Kategoriler

Arşivler


Tarih 16 Tem 2014 Kategori: Serap Cemile CANSEVEN

UZAYAN YILLAR


UZAYAN YILLAR

Sevmeyi çok kolay zannetme sakın
Sevdim denilse de herkes sevemez
Gönüller uzağı etse de yakın
Kader güldürmez ise kimse gülemez

İsyankar olmakta haksız mı?
Boşa çıkarıyorsa tutulan fallar
Ne kadar beklesen geri gelmiyor
Hasrete açılmış uzayan yıllar

Otursan da her gün kral tahtına
Küsüp içiyorsan kara bahtına
Her şeyi bir anda unutuyorsun
Sevgilin gelince bir kez aklına.

Serap Cemile CANSEVEN
15.03.1999
www.kafiye.net


Tarih 16 Tem 2014 Kategori: Serap Cemile CANSEVEN

BİR SEVDA YOLCULUĞU


BİR SEVDA YOLCULUĞU

Bir sevda yolculuğu bu
Beklentisi yalnızca sevgi olan
Bir istek yığını bir tutku bu
Aşkı bulmak için çıkılan.

Bir sevda yolculuğu bu
Bir ömür boyu yaşanan
Heyecanlı tutkulu umut dolu
Gönül dolusu bir şeyler analatan.

Bir sevda yolculuğu bu
Daha önce hiç çıkılmayan
Yaşama isteğiyle dopdolu
Anlatılır gibi yazılır gibi olmayan.

Bir sevda yolcuğu bu
Coşku ve duygu yüklü olan
Gidilen yolları, umut dolu
Ve yalnız sevgiye odakla nanı bu.

Serap Cemile CANSEVEN
15.07.2014
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2014 Kategori: Mücella PAKDEMİR

TARİHTE BUGÜN


TARİHTE BUGÜN

Satranç tahtası olmuş dünyamız ellerinde
Hilebaz oyuncular kumpas kuruyor bugün
Şah mat çığlıklarıyla Müslüman illerinde
İnsanlığı alnından namert vuruyor bugün

Şer tohumları saçan mel’un kuralları var
Halkına savaş açan zalim kralları var
Kimi faşist diktatör, kimi ise kızıl çar
Kundakta bebeleri hınçla tarıyor bugün

Katar katar belâlar, felâketler üst üste
Hâl böyleyken mazlumu taptırırlar bir büste
Sağlam irade suçlu; ödül alıyor susta
Tutarsızlık insanı fena yoruyor bugün

Bâtılın yılan başlı adalet terazisi
Bir kefede çağdaşlık, bir kefede kan izi
Irkçılık, mezhepçilik, etnik kin ve garezi
Şeytanın potasına katıp karıyor bugün

Her yamyamın adı bir: cehennem nârı Kâbil
Sürgünlerde mülteci yaşıyor şimdi Hâbil
Ebreheler çoğaldı, yetiş artık ebâbil!
Mukaddes diyarları yangın sarıyor bugün

Bütün firavunları getirmek için dize
Şu tezgâhı bozacak bir Musa gerek bize
Kudretli asâsıyla zulmü dökse denize
Müminler birbirine “O”nu soruyor bugün

Yok mu Kudüs’te hutbe okuyacak bir hatip,
Peygamber fermanını arşa yazacak kâtip?
Sancılı ruhlar, makûs talihe isyan edip,
Çağ açıp çağ kapatan Fatih arıyor bugün

Ya da bir Selahaddin sancak açsa cihada
Kâfir boyun eğerdi nedâmetle Ehad’a
Meleklerle yan yana, teyakkuzda şüheda
Hacet namazlarına vecdle duruyor bugün

Hak yolunda, onurla, düşünmeden çıkarı
Dik durmalı her yiğit yitirmeden vakarı
Makamında ağlıyor Ali’nin Zülfikâr’ı
Cebrail yüreğini gamla buruyor bugün

Gözükse de ikbalin zirvesi karlı, puslu
Hep böyle sürmeyecek, can küskün, gönül yaslı!
Kutlu menzil yolcusu, ehl-i iman libaslı
“Tevhid nesli”, inşallah, sırra varıyor bugün
Hilâle sahip çıkıp haçı kırıyor bugün

Mücella Pakdemir
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2014 Kategori: Selma TÜRKYILMAZ

BARIŞ İSTİYORUM


BARIŞ İSTİYORUM

Her bir yerde barış türküsü çalsa
Tüm insanlar özgür huzurlu olsa
Üç günlük dünyada kavga son bulsa
Savaşlar olmasa bomba yağmasa
Zalimler mazluma kurşun yığmasa.

