DÜŞÜNENLERDEN MİSİN?

Ben ve benim gibi bireylerden oluşmuş bir toplumun, gerek gizli gerekse aşikâr bir takım baskılayıcılığına ve yanlış tutumlarına itiraz etmemin bir sakıncası yoktur herhalde. Toplum içindeki yazılı ve etik kurallara riayet ettiğimiz halde, bireysel yaşantımız için kullandığımız karar mekanizmamıza çomak sokanlara benim itirazım. Yaygın kabul görmüş bir takım ananelerin yanlış olabilme ihtimalini gözden kaçıran bazılarının, “biz atalarımızdan böyle gördük, böyle de olacak, doğru budur çünkü” ifadeleri doğruluk için makul bir ispat değildir. Zira Şuara 74. Ayetinde adı geçen putperestlerin, Hz İbrahim’in hak olarak anlattığı Allah’a iman etmemelerinin sebebini “biz babamızı böyle yapar bulduk” diye açıklamaya çalışmalarına, Hz İbrahim’in cevabı mükemmeldir. “iyi ama siz neye taptığınızı hiç düşündünüz mü?”


İyi ama hiç düşünüyorlar mı acaba, töre diye cinayet işleyenler, çocuk yaşta kızlarını dengi olan ya da olmayan insanlarla evlendirenler? Ya da otuzlu kırklı yaşlara gelmiş bekârlarımıza “evde kalmış” sözü gibi aptalca bir tabirle incitip baskılayıp ömür boyu mutsuz olacakları yanlış bir kararın koynuna atanlar, “parasız saadet olmaz” fikrini bir virüs gibi bulaştırıp gücü yeten yetmeyen herkesi legal ya da illegal yollarla zenginliğe teşvik edenler, hiç düşünüyorlar mı acaba? Atalarımızın yaptığı, söylediği ya da görgü olarak aktardığı toplumsal ve bireysel önem taşıyan kültürün bazı öğelerinde, bazı düşünce sisteminde bir yanlışlık olamaz mı?


Toplumsal yaşamın etkileşimine maruz kalmamak mümkün değil. Toplumlar bireyleri, bireyler de toplumları muhakkak ki iletişimin her hangi bir yoluyla etkilerler. Bu etkileşim süresinde olumsuzluklarının da yanlışlıkların da olması mümkündür. Bu nedenle ki insana irade verilmiştir, akıl verilmiştir. Doğruyu, yanlıştan ayıramadıktan sonra “ben insanım” demenin de yeterliliği eksik kalır.


İnsanın, akıllı ve yüce bir varlık olması sebebiyledir ki, melekler saf saf dizilip Âdem’in önünde boyun eğmiştir.  Aklını kullanmıyorsa bir insan, idrak edemiyorsa kendini, çevreyi,  yaşamını ve yaşattıklarını, robottan hiç bir farkı yoktur.


Karanlığı yırtarak gelen güneş değil mi, insanlara ışığı ve ısısıyla hizmet eden? Yıldızlar değil mi, parçalanıp semaya saçılarak geceyi şenlendiren? Bitkiler de yaydığı oksijeni ile nefesimizin devamlılığını sağlamıyor mu? Tüm hayvanlar, etiyle sütüyle, taşımacılığı v.b ile hizmette kusursuz çalışmıyor mu bizim için? İnsanoğlunun hizmetinde o kadar çok canlı, cansız varlık varken, ürettiklerimizle de sosyal yaşantımızı kolaylaştırırken, birbirimizin yaşam sürecini olumsuz etkilemeye çalışıyorsak bunun sebebi,  kibirdir, güç ve iktidar savaşıdır, paradır, düşünme özrüdür. Öyle söylendiği gibi, “biz öyle gördük öyle biliriz” değildir.


Kendi nefsine ya da çıkarına uymayan bir durumla karşılaşıldığında, insanların topu attıkları limanlarıdır atalarından aldıklarını söyledikleri, töre, anane, görgü vs. Yoksa özellikle bizim toplumumuzda öyle güzel mirasları devraldığımız bir kültürümüz var ki, anaya babaya hürmetten, vatanına baş vermeye kadar, imeceden, bireysel düşünce ve yaşantıya saygı duymaya kadar. Neden doğru, güzel ve insanın yararına olan kültür öğelerimizi göz ardında bırakıp, günlük yaşam sürecini deforme ederek çatışma sürecini başlatırlar? Kabil’in Habil’i hasedinden öldürdüğüne inanırlar, yanlışı kabul ederler de günümüzün Kabil’i olmaktan da vazgeçemezler.


İskele babasına bağlanan palamar, gemiyi güvende tutmak içindir. İşte yanlışlıkları haklı göstermeye çalışanların da iskelesi, töredir, ananedir çevresinde gördüğü yanlış örneklerdir. Palamarları ise kibrinden öteye gitmeyen güç kavgasıdır. O halde, insan dediğin akıllı olacak. Düşünecek. Neyi niçin yaptığını, neyi niçin konuştuğunu iyi bilecek. Herkes böyle yapıyor demek ki ben de öyle yapmalıyım” bakış açısını, yüz seksen derece değiştirecek.  Aksi halde bireyleri ve toplumu düşüncesizce veya kasten yanlışa yönlendirmenin vebali ile hesabın sorulacağı yer ve zamanı bekleyecek.


Düşünceli ol, akıllı ol, sana “insan” diyelim.


03.11.2013
Elvan USUL
www.kafiye.net