Vişne Reçelini Hiç Sevmem

Diyar diyar Anadolu’yu gezmek, havasından suyundan tatmak ne güzel şeydir. Yüz yıllardır, tüm medeniyetlerin ışığı olmuş kalbi olmuş Anadolu’yu! Gezmek görmek yöre yöre insanlarını tanımak… Elbette bir şanstır bu! Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı tartışması tamda bizleri burada ağırlıyor; Vişne Reçelini Hiç Sevmem serüveninde? Kitapta yok yok ! Dilin öneminden, dostluğun paylaşımın, kardeşliğin yüceliğine, aşkın sevdanın insanın yüreğinde derin yaralar açan, o garip sessizliğine değin…

Evet Garip’le tanışmamız da Vişne Reçeli macerasında böylece geçekleşmiş oluyor!Kaptan masaya oturur oturmaz; yeni yetme bir çocuk belirir yanı başında. Buyurun efendim, ne arzu etmiştiniz? Neler yoktu ki cam büfenin altında tüten menüde. Nitekim, kuru var, tandır ,balık, köfte, saç kavurma, mercimek, ezogelin, diye başlar saymaya Garip …

Ah o canım tatlar lezzetler güzel yüzlü tertemiz insanlar Anadolu…Ah çocukluğumuz ninelerimiz o iki göz odalı evlerimiz hayallerimiz canım Anadolu !Keşke bu güzellikler kirletilmese!…

Garip denilince, hepinizin hafızasındaki o hikayenin ‘’ o garip yüzün gözünüzde, ayrıca canlanmasından kendinizi alamayacaksınız! İçinizdeki o çeşmenin gözü kanayacak. Kim bilir nerede, yurdun hangi yöresinde, kasabasında, köyünde, karşılaştığınız ya da yakından tanıdığınız; o çilesi hiç bitmeyen yaşam gelecek sızım sızım geçecek yüreğinizin çağlayanlarından! Alnında ki terleri sırtındaki yüküyle, kocasını çok erken yaşta kaybetmiş bir ananın beş çocuk büyüttüğü zorlu yaşam mücadelesine düşecek yolculuğunuz, belki de anasız babasız büyüyen o üç beş kardeşin yaşam çilesine. Kim bilir belki de bir restoranın kapısında alacağı bahşiş karşılığında, geleni gideni karşılaması için yağmurda çamurda kapıya dikilen ,o genç babanın sefilliğine..İçerleyecek ağlayacaksınız! En lüks arabalar bahşiş verir sanmayın , bahşişsiz kapar günü o bekleyişler sıcak gülümseyişler karşılayışlar .Tüm bunlar bir yana merhametli bir bakıştır imdada yetişen çoğu zaman. İnsanlık dersini kim bilir küçük bir çocuğun tertemiz yüreğinde bulacak kendinizden utanacaksınız. Kazanç sadece kendi ihtiyaçlarını karşılaması için sahip olduğu gücü müydü sahi insanın . Kazanç, paylaşımla yücelmez miydi insan paylaştıkça zenginleşmez miydi? Dolayısıyla kapıdaki emekçinin işçinin haline içerleyen bir kız çocuğunun harçlığı sizin milyonlarınızdan daha değerlidir. O kız çocuklarından biri gelecek ,belki de sıcak gülüşlü bir oğlan canlanıverecek gözlerinizin önünde öylesi ! Yemek esnasında lavaboya gitme bahanesiyle, yanına gidip; amca bunu al derken bile amcayı utandırmaktan itina eden o küçük kızın , harçlığına günlerden beri muhtaç olan amcanın yaşadığı dramın, tam içinde bulacaksınız kendinizi. Ah ki ne ah yurdum insanın çilesi! Vişne Reçeli bu bağlamda mizacı daha yumuşak tutsa da özünde ki dersle tüm bunları bizlere fazlasıyla hissettiriyor.

