Kategoriler

Arşivler


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Güleser Yorulmaz

SENİ SEÇMEM


SENİ SEÇMEM

Kürkçü değilim ben çalma kapımı
Mayana bulama bozma yapımı
Mert olan imzalar gönül tapumu
Namerde kapımı açarım sanma

Aslan yatağında tilkiler yatmaz
Aslan baş kestirir postunu satmaz
Altın küçük amma balçığa batmaz
Puştun tezgahından geçerim sanma

Derviş hırkasını doladım cana
Savurup atmadım çıkardan yana
Benim gibi sağlam dost gerek bana
Vurgundan sürgünden kaçarım sanma

Demim aşk demidir sohbetim ağır
Kanın bozuk senin saklama bağır
Mayanı incele yeniden yoğur
Mayası bozukla içerim sanma

Er olan bir yiğit öpmez el etek
Aslan sofrasına vurulmaz kötek
Yuların elimde tasmasız köpek
Dostsuz kalsam seni seçerim sanma

Güleser YORULMAZ
www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Güleser Yorulmaz

KÖRLER TANIDIM


KÖRLER TANIDIM
Cehennemden sıcak nar kucakladım
Yüreğimi yakan korlar tanıdım
Kanayan yaramı çok bıçakladım
İnsanlık,tan uzak türler tanıdım

Dost kabedir yerden yere vuramam
Gönül incitemem hatır kıramam
Dostluk sohbetinde hata aramam
Dünya alt üst eden sırlar tanıdım

Üç kuruşa tutup kendini satmış
Ne yolsuzluk varsa önüne katmış
Onurlu dolaşmış hırsızla yatmış
Emek zula eden erler tanıdım

Yunus sevdasıyla yundum arındım
Bir lokma bir hırka sardım büründüm
Güneş idim köre bulut göründüm
Bakmayı bilmeyen körler tanıdım

Özünün karası yüzüne vurmuş
Yüzü kara hakkın önüne durmuş
Hilebaz fikirle cem bile kurmuş
Yol erkan bilmeyen Pirler tanıdım

Derviş gibi gezdim tozdum divane
Meyil bağlamadım yağlı yavana
Davamı vermişim ulu divana
Pir Sultan Abdal la darlar tanıdım
Güleser Yorulmaz
www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Melek KIRICI

Engelsiz Hayat


Engelsiz Hayat

Sınavı kazanmıştım. Ben ve ailem çok heyecanlıydık. Anneme, ilk görevimi doğuda bulunan güzel şehirlerimizden birinde yapacağımı söylediğimde daha da mutlu olmuştu. Annemin, kimselerin ulaşıp bozamadığı doğal güzelliklere ve kişilere ayrı bir zaafı vardır. “ Ooo bu harika! Çok sevindim. Tertemiz bakışlarla şımarmaya fırsat bulamamış çocukların olacak…” dedi.

Çar ve Korni dereleri arasında geniş bir ovaya kurulmuş doğal, tarihi ve kültürel değerler bakımından büyük bir turizm potansiyeline sahip güzel bir şehirdi Muş. Muş’un Varto ilçesine 20 km uzaklıkta olan Kayalıkaya köyü Mustafa Kemal İlköğretim okulunda görev yapacaktım. Okula çok yakın misafirhanenin bir odası bana tahsis edilmişti. Diğer odada da adının Emine olduğunu öğrendiğim Emine Hanım kalıyordu. Köyün Ebesiydi. Odam tertemizdi. Yemyeşil, üzerinde birçok ağacın bulunduğu bir bahçeye açılıyordu pencerem. Emine Hanım kırklı yaşlarında, güleç yüzlü bir bayandı. Odamın kapısını vurup kendi odasına beni çaya davet etti. El emeği kilimler odayı çepe çevre sarmıştı. Çay mis gibi kokuyordu. Annemi anımsadım.. Kendisine abla diye hitap etmemi istemişti. Emine abla Muş’lu olduğunu, bu köyde ebe olmadığı için gönüllü hizmet verdiğini söyledi. Çay içimi ısıtmıştı.

Üç takım elbisemden, resmiyetin önemini daha iyi hissettirdiğini düşündüğüm için siyah takım elbisemi seçip hazırlandım. Çocuk seslerini duyuyordum. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Aynada kendime bakıp çıktım. Odamın kapısını örtüp ilerlemek üzere yoluma döndüğümde elinde bir demet papatyayla gözümün derinliğinden içime sımsıcak akan bir bakışla karşılaştım. Saçı yana taranmış mavi ve beyaz renklerin birleşimiyle el örgüsü bir kazağın içinde duruyordu çocuk. Baktım, durdum, gördüm …

