Kategoriler

Arşivler


Tarih 2 May 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

TEVHİD EYLE


TEVHİD EYLE

HAKKIN cemalin görmek istersen 
Aç elin mevlaya gel tevhid eyle 
Cenneti alaya girmek istersen 
—–Aç elin MEVLAYA gel tevhid eyle 
—–Tevbe et günaha kul her gün ağla

Delilsiz gidilmez ALLAHIN kulu
KURANDA bizlere çok öğüt dolu
Beş vakit namazdır firdevsin yolu
—-Aç elin MEVLAYA gel tevhid eyle 
—-Tevbe et günaha kul her gün ağla

RABBİM kıldan ince bir köprü kurmuş
Sıratın başında sorular sormuş
HABİBİM yaş döküp kıyama durmuş
—-Aç elin MEVLAYA gel tevhidi eyle 
—-Tevbe et günaha kul her gün ağla

Cehennem kapısın açmışta coşar 
Münafık olanlar orada şaşar
Ayağı takılan gayyaya düşer 
—-Aç elin MEVLAYA gel tevhid eyle 
—–Tevbe et günaha kul her gün ağla

Burada kalınmaz dünya yalandır 
Şimdiki vakitse ahir zamandır 
ALLAHI sevene uyku haramdır 
—-Aç elin MEVLAYA gel tevhid eyle
—-Tevbe et günaha kul her gün alla 

RABİA TAŞDEMİR 02/05/2014
www.kafiye.net


Tarih 2 May 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

ORDA KALSIN


ORDA KALSIN

Hani bir yol vardırya kalble dudak arası
Gideceğim yolların adresi yarda kalsın
Ah ah ciğer değil yanıyor tam şurası
Savur avuçlarından külleri korda kalsın

Bendeki ızdırabı sızlayan yerden dindir
Kandillerin üstüne tüm yıldızları indir
Al sevda limanından aşk gemisine bindir
Bırak derdi kederi ne varsa harda kalsın

Son defa okuyacak dilekçemi bu hakim
Sendeki fırtınalar neden bu denli sakin
İnan gün döner devran döner amma ve lakin
Zamanı vuslata kur yelkovan zorda kalsın

Hani bir ateş varya kül ile köz arası
Hani bir mevsim varya kış ile yaz arası
Hani bir bakış varya kaş ile göz arası
Bakışların hicrana takıldı orda kalsın

Saplandı şakağıma kurşunlardan birisi
Yaşanan ne var ise hayel oldu gerisi
Mahşerinde bekleyen cennetimin perisi
Bu aşka kadem bastık ne varsa sırda kalsın

HARUN YILDIRIM 05/04/2014
www.kafiye.net


Tarih 2 May 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

BEYLER GİBİYİM


BEYLER GİBİYİM

Görünce akları ihtiyar sanma
Zincirlerden kopmuş taylar gibiyim
Fırat dicle sessiz suskundur amma
Akdenize akan çaylar gibiyim

Yüreğimde koptu patladı firen
Bin hasar bıraktı kalbime giren
Üstümden geçerken kara bir tren
Altında ezilen raylar gibiyim

Aşkın çamuruna battıktan sonra
Beni üç kuruşa sattıktan sonra
Kapıyı kapatıp gittikten sonra
Ben kendi kendimi eyler gibiyim

Gözlerim ağlerken kipriğim şaştı
Ah etmedim amma vebalin taştı
Yaş onsekiz değil kırkını aştı
Yıllarına üzgün aylar gibiyim

Muhabbet faslımız bitti eyvallah
Buraya kadarmış bıktım illallah
Yalancı aşkından kurtardı
ALLAH Şimdi mezarımda beyler gibiyim

HARUN YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 2 May 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

İHTİYAR ADAM


İHTİYAR ADAM

 Yine hüzün dolaşır çatılmış kaşlarımda
Dökülmeden gözümden anlat ihtiyar adam
Yan yana pençelenmiş kaldırım taşlarımda
Sökülmeden yerinden anlat ihtiyar adam

Bulutlarda matem var gökyüzü neden durgun
Sanki içim yanıyor canından bir şey sürgün
Kendimi unutmuşun gönlüm feleğe dargın
Bükülmeden bileğin anlat ihtiyar adam

Kaç kere ıslattı bu mendili yaşlı gözler
Dudağında helallik bıraktıgım o izler
Bin nasihata bedel kalacaktır bu sözler
Yıkılmadan gençliğim anlat ihtiyar adam