Sahtecilik, süte su katmak gibi bir şey olsa gerek. Evet masum görünüyor değil mi benzine su katmayla aynı şeydir. Biri aracın bozarak insan hayatını riske atar insana maddi manevi zarar verir; diğeri o sütle büyümeye muhtaç, daha minicik ağzı suyunda kuşlar uçan yavrunun mamasına suyla zehirleyerek büyümesine olumsuz etki yapar. Hangisi daha vicdansız sizce.Sahi vicdanı olan bunu yapabilir miydi? Dolandırıcılık, vurgunculuk, tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp etmek, devletin malı deniz yemeyen domuz anlayışı, hepsi sahteciliğin irili ufaklı sömürüleri değil miydiler ! Ufak demeyin, büyükler; hep ufak hilelerden doğarmış. Yoksa devleti hortumlayanlar zamanında çok masum muydular sanıyorsunuz! Geldikleri yere bile hile ile gelmediler mi sizi bizi hepimizi kandırmadılar mı? Komşunun bahçesinden bir elma aşırmak hileye girmez elbet, göz hakkı denilen şey var. Kimse bir elmayı çalarak gasp ederek tadına bakmayı düşünmez nitekim. Ameller niyetlere göreymiş ya !İnsan olana her daim kendini sorgulamak yakışır, yakışır ki yanlıştan kaçınabilsin. Evet sevgili dostlarım kimisi de, bala reçel katar. Ama hangi reçel, nitekim balın dokusuyla uyuşacak bir çeşit olmalı ki hilenin anlaşılmasını ilk etapta zorlaştırsın. Vicdanlı insan bunu yapar mıydı diye düşünürken ; Garip’in bala kayısı reçeli yerine, vişne reçeli katmasıyla işinden olmasında ki ince detayı bir kez daha düşünecek iyi ahlakı dürüstlüğü sorgulayacaksınız . Kolay şey değildi sahtekarlık kaç yıllık patron, artık sahtecilikte uzman olmuştu. Belki de Garip’in işinden olmasında bir hikmet bulacak iyi ki işinden olmuş diyeceksiniz .Ekmek parası kazanma davasında ne olursa olsun yanlışlık olmamalıydı. Üzüm üzüme baka baka kararır mış zira! Bu olgunluğun kötü manada olmasını sanırım hiç birimiz istemiyiz. Evet patrondu usta değildi lokantanın sahibi .Garip’e ustalık yapacak niteliklere sahip birisi değildi. Usta vasfı taşıyan hiç kimsede hilecilik olamazdı nitekim. Usta işin incikleriyle pişmiş belli bir olgunluğa erişmiş meslek erbabıydı öğreticiydi .Şunun şurasında işe yeni başlayan Garip’e sırf daha çok kazanmak masrafları hile ile en aza indirgemek bunu yaparken de bir yandan müşteri memnuniyetini sağlamak için Garip’i sıkı sıkı tembihleyen lokanta patronunun ustalıkla akası olamazdı. Olsaydı Garip bu kötü tecrübeyi öğrenmezdi patronundan, insana yaraşır hizmet vermeyi itibar görmeyi öğrenirdi . Oysa onurlu ustalar zanaatkarlar yeri gelir kazanmaz, müşterisini memnun eder, hatta zarara girerek yarınlarını garanti altına alan itibar sahibi insanlardılar ki toplum onların güvencesiyle varlığıyla ayakta kalmayı başarmıştır. Yoksa ekmek yerine çokk kiraç yerdik! Dolayısıyla memleket onurlu insanlar ustalar işverenler emekçiler amirler sayesinde bugünlere gelebilmiştir.

Derken Gavur denen şeyin ne olduğunu düşüneceksiniz bir kez daha . Neydi gavur nasıl bir şeydi. Onun da elleri gözleri var mıydı bizim gibi bir şey miydi, yoksa korkunç bir yaratık mıydı diye o korku ve endişeyle birlikte kafamızda şekillenen ulaşılmaz bir şey miydi diye düşenceye dalacaksınız yeniden? Niçin gavur diyordu Fatma Ana kavga edince kocası Mehmet Amcaya diye düşünecek gülümseyeceksiniz. Gavur kötü bir şey olsa gerekti. Gavur; haksız yere ülkeye giren ,topraklarımızı gasp eden, yakan yıkan yağmalayan, kötülüğün diğer adı değil miydi sahi! İnancı vicdanı yoktu zira onların, diye hepimiz bilirdik. Bir de gavurun diğer şekli vardı vardı, anlamak istemediğimiz ayıpladığımız insan yakışmayan bir davranış küçümseme ötekileştirme şekli! Haliyle gavur geldi dediler mi, kaçacak delik arayan bir taraftan da gavur denilen şeyi görmek için o merakın dürtüsüyle, köylü çocuklarının bin bir zahmetle girdikleri muzipliklere gülerken bulacaksınız kendinizi ?Kapı deliğinden bakanı mı ararsın, ağacın tepesine tırmananımı yatağın atına saklanıp bir taraftan örtüyü kaldırıp kaldırıp gavuru görmeye çalışan mı…Sadece çocuklar mıydı gavurun ne olduğunu merak eden. Yetişkinler onlardan farklı mıydılar sahi? Gavur Gelmiş’le, tüm bunlar kafanızda aydınlanırken hepinizin içinde bir şey sızlayacak. Zira yazgısı gavur olanlar bu ve benzeri hikayelerin mizacından en çok nasibini alanlardılar. İnsan olan gavurun yazgısında!

Mizacı daha çok trajikomik olan bu tip hikayelerde komik olanın cehalet olduğunu bir kez daha anlayacak içleneceksiniz.