Ona sarıldım. Teşekkür edip adını sordum. “Mehmet” dedi. Elimi tuttu ve okula beraber gittik. Okul tek katlıydı. Dört öğrenci sınıfı, bir müdür odası bir de öğretmenlerin odasının bulunduğu insanın içine hoşluk veren bir binaydı. Müdür Bey ve Öğretmen Zalihe Hanım beni selamlayıp çevre, okul ve öğrenciler hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra sınıfımı gösterdiler. Sınıfıma girdiğimde kendimle gurur duyuyordum. İçimde hiç olumsuz düşünce yoktu. Başaracağım diye haykırmak istediğimi sanırım hiç unutmayacağım. Çocuklar ayakta beni karşılamışlardı. Hem elimle hem de sözlü olarak oturmalarını istedim. Mehmet üçüncü sırada oturuyordu. Sınıfta nefes sesi bile duyulmuyordu. “Siz benim ilk öğrencilerimsiniz. Benim adım Nur.” dedim. Sessizlik devam ediyordu. Tek tek tahtaya kalkıp kendilerini tanıttılar. Cevaplar yaklaşık hep aynıydı. Anne babalarının isimleri, kaç yaşında olduklarını ve büyüyünce ne olmak istediklerini söylediler. Mehmet öğretmen olmak istiyormuş..

Yarınki ders planını gözden geçirip uykuya daldım. Yorulmamıştım fakat çok uykum gelmişti. Ertesi gün aynı pırıltılar beni, eller yanda sımsıkı kapalı saygı duruşunda bekliyorlardı. Günaydın diyerek oturmalarını istedim. Artık birbirimize alışmaya başlamıştık. Mehmet’in gözleri pırıl pırıldı. Hemen yan sıradan bir ses yükseldi: “Öğretmenim bir şiir öğrendim okuyabilir miyim? “ “ Tabi Nevin seni dinliyoruz.”

“Davet

Dört nala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
Ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!”

“Aferin Nevin çok güzel okudun” diyerek diğer çocuklara sordum: Başka şiir bilen var mı? Ses çıkmadı. Herkes beni dikkatle dinlerken Mehmet dışarı bakıyordu ve bunu sürekli yapıyordu. Bize katılması için seslendiğimi de duymadı. Yanına yaklaşıp dokundum. “Bildiğin bir şiir var mı Mehmet? “ dedim. “Hayır öğretmenim fakat şarkı söyleyebilirim.” dedi. Bize güzel bir şarkı söyledi. Ama gariplik vardı Mehmet’te. Bunu öğrenmeliydim.


Teneffüste Müdür Bey ve Zalihe Hanım öğretmenler odasında çay içiyorlardı. Yanlarına yaklaşıp Mehmet’in durumundan bahsettim. Zalihe Hanım da Mehmet’in bu durumunun sürekli olup olmadığını görmek için uzun zamandır onu gözlemlediğini, okulumuzda Rehberlik Öğretmeninin bulunmadığını fakat şehirde bu işi yapan arkadaşı olduğunu, bize yardımcı olabileceğini söyledi. Kendisini okulumuza davet ettik. Kendisi Mehmet’e bir takım testler uyguladı. Ailesiyle görüşmeler yaptı. Bizlere, “Bazı çocukların bedensel özellikleri ve/veya öğrenme yetenekleri, bu çocukların eğitiminde bireyselleştirilmiş eğitim programlarını, yani özel bir eğitimi gerektirecek ölçüde normalden farklıdır. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim hizmetleri yönetmeliğinde özel gereksinimi olan çocuklar “özel eğitim gerektiren birey” terimi altında “Çeşitli nedenlerle, bireysel özellikleri ve eğitim yetenekleri açısından akranlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren birey olarak tanımlanmaktadır.”dedi. Yani Mehmet’de “özel eğitim gerektiren birey” olabilirdi. Herkesin desteği ve onayı ile Mehmet’in Rehberlik Araştırma Merkezine gönderilmesine onay verildi. Rehberlik öğretmeni Melek Hanım, bu konuda herkesi bilgilendirdi. Bu yolculuk sırasında Mehmet’e ben de eşlik ettim. RAM’da testler uygulandı Mehmet’e. Eğitsel Değerlendirme Kurumu, Özel Eğitim Kurumu .. Hepsinin kontrolünden geçen Mehmet’in artık tanısı konmuştu. Mehmet okulumuza geri dönüyordu fakat artık adı değişmişti. Artık o kaynaştırma öğrencisiydi. Bizim üzerimize düşen ise Mehmet’in yetersizliğinin engele dönüşmesini engellemekti. İlk olarak Mehmet için uzman komisyonla birlikte Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı hazırladık. Onun için ayrı bir çaba harcamalıydım. Diğer öğretmenleri, müdürü, Mehmet’in ailesini, arkadaşlarının, hatta arkadaşlarının ailelerini bile bilgilendirdim. Herkes ama herkes bana destek oldu. Sürekli işbirliği içindeydik. Uzun dönemli hedefler, kısa dönemli hedefler, belirlenen hedeflere ulaşmada kullanılacak öğretim yöntemleri, destek hizmetler( okulumuzda özel eğitim sınıfı bulunmadığı için Mehmet her hafta mutlaka şehre gidip gerekli yardımı uzman kişilerden alacaktı.).. Çok çalışmalıydım..