İnsan haklarını savunan hani
Körpecik çocuğun çıkarken canı
Hainler sinsice dökerken kanı
Savaşlar olmasa bomba yağmasa
Zalimler mazluma kurşun yığmasa.

Bu gidiş gidişse halimiz yaman
Feryat figan ile geçerken zaman
El ele vermeli barışı uman
Savaşlar olmasa bomba yağmasa
Zalimler mazluma kurşun yığmasa.

Huzur ve barışla yaşamak varken
Kirlenmemiş olan dünya umarken
Körpecik çocuğa al kefen darken
Savaşlar olmasa bomba yağmasa
Zalimler mazluma kurşun yığmasa.

SELMA TÜRKYILMAZ
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2014 Kategori: Şevki KAYATURAN

BANA BEYİM


BANA BEYİM

Kaygıların neden deyim
Ölüm sana bana beyim
Kimi toprağa gömülür
Kimi yürek cana beyim.

Kaygıların kimin için
Bu telaşın niye niçin
Hakkı hakikati seçin
Gidişatın ona beyim.

Kaygıların dünya işi
Kurtaramaz bunlar başı
Sorgun olur İslam beşi
Haram sokma kana beyim.

Kaygıların nefsin ile
Allah dersin işin hile
Yalan riya yazık dile
Yakışmıyor sana beyim.

Kaygıların hiç bitmedi
Ne verdiyse hiç yetmedi
İşler hep aynı gitmedi
Battı gemi yana beyim.

Kaygıların kurtarmadı
Kayaturan kim varmadı
Gelen gitti hiç durmadı
Kalan var mı hana beyim.

