Dinle Kalbinin Sesini

Ahmet Bey, gündüzün yorucu uğraşıları ve insanın beynini zonklatan yakıcı sıcağından sonra evinde dinlenmeye çekilmişti. Bir taraftan çayını yudumlarken, diğer taraftanda radyodan “ Turnalara tutunda gel.” Türküsünü dinliyordu. Kendisinde büyük bir anısı olan bu türküyü ne zaman dinlese, gözleri nemlenir, hüzünlenir ve geçmişteki o acı anı hatırlamadan edemezdi.

Olduğu yerden kalktı, odanın içerisinde dolaşmaya başladı. Sonra telefonu eline aldı. Telefon etti. Biraz konuştu ve konuşması kısa sürmüştü. Sonra oturdu daktilosunun başına ve yazmaya başladı.

” Bilir misin telde titreyen sesin ürkekliğini? Sanki ilk defa tanışmış ve o telefonda cevap verirken sana bir suç işlermişçesine titreyen o sesin nasıl bir titreşim geçirdiğini bilir misin? Hissettin mi hiç senden kilometrelerce uzakta çok değer verdiğin bir annenin o titrek sesine cevap verirken ne kadar acemi gibi biri olarak sanki cevap verirken bile bir asaletin, bir yüceliğin ve en önemlisi de sana cevap verirken bile tanımadığı bir sese büyün bir incelik ve nezaketle cevap verişini hiç duydun mu?

Evet  ******* anne. Bugün bambaşka bir seslenişiniz vardı telefonda. Sanki ürkekti. Sanki esas telefonun sahibinin adına cevap verirken bile sanki bir suç işliyormuş gibi ve henüz daha 15 yaşında bir genç kız gibi öyle ürkek bir cevabın vardı ki, doğrusunu istersen ben de ilk defa şaşırdım ve ilk defa size karşı neredeyse elim ayağım dolaşacak, konuşmamda şaşıracak ve hatta belki de sizinle konuşsam mı, konuşmasam mı gibi bir anlık kararsızlık duygularını tam yaşayacaktım ki, sizin ürkekliğiniz beni de cesaretlendirdi ve konuştum seninle ****** anne.

Konuştum ve ilk defa uzun zamandır el öpmeyi unuttuğum aklıma geldi. Ayrıca sesinin sıcaklığının içime girişinde beni bambaşka bir şekilde yönlendiriverdiniz bir anda. Sesiniz bir güveni verdi bana. Biliyor musun ******* Anne; ben uzun zamandır el öpmeyi de özledim. Hem de gerçekten, içten gelerek, duyarak, duyduğunu yaşacak bir biçimde el öpmesini unutmuşum ben.  Seninle bugünkü konuşmamda bana bu duyguyu, bu mutluluğu tattırdın bana ve inan ******* anne çok harika bir insansın. Sana; bana bu duyguları tattırdığın için çok teşekkür ederim.

Bugün siz bir acemi ben bir acemi gibi konuşuyorduk sanki. Ama bu da doğaldı. Siz benim uzun zamandır sesimi duymamıştınız. Ben de sizin sesinizi duymamıştım. Fakat bugün sesiniz, konuşmanız, hitabetiniz gerçekten bir başkalıkla oluyordu. Size kendimi tanıtırken ******* Anne, ben de çok heyecanlıydım sizin heyecanlı olduğunuz kadar, biliyor musunuz? Sizin bana “ Buyurun…, kimsiniz, kimi aramıştınız…? Sorularınızda titreyen sesiniz, inanın beni çok duygulandırdı. Sizinle bir defa da msn de konuşmuştuk. Daha sonra birkaç defa yine telde ama çok kısa olmuştu konuşmamız. Bugün ise ilk defa çok uzun olmamakla birlikte yine etkileyen o nazik ve incelikten ayrılmayan sesinizle, benim size nasıl hitab edeceğimi gerçekten bir anda şaşırdım. Oysaki ben zorlanmayan bir insanım. Ama size karşı heyecanlandığımı söylemekte açık olmam gerekir sanırım. Çok harika bir insansınız ******* anne.”

Ahmet Bey; bardağında bitmek üzere olan çaydan bir yudum daha aldı. Derin bir nefes aldı. Duygu yüklü gözlerin hafif neminde yüzündeki o mutlu gülümsemenin verdiği mutluluğu doya doya yaşamak istiyordu artık. Ahmet Bey, uzun zamandır bir büyüğünün elini öpmenin verdiği mutlulukla dolmuştu.

İzmir/17.06.2008
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net