Bir tebessüm bekliyor ömrümün viranesi
Dönmeyi bilmez misin aşkımın firarisi
Sen değil misin benim gönlümün haramisi
Yakılmadan yüreğim anlat ihtiyar adam

Her ğünüm takvimlerde birer yapraksa şayet
Bu yaşlı gözlerimle okudum ayet ayet
Yılların ızdırabı sanmaki bu şikayet
Bakılmadan defterim anlat ihtiyar adam

HARUN YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 2 May 2014 Kategori: Hüsnü DÖNMEZER

YAKIVER GİTSİN


YAKIVER GİTSİN

Böğürtlen gözlerinle bak yaka yaka
İçime nehir gibi akıver gitsin
Sevdiğini yürekten söyle bir daha
Beni benden alarak yakıver gitsin

Lacivert sevilerle her gün sev beni
O eflatun dünyana götür sevgimi
Mosmorlular içinde sar benliğimi
Beni benden alarak yakıver gitsin

İçimde özlemlerin dağ gibi büyür
Sana koşar ayağım hep sana yürür
Her akşam rüyalarda göz seni görür
Beni benden alarak yakıver gitsin

Hüsnü Sönmezer 12.mayıs.2014
www.kafiye.net


Tarih 2 May 2014 Kategori: Hüsnü DÖNMEZER

YAKARIM BUGÜN


YAKARIM BUGÜN

Zamansız ayrılık kül etti beni
Kendimi ateşe atarım bugün
Unutup aklımdan çıkardım seni
Pire için yorgan yıkarım bugün

Seni sevmiştim dünyalar kadar
Bilmedin gamladın hep katar katar
Bundan sonra gözüm sana zor bakar
Pire için yorgan yakarım bugün

Hasrete hasreti ekledim artık
Yüreğim parçalı hep yırtık pırtık
Sakın dönme bana kafam karışık
Pire için yorgan yakarım bugün
Seni okyanusa atarım bugün