15.07.2014 Saat : 22.38
Şevki KAYATURAN
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2014 Kategori: Yadiga ÜNVER

VER ELİNİ YÜREĞİM


VER ELİNİ YÜREĞİM

Aylardır, senede bir kez olsun gidebilme olasılığımın olduğu gündüzü deniz tuzu ,gecesi melisa kokan memleketimin –Antalya-hasretindeyim. Bir bir devrildi zamanda içinden geçtiğim mevsimler .Ve yaz geldi kucağında davetkar umutlarla. Gizli bir anlaşma halinde Akdeniz’in  dağları, yolları ; tüm sıcaklığının özeti güneşi ruhuma el atıyor durmadan. Çiçeklerle donattığım balkonum yetmez oluyor ,gözlerim sık sık uzaklara dalıp doluyor. Çocukluğumun, gençliğimin kapıları açılmış ;anlar ve anılar zihnimi kurcalamak için fırsat kolluyor. Apartmanın alt tarafından geçen bir otomobilde sanki sırf denk gelmek için ayarlanmış bir şarkı çalıyor:
‘’Akdeniz akşamları bir başka oluyor
Hele bir de aylardan temmuz ise bambaşka’’
Bu dizeler  ateş gibi giriyor kanıma , beni alıp götürüyor ;damarlarımda kanım köpürüyor. Ramazan ayındayız üstelik. Antalya’da ramazan ,çocukluğumdaki ramazan benim için. Hani şu birçoğumuzun çocukluğunda bir şekilde yer almış aralıklı oruçların tutulduğu ramazanlar var ya kocaman bir tebessüm oluyor yüzümde. Gece evdeki büyükler tarafından kaldırılırdık. Sıkı pazarlıklarımız olurdu. ’’Kaldırmazsanız biz de yemeden oruç tutarız ‘’  dediğimiz için kaldırmak zorunda kalırlardı bizi. Sahurda yer, yatardık. Sabah bir şeyler yer, tekrar oruç tutardık. Öğlende yemezsek olmazdı oruç. Öyle derdi büyüklerimiz. Bir şeyler atıştırıp iftarı beklemeye başlardık. Ne de olsa çocuk orucuydu bizimkisi. Sonra büyüklerimiz  tuttuğumuz orucu bozuk paralar karşılığı satın alırdı bizden. Allah’ım ne keyifli günlerdi. Laf aramızda ben çok susadığım anlarda kimsenin beni görmediğinden emin olarak gizli gizli su içerdim. Her ramazanda bunu hatırlar , gülümserim.
O zamanlar böyle varlık içinde değildi insanlar. Bir tas çorba, yemek ,ekmek yeterdi .Şimdi bakıyorum da çok şükür dolup taşıyor sofralarımız.   Ramazan bereketi…
İftardan sonra aksatmadan gittiğimiz teraviler bütün mahalle çocuklarının şenliğine dönüşürdü. Teyzelerden ,ablalardan az laf işitmemişizdir. Götürmek istemezlerdi ama peşlerine takılırdık, baş edemezlerdi.
Gece yarılarına kadar sokakta oyunlar oynardık. Davulcuyu beklerdik. Sürü halinde davulcuya takılır takılır bütün mahalleyi gezerdik.
Hey gidi günler hey demek geldi içimden. Antalya’da ramazan…biz birçok sıkıntının içinde olsak da mutluymuşuz o zaman.
Herkesin eskileri özlediği gibi özlüyorum geçmişi ben de.
Mahallenin asfalt yolunun kenarında komşularımızın servi ağaçları var. O ağaçların dili olsa da konuşsa şimdi. Aslında çocukluğum , gençliğim o ağaçların altında geçti. Mahalleden ve okuldan arkadaşlarımızla uzun uzun sohbetlerimiz olurdu. Hikayeler anlatırdık, şarkılar söylerdik. Bir de – şimdi söylerken utanıyorum- mahallenin en yaşlı çifti, herkesin anısında mutlaka yer etmiş Abdullah dedelerin evine taş atıp onları korkutmaya çalışırdık. Nasıl bir eğlence anlayışıysa bu , dedecik kapıya çıkıp ‘’Kim var orada?’’ diye bağırınca gülüşerek kaçışırdık.
Bizim oralarda insanlar çoğunlukla tarlada, serada çalışır. Yorgun oldukları için de erkenden yatarlar. Bu yüzden büyüklerle uzun uzun birlikteliklerimiz olmazdı. Geçmişi özlerken arkadaşlarını, mahallesini ve o mahallenin insanlarını da özlüyor insan.
O zamanlar telefon yok, bilgisayar yok hatta birçok evde renkli televizyon bile yok. Ama sohbet var, paylaşmak var. Her şey herkes gün gibi gerçek. Şimdi kendi çocuklarıma ve zamanın gençlerine bakıyorum da sanalda bir yaşam kurmuşlar kendilerine. Binlerin , milyonların arasında kendi içlerinde yaşıyorlar. Kalabalıklardaki yalnızlıklar ürkütür beni. Onlar için üzülüyorum. Eğlence, arkadaşlık ve paylaşım anlayışı ne çok değişti.
Çok katlı binalarda çok katlı yalnızlıklar yaşar olduk.

Az önce  apartmanımızın altındaki yoldan geçen otomobil tekrar geçiyor. Ayna grubunun en sevdiğim şarkılarından biri çalıyor…
Cebimde ucu ucuna yetecek bir para

İçimde umutlar

Bir çanta ve anılar koyuldum yola

Akdeniz merhaba

Dereden tepeden gel kıyıdan köşeden gel

Yatağını yorganını çeyizini bohçanı

Yüreğini kapta gel

Otomobilin ardından bakıyorum.07 plakalı .İçim cız ediyor. Hiç tanımadığım bu gurbet insanını kocaman kucaklıyorum. Sığ(a)mıyorum kendime. Umuda sığınıyorum.
Gidecek bir yeri olan ve gidemeyenlere özgü bir özlemle bakıyorum güneye.
Ufuk kızıllığında kanat çırpıyor kuşlar. Hiçbir mevsimde olmadığı kadar davetkar Akdeniz.
Mevsim yaz, aylardan temmuz
Ve ramazan
Ver elini yüreğim beklendiğimiz uzaklara gidelim o zaman.