Nevin zeki, hareketli, sorumluluk sahibi bir çocuktu. Onunla özel olarak konuştum. Nevin’den Mehmet için derste ders ile dışarıda çevre ile ilgili olmasını sağlamasında yardımcı olmasını rica ettim. Sorumluluk almayı seven bu öğrencim sevinerek kabul etti. Nevin bitmez tükenmez enerjisi ve dikkatli ilgisi ile Mehmet’i bir dakika bile yalnız bırakmıyordu ve bunu çok severek yaptığını fark ediyorduk. “Spor, müzik ve diğer derslerde Mehmet’e özel programlar hazırlamıştık. Milli Eğitim Bakanlığının verdiği listelerde de belirtildiği gibi her eğitimi özeldi Mehmet’in.

Müdür Bey ve Zalihe Hanım özel saatler ayarlayıp haricen bu geniş kapsamlı eğitimde bana büyük destek oluyorlardı. Annesi, babası, kardeşi de bu mücadelenin indeydi. Mehmet’in ne gözünün dalmasına izin veriyorduk ne de duymamasına.. Sürekli dikkatini açık tutmasını sağlıyorduk. Mehmet’in rahatsızlığı hafif derecede olduğu için bu yapılan programa hızlı cevap vermeye her geçen gün bizleri şaşırtmaya başlamıştı. Dersleri dikkatle dinliyor cevap vermek için arkadaşlarıyla yarış ediyordu. Nevin gün boyunca sıkılmadan usanmadan sürekli yanında idi. Her hafta şehre gidiyor özel eğitim desteğini alıyordu. Bazen bu yolculukta Mehmet’e arabaları olduğu için Nevin ve annesi eşlik ediyordu.

İlköğretimi tamamlamıştık. Mehmet teşekkür belgesi almaya hak kazanmıştı. Nevin ise okul birincisi olmuştu. Artık lise eğitimleri için şehir merkezine gideceklerdi. Mehmet ve diğer çocukların bana kattığı değerleri, onların sayesinde öğrendiklerimi paylaşmayı, dayanışmayı nasıl pekiştirdiğimizi sayfalarca yazabilirdim.Meslek hayatıma merhaba dediğim bu çocukları mezun etmeden ayrılmamıştım Muş’dan. Liderdim, başarılıydım, seviyor ve seviliyordum, anılarım vardı..

İzmir’i çok seviyordum ve tayinimin İzmir’e çıkması beni sevindirmişti. Nevin de Mehmet ile aynı liseye gidecekti. Onu bırakmayacağını, merak etmememi söyledi her zamanki enerjisiyle. Mehmet daha duygusaldı. Belki konuşsa ağlayacaktı.. Vedalaşmak zor. “Beni bulun çocuklar, lütfen ziyaretime gelin.” Hep birlikte “Söz öğretmenim söz.” dediler. Ebe Emine abla, Müdür Bey, Zalihe Hanım, Mehmet ve diğer öğrencilerimin velileri hazırladıkları hediyeleri bana sunarak şölen havasında Muş’dan beni uğurladılar.İlk görevimi yerine getirmek için geldiğim bu şehirden çok şey öğrenmiş olarak dönüyordum. Annemin de dediği gibi “ Tertemiz bakışlarla şımartılmaya fırsat bulamamış çocukların olacak.” Evet anne tertemiz çocuklarım oldu şımartılmamış..

İzmir, yatlar ve gemilerle çevrilmiş uzun ve dar bir körfezin başında yer almış, canlı bir şehir olması hep ilgimi çekmişti. Annem İzmir Konak’da yeni evimizi tutmuş eşyaları bile yerleştirmiş beni bekliyordu. Konak’da Ali Erentürk İlköğretim Okulu’nda göreve başlamıştım. Çok kalabalık bir sınıftı. Değişmeyen, çocukların temiz bakan gözleri ve ışıltılarıydı. Yeni öğrencilerimle de başarı çizgisinde, belirlediğim hedeflerle başarı yolunda sevgi, bilgi ve paylaşımı da öğrenerek ilerliyorduk.

Nevin ve Mehmet başarılı bir lise hayatından sonra ikisi de Muş Alparslan Üniversitesini bitirmişlerdi. Mehmet müzik öğretmeni olmuştu. İlköğretim yıllarında söylediği şarkı kulaklarımda yeniden can buluyordu şimdi. Nevin ise Türkçe öğretmeni olmuştu.

Başarılarına aşk da eklenmişti artık. Düğünlerine davet ettiler ama gidemedim. Ben de iyi anlaştığım, aynı ışığı gördüğüm zeki, hoş bir erkekle evlenmiştim. Oğlum Toprak hepimizden bir parça almıştı. O güzel bir çocuktu.

