şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
ÇIRILÇIPLAK
Bilindik bir sofra işte..
Nefis yemeklerle donatılmış.
Albenisi yüksek, göz alıcı
Aynı bendeki aşina bakış gibi.
Teşekkür ederim karnım tok..
Oysa istemeyi o kadar çok istiyorum ki;
Açım diyebilmeyi,
Bir kerecik olsun terbiyesizleşmeyi..
Dokunmak ayıptı ya bizde.
Eee eee e!
Ayıpsa ayıp istiyorum işte.
Duygularım mantığımı avladı.
Çırpındıkça büzüldü doğrularımın torbası
Şimdi baş başayız seninle…
Kanmaya ne kadar hazır zavallı yüreğim,
Biçare dermansız dizlerim..
Duygularım çıplak,
Çırılçıplak….
Av var mıydı seninle aramda bilmiyorum.
Her ikimizde açlıkla
Bi güzel,
Terbiye edilmişiz.
Sofra zengin biz mağrur.
Nefesim rüzgarı söndürmüşken…
MELEK KIRICI
www.kafiye.net
YÜREK SÖZLERİMİ DİL DEYEMMEDİ,
YAPRAK TEK TİTREDİ,YANDI,GÖYNEDİ.
BİR SORUN HALIMI, BİR GÖRÜN NEDİ ?
GÖZÜMDEN SÜZÜLEN YAŞA DÖNMÜŞEM.
VALLAH,BADA GEDİR ÖMÜR-GÜN BADA
YALNIZ YAŞAYIRIZ FANİ DÜNYADA.
ÜŞÜSEN,GEL İSİN SİNEMDE ODA.
OCAĞDA KÖZ OLUB TAŞA DÖNMÜŞEM.
BELKEDE BAĞLIDI BAHTIMIN YOLU,
OLMUŞAM BİR DELİ YÜREGİN KULU.
DOLUDU YÜREGİM DOLUDU, DOLU
ÇIXDIMI ELLERİM BOŞA – DÖNMÜŞEM ?!
BİLMİREM İÇİMDEN GEÇENLER NEDİ ?
NİFRETLE MEHEBBET BİR GÖMLEKDEDİ,
GÖNLÜM YAL -YAMACDA, GÜL ÇİÇEKDEDİ
AMMA NE OLSUN Kİ, KIŞA DÖNMÜŞEM.
YEGANE SERCUVARLI
www.kafiye.net
GEL DÜNYAMA, GEL RÖYAMA
ZEYTUN GÖZLÜ GÖYERÇİNİM
EZİZLEYİM,ÖPÜM SENİ,
NE SEN KONUŞ NE BEN DİNİM !
DAYANAK NEFES -NEFESE,
BAŞ EY SİNENDEKİ SESE,
AĞZINDA DİLİN TİTRESE
NE SEN KONUŞ NE BEN DİNİM !
BİR HEZİN YAĞAN YAĞIŞAM,
DAMLA -DAMLA AĞLIYAR ŞAM .
YENE BAŞ -BAŞA BU AKŞAM
NE SEN KONUŞ NE BEN DİNİM !
M YEGANE SERCUVARLI…
www.kafiye.net
Kalbi kömürden kara kendini bilmez insan
Tek bildiği bir dil var hakaret dolu lisan
Zannetme boyun eğer acı doludur susan
Boykot ile kandırır ateş atıp her yana
Provokatör bunlar görüp bu halk uyana.
Kimi şehit saymıyor edepsizce yazarak
Kimi hak etti diyor iktidara kızarak
Acıdan medet umdu aramıza sızarak
Molotofla saldırır ateş atıp her yana
Provokatör bunlar görüp bu halk uyana.
Gezi sonuç vermedi desteklese de basın
Dengesizin birisi diyor ki bunu asın
Soma bahane ona um’runda değil yasın
Kışkırtarak vurdurur ateş atıp her yana
Provokatör bunlar görüp bu halk uyana.
Köprü hava alanı yapılmasın istiyor
Sözde vatanseverler yapana kin besliyor
Ordu göreve deyip yargıyı da sesliyor
Suçu sana kondurur ateş atıp her yana
Provokatör bunlar görüp bu halk uyana.
Kanal İstanbul olmaz vazgeçmeli diyorlar
Pensilvanya birlikte beddua ediyorlar
Paralel teğet geçti onları siliyorlar
Boş silahı doldurur ateş atıp her yana
Provokatör bunlar görüp bu halk uyana.
