövdesi
Her beş vakit duyulur burada ezan sesi
Dereler coşar çağlar bol olurdu meyvesi
Dallarını kırdığım burası benim köyüm.

Sürüyle koyun kuzu otlatılır merada
Yazın gece dışarda kalır yatar arada
Kurda meydan bırakmaz Kangal varsa orada
Ala keklik vurduğum burası benim köyüm.

Erken giden tarlaya işi tezden yarılar
Bin bir çeşit çiçekten bal yaparlar arılar
Her derde şifa derler oğul balı sarılar
Kavurga kavurduğum burası benim köyüm

Etli bulgur pilavı varsa ayran içerdik
Çayırı ekinleri tırpan ile biçerdik
Elerlerdi kalburla unluk buğday seçerdik
Yelde tığ savurduğum burası benim köyüm.

Rakım bin yedi yüzdür serttir kışı havası
Hangi kapıyı çalsan sevgi dolu yuvası
Makbul sayarlar bizde misafirin duası
Rüyam hayra yorduğum burası benim köyüm.

Aç mezar mı var derler göstersene kimler tok
O’ndan geldik dünyaya bir gün olacağız yok
Kayaturan soyumdan kabristanda yatan çok
Yılda bir kez vardığım burası benim köyüm.

17.04.2014 Saat :19.19
Şevki KAYATURAN
www.kafiye.net


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Zülfiye DÖNMEZ

Gönül Bahçemin


Gönül Bahçemin

Sen gönül bahçemin, kırmızı gülüsün
Güzelliğinle etrafına neşe saçan,
Aşıklara ümit veren,
O güzel kokunla herkesi,
Kendine aşık edip büyülüyensin!
Küskünleri barıştıran,
Bitmiş aşkları birlerşitren,
Aşklara aşk katan,
Hayatların solmayan kırmızı gülüsün!
Iyıki sen varsın, mutluluk yolunu açan
Bahçemin en güzel,
En cazibeli nazlı gülüsün!

Zülfiye Dönmez
www.kafiye.net


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Zülfiye DÖNMEZ

Hayaline Daldım


Hayaline Daldım

Bugun bedenımle degil , hayalimle oturmuşum
Bir deniz kanarına, hiç durmadan
Geşmişten bu güne dek; neler geldi,
Neler sıgdırmışım şu kısacık ömrüme.
Onların hayaline daldım şu kadarcık zamana.
Neler neler sıdırmamışım ki;
Düşününce tek tek gözümün önünden
Sinema şiridi g
ibi herbiri diziliverdi.
En çok ta üzüldüğüm nokta şu oldu;
Kendimi her zaman geri planda tutup
Hep kendimden fazlasını,
Sevdiklerime deger verip
Onların mutlulugun için verdim mücadele.
Onlar iyi olursa ben de iyiyim.
Şimdi çok yanlış o
ldugumu anlıyorum.
İnsanlar başkalarını mutlu etmekle,
Kendının mutlu olmadıgını bilsinler diyorum.
Ben mutluysam benim etrafım zaten mutluymuş.
Şimdi dogrusunu görüyorum,
Benim mutsuzlugum herkesi mutsuz edıyor,
Anlıyacagınız mutlu insan karşısındakine,
Mutluluk verebiliyormuş.
Şu an ben mutsuzum,
Yazık; ailem, dostlarım, çevrem
Herkes mutsuz.
Amma inşallah bunlar da geçecek,
O eski ve güzel günler,
Yeniden geri gelecek.

Zülfiye Dönmez
www.kafiye.net


Tarih 19 Nis 2014 Kategori: Elvan USUL

BIR GÜLÜN HIKAYESI


BIR GÜLÜN HIKAYESI

Naçar kaldım öksüz bir derdin elinde.
Hekim bilmez yar bilmez bu acıyı.
Sattı kehribar gözlerini yüreğime,
Savuştu gitti mağrur mağrur bırakarak acıyı.