Toprak çizgi film izliyordu ve televizyonun sesi çok açıktı. Telefonun sesini zor duydum. Arayan Mehmet’di. “Öğretmenim biz İzmir’deyiz müsaitseniz yarın gelmek istiyoruz.” dedi. Çok heyecanlanmıştım. Kaldığınız oteli söyleyin sizi oradan alalım dediysem de gece rahatsızlık vermek istemediklerini belirttiler. Sabah erkenden kaldıkları otelden kendilerini almaya gittik. Resepsiyonda beklerken birden elinde papatyaları ile Mehmet’i gördüm. Yıllar öncesindeki gibi pırıl pırıl tertemiz papatyalar.. Bu defa gözyaşlarımıza hakim olamadık. Nevin de değişmemişti. Aynı enerjiyle kucaklaştık. Mehmet’e tıpatıp benzeyen bir çocuk bana bakıyordu. “Sırada ben varım” der gibi..Nevin “Oğlumuz Tuğberk öğretmenim.” dedi. Duygusallığımız daha da yoğunlaşmıştı. Gözler birbirimizin üzerinde geziniyordu. Ne kadar çok soru vardı sorulacak.. Sustuk.. Tuğberk çok tatlı bir çocuktu. Sürekli öpmek istiyordum. Yanakları tombul, mis gibi kokuyordu.

Nevin ve Mehmet tüm sınıf arkadaşlarıyla görüşüyorlardı. Öğrencilerimin çoğu okuluna devam etmiş başarılı olmuşlardı. Bu beni ayrıca mutlu etti. Tuğberk cin gibiydi. Acaba bir problem var mı diye içim içimi yiyordu. Nevin kulağıma eğilip “ Merak etmeyin Tuğberk tüm kontrollerden geçti. Her şey normal. Aksi olsaydı bile bu defa daha güçlü bir kadro ile yanında olacaktık.”dedi. Toprak ağabeylik yaparak Tuğberk’e kahvaltısında yardım ediyor, bizimkiler de koyu sohbete dalmışlar İzmir’in güzelliklerinden konuşuyorlardı. Nevin bana döndü ve “Sizin gibi olacağım. Öğrencilerimin her türlü eğitim ve öğretiminde yanında olacağım. Her şey için size minnettarım öğretmenim.” dedi.,

Birine “ Başaramazsın!” denilmediği sürece başarılı olacağını, nereden başlanırsa başlansın geç kalınmadığını, yanlış giden bir şey varsa “Dur!” diyebilmeyi, hepimizin kişi değil “birey” olduğumuzu, “ben” diyebilmeyi, diyemeyene dedirtmeyi öğrendim.

Uğraş ve mücadele sonunda kazanılmayacak savaş olmadığını, hepimizin diğerinden alması gereken dersler olduğunu, kimseyi ötelemeden içimize dahil edebileceğimizi öğrendim.

Engel beyinde..!!

Çünkü bilemeyiz ki engelin hedefi şu an kime..??


Melek Kırıcı

www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Ümit Zeki Soyuduru

ATEŞ YAĞMURLARI!


ATEŞ YAĞMURLARI!

Uykuda Ehli İslam Filistin kan ağlarken,
Bir millet bir Milletin ciğerini dağlarken,
Çocuklar sapanına umutları bağlarken,
Tek çare sensin Rabbim ancak sende kurtuluş!

Ateş yağmurlarında çocuklar Filistin de!
Yoktur böyle bir vahşet hiçbir ilahi dinde!

Filistin toprakları işgalde karış karış,
Siyonist Yahudi’nin hırsını geçen yarış.
Yazdığım şiir değil Rabbim sana yakarış!
Tek çare sensin Rabbim ancak sende kurtuluş!

Ateş yağmurlarında çocuklar Filistin de!
Yoktur böyle bir vahşet hiçbir ilahi dinde!

Musevilik hak dindi ey zalim dinin para,
Sanma kurtarır seni ağlamak boş duvara,
Uyuyan insanlığın bağrındaki pis yara,
Tek çare sensin Rabbim ancak sende kurtuluş!

Ateş yağmurlarında çocuklar Filistin de!
Yoktur böyle bir vahşet hiçbir ilahi dinde!

Yetmedi mi düştüğün bunca meskenet zillet?
Kurşunla ölüm sağar ölümden korkan millet.
Allah’ı inkâr eden gösterir mi merhamet?
Tek çare sensin Rabbim ancak sende kurtuluş!

Ateş yağmurlarında çocuklar Filistin de!
Yoktur böyle bir vahşet hiçbir ilahi dinde!

Elindeki tek varın hayâsızlık ve hile,
İstediğin kadar dik, Gargat ağacı bile,
Sonuna çare değil, ey inkârcı kabile!
Tek çare sensin Rabbim ancak sende kurtuluş!

Ateş yağmurlarında çocuklar Filistin de!
Yoktur böyle bir vahşet hiçbir ilahi dinde!

