GÖÇEBE

           



Bahar kokusu geliyor uzak yakın diyarlardan. Hanımeli, zeytin ağaçlarının çiçek kokusu… bahar kokusu geliyor memleketimin dört bir köşesinden. Gökyüzü gök  mavisi, deniz  su yeşili, memleketim rengarenk. Ağaçların yaprakları daha bir yeşil, daha bir kırmızı laleler. Papatyalarda sevda falları almış yürümüş.  Cır cır böcekleri ötmeye hazır bekliyor. Karıncalar toprak yüzeyine çıkmış ekmek derdinde. Kırlangıçlar…  Göç mevsimi gelmiş kuytu köşelerde yuvalarını yapmışlar bile.

Bu yalnızlık, bu dert… Artık iyice ağırlaşmıştı. Ölümünü bekliyordu. Adeta arzuluyordu. Yürek sızılarından kurtulmanın başka bir yolu yoktu. Belki de yıllar öncesinden yapmalıydı bunu.. Hiç olmazsa bu günleri görmezdi. Başka acılar çekmezdi. Acılar, acılar…

Hayatımız zaten acılar üzerine kurulmamış mı ki… Yaşamayı seçen herkes elbette acıyı çekecektir. Onunla yaşamayı öğrenecektir. Acı çekmeden güzel günlerin ne anlamı var. Ayrılık olmadan kavuşmanın anlamı olmadığı gibi. Seni seviyordum bir zamanlar diyebilmek için yeni bir aşka yelken açmış olmak gerekir. Ya da” son”u istemiş olmak…

Temiz havayı solumak için sabah yürüyüşüne çıkıyorum. Ağaçlarından arasından giderek karıncaların yolunu takip ediyorum. Ana karınca yol gösteriyor bana. Hangi yoldan gitmem gerektiğini onu takip ederek anlıyorum. Aklımı yitirdiğimi düşünebilirsiniz. Ama öyle değil? Karıncalar doğanın kanununu benden daha iyi bilir. Hem şu an bunu düşünecek halde değilim. Yolumu bulmam lazım. Bu yol benim yolum. Ana karınca beni bir tepeliğe çıkarıyor. Burada hiç ağaç yok. Çimenler yemyeşil uzanıyor. Etrafımız ağaçlarla dolu; zeytin ağaçları, incir ağaçları, çınarlar… hey gidi koca çınar deyip uzanıyorum koyu gölgesine. Ana karıncaya teşekkür ediyorum. O yoluna devam ediyor beni bırakıp. Ben gölgenin tadını çıkarmak için gözlerimi kapatıyorum. Gökyüzü bana küsüyor. Yağmur bulutlarını üzerime göndermeye başlıyor. Sıkılıyorum. Ayağa kalkıyorum yol almak için. Rehberim bu sefer bir kırlangıç. Göçebe kuş. Keşke benim de kanatlarım olsaydı. Daha kolay takip edebilirdim rehberimi. Fakat yürümüyor uçuyorum. Kırlangıç öyle bir süzülüyor ki gökyüzünde bulutlar dağılıyor. Ona yetişmek için çimenlerin arasından ben de süzülüyorum. Yürümüyor uçuyorum. Bulutlar dağılıyor. Gökyüzü masmavi pırıl pırıl. Durmak yok yola devam. Anladım. Göçebe kuş yoldaşım. Ağaçların üzerindeyim. Özgürce uçmak gibisi var mı.

Yerde bir çocuk. Sapanını  kırlangıca doğru germiş bekliyor. Olamaz küçük çocuk. Bunu yapmamalısın. O göçebe, küçük bir kırlangıç. Yaşam hakkını, uçma hakkını elinden alamazsın. Hem o benim rehberim, yol göstericim. Kırlangıcım olmazsa ben yolumu bulamam. Sonu böyle olmamalı. Göçebem…  Hayır…… hayır! Çocuk elini bırakıyor ve küçücük bir taş kırlangıca isabet ediyor. Ayağım taşa takılıyor ve ben de düşüyorum. Bir yanda kırlangıç bir yanda ben. Uzanmış yatıyoruz… gökyüzü küsüyor. Yağmur bulutlarını gönderiyor. Islanıyoruz. Toprağa karışıyoruz. Yeni bedenlerde can bulmak için.



Derya Balcı
www.kafiye.net