Hüsnü Sönmezer 02.mayıs.2014
www.kafiye.net


Tarih 2 May 2014 Kategori: Elvan USUL

MERAK İŞTE


MERAK İŞTE

Kim, kiminle, nerede, ne yapıyor, hiç umurumda olmaz ve merak da etmem. Aslında çok meraklıyımdır. Aklıma bir şey gelir, onun hakkında ön düşüncelerim olur sonra da hemen ne olduğunu araştırır öğrenirim. Araştırıp öğrenmezsem meraktan ölürüm. Günlerce takılır kalır aklıma. Mesela, şemsiyeyi, topuklu ayakkabıları, iskambil kartlarını ve bunlar gibi pek çok konu çok merak etmiştim. 
“ Şems” kelimesinin “güneş” anlamına geldiğini öğrendiğimde, “şemsiye”nin aslında, “güneşlik” olabileceğini düşünüp araştırmıştım. Ve araştırmamda düşündüğümden farklı bir sonuç çıkmadı. Evet, şemsiye ilk defa, güneşten korunmak için üretilmiş ve zamanla bayanların aksesuarı olmuş. Daha sonraları, yağmurdan korunma amacıyla kullanılmaya başlanmış.Topuklu ayakkabıları da, tarih derslerinde hep bahsi geçen “ayaklarında çarık bile yokken, keçeyi iple bağlayıp ayaklarına çarık gibi giyen Türk Milleti, böyle bir yoksullukla kazandı Kurtuluş Savaşını” cümlesine istinaden düşünmüştüm. Tarihte hiç, topuklu ayakkabılardan bahsedilmediğini fark ettim. Araştırdım ve çok ilginç bir sonuçla karşılaştım. Meğer topuklu ayakkabılar, ilk defa çamurlu yollarda pantolon paçası kirlenmesin diye erkekler için üretilmiş. 
İskambil kâğıtlarını niye mi merak ettim? Hemen söyleyeyim. İskambil kâğıtlarında birden ona kadar sayılar var. Çocukluğumda hatırladığım iskambil kağıtlarında sayılar, 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 şeklinde yazıyordu. Şimdiki iskambil kağıtlarının hemen hemen hepsinde A ,2,3,4,5,6,7,8,9,10 yazıyor. Bu 1 sayısı, niçin A olarak değiştirildi? ( “A” As) İşte iskambil kâğıtlarını merak etmemdeki ilk çıkış noktası buydu. Aslında bu konu ile ilgili ilk aklıma gelen bunun bir amaca hizmet edebilecek olmasıydı. Nasıl mı? Dünyada, bildiğiniz gibi bir İslam düşmanlığı söz konusu. Ve İslam demek tek tanrıya inanmak demektir. Müslümanlar (gayri Müslimlerin, simgele, fark yarat, böl yok et, oyunu değilse) tek Allah inancını simgeleştirip gerek şahadet parmaklarıyla, gerek minarelerin bir noktada birleşen koni şeklinde olmasıyla ve daha pek çok şekilde bire işaret etmişlerdir. İşte ben de, acaba bu iskambil kağıtlarında yazan 1 rakamı, Müslüman oyunculara tek Allah inancını hatırlatmasın, bilinç altına teklik, birlik, bir oluşçuluk işlemesin diye mi iptal edilip 1 yerine A yazılıyor artık diye düşündüm. Ve iskambil kağıtlarında değeri en büyük, en üstün olan kağıt 1 (A) dır. (Kupa 1 lisi ne değerlidir değil mi koz kupa-rıfkı-king oyununda). Şimdi bu taraftan düşününce, kupa kartlarının şekil olarak, kalp ve kalkana benzediğini de hesaba katarsak bu Müslüman oyuncular için muhteşem bir bilinç altı görsel efekti oluşturmak olur. Neden mi? 1, rakamı, tekliği gösterdi, en büyük ve en değerli karttır. Bir de kalp ve kalkana benzeyen kupa 1’lisi olunca, durumu şöyle açıklayabilirim. 
“ En büyük, en değerli ve tek olanı sev ve kalbindeki bu sevgiyi koru”. 
İskambil kartlarındaki diğer kartlar hakkındaki ön düşüncelerim ve her birinin ne olduğunu anlatmaya kalksam çok uzar bu sohbet. En iyisi, okumaya üşenmeyenler ve benim gibi meraklılar için, küçük bir alıntıyı kopyala-yapıştır ile ekleyeyim. Eklemeden önce şunu belirteyim:
Bir konu hakkındaki araştırma içinde binlerce bilgiyi öğrendiğinizi fark edersiniz. En basit bir örnekle, şimdi okuyacağınız alıntıdan “sezaryan” kelimesinin manasını bilmeyen biri öğrenmiş olacak. 
MERAK ETMEYEN İNSAN, ÖĞRENEMEZ. ÖĞRENMEYEN İNSAN, BİLEMEZ. BİLMEYEN İNSAN, İNSAN GİBİ YAŞAYAMAZ. Çünkü insanı esaretten sadece BİLMEK kurtarır.

Elvan USUL
02.05.2014
www.kafiye.net


Tarih 1 May 2014 Kategori: Safiye SAMYELİ

ÖVÜNÜN EY ANZAKLAR


ÖVÜNÜN EY ANZAKLAR

Türk’ler gibi asil bir ulusla savaştınız
Bu size tesellidir avunun ey Anzaklar
Atam gibi koca bir dev ile dövüştünüz
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

General Bridges’in sözüne kulak verin,
Anlatmak istediği mevzu oldukça derin,
Ne küfredin adama ne kızın ne de yerin,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

İngilize kandınız yurduma kuruldunuz,
Conk bayırı koyunda gereksiz yoruldunuz,
Türklerde ki imanın gücüyle vuruldunuz,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Her ulusun haddi mi bizim ile cenk etmek,
Bulut ile yükselip arşı alâya gitmek,
Tarih arşivlerinde unutulmaz yer tutmak,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Namert eli değmedik bakirdi Vatanımız,
Dönmeyi düşünmedi toprakta yatanımız,
Osmanlı soyundandı tokadı atanımız,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Ant içmişti bir kere Allah diyen yiğitler,
Resülden izinliydi koştu geldi Seyitler,
Zafer bizimdi o gün kayıt düştü divitler,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar .

Cephede cenk ederken eli kınalı gülüm,
İstikameti tekti ; Ya İstiklal ya ölüm,
Mağlup olsanız bile hanginiz gördü zulüm,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Çanakkale geçilmez sözünde duran biziz,
Kurşunumuz bitince süngüyle vuran biziz,
Açtığımız yarayı eliyle saran biziz,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Seddülbahir koyunda akıtırken kanları,
Siper oldu yurduma on beşlinin canları,
Çalınamazdı burda kilisenin çanları,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar .

