Казан

Поверьте, этот подвесной казан имеет биографию побогаче нашей с вами!
Он висел в центре юрты на треножнике над огнём и пел колыбельную голодным малышам. Кипели в нём камушки, то ли дело перекатываясь в бурлящей воде, создавая вместе с потрескивающими дровами и щипением пара – сказочную фантазию. Бывали в его жизни праздники и горе. За его дужку хватались и юная красавица, и белобородый аксакал, и шмыгающий носом мальчик и сгорбившаяся бабка… Даже годовалый малыш нашёл ему применение, сев в пустой казан и раскачиваясь, пока мать занята делами.
Кипятилось то мясо, то кукуруза для ребятни, кухонные полотенца, краска для войлока…
Крышки у него не было, приспособили старый металлический поднос, приделав к нему ручку от старого самовара. Как родная крышка подошла, так и живут вместе сто лет, доживают.
Столько людей они пережили…
Когда в селе кто-нибудь умирает, седовласая женщина варит в нём куурма чай. Жарит до золотистого цвета муку на шкварках, заливает водой с горного ручья, подсаливает и доведя до готовности, заливает густозаваренным чаем. Сгорбившись, опираясь на трость, она несёт своё “сострадание” надо будет через всё село и кормит всех родных умершего:
– Кусок в горло не лезет. Знаю… Выпейте, вам сейчас нужны силы.
А ей легче в душе – на весы добрых деяний сложить. Никто не вечен… Идёт обратно не спеша с пустым казаном, поскрипывающим на ручке, словно долг отдала… Придёт домой, почистит казан до блеска золой, помоет от всех горестей и бед.
А какой плов получается вкусный в этом казане! Никакого особого рецепта. Как бы не готовила, вкусный плов и всё! Потом долго гости обсуждают, вспоминают через годы, признаются, что вкус на нёбе до сих пор.
Иногда забросят подальше казан на склад вещей. Ан нет, в трудную минуту он и вспомнится…
Заболеет, кипятит в нём воду, и пьет три дня из него. Начнёт приходить в себя, в воде толокно отварит, пьёт… Выздоравливает уже окончательно, когда приправит кислым молоком. Тело словно молодеет. Кажется человек чаще от изобилия болеет… от чревоугодия.
Смотришь на казан, а руки уже тянутся на боорсоки тесто замесить.
Видел казан столько свадеб, рождений, похорон – насыщенная жизнь! Бывало, и крали его, сдали в металлолом. Еле разыскали, вернули. Даже в столицу попал как-то. Везла его женщина на дачу в маршрутке. А там у неё украли из сумки телефон. Настояла она водителя повернуть в милицейский участок со всеми пассажирами. А сама заходит в участок с казаном. У милиционеров глаза блестят:
– Продайте нам его, пожалуйста. Дорого куплю. Где достали походный казан? Умоляю, апа!
– При чём тут казан! Вы мне телефон найдите!
Телефон не нашли. Пассажиры порассуждали про достоинства казана, и разошлись. А он остался при женщине.
Сколько посуды разной покупали, сколько кастрюль, сковородок, скороварок и мультиварок, всех пережил и всё пережил казан. Бывают и люди такие: и в беде, и в радости, и в болезни, и в здравии, и в бедности, и в достатке – неизменно рядом.
Только таких мало…


Гульнар Эмиль 15.06.2020 г.
www.kafiye.net




Kazan



İnanın ki, bu kazan hepimizinkinden daha zengin bir özgeçmişe sahiptir. Onun, boz üyün tam ortasındaki ocak üzerine yerleştirilerek aç olan çocuklar için ninni söylediği zamanlar oldu. İçinde taşların ordan oraya yuvarlanarak kaynatılması ile birlikte ateş çıtırtısı ve buhar sesinin eşliğinde masal gibi hayallere yol açtığı zamanlar da oldu. Kazanın hayatı hem mutlu hem hüzünlü anılarla doludur. Genç kız, beyaz sakallı yaşlı adam, burnunu çeken bir çocuk, iki büklüm olmuş yaşlı kadın, daha kimler kimler kazanın kulağından tutup binlerce kez onu yerinden kaldırmıştı. Annesi ev işleri ile meşgulken bir yaşındaki çocuğun bile boş kazana oturmuş bir halde sallanarak bu kazana yeni kullanım alanı bulduğu günler de olmuştu.