Onların da elleri vardı, gözleri, aşkları, sevgileri; acıkan, konuşan, gülen, bizim gibi insanlardı gavur dediğimiz şey. Aynı kültürden olmasa da aynı dili konuşmasalar da, kendilerine özgü dili kültürü olan milletlerdiler onlarda insandılar.

Ülkemize akademik bir çalışma için gelen bir profesörün; gavur nedir diye sorduğu soruyu tekrar anımsattı bana Gavur Gelmiş hikayesiyle Zekeriya Hoca.Ne kadar utanmıştım, yüzüm kızarmıştı. Geçiştirmeye çalışmadım en azından kötü bir algı olmadığını ifade etmeye çalıştım, örtmeye uğraştım ayıbımızı. Efendim, Avrupa’da yaşayan milletlere öyle diyoruz Avrupa İnsanı demek, diye izah etmiştim. Anladım diyerek tebessüm etmişti orta yaşlı ihtiyar Alman Profesör. Durumu kurtarıp kurtarmadığımı bilmiyordum tedirgindim, acaba anlamış mıydı diye düşünüyor iç geçiriyordum . Epey bir zaman sonra profesörün memnun tavırları kültürümüze olan alakası sonucu ancak rahatlayabilmiştim. Böyle bir sorunun size yöneltildiğini düşünün. O vakit cevabın ne kadar zor olduğunu anlayacaksınız.

‘’İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir cehalettir !’’Diyen Mustafa Kemal’in bu sözü geliyor aklıma. Çağdaş Medeniyetler seviyesine ulaşılamamasında içinde bulunduğumuz cehaletin, dolayısıyla kaynakların, etkin kişilerce; halkın milletin yararına fayda sağlayacak şekilde, kullanılamamasında gelinilen noktayı geçireceksiniz bir daha aklınızdan; koşulları, şartları sorgulayacaksınız. Sorguluyorum ve cehalete dönüp şöyle bir bakıyorum! Bizim, gavur dediğimiz insanların, bizim buluşlarımızı alarak nereye geldiklerine bakıyorum! Medeniyetin batıya nerden gittiğini Anadolu’ya bakıyorum. Ve eğitimin önemine burada vurgu yapmak istiyorum. ‘’İlim Çin’de de olsa gidip alın!’’ diyen Atatürk’ün yüceliğine ve bize bıraktığı mirasa. Evet, o mirası korumak kollamak her şeyden önce eğitimle mümkündür değil midir?Gavur geldi diye, merakından koşan, etrafında gavur arayan insanlarımıza; millet olmanın ne olduğunu anlatmamız gerekmiyor mu her şeyden? Bir fotoğraf sanatçının gavur olduğun anlayan ha gavur buymuş; resimlerimizi çeken bu insanmış gavur , diyen insanlarımızın cehaletini kendimizde aramamız gerekmiyor mu birazda? Nereye geldik ne öğrettik neyi anlatabildik bizi biz yapan neydi bunları sorguladık mı? İlim neydi ilim kibri kaldırıyor muydu, bağdaşıyor muydu kibirle ilim? Sahi biz bu hayata ne verdik hayattan ne aldık.Benim okumuş yazmış kardeşim en büyük cehalet sizce de bu soruların yanıtında değil miydi? Hepimizin rolü sizce de büyük değil miydi bu sahnede? Geri kalmışlığımızın rolü, önüne geçemediğimiz; yüzbinlerce üniversite mezununun itibarsızlaştığı bu eğitim sisteminde sizce de bizim rolümüz büyük değil mi ? Çürümedi mi artık bu sistem? Peki ; evdeki, sokaktaki, ailedeki eğitime nasıl geçeceğiz eğitimi nerede başlatacağız hiç düşündünüz mü? İlle de her disiplinde bir uzmanlığa sahip olmakla mı cehaleti bitirebileceğiz .Kaldı ki ne kadar uzmanlık o da tartışılır. Siz tüm bunları düşüne dururken, efendim izninizle sinemaya giden bir imam adayıyla, iki kardeşin öyküsüne geçiyorum.

