Ah cavit efendi!.. Boğazımda dondu dün ne diyecem :” Şimdi şairlerin hali ne?”
– anketin önünde. Kelimeyi bile söyleyemedim,
Şiir ölüm döşeğinde tıpkı o zamanki gibi, sonu ne –
sezonda, son kırıntılarda. Alım satım pazarında oyuncaklara şair diyemedim dönüşümde herkes bir fiyat belirler…

Şiir gözden kalem itibardan diyemedim
Ucuz ′′ şovlar ′′ yaptı, Şiir hakkında fikri olmayanların şairleri
Engellendi, onlar tarafından seçildi, değerlendirildi –
Tekmeleme ve oynamaya sadece bir adım kaldı
onlar… milenyum kalem gözyaşlarını söyleyemedim –
Korkarak ölüm koltuğuna yapmam, şiir de öyle –
nu, görülmemiş açısız, karanlık, fırıldak bir uçuruma giderken, son alarmlar –

Bazı şairler onları yaşıyor ve yönlendiriyor
Direnç, kibir iddiasıyım
Sebepten dolayı… Bunu söyleyemedim… İyiydi –
kadim, canım benim!
Kalemimden bu ne zaman çıktı bilmiyorum
Şiiri de. Sana ve hakkında yazdıklarımı yazdım
′′ Ağlayan mezar ′′ şiirden bile değildir. İzin şu:
Cavit sevenlere sizlerle paylaşıyorum.
Ve kim bilir belkide son paylaştığım şiirim olur kuzum




Ç a v ı d ı d ı n



Cavit!.. Büyük usta, büyük adam,
Söz söylemek kolay değil.
Göklere ve yere senin aşkın
Sevmeye sevmeye giden.



Görevin aşk ve aşktı,
Bir insana merhamet, bir insana saygı.
Sevgiyle yaşadın, yazdın ve yarattın,
Her adımı sevgiyle attın.



Sevdin vətənini,sevdin elini,
Sen vatanını türkçeni sevdin
Qəminə ağladın,şəninə güldün,
Derdinde acı çektin yandın



Tanrı sana bir kalem verdi,
Satın almak ve doğrusunu yazmak istiyorsan doğru.
Yere göğe sığmadı ilhamın,
Seni kim okuyor sıkılmıyorum.



Dağı taşı kendi dilinde yaptın,
Her çiçek ve gül dilini biliyorsun
Coşkun bir çay oldun, coştun, ağladın,
Doğru söyledin, doğruyu kapattın.


Beyazdan beyaza, siyahtan siyaha dedin
Beni şaşırtmadın, hikayeye hayır demedin.
Yüz dönmedi yana, eğilmedi baş,
Şeref yok, haysiyet yok, eklem yok.



Hakikati kötü yaptın, hakikat oldun,
Kendin oldun, kendin gibi duyuldun.
Türk ‘ üm dedin Türklüğünden dönmedin,
Yükseldiğin tepeden düştün, yenmedin.




Gerçek anlamadı cahiller,
Para için şeref ve haysiyet satanlar.
Adına bin iftira bin şiir yazmışlar,
Her adımda senin için bir mezar kazıyorlar.



Ne kaldı dayı degilmi
Oran ya da burası bin kere olmadı mı?
Başına yağmayan taş kalmamış,
Narsistler selamını almadı.




Ne arkadaş ne kalem arkadaşı,
İçinden attı, sert taşı attı…
İsimler yiğitlerin avına çıktı,
Kalp bu ava nasıl katlanır?


Azabın bin kat fazla oldu,
Bir tanesi yaşlanmadı, mini bir sweat ‘ a döndü.
İblisler, şeytanlar bir hükmünü çizdi,
Sadakate kadar kapandı.



Hedefe ulaştılar, kusur dilenenler,
Kuru bir ruh için yol dilenenler.
Bulunan adalet, hak yere yığıldı,
Atını dörde süründürdü.


Aşkın ve aşkın arkası bükülür,
Binlerce fitne dört kenara döküldü.
O o, bu onun et çiğnemesi
Biri güldü, biri yandı, biri sallandı.


Yağmalamış sağ, sağ söz sol aç,
Yalan yakaladı, kötülük tacı koydu.
Şeytan asayı başına topladı,
İnsanlığın kapısı kapandı.


