Çoban Mustafa Amca


Bir ay kadar önce alışverişten dönerken durup arabasına alan komşumun yanında görmüştüm en son onu. Tanıyamamıştım, öyle çok zayıflamıştı ki. “Nerelerdesin sen Mustafa amca?” dedim hatta heyecanla. “Ben nerlede olduğumu bi bilsem!” dedi o kendine has kinayeli konuşma tarzıyla.

Tahlil raporlarını gösterdi sen anlarsın diyerek. Anlamıştım ama anlamamış gibi yapmak zorunda kalmıştım. Kuzenimin de aynıydı şifa buldu, sen de bulursun inşallah diyebilmiştim sadece.

Bugün kömür parasını yatırmaya giderken aklıma geldi, nasıl oldu diye sordum onunla görüştüğünü bildiğim her işime koşan vefalı komşum öğretmen Hüseyin beye. O sevimsiz tek kelimeyi duyarak sarsıldım bir kez daha. “Öldü!” dedi komşum. “Mustafa amca öldü.”

Bu akşamımı Mustafa amcaya ayırdım. Hatıralarımızı yad ederek, ıssız yuvamda onun için gözyaşı dökerek matemini yaşamak istedim. Duygularım taşarak dayanılmaz hal aldığında hep yaptığım gibi bir de yazmak yazmak yazmak…


Fotoğraflarını buldum tek tek arayarak albümlerden. Ne çok fotoğrafını çekmişim koyunlarıyla birlikte. Genellikle dalgın tüm fotoğraflarında. Sadece torunları yardıma geldiğinde, yeni kuzucuklar doğduğunda ve yeni yavru köpek aldığında neşeli görürdüm onu. “Bak Şeyda teyzesi bak şunun tatlılığına!” diyerek bana da gösterirdi illa ki.


Yedi yıl önce evime ilk yerleştiğim günlerdeki ilk karşılaşmamızdan itibaren tüm hatıralarımız film karesi gibi gözümden geçiyor. Apartmana yumurta, süt getirdiğinde balkonunda gördüğü yeni komşuya hoşgeldinden sonra eliyle heyecanla tepeyi göstererek, o güzelim ege şivesiyle “Bütün burla benim!” deyişini, tepede ilk gezintiye çıktığımdaki sohbetimizde eğilip bir dağ lalesi kopararak uzattığı hali ve ah keşke koparmasaydınız diye inleyişimi de.


Çiçeklerin koparılmasına dayanamadığımı bilmiyordu henüz tabii. Belki hastalığıma üzülmüştü, belki de yalnızlığıma; Safiyane kendince hoş geldiniz demek istemişti.


Sonraki zamanlar o yalnız yalnız sürüsünü otlattı tepemizde, onlarla birlikte Bozdağlara tırmandı yaşlı haliyle. Rüzgarlarla üşüdü, yağmurlarda ıslandı. Ben de huzur yuvamın penceresinden ya da balkonumda çiçeklere saklanmış halimle, kucağımda mırıl mırıl pisiciklerimle, yüzümde hüzünlü tebessümlerle bir başıma hep onları seyrettim.


Bir gün hayal olacaklarını, artık onları hiç göremeyeceğimi ve çok özleyeceğimi bilir gibi bol bol fotoğraflarını çektim. İnternette paylaştığımı da biliyordu. Bazen fotoğraflar dünyayı dolaştı mı Şeyda hanım diye takılırdı hatta, ben de az kaldı yakında meşhur olacaksın Mustafa amca derdim.

Ne yalan söyleyeyim, çok hasta olduğum zamanlarda bazen ölümüm aklıma gelir, kedilerimin ben ölünce ne yapacağını düşünür, üzülürdüm. Yıldız Kenter’in Hanım filmindeki sahibi ölünce sokağa atılan kedisini yağmurda ıslanmaktan kurtaran balıkçı dostuydu o benim için.


Ben ölünce dostluğumuzun hatrına kedilerime onun sahip çıkacağını bile düşünmüştüm. Onun önce öleceği hiç aklıma gelmemişti. Kitabımın giriş yazısında kuzucuklarla birlikte o vardı, şimdi hikayesiyle ölümsüzleşmiş olacak inşallah.


Ruhun şad olsun hayvan sever dostum. Aşk tepemiz, güzel yurdumuzun pek çok doğal güzelliği gibi imar çılgınlığı ile kurban edilerek mahvolmadan önceki fotoğraflarında olduğun gibi, dağ laleleri, papatyalar içinde cennette kuzucuklarınla ol inşallah ve onlara iyi bak; Beni bekleyin. Sizi çok özledim!


Bu dünyada herkesin, her şeyin geçici olduğunu öğretti Rab’bim bir bir yiten dostlar ve çok sevdiğimiz güzelliklerin yok olmasıyla. Güzellikler de, insanlar da fani. Baki olan sadece kendisi. İdraki ve telafisiyle dünyada hiç bir şeye gönül bağlamamak gerek demek ki. Öğrendik şükür.

Önemli olan tek şey, vakti saati geldiğinde, dünyaya geliş amacına hizmet edebilmiş olmanın huzuruyla, rızasına eriştirdiği kullarından olarak selim bir kalple ruhumuzu teslim edebilmek.

Ben kırık gönüllerdeyim diyen, illa bizi bir şekilde teselli ve mutlu eden yüce Rab’bimiz, güllerin efendisi sevgili peygamberimize layık ümmet, can parçası Fatıma annemize layık mümine olabilmeyi ve cemalini görebilmeyi de nasip eylesin yeter ki zamanı geldiğinde inşallah. Amin.

O’na, O ebedi huzura kavuşmak olmalı aşk!


İlla Aşk/ Adevviye Şeyda


“Ben bu dünyaya yanlış gelmiş olacağım ben
Ben öyle her insandan, o kadar uzağım ben



Yine bu gözlerimdir okşanacak şey arar
Yoksa içimde başka bir dünya hasreti var



Uyanır gibi birden bir korkulu rüyadan
O içimden sevdiğim, benim olan dünyadan



Bir ses bana: ‘Gel! ‘ dese, ben o sesi işitsem
Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem…”



Cahit Sıtkı Tarancı




Adevviye Şeyda Karaslan
www.kafiye.net