Gittiler

Bir hüzün yeli esti içimde bu akşam
Soğuk ve gümüşten bir sis gözlerimde
Ve önümde
Sararmış bir sokak
Beli bükük silüetler
Geçtiler ağır aksak
Tutup suyunu sıktılar sonra taşın
Ve sağdılar gökyüzünü
Hüzün aktı hüzün üstüne
Şafak rengi gözlerden yaşın yaşın
İçlerine kar yağdı tavansız evlerde
Tavansız evlerde
Gönüller dokudular kanaviçeden
Sonra dostluk şerbeti uzattılar yürekten

Biraz sitemkar
Biraz umutvar
Bir dua
Bir selam
Vesselam…
Göçüp gittiler
Bir buçuk asırlık bir duman maviliğinde
Yittiler
Urbalarına uladıkları bir yama sevincinde
Ellerinin nasırlarını ovarak
Ayazın keskin ıslığını parmak uçlarından kovarak
Hohlayarak
Meydan okuyarak
Katlanarak
Ve katlayarak tüm yoksulluğu çeyiz sandıklarına
Ağlayarak
Gülerek
Kağnı yolları deşerek
Titreyerek
İnleyerek
Anam bacım
Amcam halam aynı kazandan içerek
Göçüp gittiler
Kayalara deşilmiş yollar bırakarak

Bir çıban ucu ağrısı içerek geceleri
İçlerinde volkanlar patlarken
Dışları buz keserek
Gittiler
Sıvası erimiş kerpiçlerin dibinde
Tüm anılarıyla
Ağrılarıyla
Eriyerek
Silinerek…

İlkel şömineden sarkan üç dişli bir çengel
Ve isli bir kazan
Bir de arkalarında
Sabırdan
Saygıdan titreyen kadınlar bırakarak

Bir mintan beyazlığında
Gün ışığında
Yahut gece karanlığında
Ve dinmeyen sancıların suskunluğunda
Gönülden
Yürekten sırmalı bir hal hatır bırakarak
Uzak diyarlardan ısmarlama
Bir nar bir portakal
Bir şifa
Bir vefa
Bir gülüş
Ve emek yorgunu ellerde çekingen bir öpüş bırakarak

Erkek kadını
Kadın erkeği kardeş bilerek
Gülün dikenini yüreğine takarak
Kokusunu, goncasını doğmamış nesillere sunara
k…

Gittiler
Peşinden gitti hatırlar
Yitti sormalar
Ve arkalarında ıssız hastalar
Kimsesiz yaşlılar
Ve köşede nakışlı bir baston bırakarak

Karasabanın kaygan tutağında parlayan emek emek asırlık bir koku
Boyunduruğun tepesinden toprağa düşen ağır bir uyku
Dişleri kırık üç beş yaba
Tavan arasında esrik bir aba
Duvarda bazlama kokulu bir kona..
Dişsiz dövenler
Paslı bir nacak
Ve bir mertekten sarkan kör bir orak bırakarak.
..

Bir hüzün yeli esti içimde bu akşam
Soğuk ve gümüşten bir sis gözlerimde
Ve önümde sararmış bir sokak
Kulak çınlatan bir sessizlik içiyorum gece karanlığında
Ve yıllar öncesinden devşirdiğim sesler kulaklarımda
Sonra uluyan bir rüzgar
Tozan
Savrulan bir tipi
Ve bir kar
Yüzlerce sahipsiz havlama
Boşalmış yüzyıllık avlular
Ve yıkık duvarlardan gelincikli bakışlar…

Olsun!
Ne çıkar!
Toplanmaz mı tekrar dağılan bulutlar?
Gömüp sitemleri, selamlar getireceğiz ağır aksak geçtilerden
Kucaklayıp geleceği umutlar emzireceğiz geçmişten
En yanığından türküler de saklı hala koynumuzda
Söyleyeceğiz şimdi ağıtlarla uyuyan yaslı, mor dağlara
Tenden düşen bir damla ter, gözden düşen bir damla yaşla ıslatarak yüreğimizi

Devşireceğiz kendimizi gidenlerin ardından
Bir kez,
Bir kez daha demleyip biz bizi, içeceğiz asırlık kazanlardan



Ergün Bilgi
www.kafiye.net