Bana çarpık fitva verdi, düz kalemi kırdı,
Pazarda olfu başlığı.
Kim çarpık konuştu, açıp baktı,
Doğru sözün başında yıldırım çaktı.


Yüzlerce elbise birden giyildi,
Kim satmadı ki düşman olmadı.
Ah bunfa, bu yüzden nokta dedi,
Kim demiş iftira atmak, ismi kazandı.


Kelime siyah giyinmişti, keder dertliydi,
Yiğitler şerefsizin elinde yenildi.
Biri vuruldu, biri asıldı,
Bazıları da sıcak su ile sular altında kaldı.


Bülbül kafeste yandı verdi,
Sünnet dünyası naley-afgan.
Her yerde kan aktı, kan sele döndü,
Acıdı ve kelimenin ışığı söndü.


Kim şair oldu, demişler ki,
Şair memleketin başı köylü oldu.
Var olan oklar da sana seslendi,
Khazan çayıra geldi dayı


Gökyüzünde yüzen kanatlara vurdular,
Yüz çevirdiler ve yüzüstü durdular.
İblisler, şeytanlar size geldi,
Yandın baca dumanında bulunmadın.


Kovuldun, ateşin var, saçın var,
Gittin, keçilere ihtiyacın var.
Her keder, her kuruş tazelenmiş,
Gününüz geceden bin daha oldu.


El açtın ellerini anavatana hayallerinde,
Hayallerin bile gözlerinden kaçtı.
Vatan yolu kapalı, yol,
Hicran yükün dağlardan ağırdır.


Bedenin de ruhun da acı çekiyor,
Bir tanesi iyileşmedi, bin yara geldi!
Bitti bitmedi özgürsün
Mezarın yabancı ülkede kazıldı.


Yasın tutulmadı,can deyilmədi,
Yerliler, tanıdıklar bunu bilmiyordu.
Giymek yerine idealsin,
Sağır duydu, dilsiz gördü.


Ne anladın ne anladın – duydun,
Mezarına yün çorapla kondun.
Mezar ′′ 59 ′′ oldu.
Senin adın arkadaşına yazılmadı.


Dikdin də yollara qəmli gözünü,
Yıllarca o mezarda uyudun.
Uyudun ve gözünü yolda tuttun,
O mezara düz bir yıl koydun.


Fırtına, kar, adı olmadan mezarı yendi,
Birisi içinde kimin olduğunu bilmiyor muydu?
Güneş yok, güneş yok, güneş yok
Nigaran doğumlarından uyudun.


Yatdın Turan, Mişkinazdan sorumsuz,
Siz onlardan memnun değilsiniz, onlar sizden memnun değiller.
Sonsuza dek bir ayrılık vardı,
Ertogrol neredesin bilmiyordu?


Yalnızsın, ne dost ne tanıdık,
Hayat diyen aldatıcı diller de vardı.
Yalakalar, deli atına biner,
Sandılar bunu da imandı,dindi.


Göze takıldılar, göze takıldılar,
Gerçek bataklıkta haklıydılar.
Hatırladın mı, vatan oldular,
Gün geldi vatan bilir bu cümleyi!


Kul olmadık, eğilmedik,
Vatandaşımız seni sevdi.
Başımızda sahtekarlık, sen aydınla,
Karda boranda çiçekler açtın.


Eğlendik, kokladık, doymadık bir an,
Sana düşman diyenlere itaat etmedik.
Sen öldün, onlar öldü, yok oldu,
Onun günahları yerden ve gökten daha fazlaydı!


Bin sevgi bin saygı yazıldı sana,
Nefretle yazıldılar.
Canım şairim güzel şairim
Şairler arasında özel şairim!


Binlerce işkence, işkence ve binlerce sıkı çalışma
Aşkta, aşkta kayboldu.
Dedikoduya bin böldün, kandırdın,
Bir gün oldu, yine Anavatan ‘ a geldin.


Olan arıyla, olan arıyla
Akrabalarınızla tekrar gömüldünüz.
Gözlerini her açtığında bazı şeyleri görürsün,
Yine Cavit gibi görünüyorsun.
Senin için utanan taşlar,
Şerefe, şairim!.. Şerefe sana!




Mazahir Isgandar
www.kafiye.net