Yadigar ÜNVER 15/07/2014
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2014 Kategori: Melek KIRICI

SENİ BENDE GİZLEME YAR


SENİ BENDE GİZLEME YAR


Gözün beni kesiyorsa,
Aklın beni seçiyorsa,
Durma uzak öyle yetişemem
Gücüm bakışının kavuştuğu yerde
Elin değdiğince gönlün he dedikce
Beni sevmeni isterim.

Şimdilerde temmuz,
Sıcak sardı gölgemin dansını
Ağaçta kıpırtı kuşu dalında saklı
Bahar, bahar tütmektesin
Açtım yüreğimi yar mangala benzerim.

Cenahında uçuyor kadınlığım,
Kırışmasın diye üstüne bir şey asmadım.
Rüzgara kokumu sakladım.
Araladığım penceremde yıldızsız gecelere saldım.

Uyandım uzanıp giden mavi efsuna
Kulaçladım deryayı geldim bu an’a,
Yoruldum yiğidim, iki gözüm, er’im
Sensin be sevdiğim.

Seyyah oldum yolunda, senin derdindeyim.
Taş mevziler soğudu temmuz sıcağına
Kalemler yazdı yankılandı sayfalar.
Gecenin karanlığında
Dolaşan
Panzehirsin damarlarımda.

Tüm sarmaşıklar kucaklaştı
Adı bahar oldu yol buldu
Gece güne kavuştu
Gün ağardı yıldız tutuldu
Bayram bayrama kavuştu
El öptüklerim mezar oldu
Söz vermiştiler bana dualarında kabul oldu
Ölünü dirini bulamadım yar.

Yandım söndüm
Külüm ateşimi sarıp sarmalamakda..
İçimde bir kızıl harlayıp durmakta
Kulağımda uğultun kalbimde umudun…

Vardım kış ülkesinin yamaçlarına
Salkım tanesi gözlerin asıldı geceme
Tükendi yürek bekler öylece
Bir tıkırtı duydum sadece
Gözlerim kapalı yüreğim gelen sesin nefesinde..
Kirpiğime dokunup gir içeri yar.
Hoş geldin evine.

Melek Kırıcı
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2014 Kategori: Zülfiye DÖNMEZ

SEN CEYLANSIN .


SEN CEYLANSIN

Sen benim gözümde en güzel söylenen türküsün,
Sen bir yazılmamış şiirimsin, söylemeye ne hacet var?
Sen aşkların en güzelisin, bunu bilmeye ne var?
Sen gözümde teksin, sanki bir meleksin!

Yeşil yeşil o mis kokulu Rodop dağlarının,
Eteklerinde gezen ceylansın, şahinsin!
Her çiçekten bal toplayan, dilinden dudağından,
Şeker sözler dökülen konuştuğunda sen;
Türküsün, şiirsin, tatlı tatlı sözlerinle!
Ceylan bakışınla inan sen herkese kendin;
Aşık edersin, sen işte böyle bir hurisin.

Zülfiye Dönmez
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2014 Kategori: Zülfiye DÖNMEZ

BİR AKŞAM ÜSTÜ


BİR AKŞAM ÜSTÜ

Sessizce ve yalnız denizin kıyısında dalmışım derinlere.
Almışım kalemi elime, yüreğim seni hayal ediyor. Elim durmadan seni yazıyor.
Gözlerim dalıp dalıp gidiyor bulunduğun uzak diyarlara. Etrafım ter temiz,
eşsiz güzellik, deniz ve su masmavi gökyüzü birde özlemlerim ve ben!