Uyan ey ehli düvel dur deyin bu zalime!
İnsanım diyen kimse göz yummaz bu zulüme!
Kadın çocuk demeden gönderiyor ölüme.
Tek çare sensin Rabbim ancak sende kurtuluş!

Ateş yağmurlarında çocuklar Filistin de!
Yoktur böyle bir vahşet hiçbir ilahi dinde!

Ankara-19.07.2014
Ümit Zeki SOYUDURU
www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Binali YILDIZ

VURULDUM SANA


VURULDUM SANA

Öylesine değil, büyük tutkuyla
Gözlerin şavkından, tutuldum sana,
Kendimden geçerek içten coşkuyla
Hüsnünün farkından, vuruldum sana.

Hayalin karşımda, gülüşün candan
Dokunur tenime, akışır kandan,
Del etmiş aklımı, hasret bir yandan
Anılar yurdundan vuruldum sana.

Dalarım uzağa, zihnim karışır
Fikrimde gül, diken, birmiş, sarışır,
Dostlar otağında, küsler barışır
Sevginin kadrinden vuruldum sana.

Sendeymiş gençliğin bitmez iksiri
Anılar uyanmış, hep canlı diri,
Kimisi özletir, gülüşür biri
Yılların ardından vuruldum sana.

Hep aynı sokak, o eski pınar
Tek gerçek şahidim, yüzyıllık çınar,
Özlemler büyüyor, içerden kanar
Her şeyin fevkinden vuruldum sana.

Binali Yıldız
www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Belgin Turan SATICI

Ihlamur Konağı


Ihlamur Konağı

23.05.2014

Yaşam süresi dünyada gün geçtikçe uzuyor. Çin’de yaşayan insanlar, çok yoğun ve ağır iş koşulları altında çalışıyorlar. Tatil süreleri çok az ve uzun mesai saatleri var. Bu nedenle orada çalışan insanlar emekli olunca hayatlarında yeni bir sayfa açıyorlar. O zamana kadar yapamadıkları bazı şeyleri uygulamaya geçiyorlar.

Klişeleşmiş şeyleri yıkıp yepyeni pencerelerden bakmak hem başka hayatları hem de kendi yaşantımızı değiştiriyor.

Dünya Yaşlılık Derneği yönetimi olarak, yapmış olduğumuz çalışmalar, Sungur ailesi himayesinde Hayriye Sungur’un Yönetim Kurulu Başkanlığı’nda yepyeni bir bakış açısıyla,  yaşam merkezi çalışmalarına devam ediyor

İşte bu gün bu konağı, yaşam evimizi ziyarete gittik. Burası şehrin gürültüsünden uzak ama şehrin içinde, şehre yakın, sakin, huzurlu bir yer… İç döşeme klasik alışılagelmişin dışında, bir yer… Ihlamur çaylarımızı yudumlarken sanki ıhlamur sokağında oturuyormuş gibi kendimizi huzurlu hissettik. O da yetmedi ıhlamur kolonyası ile arındık… Ihlamur bilindiği gibi şifalı bitkilerimizden biri; öksürüğe, soğuk algınlığına, strese çok iyi geliyor, tıpkı burası gibi…

Her şeyin başı sağlık ve fakat sevgi olmazsa eksik kalıyor bir şeyler…

Öncelikle bulunduğunuz yerde bulunan kişilerin enerjileri, güler yüzleri size de yansır ya, burası işte böyle bir yer. Hayriye Hanım, başkan değil kendisi bu yaşam konseptinin ‘gönüllüsü’ diyebiliriz.

Güler yüzü, cana yakın tutumları ile bakın neler diyor; burası bir huzurevi değil, sağlık oteli, diyebiliriz. İnsanlar tebessüm ederek her şeyi halledebilirler. Bu zihniyetle çalışıyor ve burada çalışan personeli de buna göre alıyoruz.

Bir yaşam evi merkezi açma düşüncesi nereden aklınıza geldi? Diye soruyorum.

Yurt dışında bir huzurevini ziyarete gitmiştik. Bizde çok iyi izlenimler oluşmuştu. Bir sosyal sorumluluk projesi için ülkemizde bir huzurevini ziyarete gidince yurtdışı ile karşılaştırdığımızda neden bizde de böyle yaşam merkezleri yok diye eşimle konuşmuştuk. Derken eşim böyle bir karar vermiş, bana dedi ki; sende nasılsa yaşlıları seviyorsun. İşte böyle başladık. Diyebilirim.

Dün kızımın doğum günüydü. Bir gün gelemedim buraya. Kendimi rahatsız hissettim diyebilen yürekli bir insan…

Yaşam devam ederken, dış dünyadan kopmadan sosyal dünyayı da içinde barındıran hobi, eğlence salonları, konferans ve kongre salonları, kütüphanesi, kafesi,  leziz ve sağlıklı yemeklerin yapıldığı bir yaşam merkezi…

Bu kadarla da kalmıyor, fizik tedavi merkezleri, fizik tedavi havuzu ve her türlü toplantı, kongre, organizasyon, koro çalışmaları gibi etkinliklere de ev sahipliği yaparak bu sektörde farkındalık yaratacak bir yer,  Ihlamur konağı…

Belgin Turan Satıcı
www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Belgin Turan SATICI

Büyüklerle İletişim Nasıl Olmalı?