Türkler yam yamdır diyen soysuzlara kandınız,
Cennet vatanım bir gün sizin olur sandınız,
Çanakkale aşkıyla tutuştunuz yandınız,
Utanmayı bırakın övünün Anzaklar.

Kanınızla sulanan topraklarda soldunuz,
Yurdumun toprağının bağrında yer buldunuz,
Tam doksan dokuz yıldır sizde bizden oldunuz,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar .

Gelibolu sonunda bakın sizlerin oldu,
Dört yanda sizler için anıt mezarla doldu,
Rabbim şahit olsun ki hak adalet yer buldu,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Doksan dokuz yıl geçti sizi bir gün yermedik,
Ayin için gelenin kalplerini kırmadık,
İtiraf edin hadi böyle millet görmedik,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Mehmet’imin başını koparıp da giden siz,
Sizin eserinizidir tarihde bu kara iz,
Sizin torununuzu bağrımıza basan biz,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Bize kurşun sıkana ekmek veren milletiz,
Kendisi bir hoşafla harbe giren milletiz,
Düşmanımıza bile döşek seren milletiz,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Yazsın Türkün gücünü Dünyada ki her kitap,
Titremesin ruhunuz duymayın artık hicap,
Kulak verin sözüme budur size son hitap,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Hangi ulusta vardır Mehmet’im gibi asker?
Tarihini bir yokla var ise delil göster,
Düşmanını taşımak edep ister ar ister,
Utanmayı bırakın övünün ey Anzaklar.

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 1 May 2014 Kategori: Zülfiye DÖNMEZ

HAYALİNLE SEVİŞİRİM


HAYALİNLE SEVİŞİRİM

Her dakika gözümün önüne gelir dikilirsin,
Gözümü açıp Yumana kadar,
Kuş gibi uçup gidersin.
Ruhunu hissediyorum,
Hiç durmadan etrafımda,
Bir kelebek gibi dolaşıp çırpınıyorsun!
Çünkü sende benim kadar çaresiz ve üzgünsün!

Bir birimize doyamadık işimiz gücümüzü bitirip
Özel hayatımıza yeterince zaman ayıramadık.
Ne sen bana doydun, nede ben sana!

Hiç beklenmedik bir zamanda,
Feleğin hışmına uğradık,
Seni çok erken aldı benden,
Çaresizim susuyorum,
Acılarımı içime saklıyorum.

Yaradandan gelene boynumuz kıldan ince,
Amma özlüyorum çok elimde değil,
Bu kadar erken gitmeni kabullenemiyorum!
Yüreğime anlatamıyorum,
Hayallere dalıp dalıp gidiyorum.

Senle değil artık hayalinle sevişiyorum,
Gözlerim gözlerine hasret, yüreğim yüreğine
Ellerim bedenini arar,
Bu ölüm beni çok derinden yaralar!

Zülfiye Dönmez
www.kafiye.net


Tarih 1 May 2014 Kategori: Yadiga ÜNVER

ÇAKIL TAŞLARI


 ÇAKIL TAŞLARI

  ‘’Önce selam ,sonra  kelam’’ düsturuna uyarak  siz değerli okuyucularıma ‘Merhaba’ diyerek başlamak istiyorum söze. “Benden size zarar gelmez” demektir merhaba. Günlük yaşamda sıkça kullandığımız bu selamlaşma sözünün bu anlama geldiğini birçoğumuz bilmez. Sözü, anlamını bilerek kullanmak sözün içini doldurur. Öyleyse, bildiğimiz bilmediğimiz bütün dillerde merhabalaşmak gerek. Zira içten bir merhabayla başlar her şey.

 

Her insanın yaşamında, belli zamanlar getirdiği güzelliklerle özelleşir. Geriye dönüp baktığımda nisan ayının benim için böyle bir anlamı var. Şimdi, sizlere bu köşeden sesleniyorum ve aylardan nisan. Sahip olamadıklarından çok sahip olduklarının farkında olmalı, onlara sımsıkı sarılmalı insan. Farkındalık birden çıkıp gelen mutluklar bağışlar bize. Küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkarabilen insanlar öncelikle kendisiyle sonra yaşamla daha barışıktır. İşte tam olarak bu nedenlerle sizlerle gönül ikliminde buluştuğumuz bu köşenin adı ‘’ÇAKIL TAŞLARI’’. Ayrıntı gördüğümüz, basit veya küçük dediğimiz ne varsa bizim için büyük anlamlar taşır hale gelebilir. Yaşamın tadının ayrıntılarda, küçük şeylerde saklı olduğuna inanırım.
 