Işıl ışıl parlıyor yıldızlar, yalnızlığım bu güzelliğe eşlik edercesine
gözlerim, yeniden dalıp gidiyor suyun içinde, çamura batmış Nilüfer
çiçeklerinin güzelliğine. Bakıyorum derin derin, Nilüferler çamurlu ve erişilmezler,
amma güzel kokular saçıyor etrafına.

İşte insanoğlunun hayatı da çamur gibi kokuşuktur. Amma isterse insanın Nilüfer
olma olasılığı kendisine bağlıdır. Kendi içindeki bilinmeyeni bilmeden, kimseyi
tanıyamasın, o kişinin esrarını çözmek için tek yol, kendi ilk önce kendini
güzelce tanımaktır.

Gizli katların arasında başka katlar gizlidir. Çünkü yaşam sonsuzluktur. İnsan
sağ oldukça öğrenir, öğrendikçe yaşamanın, güzelliğinin farkına varılır. Hayat
iyisi ile kötüsü ile güzeldir. Yaşamaya değer Nilüfer çiçekleri misali kokularını
saçarak, mutlu olarak işte budur yaşam. Kendini bilerek yaşamak.

Zülfiye Dönmez
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2014 Kategori: Belgin Turan SATICI

Yaşlılar İçin İletişimin Değeri Nedir?


Yaşlılar İçin İletişimin Değeri Nedir?