Büyüklerle İletişim Nasıl Olmalı?

Öncelikle iletişimi genç-yetişkin ve genç büyüklerimiz arasında ayırmadan önce şunu belirtmek isterim.  İletişim kendimizle, yakın çevremizle, toplumla, doğadaki kedilerle, köpeklerle, çiçeklerle de iletişim kurabiliyorsunuz. Bakmak ile görmek aynı şey değildir. İnsan sürekli iletişim halinde.

Nasıl ki, iletişimde her hangi bir kritere koymadan genel iletişim denildiği zaman karşımızdakine saygı duymak, onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını hissettirmek önemli ise, gerçekçi ve doğal davranmak ve empati kurmak ne kadar önemli ise genç büyüklerimizle de bu kriterler gözünün de bulundurularak büyüklerimizle iletişimde şunları göz önünde bulundurmak da fayda var hastalıklar, yalnızlık duygusu, gençliğine ve güzel günlerine duyulan özlem, fiziksel yetersizlik ve güçsüzlük sonucunda daha fazla ilgiye muhtaç oluyorlar. Hem yakın çevreleri ile hem de toplumla iyi ilişkiler içinde olmaları aktif ve huzurlu bir hayat sürmeleri önemlidir.

Bizzat yaşam merkezlerinde kalan sakinlerimizden duyuyorum. Diyorlar ki; çocukların aileleri ile iletişimleri yok. Senelerdir görmüyorlar çocuklarını. Beklenti karşılanmayınca kırılıyor, bazen de kırıcı olabiliyorlar.

Sevil Yalçındura, kendisi 80 yaşında kitap kaleme almış bir büyüğümüzdür. Diyor ki, çok fazla düşünmeden konuşuyor, duyduklarımızı tam anlamadan yorumluyoruz. Hep bizimle ilgilenilsin istiyor. İlgisizliği anlar anlamaz, ya geçmişimizde neler çektiğimizi bu hale sebep olan yaşam sahnelerimizi kaç kere unutup tekrarlıyor ya da ağrıyan sızlayan mafsallarımızı sadece yemek yerken hatırladığımız tansiyonumuzu bahane ederek, sızım sızım sızlanıyor diyet yapmıyoruz.

Bir de hiç konuşmayanlar var bir takım rahatsızlıklardan dolayı.

Ve bir anısını anlatıyor gençlik zamanımız yolda gidiyoruz ben ve eşim çocuklarım önde annem ve babam da geriden geliyorlar, diyor, bir ara annem serzenişte bulunmuş bunlar neden bir dönüp bakmıyorlar, bizi merak etmiyorlar diye. Babam dedi ki, bak hanım biz nasıl yürüyoruz. Önümüze baka baka arkamıza bakarsak sürekli takılıp düşeriz. Onun önü kocası ve çocukları araya bir arkaya dönüp bakarlarsa şükredelim.

İletişim içinde olmak yaşlılara, hayata anlam katmak açısından nasıl bir katkı yapıyor?

Arkadaşlık yaşam doyumunu artıran faktörlerden birisidir. Büyükannelik, büyükbabalık önemli toplumsal rollerdir. Çocuklar ve torunlarla kurulan olumlu ilişkiler yaşlıyı yaşama bağlar.

Babamı 52 yaşında kaybettik. Çok mutlu bir evlilik yaşıyordu annem. Babamsız annemi düşünemezdik çok aşırı birbirlerine bağlıydılar, ani  ve erken kayıp annemin ciddi bir şekilde hastanelerde ve perişan bir şekildeydi toparlayamaz olduk. Sonra anlattığına göre ben demişim ki, anne şimdi bizim için yaşa çünkü bizim sana ihtiyacımız var. Hiç farkında değildim söylediğim sözlerin bile bir gün bana dedi ki, toparlanmama o sözlerin sebep oldu.  Ben ne yapıyorum dedim kendi kendime.

Nitelikli bir iletişim ile yaşlılığın getirmiş olduğu hangi kayıpları tolere etmeye çalışıyorlar?

Çok faal ve enerjik genç büyüklerimizin olduğu gibi daha bir sessiz yaşamayı seçenler de var.  İster yaşamevlerinde olsun ister müstakil evlerinde her gün gazetesini okuyan, arkadaşlarıyla sohbet eden, kitap okuyan, yürüyüşe çıkan hayatın içinde olabiliyorlar.

Bu tür aktivite içinde olamayıp hasta ve rahatsız olanlar var onların herşeyi sohbet etmek ve ilgi diyebiliriz.