Kayaturan bak bunlar gemi almış azıya
Sapanla bilye atar benziyorlar tazıya
Yakala at içeri döner hemen kuzuya
Açan gülü soldurur ateş atıp her yana
Provokatör bunlar görüp bu halk uyana.
23.05.2014 Saat : 22.30
Şevki KAYATURAN
Saygıdeğer dostlarım malum 13 Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan elim olaydan dolayı üç yüz bir şehidimiz var hepimizin içi yanıyor ama bir kısım insan müsveddesi de bunu fırsat bilerek sözde boykot ediyoruz diyerek (bugün ( 23.05.2014 ) İstanbul’da olduğu gibi) günlerdir yakıp yıkıyorlar. Kimi sözde aydın geçinen kalemşörler köşelerinden sayıp sövüyorlar, hatta Soma’da şehit olanlara hükümetin mitinglerine gittikleri için ölümü hak etti diyecek kadarda edepsizleştiler.
Ölüm; ölmeden önce ölmek demekse eğer
’Ölmüşüm’ de şimdiden, kil toprağa haber ver
İtiraz eden ömrün dünyalığı düş müdür
Geride bıraktığı acı bir gülüş müdür
Kimsesiz, kimsesizin sallanıyor beşiği
Yetim ahlar el ele birbirine teşviği
Canı çıkmayan ruhu kemiriyor köstebek!
Hiç durmadan ağlıyor karnı acıkmış bebek
Halsizdir yorgun gönül dost eline varışta
Kurumuş ekmek için bir anne yakarışta
Vicdanlar terk edilmiş, hüzün çökmüş şehire
Aç uyuyan bebeğin yüzünde doyar pire
Nice garip insanlar bulurken zorla aşı
Diller varmaz demeye ah! ’Yoksulluk savaşı’
Miskinlik ordusunda gafilliğin uykusu
Ses çıkartır burundan sine(k)ler saklar pusu!
İnsanlıktan nasibi alamayan yürekler
Zulmün sefa gördüğü coğrafyada pinekler
Gökyüzünü harcayan nefeslerde velhasıl
Uyutulmuş yürekler, söyle; uyanır nasıl?
İki çift laftan biri kan kusarken sürekli
Yırtılmış kefenlerde sessiz feryatlar ekli
Taşan gözyaşlarında ummanlar olur engin
Sabret ki, keder bir gün ayağa kalksın dingin
Küçülmüş adamlarsa güvenirken tahtına
Hükme verilir emir, bela yağar bahtına
Tek kuruştan hakkını alınca kızgın gömlek
Giyerken eriyecek düğme tutmaya göbek
Zülfikara uzanan eller var bu uğurda
Münezzeh bir sonucun hesabı en ağırda!
Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net
MİRACIN NEBİYYİ
Cebrail getirdi daveti aldı
Mescidi aksaya geldi ol RESUL
Buraka binipte miraca cıktı
Makamı mahmudu aldı O RESUL
Dedemiz ibrahim isa ve musa
Habibi selamlar elinde asa
Dedi ya muhammed eyleme tasa
İmam olup namaz kıldı OL RESUL
tuğba ağacı var altıncı gökte
Dalları gövdesi yoktur ahenkte
Çiçeği meyvesi sarkar cennete
Cennet müjdesini aldı OL RESUL
Şarab ile sütün ikramın oldu
Ekremül nebiyyü süt kabın aldı
Cehennemi gördü hüzüne daldı
Hem ağladı hemde güldü OL RESUL
Yedi kat semaya yükseldi anda
Adem yüşa yusuf var karşısında
Yakup ile davut hemen yanında
Üç hediye aldı yüce miracdan
Bizim için sözler aldı mevladan
Öğütler getirdi yüce kurandan
Namazı en başta bildi OL RESUL
Alemlerin şahı canımda cansın
Aciz ruhum senin ilminle kansın
Hakkıyla sevmeyen kullar utansın
Aşkın yüreğime doldu ey resul
RABİA TAŞDEMİR 14/06/2013
www.kafiye.net
DUDAKLARIM
Dudaklarım diyorum,
Bana varlığının anlamını yüklediğin.
Dal kımıldayıp yaprak düşse üşüyor.
Oysa hiç böyle değildi.
Dudağında,
Titremeyi öğrenmeden önce,
Bir naz bir cilve ki görme!
Kalbime sözünü geçiriyor.
Birlik oldular
Biri titremek,
Diğeri hızla çarpmak istiyor.
