KALEM

Her gün olduğu gibi sabah erkenden kalktım. Günlerdir düşüncelerim beni bitkin halle getirmişti. Artık geceleri olumsuz düşünceler nedeniyle uyuyamıyorum. Nedense kendimi teselli edecek, kendimi artık bu dünyada ben de varış, işte ben de bir iş sahibiyim ve çalışıyorum. Ekmek paramı kazanabiliyorum diyebileceğim bir işe ise hala başlayamadım. Başlayamadım, çünkü çalışabileceğim bir iş bile bulamadım. Hala kendime bir iş aramaktayım.
Balkona oturmuş yoldan gelip geçenleri seyrediyorum. Fazla oyalanmamam gerekmekte. Kahvaltıyı yapıp hemen evden dışarıya çıkmak zorundayım. Bugünde iş arama kuyruklarında ilk sıralarda yer almam gerekiyor. Birde günü birlik gidilen işlerden de bakarsın birine giderim, hiç olmadı onu kaçırmayalım.
Bugün hava sıcaklığı sabahtan yükselmişti. Evden aceleyle çıktım. Yanıma herkesin sıkıştığında arabanın tekerine takoz diye koyacağı çok eski bir model cep telefonumu aldım yanıma. Akevler otobüs durağına gidiyorum. Bu gün durak boştu. Durak boş diye sevinmiştim, çünkü arabaya çok rahat binme imkanım olacaktı. Basınsitesi –Yeşilyurt-Esendere üçgeninin olduğu kesim noktasında oturuyordum. Buralar henüz şehirleşme yönüyle hala gelişmemişti. Durağın çevresi boş, yeni yeni inşaatlar yükseliyordu. Düşünceli düşünceli durağa doğru gidiyordum ki birden cep telefonum çalmaya başladı. Hemen teflona sarıldım:
–   Alo, buyrun.
–   Ali Bey’le mi görüşüyorum efendim?
–   Evet efendim, ben Ali, dedim.
–   Ali Bey, şirketimize iş için başvuru yapmışsınız.
–   Evet efendim.
–   Efendim saat 14.00 te personel müdürümüz sizinle görüşecek. Lütfen şirketimize gelir misiniz?
Ben birden heyecanlandım. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Aylardır beklediğim işi bulmuş ve çalışmaya başlayacaktım. Telefondaki ses sayesinde bir daha irkildim.
–  Ali Bey, beni duymuyor musunuz? Dedi.
–  Duyuyorum efendim. Sizi dinliyorum, dedim.
–  Bugün geleceksiniz değil mi?
–  Bir dakika efendim,
–  Size nereye geleceğini tarif edeyim.
–  Kağıt kalem çıkarayım, bir dakika. dedim.
Ben her zaman evden dışarıya çıkarken kendime ait; kimliklerimi, kalem ve kağıt alır dışarıya öyle çıkarım. Sağıma soluma baktım, ceplerimi, el çantamı karıştırdım. İyice sıcağın etkisiyle terlemeye başladım. Yanımda kağıt ta kalem de yoktu. Almamıştım ve unutmuştum. Aksi gibi duraktakilerden kalem alsam onunla not alabilecek kağıtta istemem gerekiyor. Duraktakilerden kalem istemeye karar verdim ama, durakta aksine bugün iki kişi vardı, onlarda da ne kağıt ne kalem yoktu.  Telefondaki sekreter:
– Ali Bey, haydi fazla bekletmeyiniz, dedi.
– Bir dakika efendim, arkadaştan kalem alıyorum, dedim.
Bu sırada durağa doğru bir bayan geliyordu. Umudum ondaydı. Onda mutlaka , kalem ve kağıt vardır diye düşündüm ve ona doğru yürümeye başladım.
–  Özür dilerim, acaba kağıt ve kaleminiz var mı, acil olarak ihtiyacım var da. Bir adres yazmam gerekiyor, dedim.
Bayan çantasını açtı, karıştırdı, sağına soluna baktı ve onda da ne kağıt ne de kalem yoktu. Bana doğru:
–  Beyefendi, üzgünüm. Ben evden aceleyle çıktığım için ikisini de almamışım, dedi.
_  Olamaz dedim…. sonra tekrar:
–  Acaba rujunuz var mı? Varsa onu verebilir misiniz? Benim için çok önemli, telefondaki bayan bana adres verecek, onu hiç olmadı elime yazayım, dedim.
Kadın şöyle bir bana baktı, bir duraktakilere baktı. Biraz çekingen tavırlarla çantasını açtı ve bana rujunu uzattı:
–  Buyurunuz.
–  Adresi alayım, dedim. Adresi avucumun içine yazdım. Bayan bana acımıştı ve rujunu vermişti. Bayana teşekkürlerin bini bin para, bir tek ayaklarının altını öpmediğim kaldı inanın. İnanın o kadar  mutlu oldum ki, büyük bir sevinçle etrafıma neşe dağıtmaya başlamıştım. Artık işbaşı yapabilecektim, kendime bir iş bulmuştum. Ben de eve ekmek getirecek, evin kira borcunu kapatacaktım. Hatta sevdiğim o güzel ile karşı karşıya oturup:
–  Bak sevgilim. Ben bir iş buldum ve çalışmaya başladım. Seni bakacak güce sahibim artık. Güzel bir gelire sahibim, benimle evlenir misin artık, diye sorabileceğim.