Leman teyze senelerdir yürüyemiyor. Onu ziyarete gidenleri dört gözle bekler. Herkes için iletişim sohbet önemlidir fakat belli bir yaşta hem zamanı güzel geçirmek ve paylaşım açısından çok kıymetli.

Güzide Gülpınar Taranoğlu ünlü şairle dostluğumuz onu kaybedinceye kadar devam etti. Telefonla konuşmayı istemezdi kulağında sorun olduğu için onu ziyarete giderdim. Yıllarca çok aktif bir yaşamın içinde davetler, hayır işleri, dergi çıkarma gibi çok koşturmacalı bir hayattan sonra onu hayata bağlayan manevi evlatları onların ziyaretleri, sohbetleri ve ilgisiydi.

Yaşlılar ile iletişimde en sık rastlanan sorunlar nelerdir? Aile içi iletişim sorunları, yaşlı Genç, çocuk, yetişkin iletişimi sorunları açısından ne gibi farklılıklar gösterir?

Her kuşağın birikimi, kültürü ve alışkanlıkları birbirinden farklı…

Kendini sosyal ortama kaptıran gençler, yaşlılarla iletişimde sıkıntı çekiyorlar. Genç kuşak kendi hayatını yaşarken genç büyüklerimizin bazıları da kendi kabuklarına çekiliyorlar. Bu yalnızlık, onları depresyona kadar götürüyor, bazılarının yaşama sevincini azaltıyor.Bir gün bir büyüğümüzle konuşurken dedi ki;fikir tutmuyor. Büyüklerin her biri farklı olmakla beraber özellikle bazılarımızın belli doğruları var. Gençlere çok karışıyor müdahele ediyoruz. Niye bu saatte geldin, gittin. Bu saatte neden yatıyor.

Bizim annelerimiz mesela 9 a kadar uyuyunca öğlen oldu kalkın artık derdi. Yaşam tarzları değişik oluyor.

Yine bir başka büyüğümüz urfa’dan şükran teyzemizle sohbetimizde kuşak farklılıklarından kaynaklanan bir başka sorunu dile getirdi. Eskiden gençlerle yetişkinler sohbet etmeyi onların fikirlerini almayı severdi. Şimdi ellerinde cep telefonları herkes ona bakıyor. Nereye giderlerse gitsinler, yanlarında sanki arkadaşları o biraraya geldiklerinde arkadaşları ile dahi bırakın bizi hepsi telefonlarda bir şeyler yapıyorlar.

Bir de eskiden insanlar yaşlanmak isterlerdi. Çünkü yaşlı baş köşede oturur, çok saygı duyulur sözü dinlenirdi. Şimdi kimse yaşlanmak istemiyor. Herkes genç kalmak istiyor. Şimdi gençler yaratıcılıklarını el becerilerini köreltiyorlar.

Yaşlılar ile nitelikli bir ilişki kurulabilir? Bu ilişkide sabır, tahammül ve anlayış ne kadar önemlidir?

Nitelikli bir iletişimde empatinin öneminden bahsederiz. Buradaki empati özellikle karşımızdaki kişinin özellikleri dikkate alınarak yapılmalıdır. Onları dinleyerek gösterilen tepkileri yadırgamadan, davranış ve duyguların değiştirilmesini istemeden

Olduğu gibi kabul edilerek anlaşıldığı mesajı verilerek empatik ilişki ile mümkündür.

Mesela; işitme ve görme sorunları olduğunu göz önünde bulundurmakla beraber geneleme yaparak hepsinin gözü iyi görmez, kulağı iyi duymaz diyemeyiz. Huzurevelerinden birinde çok sevdiğim bir sakinimiz vardı. Beni kaç kez görmesine rağmen karşı karşıya gelince tepki vermiyor, ancak sesimi duyunca cevap verdiğini fark edince anladım ki, görme ile ilgili sorunları var.

Görme sorunu varsa ışığın arkamızda kalmasına iştitme sorunlarında, normalden biraz yüksek sesle konuşmalı, yüz yüze konuşulmalı, gerektiğinde sözcükler tekrarlanmalı, yeni bir cümle kurmadan diğerinin anlaşılmasından emin olunmalı. Mimiklerimizi abartmadan konuşmalıyız, kısa ve basit cümlelerle konuşulmalıdır. Bellek kaybı olan genç büyüklerimizle konuşmadan önce her seferinde kendimizi tanıtmamız gerekiyor. Gülümseyerek kısa ve basit cümleler kurmak, bir şey yaptırmak isteniyorsa adım adım gidilmelidir.

Bir de tabi çocuk muamelesi yapmak onları çok incitiyor. Bazı şeyleri unutabiliyorlar yada böyle bir sorun yaşamıyor da olabiliyorlar. Onun için her durumda sakin olmak gerekiyor.

Bazı büyüklerimizde iletişimde hiç cevap vermeyebiliyorlar, bir tebessüm, ellerine veya omuzlarına dokunmak da onlar için bir tür iletişim olabiliyor.

Yaşlılar ile iletişimin daha genç yaşta olanlara katkısı nedir?