Garip bir yarış,
Bir telaş içindeler..
Deniz lacivert,
Midye kadehim bu gece.
Sahil sensiz..
Sen yine bende,
Ben dudağıma değen nefeste.
Sarhoşum bu gün.
Hoş bir şehvet düşmüş nem diye her yere..
Sahilde yine sensiz,
Yıldızlar hapsetmiş geceyi.
Dudaklarım diyorum …
Melek KIRICI
www.kafiye.net
O gün, karşı komşunun diktiği çiçekli elbiseyi giydirmişti bana babaannem. Şaşkındım ve bir o kadar da mutlu. Kendi etrafımda döndüğümde eteklerim açılıyor, bacaklarımın gözükmesi hoşuma gidiyordu. Zıplaya zıplaya adı Fışkıran olan çeşmemizin yanına gittim. Bakracın içini bir güzel yıkayıp doldurdum. O arada yan komşumuzun oğlu Şükrü bana bakıyordu. Bu bakış farklıydı anlam veremedim. Üzerimdeki elbisenin bana verdiği mutlulukla pek de önemsemedim.
Dolan bakracı aldım. Eve doğru yürürken sesler duydum. Dedemle babaannem birbirlerine; “Nasıl olur?”, “Nasıl yaparız?” gibi çok da anlamadığım cümleler kuruyorlardı. bakraçtan üstüme su döküldü. Bakracı elimden yere bıraktım. Tahta merdivenlerin üçüncü basamağında, içeriden gelen sesleri dinlemeye başladım. Kapı gıcırtıyla açıldı. Zaten kötürüm olan babaannem bana bakıyordu, ben eteğime.
“Melek gel yanıma kızım.” dedi. “Babaanne ben ıslatmadım.” dedim.
Eteğime baktı, gülümsedi. “Gel kızım.” dedi. Sesi titriyordu. Gözleri biraz yaşlılıktan birazda adını sonradan koyabildiğim duygusallıktan buğulu buğulu bakıyordu. Sevgisini gösteren bir kadın değildi. Yapılması gerekeni sert bir ifade ile anlatır, olmazsa sesini yükseltir o da olmazsa cezalandırırdı. Peki, bu kadar sert bir kadının bana bu bakışı neydi?
Yaklaştım, yanına oturdum. Başımı sevdi ve anlatmaya başladı;
“Bak kızım, şimdi dedenle bir yere gideceksiniz. Burası senin gibi çocuklarla dolu, büyük bir yer. Orada öğretmenlerin de var. Senin istediğin yemekleri yapacak annelerin, seninle oynayacak arkadaşların olacak.”
Babaannemin söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Suyu üstüme döktüm diye kızmadı ya önemli olan oydu. Sonuçta dedemle gezmeye gidecektim.
Babaannem elime çamaşır dolu bir poşet verdi. Nedenini sorduğumda, “Bunlar yanında dursun lazım olacak kızım.” dedi. Gözünden yaş aktığını gördüm. Eliyle sildi, “Toz kaçtı.” dedi.
Sonra hiç yapmadığı bir şey yaptı… Bana sarıldı… Bende sarıldım babaanneme. Sonra dedemin eline yapıştım, “Hadi gidelim.” dedim.
Kocaman bir bina, çocuk sesleri ortalığı çınlatıyor. Dedem; “Git oyna kızım, çok koşup terleme sonra üşütüp hasta olursun.” dedi. Hem git diyordu hem de elimi sımsıkı tutuyordu. Yüzüne baktım. Dedem benim yüzüme bakmıyordu. Bir kız gelip elimden tuttu. Onunla diğer çocukların yanına gittik. Çeşit çeşit oyunlar oynadık.
Burada ne kadar çok çocuk var. Yakan top, ara sıçanı, saklambaç… Daha birçok yeni oyunlar öğrenmiştim. Bir oyundan diğerine geçiyor, sürekli oynuyorduk. Saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Hava kararıyordu.
Dedemi arıyordum her yerde. Dedem yoktu.
Koskoca bahçenin her tarafına bakmıştım. Ah bu dedem! Neredeydi? Başımı kaldırdım. Kocaman binayı fark ettim. Yüksek ve geniş merdivenlerden dedemi aramak için çıkmaya başladım. Oyun oynadığım çocukların merdivenin çeşitli yerlerinde durup bana baktıklarını gördüm. Neşeli değillerdi. Az önce çığlık çığlığa oyun sesleri yükselen bahçeden çıt çıkmıyordu.