Yaşlılar için iletişimin değeri ve yeri nedir?
Öncelikle iletişimi genç-yetişkin ve genç büyüklerimiz arasında ayırmadan önce şunu belirtmek isterim. İletişim kendimizle, yakın çevremizle, toplumla, doğadaki kedilerle, köpeklerle, çiçeklerle de iletişim kurabiliyorsunuz. Bakmak ile görmek aynı şey değildir. İnsan sürekli iletişim halinde.
Nasıl ki, iletişimde her hangi bir kritere koymadan genel iletişim denildiği zaman karşımızdakine saygı duymak, onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını hissettirmek önemli ise, gerçekçi ve doğal davranmak ve empati kurmak ne kadar önemli ise genç büyüklerimizle de bu kriterler gözünün de bulundurularak büyüklerimizle iletişimde şunları göz önünde bulundurmak da fayda var hastalıklar, yalnızlık duygusu, gençliğine ve güzel günlerine duyulan özlem, fiziksel yetersizlik ve güçsüzlük sonucunda daha fazla ilgiye muhtaç oluyorlar. Hem yakın çevreleri ile hem de toplumla iyi ilişkiler içinde olmaları aktif ve huzurlu bir hayat sürmeleri önemlidir.
Bizzat yaşam merkezlerinde kalan sakinlerimizden duyuyorum. Diyorlar ki; çocukların aileleri ile iletişimleri yok. Senelerdir görmüyorlar çocuklarını. Beklenti karşılanmayınca kırılıyor, bazen de kırıcı olabiliyorlar.
Sevil Yalçındura, kendisi 80 yaşında kitap kaleme almış bir büyüğümüzdür. Diyor ki, çok fazla düşünmeden konuşuyor, duyduklarımızı tam anlamadan yorumluyoruz. Hep bizimle ilgilenilsin istiyor. İlgisizliği anlar anlamaz, ya geçmişimizde neler çektiğimizi bu hale sebep olan yaşam sahnelerimizi kaç kere unutup tekrarlıyor ya da ağrıyan sızlayan mafsallarımızı sadece yemek yerken hatırladığımız tansiyonumuzu bahane ederek, sızım sızım sızlanıyor diyet yapmıyoruz.
Bir de hiç konuşmayanlar var bir takım rahatsızlıklardan dolayı.
Ve bir anısını anlatıyor gençlik zamanımız yolda gidiyoruz ben ve eşim çocuklarım önde annem ve babam da geriden geliyorlar, diyor, bir ara annem serzenişte bulunmuş bunlar neden bir dönüp bakmıyorlar, bizi merak etmiyorlar diye. Babam dedi ki, bak hanım biz nasıl yürüyoruz. Önümüze baka baka arkamıza bakarsak sürekli takılıp düşeriz. Onun önü kocası ve çocukları araya bir arkaya dönüp bakarlarsa şükredelim.
İletişim içinde olmak yaşlılara, hayata anlam katmak açısından nasıl bir katkı yapıyor?
Arkadaşlık yaşam doyumunu artıran faktörlerden birisidir. Büyükannelik, büyük babalık önemli toplumsal rollerdir. Çocuklar ve torunlarla kurulan olumlu ilişkiler yaşlıyı yaşama bağlar.
Babamı 52 yaşında kaybettik. Çok mutlu bir evlilik yaşıyordu annem. Babam olmadan annemi düşünemezdik çok aşırı birbirlerine bağlıydılar, ani ve erken kayıp annemin ciddi bir şekilde hastanelerde ve perişan bir şekildeydi toparlayamaz olduk. Sonra anlattığına göre ben demişim ki, anne şimdi bizim için yaşa çünkü bizim sana ihtiyacımız var. Hiç farkında değildim söylediğim sözlerin bile bir gün bana dedi ki, toparlanmama o sözlerin sebep oldu. Ben ne yapıyorum dedim kendi kendime.
Nitelikli bir iletişim ile yaşlılığın getirmiş olduğu hangi kayıpları tolere etmeye çalışıyorlar?
Çok faal ve enerjik genç büyüklerimizin olduğu gibi daha bir sessiz yaşamayı seçenler de var. İster yaşamevlerinde olsun ister müstakil evlerinde her gün gazetesini okuyan, arkadaşlarıyla sohbet eden, kitap okuyan, yürüyüşe çıkan hayatın içinde olabiliyorlar.
Bu tür aktivite içinde olamayıp hasta ve rahatsız olanlar var onların herşeyi sohbet etmek ve ilgi diyebiliriz.
Leman teyze senelerdir yürüyemiyor. Onu ziyarete gidenleri dört gözle bekler. Herkes için iletişim sohbet önemlidir fakat belli bir yaşta hem zamanı güzel geçirmek ve paylaşım açısından çok kıymetli.
Güzide Gülpınar Taranoğlu ünlü şairle dostluğumuz onu kaybedinceye kadar devam etti. Telefonla konuşmayı istemezdi kulağında sorun olduğu için onu ziyarete giderdim. Yıllarca çok aktif bir yaşamın içinde davetler, hayır işleri, dergi çıkarma gibi çok koşturmacalı bir hayattan sonra onu hayata bağlayan manevi evlatları onların ziyaretleri, sohbetleri ve ilgisiydi.