Tabi çok büyük katkıları var ama öncelikle bir araya gelmeleri gerekir. Leman teyze 72 yaşında yürüyemiyor. Diyor ki, biz gençlerle sohbet etmeyi daha çok seviyoruz. Apartmanımda genç komşularım var ama onların meşguliyetleri var, bizden sıkılıyorlar.

Genç büyüklerin tecrübesi gençlerin enerjisi ile birleştirince hem doyumlu ilişkiler hem de başarı kapılarını aralayan bir yol açıyor. Bir sürü zaman harcayarak bulduğunuz şeyleri onlarla sohbet ederek daha pratik bir şekle sokuyorsunuz. Bu tabi her türlü katkı şeklinde olabiliyor. Sakinlik, huzur, işlerin üstesinden gelme.

Büyüklerimiz bizi bu günlere getiren çok önemli olmazsa olmazlarımız. onların kadrini kıymetini bilmek demek öncelikle kendi geçmişimize verdiğimiz saygı ve sevginin sonucudur.

Belgin Turan Satıcı
www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Güleser Yorulmaz

AHDE VEFA


AHDE VEFA

Aşkın badesini sunan sevgili
Gönül ateşime kar ise doldur
Damlaya değmesin hoyratın eli
Meyde ahde vefa var ise doldur

Sadakat isterim gönül verince
Sırtımda taşırım yürek serince
Sevdaya değer ver yerli yerince
Şu deli gönlüme yar ise doldur

Deli doluyum ben bir kaba sığmam
Duru bir ummanım bulanık yağmam
Sitemin baş tacı kaşımı eğmem
Zülfün urgan kolun dar ise doldur

Yürek vurgun gönlüm yangın yeridir
Şeref onur bende alın teridir
Aşkının badesi derdim piridir
Sunduğun dem ömrüm yer ise doldur

GÜLESER YORULMAZ
www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Yegane Sercuvarlı

KALEM YAZIR SÖZÜMÜ


KALEM YAZIR SÖZÜMÜ

SENİ SENSİZ YAŞAYIRAM,ÇEKİREM,
YÜREGİMİ DAĞIDIRAM,SÖKÜREM.
BİR DERYAYAM DAŞA-DAŞA ÇÖKÜREM,
OVUDURAM ÖZ İÇMDE ÖZÜMÜ,
YÜREK DEYİR,KALEM YAZIR SÖZÜMÜ.

AYRILIKLAR YOLLARIMDA REQS EDİR,
ALIŞMIŞAM BU TALEHE YA SEBİR.
ESİR DÜŞDÜM YÜREGİME BEN ESİR,
KAPATACAM BUNDAN SONRA GÖZÜMÜ,
YÜREK DEYİR,KALEM YAZIR SÖZÜMÜ.

UCA TUTDUM GÖKLER KADAR AŞKIMI,
DAŞDIM ARTIK MÜKAFATI BUDUMU.
GÖREN YOKTU BİR DÜNYALİK ODUMU,
SÖNDÜREN YOK ALOVUMU,KÖZÜMÜ,
YÜREK DEYİR,KALEM YAZIR SÖZÜMÜ.

GÖNLÜ ZENGİN,RUHU KIRIK SAZAM BEN,
HANKİSİNİ ÇALIM,DEYİM,YAZIM BEN.
NE VAXDACAN BU YOLLARDA AZIM BEN,
KAYB EDECEM GEDE- GEDE İZİMİ,
YÜREK DEYİR ,KALEM YAZIR SÖZÜMÜ.

M.  YEGANE SERCUVARLI
www.kafiye.net


Tarih 19 Tem 2014 Kategori: Nezahat KAYA

Şans İki Kez Güler mi?


Şans İki Kez Güler mi?

Olur ya ! Gün gelir de ayrılırsa yolumuz

Nefsi muhasebeye kader diyerek şayet,
Sessiz derin çığlığa sır verince solumuz
Düşmesin dil üstüne bir damla su(s)! Nihayet

Mahremi dövünürken iki kürek arası
Gönül dirayetini muhkem seç, yası boğsun
Giydirsin ağıtları serde yürek yarası
Perdesi kapanırken vicdana ecir doğsun

Kutsal sayıp sevgiyi yaşatırken fevkiyle
İnan! Hediye olur badire atlatmaya
Meçhule giden yolda matemin kör zevkiyle
Birikmiş korkuları huzuruna katmaya

Söylenmeyen her sözcük kopartırken velvele
Edebi hasıl kıl ki göstermesin tesiri
Yevmiyesi yüz akı , tahlil vermeyip el’e
Sevdanın değerinden silker menfaat kiri

Gelip geçerken yıllar vebali boynumuzda
Derde deva olur mu? İrkilmiş boşta zaman
Tahammül; yaşlı dudak , bir eli koynumuzda
Şans iki kez güler mi ? Ömür verir mi aman?

Nezahat Yıldız Kaya
www.kafiye.net