Büyük demir kapıdan içeri girdim. Adımlarımı atarken sağ tarafa baktım. Bir oda da dört, beş kişi vardı.
El işaretiyle beni yanlarına çağırdılar.
“Şeyy” dedim. “Şeyy, ben dedemi arıyordum. Biraz oynayacaktım, sonra gidecektik. Onu gördünüz mü? Dede mi..”
Biraz şaşkın azıcık da acıyarak bana baktılar.
Oda buz gibiydi. Üşüdüm. Sonra babaannemin bana verdiği poşet aklıma geldi. İçinden hırkayı çıkarırken neden hırkayı koyduğunu anlamaya başlıyordum. Aynı anda yanında durduğum kadın bana, burasının Sinop Kız Yetiştirme Yurdu olduğunu ve artık burada kalacağımı, onlara anne erkek görevlilere baba demem gerektiğini ve uyulması gereken kurallar olduğunu…
Bir şeyler anlatıyordu. Onu dinlemek istemiyordum ki ben! Diğer tarafa döndüm;
-“Teyze” dedim. “Dedem beni bırakmaz buralarda. Merak eder şimdi nerede kaldım diye! Beni dedeme götürsene?”
Bir şey demedi. Kafasını öne eğdi. Diğerine, diğerine, bir diğerine sordum… Ve ben hala soruyorum;
Dedem beni neden kız yetiştirme yurduna bıraktı?”
Evet! O an tamda o an benim adım konmuştu…
Benim adım ÖKSÜZ!!
Melek KIRICI
www.kafiye.net
Bu fotoğrafımı sana yollamak için ayırdım.
“Giittiğinde iki yaşındaydım ben annem
“Güzel meleğinden, sevgiyle…”
Anne sandım, her nesneye dokundum.
Serçe kanadına kucağın sandım sokuldum
Dizin sandım taşlara başımı koydum
Kokuna eş aradım.
Bulamadım, için için hep yandım.
Gözlerinden içime akıttığın aşk ile bırakıp giderken beni
Yakalayamadım annem seni
Ayaklarına kapanıp eteklerine yapışırdım.
Gücümün sonuna kadar bırakmazdım.
Sen benim ağlamama dayanamaz, kıyamazdın.
Uyumazdım, durmadan ağlardım, soluğum kesilene kadar
Koştum ardından..
Her ara sokağa daldım.
Belki nanik yapar,
“Şaka yaptım.” der, çıkarsın ortaya diye ..
Usanmadım, bıkmadım.
Çünkü, senden sonra bana aşk olmazdı.
Her şey sendi, ben sendeydim her şeyimle..
Seni ararken başka aşklara takıldım.
Düşmedim bile, sallanmadım
Değmedi, bozmadı bendeki güzelliğini.
Sana olan düşkünlüğümü hissettirmedim kimseye.
Sakladım seni bahçemde hep,
Canlı, capcanlıydın..
Artık gelmeyeceğini biliyorum.
Kapını her çaldığımda,
Sana şeffaf, bana görünmezliğin soğuk toprağına,
Her dokunduğumda üşüyorum.
Bende sıcak olan her şeyi bırakıyorum sana.
Ama sen de böyle yapma!
Giderken bana haber ver..!
Bir kerecik olsun boynuna sarılıp kokunu çekeydim
Birazcık büyüseydim
Seni doyasıya öpseydim
BİLEREK BİR KERECİK
BİR KERECİK BE ANNEM.
Melek KIRICI
www.kafiye.net
O GÜN
Ayrılık acısı zor geldi bize
Hoşça kal demeden gittiğin o gün
Düşündükçe kanlı yaş doldu göze
Hoşa kal demeden gittiğin o gün
Susturdu dilimi hasret tat etti
İçin için yaktı beni çot etti
Ah dedikçe kara bağrım küt etti
Hoşça kal demeden gittiğin o gün
Unutmak istedim inan sevgini
Görmeyeyim diye yırttım resmini
Hayalimden bile sildim cismini
Hoşça kal demeden gittiğin o gün
Zalim kader bir gün olsun gülmedi
Ardından yas tuttum bilen olmadı
İki satır olsun mektup gelmedi
Hoşça kal demeden gitiğin o gün
Hayatı akışa doğru bıraktım
Rabia der her gün yollara baktım
Kahrımdan eridim süzülüp aktım
Hoşça kal demeden gittiğin o gün
RABİA TAŞDEMİR 04/02/1983
www.kafiye.net