Ben sıcak hava ve adres telaşı nedeniyle ter içerisinde kalınca cebimdeki mendile el attım. Ancak ne yazık ki mendilimi de evde unut-muştum. İşte insanın başına aksilikler gelmeye başlayınca hepside ardı ardına geliyor. Mutluydum artık, hem de kendimi kuşlar kadar hür hissediyordum.
–  Allah’ım , sana şükürler olsun..dedim. Yüzümdeki terleri ellerimin içiyle sildim. Otobüs geldi ve otobüse bindim. Otobüste giderken bazı kişilerin benim yüzüme bakıp bakıp yüzlerini dönüyor ve gülmeye başlıyordu. Ben hiçbir şeyin farkında bile değilim.
Aldığım adresi takip etmek ve verilen adresi geçmemek için gayret ediyordum. Şirkete yakın olduğunu sandığım bir yerde otobüsten indim. Adresi aklımda kaldığı kadarıyla aramaya çalışıyordum. Ancak adresi bir türlü bulamıyordum. Adresi aradığım bir sırada bana doğru bir bayanın geldiğini gördüm. Ona doğru giderek:
–  Afedersiniz, size bir soru sorabilir miyim, dedim.
Bayan bir bana baktı, bir sağına soluna baktı. Sanki benden korkmuştu, ama korktuğunu da belli etmek istemiyordu. Yüz hatlarında büyük bir gerilme oldu. Sinirlendiği, kızdığı her halinden belli oluyordu. Bana doğru ters ters baktı. Ben hala kadının bu bakışlarından ve sinirlilik halinden bir şey anlamamıştım, kadına doğru biraz daha yaklaştım. Kadın bana doğru:
–  Beyefendi, fazla yaklaşmadan sorun, dedi.
–  Adres şu olacak, bir dakika, dedim.
Otobüs durağın elimin içine yazdığım adrese bakmak için elimi biraz havaya kaldırdım ve avuç içini yüzüme doğru çeviriyordum ki, bayan birden:
–  Beyefendi kendinize gelin, hareketinize dikkat edin. Sizin adresten önce güzel bir banyoya ve güzelce bir dayağa ihtiyacınız var. Baksanız ya  şu yüzünüze! Sevgiliniz midir, dostunuz mudur bilmem ama  ben birden:
–  Ne varmış yüzümde, dedim.
–  Neler yok ki, gömleğinizin yakasında, yüzünüzde ruj izleri hala duruyor. Kokunun da en güzelini kullanmışsınız. Allah versin, lütfen kendinize gelin ve yolumdan çekilin. Şimdi bağıracağım, dedi.
İşte ben o an yıkılmıştım. Havanın sıcaklığı ile yüzümün terlerini silerken, avuç içine yazmış olduğum rujlu yazının bir kısmını yüzümde, bir kısmını da gömleğimin yakasında silmişim. Elimdeki adreste böylece yok olmuştu. Ben büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Adres elimden gitmiş ve ben görüşmeye gideceğim adresi de bulamayacaktım. Bir an sendeledim, gözlerim karardı. Sanki tüm yaşamım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi hızla geçiyordu.
Evet, evden çıkarken yanıma kağıt kalem almadığım için işten olduğum yetmiyormuş gibi, az daha hovarda ve çapkınım diye bir de dayak yiyecektim. Bana bir kalemin yaptığını görüyor musunuz? Bütün geleceğimi bir anda sıcak ile birlikte gömdü, yok etti. Ne işim, ne geleceğim, nede beni sevecek bir eşim olacaktı artık. Ellerimi çaresizlik içerisinde iki yana açtım. Gözlerimde karıncalanmalar, dizlerimde derman gitmeye başlamıştı. Bir anda olduğum yere el yordamıyla tutunarak oturmaya çalışıyordu. Kaldırımın üstüne oturmuştum, çevremdekileri görmüyordum, ama seslerini işitebiliyordum. Bazı kişiler etrafımı çevirmişlerdi.
–   Koşun , yardım edelim delikanlıya, bayılıyor!
–   Biri ambulans çağırsın, telefon edin.!
Bu sırada biri yanıma yaklaşmıştı ve benim başımın dik durması için yardım ediyor, bir taraftan da gömleğimin düğmelerini açıyor, bir de yüzüme su serpiyordu.
–  Beyefendi, neyiniz var?
_ Siz siz olun,  her gün evden çıkmadan önce, yanınıza bir kalem ve bir kağıt alınız. Belki yaşamınızı değiştirir, beklide yaşamınızı kurtarırsınız…..dedim.Yavaş yavaş etrafımdakileri hayal meyal görmeye başlamıştım. Bu sözümü duyanlar hiçbir şey anlamamıştı. Boş gözlerle benim söylemiş olduğum sözleri anlamadıklarını anlamıştım.Ben çevreme bakacak gücü bulamıyordum, sadece:
–  Biraz dinleneyim geçer, diyebildim.

İZMİR/3.1.1998
Hüseyin  DURMUŞ54
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net