Hikaye bu ya burada da bir dikkat çeken bir içerik vardı, oldukça yumuşatılmış olsa da. Özellikle insanlarımızın ayrıştırıldığı; efendim; Türkçüler Osmanlıcılar gibi bir bölünme sürecinin içine girildiği, toplumumuzun içinde bulunduğu o kaosa geleceksiniz! Burası çok mühim işte! Tarafsızlık ilkesi gereği hakkını vererek işin içinden çıkmak herkesin harcı da değil hikayemizde. Dolayısıyla sinema da film izlemeye giden bu kardeşler elbette ki belli unsurlar içiresinde gösterilen bir filmi izleyeceklerdi! Açık saçık film neyin ,onların ahlaki yapısına ters düşecekti haliyle! İşte tarihi film diye seçtikleri bu filmde, (Osmanlı Sarayını anlatan film) daha yarıya gelmeden sinema salonu dar terk eden kardeşlerin haline çok güleceksiniz evet. Lakin tarihi filmdi ya bu, Osmanlı Sarayını anlatan ,işte burada beklenilmeyen dansözler, eğlence , rakkaseler filan imam adayının ve kardeşlerinin filmi terk etmesine neden figürlerin başını çekiyor. Ve tartışma burada başlıyor. Mesele tartışma bile değil bana sorarsanız. Türk Birliğinin yıpratılmaya çalışıldığı, Atatürk İlke ve İnkilaplarının yozlaştırıldığı; daha Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan buyana ki, dönemimizde bunların amaçlarına belli koşullarda ulaştıklarına tanık oluyoruz. Hani o çok özenilen Osmanlıda ne zaman Yahudi ben Yahudi’yim, Hristiyan ben Hristiyan’ım ,Kürt ben Kürt’üm dedi, Osmanlı parçalanmaya başladı ya ; aynı şey şimdi günümüz Türkiye’sin de de hortladı. Osmanlı imparatorluğu niye parçalandı buna nereden bakıyorsunuz sahi ?Tek yaklaşım sorunu çözüp sizi özünüzden uzaklaştırıyor mu? Evet gelelim en önemli yaklaşıma Milli Birlik ve Beraberlik İlkesine! Ne oldu Laz ben Lazım dedi , ben Süryani’yim ben Osmanlıcıyım, Türküm vs ,ülkede milli birlik ve beraberlik ilkesi tehlikeye girdi. Türk değiliz ,biz Osmanlıcıyız gibi halkın beyninin yıkandığı, halkın bir takım yanlı yayın organları vs gibi nedenlerle Osmanlıcılığa özendirildiği dönemimizin içinde bulunduğumuz saldırının tehditin iç yüzünü göreceksiniz ‘’Halife Değil mi Harun Reşit ‘’bölümünde Biz hepimiz biriz bu böyledir bu bizi biz yapan hakikattir ışığımızdır oysa! Ne Mutlu Türküm Diyene sözü, çatısı altında yaşayan herkesi kapsar ve herkesi özü kanı canı bilir.Biz bu ülkede birlik ve beraberlik içinde kardeşçe yaşayabiliriz .İşte burada provokatörlerin oyununa gelmemiz gerekiyor.Çok okumuş arkadaşım buraya dikkat bak zekanla övünüyorsun ya diplomanla filan içine düştüğün durumu iyi analiz etmelisin etmeliyiz.. Ve ülkenin bu cehaletten çıkamama sebeplerinden birini bulmuş olacaksınız ki hikayemizde işte ilim burada kendini bir kez daha gösterecek sevgili dostlarım.

Osmanlı kimdi Türkler kimdi ? İkisi de hoş değil yanlış bir çatışma ki kardeşi kardeşe kırdırma politikaları entrikaları bunlar. Bu çatışmanın içine girmek doğrumu sürü psikolojisinden ne zaman çıkacağız. Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak iyi ve doğru olanı geliştirmek yanlışı yerinde bırakıp yanlıştan dersler çıkararak yürümekle ilerlemekle mümkün değil midir. Dönemde yaşamış bilim insanlarımızın, çağ açıp çağ kapatan cihan sultanlarımızla övünmek; Türklüğün özü olduğu kadar dönemimizi de bilip sahiplenmek esas özümüzdür bizim .Fatihte bizimdir Mustafa Kemal’de! Kimler adını altın harflerle yazdırmadılar ki buluşlarını isimlerini bu milletin kaderine.. Bilim insanları, tarihçiler, gazeteciler, düşünürler, şairler, siyasetçiler…Onların hepsi biziz, onlar bizim özümüzdür biz onların, dünya kuruldu kurulalı.. Zira ilim ayrım gözetmez tüm insanlığa sunulmuş disiplinler bütünüdür bilim. Biz burada, bu bölünmenin içinden; akılla iradeyle vicdanla kurtulabiliriz ki burada; yine eğitimin önemine vurgu yapmak istiyorum . Dolayısıyla Osmanlının çöküşü sebeplerini ve dönemleri iyi analiz ederek Ülkemize Cumhuriyetimize sımsıkı sarılmamız gerekir. Bu bilinçtir ilimdir başlı başına ki okumuş yazmış insanların bölücülük içerisinde olması kadar korkunç bir şey yoktur. Ve esas cehalet budur …Evet değerli Zekeriya hocam mizacı içtenliğiyle güzel bir eserdi emeğinize yüreğinize bin sağlık diyorum .

Tanıtım :Filiz Kalkışım Çolak

Kitap:Zekeriya Çakabey

www.kafiye.net