Bu kazanda bazen et, bazen çocuklar için mısır, zaman zaman mutfak havluları veya keçe boyaları da kaynatılırdı. Kapağı olmadığı için eski semaverin kulakları takılı olan ve demirden yapılmış eski bir tepsiyi kapak yerine kullanırlardı. O ikisi ilk baştan beri bir takım olarak satın alınmış gibi uzun zamandır beraberler. Kaç devir geçti, kaç kişi bu dünyadan göçüp gitti…

Köyde biri vefat ettiği zaman ak saçlı yaşlı kadın kazanda kavrulmuş çay yapmak için önce unu rengi altın gibi koyulaşana kadar kavurur ve doğal kaynak su ekleyerek yeteri miktarda tuz koyar, hazır olan karışımın üzerine önceden hazırlanmış demli çayı ilave eder. Hazırladığı bu çayı, ölen kişinin akrabalarına vermek için bastonuna dayanarak eğilmiş bir şekilde, hatta gerekirse köyün bir ucundan öbür ucuna kadar taşır.

‘Biliyorum, yemeği düşünecek halde değilsiniz şu an. En azından çay içiniz. Güçlü olmanız gerekiyor,’. Böylece yaptığı iyiliklerin terazede ölçuleceğini düşünerek içi rahatlar. Herkes bir gün bu dünyadan göçüp gider’, der ve borcunu ödemiş gibi bir duyguyla elinde boş kazanla geri döner. Eve döndüğünde kazanı parlayana kadar kül ile temizler ve tüm acı ve hüzünlerden yıkar. Bu kazanda pişirilen pilavın tadını bir bilseniz! Özel tarife gerek bile yok. Nasıl yapıldığına bakmaksızın pilav hep güzel olur. Misafirler yıllar sonra bir zamanlar yedikleri pilavı tartışırlar ve tadının damaklarında kaldığını itiraf ederler.

Kazanı bazen depoya koyarlar, ama o zor günlerde hep yardıma koşar.
Hasta olunduğunda kazana su kaynatır ve üç gün içerler. Kendine gelmeye başladıkları zaman buğday kırmasını kaynatır içerler. İyi olmaya başladığı zaman kaynatılmış buğday kırmasına süt ilave ederler. Onu içince insan bedeni sanki gençleşmiş gibi olur. İnsanı daha çok bolluk ve aç gözlülük hasta eder sanki.

Kazana baktığın zaman boorsok yapmak için hamur yoğurasın gelir.
Kazan o kadar çok düğün, doğum, cenaze görmüştür ki, renkli bir hayat geçirdiğni söylemek mümkün. Çalınıp hurda yığınına yollandığı zamanlar da olmuştu. Zor bulunmuş ve geri getirilmişti. Onun başkente bile gitmişliği var. Bir kadın dolmuşta onu yazlık evine götürürken telefonu çalınmıştı. Şoförün tüm yolcularla birlikte karakola gitmelerine ısrar etmişti. Karakola gittiklerinde bile kazanı bırakmamıştı. Kazanı gören polislerin gözleri parlıyordu.

‘Bana satar mısınız, lütfen? Pahalıya alırım. Bu kazanı nereden buldunuz? Yalvarırım, teyzeciğim!’
‘Kazanla ne ilgisi var! Siz önce telefonumu bulun!’
Telefonu bulamadılar. Dolmuştaki yolcular kazanın avantajlarını tartıştıktan sonra dağıldılar. Kadın ise kazanı kimseye vermedi.

Birçok mutfak eşyaları, tencereler, tavalar, düdüklü ve elektrikli tencereler satın alındı, ama kazan her şeyden ve herkesten daha uzun ömür sürdü, daha çok şeye dayandı. İyi ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, refahta ve zorlukta, ne olursa olsun hep yanında olduğunu hissettirenler olur ya… Böyle insanlar da var, ancak çok az…

Gülnar Emil
15.06.2020
www.kafiye.net