Garip bir gül idim gulistanın bir köşesinde. Bir bülbül dadandı birgun çiçeğime. Al yanaklarimdan öpüp çekti derin bir nefes. O nefesle cekti gönlümü içine. Sonra rengarenk sözlerin şekeri oldu dili. Söyledi aylarca en yaramaz sözcüklerin şarkısını. “Seviyorum seni” diye diye ayırdı beni toprağımdan. Tutup yapraklarımdan gökyüzündeki hayallerimi gösterdi. “Iste” dedi. “Iste yeryüzü işte insanlar işte ben” günlerce haftalarca aylarca tuttu beni ağzında. Sonra birgün bişey oldu. Önce en muhteşem aşk nagmeleri ile ruhumu okşadı. Ardından ağır geldiğimi söyleyip kurak bir toprağa attı beni. Hızlı bir düşüşün tesiri ile kırıldı dalım. Artık yalnızdım. Hareket edemiyor hatta nefes almakta bile zorlaniyordum. Gökyüzünde bulutlardan icirirdi suyumu bülbülüm. Ya şimdi? Gittikçe solmaya başladım. Yapraklarım tek tek ayrıldı govdemden. Ölmek üzereydim. Ölümüm susuzluktan çok uğradığım hayal kırıklığından olacaktı. Sustum ve gülümsemeye devam ettim. Birde baktım ki bülbülüm gelmiş geri. Kırık dalından tutup kendine çekti. Sarıldı hasretle ilk defa görür gibi. Hemen götürdü beni bulutlara. Kana kana ictim suyumu. Biraz canlılık geldi çiçeğime. Mutluydum. Sevmese geri gelmezdi diye düşündüm kendi kendime. Inandım artik tum kalbimle beni sevdiğine. Bu kez daha yukseklere çıktık. Biriktirdiği nagmeleri söyledi durdu günlerce. Ben her gecen gün belli etmemeye calissam da solmaya devam ediyordum. O gün dayanamadi dalim çiçeğim. Iyice halsiz kaldim. Diri değildim ilk günkü gibi. Baktı ki ben ölmek üzereyim bu kez ıssız bir çöle attı beni sessizce. Ardına baksa da arada, durmadı gitti.
“Madem gidecektin a bülbülüm, neden kopardin beni dalimdan, neden ayırdın topragimdan. Ben sana ne yapmıştım ki, neden bıraktın bu acıyla. Aşık oldum sana. Öyle cok sevdim ki, şu çöl bile vazgeçti yağmurundan, görünce şu naçar halimi.
Velhasıl, gitti. Inciterek, kırarak, parcalayarak gitti. Gitsin gitsin de, neden beni kendine aşık ettiği nagmeleri giderken soylemedi? Neden kopardi, neden incitti, neden geldi, neden gitti? Bilmiyorum. Bildiğim birsey varsa o da, ölümüm pahasına hala onu seviyorum. Ve ben bu sevdamın üstüne başka bülbülü sevemem. Belki farkında değil ama o benim geleceğimi çaldı. Kendi geleceği icin.
Şimdi tutunmaya çalışıyorum çölde. Gülistandaki gibi kırmızı olmaz belki rengim ama, kokum hala sevgi yayıyor yeryüzüne.

Elvan USUL
www.kafiye.net


Tarih 18 Nis 2014 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

BODOSLAMA

BODOSLAMA

Gemi kalkar limandan bodoslama,
Kaptanı derya olmuş, sollama!
Deniz lodosla dövülüyor, ağlama,
Martılar çevremizde grup olmuş uçarlar.

Sevdalılar sarmaş dolaş olmuş,
Kırgınlar gözyaşıyla dolmuş,
Tatlı nağmeler gönüllere dolmuş,
Martılar çevremizde grup olmuş uçarlar.

Camdan seyrediyorum mavi ile betonu!
İnsanlar şimdi olmuş hayatın bonbonu,
Mavilikler şimdi ruhunu doldurur mu?
Martılar çevremizde grup olmuş uçarlar.

Kaptanıderya olunca biraz acemi!
Gemiyle deniz sarmaş dolaş şimdi,
Kimi neşeyi gülücüğe hapseder şimdi,
Martılar çevremizde grup olmuş uçarlar.

Bebek sesleri gemide bir nağmedir!
Sevdalıların sohbeti inleyen nağmedir!
Gözler süzülmüş, beklenen nağmedir!
Martılar çevremizde grup olmuş uçarlar.

Güzeli çekmiş mavi simleri göze,
Bütün benliğiyle oturmuş, gel göz göze!
Aman dikkat, gelinmesin sakın göze!
Martılar çevremizde grup olmuş uçarlar.

Der Hüseyin dalgalarla sallandın durdun,
Gönül ehline yavaş yavaş kuruldun,
Sevdan içre şimdi sonsuza yolcu oldun,
Martılar çevremizde grup olmuş uçarlar.

İzmir/ 26.02.2011
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net