Yaşlılar ile iletişimde en sık rastlanan sorunlar nelerdir? Aile içi iletişim sorunları, yaşlı Genç, çocuk, yetişkin iletişimi sorunları açısından ne gibi farklılıklar gösterir?
Her kuşağın birikimi, kültürü ve alışkanlıkları birbirinden farklı…
Kendini sosyal ortama kaptıran gençler, yaşlılarla iletişimde sıkıntı çekiyorlar. Genç kuşak kendi hayatını yaşarken genç büyüklerimizin bazıları da kendi kabuklarına çekiliyorlar. Bu yalnızlık, onları depresyona kadar götürüyor, bazılarının yaşama sevincini azaltıyor. Bir gün bir büyüğümüzle konuşurken dedi ki; fikir tutmuyor. Büyüklerin her biri farklı olmakla beraber özellikle bazılarımızın belli doğruları var. Gençlere çok karışıyor müdahale ediyoruz. Niye bu saatte geldin, gittin. Bu saatte neden yatıyor.
Bizim annelerimiz mesela 9 a kadar uyuyunca öğlen oldu kalkın artık derdi. Yaşam tarzları değişik oluyor.
Yine bir başka büyüğümüz Urfa’dan şükran teyzemizle sohbetimizde kuşak farklılıklarından kaynaklanan bir başka sorunu dile getirdi. Eskiden gençlerle yetişkinler sohbet etmeyi onların fikirlerini almayı severdi. Şimdi ellerinde cep telefonları herkes ona bakıyor. Nereye giderlerse gitsinler, yanlarında sanki arkadaşları o bir araya geldiklerinde arkadaşları ile dahi bırakın bizi hepsi telefonlarda bir şeyler yapıyorlar.
Bir de eskiden insanlar yaşlanmak isterlerdi. Çünkü yaşlı başköşede oturur, çok saygı duyulur sözü dinlenirdi. Şimdi kimse yaşlanmak istemiyor. Herkes genç kalmak istiyor. Şimdi gençler yaratıcılıklarını el becerilerini köreltiyorlar.
Yaşlılar ile nitelikli bir ilişki kurulabilir? Bu ilişkide sabır, tahammül ve anlayış ne kadar önemlidir?
Nitelikli bir iletişimde empatinin öneminden bahsederiz. Buradaki empati özellikle karşımızdaki kişinin özellikleri dikkate alınarak yapılmalıdır. Onları dinleyerek gösterilen tepkileri yadırgamadan, davranış ve duyguların değiştirilmesini istemeden
Olduğu gibi kabul edilerek anlaşıldığı mesajı verilerek empatik ilişki ile mümkündür.
Mesela; işitme ve görme sorunları olduğunu göz önünde bulundurmakla beraber geneleme yaparak hepsinin gözü iyi görmez, kulağı iyi duymaz diyemeyiz. Huzurevlerinden birinde çok sevdiğim bir sakinimiz vardı. Beni kaç kez görmesine rağmen karşı karşıya gelince tepki vermiyor, ancak sesimi duyunca cevap verdiğini fark edince anladım ki, görme ile ilgili sorunları var.
Görme sorunu varsa ışığın arkamızda kalmasına işitme sorunlarında, normalden biraz yüksek sesle konuşmalı, yüz yüze konuşulmalı, gerektiğinde sözcükler tekrarlanmalı, yeni bir cümle kurmadan diğerinin anlaşılmasından emin olunmalı. Mimiklerimizi abartmadan konuşmalıyız, kısa ve basit cümlelerle konuşulmalıdır. Bellek kaybı olan genç büyüklerimizle konuşmadan önce her seferinde kendimizi tanıtmamız gerekiyor. Gülümseyerek kısa ve basit cümleler kurmak, bir şey yaptırmak isteniyorsa adım adım gidilmelidir.
Bir de tabi çocuk muamelesi yapmak onları çok incitiyor. Bazı şeyleri unutabiliyorlar yada böyle bir sorun yaşamıyor da olabiliyorlar. Onun için her durumda sakin olmak gerekiyor.
Bazı büyüklerimizde iletişimde hiç cevap vermeyebiliyorlar, bir tebessüm, ellerine veya omuzlarına dokunmak da onlar için bir tür iletişim olabiliyor.
Yaşlılar ile iletişimin daha genç yaşta olanlara katkısı nedir?
Tabi çok büyük katkıları var ama öncelikle bir araya gelmeleri gerekir. Leman teyze 72 yaşında yürüyemiyor. Diyor ki, biz gençlerle sohbet etmeyi daha çok seviyoruz. Apartmanımda genç komşularım var ama onların meşguliyetleri var, bizden sıkılıyorlar.
Genç büyüklerin tecrübesi gençlerin enerjisi ile birleştirince hem doyumlu ilişkiler hem de başarı kapılarını aralayan bir yol açıyor. Bir sürü zaman harcayarak bulduğunuz şeyleri onlarla sohbet ederek daha pratik bir şekle sokuyorsunuz. Bu tabi her türlü katkı şeklinde olabiliyor. Sakinlik, huzur, işlerin üstesinden gelme.
Büyüklerimiz bizi bu günlere getiren olmazsa olmazlarımız. Onların kadrini kıymetini bilmek demek öncelikle kendi geçmişimize verdiğimiz saygı ve sevginin sonucudur.

http://www.urfapress.com/koseyazisioku.php?id=6640

Belgin Turan Satıcı 15/07/2014
www.kafiye.net