Kurtuluş Savaşı Kahramanı Kaymakamı Köprülülü Hamdibey


O gün her sabah olduğu gibi erken ve tetikte kalkmıştı köprülü Hamdibey. Önce gözlerini açtı. Daldı gözleri daha birkaç gün önce kalmaya başladığı sadece uyumak için geldiği evin tavanına. Köprülü diyorlardı ona. Adı 1888de doğduğu Vardar nehrinin oralarda olan kasabası köprülüden geliyordu. Birden aklına onu yetiştiren dayısı geldi. Babası o küçükken ölmüş bu zalim dünyaya hayatını bir yetim olarak devam ettirmeye başlamıştı. İşte o zaman bakmaya başlamıştı. Celalettin bey ona;” Gözlerini tavandan ayırmazken dayımın hakkını ödeyemem”diye bir iç geçirdi. Yattığı yerden doğrulurken eliyle saçlarını karıştırdı. Sonra alnındaki yara izine gitti eli. Küçük bir tebessüm etti. Bu yara izi ona ilk memurluğa başladığı yıllarda Kosova’da maiyet memurluğu yaparken ona hatıra kalmıştı bir demir masa tarafından. Ne çok acımıştı diye düşündü sonra hemen kendi tezini çürütüp şuan yaşadığım acılara o acı ne ki dedi sen neler yaşadın bir de buna çok acıdı diyorsun diye kızdı kendine.


İlk görevinde mutluydu lakin 1912de çıkan balkan savaşlarına kadar.  Orada kahramanca Sırplara karşı göğüs gerip korumuştu ülkesini küçük bir gurur hissetti birden oturduğu yerde dikleşip. Kalktı ve tuvalete doğru yol almaya başladı. Elini yüzünü yıkadı bugün tarihe geçecek olan 40 atlı arkadaşı ile düzenlediği akbaş baskınını yapacaktılar. Giyindi kuşandı ve harekete geçtiler. 26/27 aralık 1920 tarihinde  Eceabat yakınlarında Fransız kuvvetleri denetimindeki cephanelikte çok sayıda mühimmat ele geçirdiler.


Gururlu bir biçimde döndü yatıya kaldığı küçük kulübeye, baya zorlu bir baskındı. Fakat Allah’ın yardımı ve vatan aşkı ile başardılar.  Yorgun ve uykusuz bedenini bıraktı yatağa. Bir insanın nasıl bir vatan haini olabildiğini düşündü aklı almıyordu. Kendisi bu kadar vatanı ile yanıp tutuşurken bu Damat Ferit varlığının tek kalemde vatanını satmasını aklı almadı. Üstelik sırf vatanına değil kendisine de zararı dokunmuştu. Edremit kaymakamı iken 6 nisan 1919 da sırf ittihatçı olduğu için görevden alınmasını ve hakkında tutuklama kararı çıkmasını hala hazmedememişken bu yaptıkları aklı hayali alır acımasızlık değildi.


Kendi kanından canından toprağından bayrağından olan insanların zaten itilaf devletlerinin bu vatan aşkını yenemeyeceği bilindiği halde şehit edilmeleri nasıl olur da umurunda olmaz, nasıl satabilir diye düşündü ama bir cevap bulamadı. Böyle bir kansızlığa cevap bulunamazdı zaten.


Yönettiği Akbaş Baskını’ndan sonra Biga’da görevliyken Anzavur Ahmet kuvvetlerinin 16 Şubat 1920 tarihinde başlayan saldırıları sırasında 17 şubat  1920 günü Anzavur kuvvetlerine esir düşmüştü. Ama asla onlara boyun eğmedi çünkü o çoktan kahraman Türk askeri ünvanına sahipti. Bu unvana yaraşır şekilde davranmak gerekirdi ki savaşlara hiç katılmamış ham haliyle bile böyle düşünür kalbi ile destek olurdu askerlere. O gece onların kokuşmuş inlerinde uyuyamadı bir türlü sanki ertesi gün şehit edileceğini ve Allah’ın huzuruna kavuşacağını biliyordu. Öyle bir hisse kapılmıştı.


Sabahın 6 veya 7si gibi bir hareketlenme başladı. Hemen tuttukları gibi Köprülü Hamdibeyi yürütmeye başladılar. Birkaç hainin, vatan iş güzarını laflarını duydu; Biga’ya gidiyorlardı. Lakin o Biga’ya varamayacağnı da biliyordu sanki. Bir yerde mola verdiklerinde çimenlerin üstüne oturup soluklanırken nefesi kesildi birden. Arkasından bir hain bir kansız saplamıştı hançeri. Sadece güldü. Çok şükür dedi şehit oldum şimdi cennette köşküm de hazırdır. Allah’ım sana geliyorum diyordu içinden. Arkasına döndü ve o haine sırıttı.” Bu ülkenin gerçek vatandaşları kanımı yerde bırakmayacaktır, sen beni şimdi öldürdüğünü zannediyorsun yanlış biliyorsun, şehitler ölmez bu vatan da bölünmez evelallah, topunuzu gömecektir benim kardeşlerim. Gözlerini kapadı. Hissettiği ne acıydı ne pişmanlık ne hüzündü o güveniyordu kardeşlerine bu vatanı onlara emanet etti ve emanetine hıyanet etmeyeceklerini de biliyordu. Bunun üstüne insan bozuntusu, vatan haini çok sinirlendi bu duruma. O kadar canı yandı içine bir bıçak sapladım ona rağmen güldü bu duruma anlam veremiyorum nasıl olabilir diye geçirdi içinden.


Köprülü Hamdibey’in yaralı ve kan kaybeden bedenine geçirdi birkaç tekme. Hırsını alamayıp  hırpaladı biraz, oysa çoktan ruhunu gül yüzlü azraile teslim etmişti köprülü Hamdibey. Cenazesini yüklediler at arabasına ve Biga’ya doğru yarım kalan yollarına devam ettiler hainler. Biga’ya geldiklerinde ise sanki bir bez parçası gibi Biga Hükûmet meydanına atıldı. Yaklaşık bir hafta orada kaldı şehit askerimizin bedeni daha sonra Yusuf İzzet Paşa’nın emriyle tören yapılmadan Küllük mezarlığına defnedildi.


Cumhuriyetin ilanından sonra, yani Köprülü Hamdibey’in emanetine iyi bakıldıktan ve onu haksız çıkarmadıklarından sonra 1941 yılında ise törenle Biga şehitliğine defnedildi. Artık ruhu huzur bulduğu gibi bedeni de huzurluydu, diğer şehit kardeşlerinin yanına gömülmekten çok memnundu.


Şuan günümüzde Çanakkale ilinin Biga ilçesinde bir heykeli bulunmakta, heykelin altında ise neler yaptığı kısaca anlatılmakta. Oysaki anlatılanlar sadece o kadar basit olsaydı bu vatan o hainlerin eline kalırdı. Bu vatan kardeşlik, birlik, beraberlik, vatan aşkıyla ayakta.


Özel Biga Doğa Fen Lisesi


Zeynep Doğan

www.kafiye.net