NANKÖRLÜK YANLIŞ HÜKÜM GİYDİRMEKTİR SEVDAYA
Tek esiri sen misin bu sevdanın ? Tek acı çeken, içinde kırıklarla dolaşan, an be an hasretin yüküyle ömrünü tüketen… Sen misin?

Bak yüzümdeki çizgilere, bak ruhumda soldurduğun güle, bak gittiğin gün parıltısını yitiren gözbebeklerimdeki harelere… Bak yanıklar her yerimde .. Yüreğimde, ellerimde lal olmuş dilimde…

Sen misin tek yanan birlikte körüklediğimiz bu ateşte?

Sen misin acının tek rotası sırtını dönüp giden yüreğinle?

Hayır bana acıdan, yangınlardan ihanetten bahsetme. Bahsetme ki ihanetin açık adresi belli olmasın, asıl ihanet edenin ruhunu alıp gidenin sen olduğunu kimse anlamasın..

Acı çektim diyorsun.. sen acıyı ne biliyorsun ? Gözlerinde tükettiğim yaşanmışlıklarımla ve yaşayamadığım düşlerimle, her gün yalnızlığın en koyu zamanlarında yüreğime

“ yeniden ’’ demeyi öğrettim ben.. acıyla harmanladım sensiz geçen yılları ve seninde dediğin gibi, şekersiz bir çay tadındaydı hayat, kekremsi ve buruktu… Düşen her takvim sayfası soldurdu yanı başımdaki anıları. Güneş gece rengiydi yokluğunda, geceler hiç sabaha kavuşmadı ..

Hasretin koyu gölgesinde prangalara vurduğun ruhumla, ben direndim bıraktığın acılara ..

Her gün biraz daha yalnızlık ekledim boş ruhumun sayfalarına ..

Yalnızlık uzayıp gittikçe bir saatin yelkovanında tüm benliğimle karşı durdum amansız yokluğuna …

Ruhum senindi, ömrüm senin, sana yazılmıştı kaderim.Sen kaderini kendi ellerinle sildin..

Geçmişin yok artık çünkü ben yokum sen kaderinden beni sildin …

Biz ruhlarımızla bir bütündük sen bütünü parçalayıp gittin. Yarım bir hayat, yarım bir düş ve yaşanmamış bolca yarınlar bıraktın geriye…

Biz aynı coşkuyla aynı ateşte yandık ,

Biz yürekleri avuçlarında, aynı sevdanın kapısındaydık..

Fakat bir gün sen başka düşe uyandın. Göçebeydi yüreğin ve uçarıydı düşlerin. Kaçarken yangın yerinden ardına bile bakmadın… Zamansızdı bu vurgun ve zamansız vuruldum…

Şimdi nankörlükten bahsediyorsun. Asıl nankörlük yüreği avuçlarında bir sevdalıyı kapı ardında bırakmak değil midir?

Giderken bir hoşça kal bile demeden gitmek

Çıkardığın yangınlarda küllenen bir sevdayı görmezden gelmek..

En önemlisi bütünün parçasını alıp gitmek, ruhumu eşsiz ve yarınsız bırakmak…

Sonra suçu tek yüreğe atmak, hüküm vermek kendince ve karşısındakine sitemlerle savrulurken incitmek alabildiğine… Sonrada iyi adam rolünde acıların pençesinde

kıvrandırmak yüreğini… Ve en acısı inandırmak bunu kendine… Asıl nankörlük budur işte geçmişin ayak izi dururken önünde, yalanlarla kandırmak kendini, yüreğini…

Benim pusulamın rotası hep sevdayı gösterdi, yüreğim her dem sevdanın kıyılarında dinlendi… Acına da alıştı yüreğim yokluğuna da..

Yüreğimde sakladım seni… Kimseler bilmedi kederlere gark olmuş yüreğimi..

Her güle dokunuşumda kanadı ruhum avuçlarımda…

Dem verdi acılar,

Her dem seni yaşatmak için yeniden..

Her katremde yaşattım seni tüm benliğimle …

Biliyordum bir gün bana savrulacağını… Ama beklemiyordum böylesine hiddetli olacağını..

O gün yol ayrımında bıraktığın ruhum şimdi hesabını soracak yaşayamadığım dünleri…

Ve asla başımı eğmeyeceğim dimdik duracağım. Çünkü hesap veren değil hesap soran olacağım..

Çık artık saklandığın hayatının kuytularından…

Zindandaki düşlerine yol ver..

Yol ver içindeki çağlayana

Bırak yerini bulsun…

Unutma tek yürekte hüküm giymez sevda …

Nankörlük yanlış hüküm giydirmektir sevdaya

İzmir /27/09/2010
Elif EYLÜL
www.kafiye.net