‘’Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde ‘’
diyen Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun bu dizeleri farkındalığımı ne çok arttırdı son günlerde. Bu dizelerin kendi yatağında usulca akıp giden bir nehir gibi içime aktığı anlarda yaşama dair bakir umutlar filizlendi gözlerimde. Tuttum, güneşi; güneşin aydınlattığı günü; çiçekleri, kuşları böcekleri sil baştan sevdim.

Sevmek insanı yaşama sımsıkı bağlayan, kaynağı kendimiz olan sihirli bir eylem. Kendini sev çünkü hangi özelliklere sahip olursan ol senden bir tane daha yok bu evrende.
Bu ,ilk buluşmamızda beni çok etkileyen ve yaşamımın pek çok noktasında sağlam ,rahatlatıcı bir tavır sağlayan ÇAKIL TAŞLARI VE ELMASLAR  öyküsünü paylaşmak istiyorum sizlerle.
 

‘’ İki arkadaş yaya olarak dünya turuna çıkarlar. Tüm ihtiyaçlarını sırt çantalarına doldururlar ve günlerce seyahat ederler. Bu ağır sırt çantalarının altında her akşam oldukça yorgun düşmektedirler. Yine yorgun bir günün akşamında, bitkin halde bir deniz kenarında çadır kurup derin bir uykuyu hayal ederlerken, birdenbire gökyüzünde ruhani bir ışık belirir ve bunlara yaklaşmaya başlar.

 

 Bu ışığı gören kahramanlarımız şaşkınlıkla birbirlerine bakarken, birden bu ışık demetinden şöyle bir ses duyarlar;” Bu gece deniz kenarındaki çakıl taşlarından biraz toplayıp, sırt çantanıza koyun.Ayrıca yarın tüm gün seyahatinizde bu taşları da beraberinizde taşıyın.

 Eğer bu dediklerimi yaparsanız, yarın akşam her ikinizin de hem çok sevineceği, hem de çok üzüleceği bir haber vereceğim. “

 … ve ışık kaybolur.

 İki arkadaş bu mesaja çok kızarlar. “Bu kadar yorgunluğun üzerine bir de çakıl taşları topla ve yarın tüm gün taşları da sırtında taşı!” diye homurdanırlar.

 Buna rağmen her ikisi de çakıl taşlarını toplayarak çantalarına yüklerler. Çünkü ertesi gece verilecek olan haberi her ikisi de merak etmektedir.

 Ertesi gece olur. İki arkadaş tüm gün boyunca çantalarında ilave olarak çakıl taşlarını da taşıdıkları için fazlasıyla yorgun düşmüşlerdir. Uykuları geldiği halde uyuyamazlar. Her ikisi de çıkacak ruhani ışığın vereceği haberi beklerler. Ancak ne ruhani ışık ortaya çıkar, ne de bir mesaj gelir.

 İki arkadaş çok kızarlar. “Aldatıldık…” diye düşünürler. Oldukça geç bir saatte, artık umutlarını kaybettiklerinde, “Hiç olmazsa şu çakılları çantamızdan boşaltalım. Bir de yarın enayi gibi onları tekrar taşımayalım” diye çantalarını açarlar. Açmalarıyla birlikte, bir de ne görsünler: Çantalarındaki tüm

 Çakıl taşları elmasa dönüşmüştür.

 İki arkadaş çok sevinirler. Çünkü artık çok sayıda ve çok kıymetli elmasları vardır. Çakıl taşlarını taşımaktan şikâyet eden bu iki arkadaş bu kez de “Neden dün çantamıza daha çok çakıl taşı yüklemedik” diye düşünerek çok üzülürler.

 Bu hikâyenin mesajı; bugün elde edeceğiniz başarılarınız, daha önce ne kadar çok çalıştığınıza veya bir başka deyişle ne kadar çok çakıl taşı taşıdığınıza bağlıdır.

Unutmayalım, herkes kendi geleceğinin hamalıdır. Sırtınızda ne taşıyorsanız yaşamınız o olur. Tercih sizin.
Yaşam yolculuğunuzda sırtınızda taşıdığınız çakıl taşlarına bir çakıl taşı da benden olsun ve onun adını siz koyun. Umut, sevgi, farkındalık.

Çakıl taşlarınız bol olsun.

Yadigar ÜNVER
www.kafiye.net