Bu Düğün Başka Düğün

Rabbimin rahmet kapılarını aralayıp ebediyete intikal ederek, ilahi makamdaki, düğününü yaşayan çok değerli eşim için;

Mademki bu dünya bir sürgün yeridir. Madem ki ölüm ebedi vuslatın giriş kapısıdır, öyleyse bir kere daha anlıyorum her nefis ölmek için doğmayı yaşamakta. Ve her hayat ölüme bir kapı aralamakta!

Tevekkeli değil “Bu düğün başka düğün” diyordum içimden nefes nefes yaklaşırken emanet veda anına..
Emanet diyorum çünkü vuslatı ebedileştiren her veda ruha emanettir nazarımda.
Biliyorum ki birazdan her şey bitecek ve herkes evine yönelecek
Tıpkı dünya evine giren iki gencin düğün merasimindeki gibi.
Yine heyecan, yine pür telaş her yan!
Yine bir paylaşmanın ilahi huzuru ile doluydu her can!

“Ağlama” diyor bir ses içimden
“Sakın ağlamamalısın, böyle bir günde ağlanır mı hiç?”
Gözlerde şekil bulan ve dimağlarca yaşanan, “ölüm” kelimesi her ne kadar soğuk algılansa da bir şeb-i aruzdur sonunda.
Bu şenlik, bu hüzünlü cemaat, sürekli kendisini tekrarlayan ilahi bir seramonidir kainatta en hakiki gerçeklik adına.

Bu merasim esnasında görüyorum ki gözlerden değil ama gönüllerden akan damlalarla ıslanıyor bulutlar.
Rüzgar bile bin teselli makamında okşuyor nefesleri usul usul!
Aslında ne kadar hazırlık olunsa da, bu görünüşte veda ama manada vuslat anına yine de hüzün yağmurları tüm haşmetiyle hali hazırda!
Rahmet ıslatacak birazdan gamsızlığı ve her fuzuli neşeyi.

Kalabalık ve bu temaşa acaba ne kadar her şeyin farkında?

Kendimdeyim aslında ama kendime gelemiyorum sanki
Yanımda bir kız çocuğu;
On üç yaşında bir çocuk, gözleri en yüklü bulutlardan daha dolu olsa da, bitimsiz olgunluğu gizlemektedir yüzünü yarı şaşkınlık yarı keder libası ile.
Veda edilerek uğurlanan biricik babası bile olsa mağrur başı kendisine yakıştığı kadar diktir ve anlamlıdır bu heybetli günde!

Ve bir kadın seyretmektedir tevekkül denizlerindeki, dinginlik ile bu temaşayı
Bir kere daha onur duymaktadır, kendisine ebedi vuslat için veda eden can eşi ile.
Bir kere daha taçlanmaktadır en anne yanı, ondan miras kalan muhterem can hatırası ile..
İnanılmazın da inanılmazıdır o esnada seyrettikleri
O çok sevdiği can parçası bir kere daha göstermiştir ona yaratılışın ezeli ve ebedi gayesindeki dehşetli ve ibretli sırrını.
Bu gayedir ki ölümü güzel kılan, zahirde ayrılık olarak algılananı vuslat gizemli manasıyla biçimlendiren.
İşte dakikaları bezeyerek ilahi merasime dönüşen de bilfiil Hakk ın tecellisidir.
O öyle bir tecellidir ki, aynı zamanda mühürsüz gönüllerin, karanlıktan arınmış gözlerin de en büyük tesellisidir.
Hele de, mahzun iken mahkur, elemli iken bahtiyar
yaslı iken manaya yangın bir kadının ibretle şükrüdür şükrüne..

Yıllardır beslediği sabır ve teslimiyetin zahiri nihayetidir belki emsalsiz güzel kokularla anlamlaşan bir tabuttan kendisine kalan son hatıra, son bakış!
O sabır ve teslimiyet hem vedasız gidende hem de vedasız yolcu edende tek vucut olmuştur da bunu anlamak için ecel anı kâfi gelebilmiştir ancak.
Sanki bir kilit anıdır bu manasızlığı sonsuza dek kördüğümle kapayan ve mana kapılarını ardına dek aralayan! Bu sebeple ayrılıkların değil vuslatların merasimidir zuhur eden!

Vedaları zaten hiç sevememiştim ki ben.
Sana hoşça kal demedim, demeyeceğim şimdi tüm haklarımı son zerresine kadar helal ederken!
Sanki balmumu bir heykele benzeyen surettinde bir kere daha “Biz Allah’a aitiz ve vakti gelince O’na döneceğiz! ” manasının ikrarını gözlerimden gönlüme nakşederken,
`İnnalillahi ve inna ileyhi raciun! ` dur, mutlak manada gönüllere yerleşen!

Bir kere daha idrak etmekteyim ki:
Bu düğün bambaşka bir düğündür!
Son söz ise hep Mevla’nındır!
Dudaklarım “gördüğüm aslında ölümün en güzel yüzüydü” diye mırıldanırken!

Sevim YAKICI
30 Temmuz 2009
Bursa
www.kafiye.net