YENİDEN OKUL YOLUNDA

Okulumdan ayrı, endişe dolu, yorucu iki yılın sonunda, geceleri gaz lambamla çalıştığım ortaokul son sınıf dersleri ile dışarıdan bitirme sınavları yanında, mektuplaştığımız arkadaşımın sayesinde bilgim olan Hacettepe sağlık koleji laboratuvar bölümüne de aday kaydımı yaptırabilmek için durumumu özetleyen dokunaklı bir mektup yazıp okul idaresine gönderdim. Bir süre sonra kaydımın yapıldığı ve sınav tarihi bilgisi geldi. Yine kıramayacağı dostlarından yardım talebi ile babamı da ikna ederek köyden dokuz kız ve babaları olarak Ankara’ya yola çıktık. Ne büyük heyecandı. Hayatımda ilk kez görecektim Ankara’yı. İki yıl önce Manisa’da parasız yatılı sınavlarına girdiğim gün dilek çeşmesinde sadece yatılı okulda okumayı dilememin sonucu olduğunu hissettiğim ancak hayallerimi aşan bir şeydi bu. Oto gardan okula en yakın otel arayışı gayesiyle Saman pazarına geldik. Tuna Palas oteline yerleştik. Otelin önündeki yoldan geçen arabaların uğultusu, korna sesleriyle koca şehrin gürültüsü hiç alışık olmadığımız, inanılmaz bir şeydi bizim için. Hepimiz çok heyecanlıydık.

Hukuk okuyan köylümüz İbrahim ağabey ve kardeşi Veli rehberlik edecekti bize. Sabah sınav binasına götürdüler bizi sağ olsunlar. İçeri girmek için saati beklerken laboratuvar bölümüne sadece otuz öğrenci alınacağını, onun da sadece ilk on beşinin yatakhane imkanı bulabileceğini öğrendim. Öyle kalabalıktı ki, kim bilir kaç yüz başvuru vardı. Hiç korkmadım nedense, kendime güveniyordum. Elime geçen bir soru bankası kitabından da çalışmıştım. Sınav başladıktan sonra yarım saatte bütün soruları yaptım ve çıktım. Babam neden acele ettin diye kızdı bu kez de diğer amcaların yanında. Kolaydı hepsini yaptım dedim, inanmadı. Sonuçlar iki gün sonra açıklanacaktı. İki gün boyunca Ankara’yı gezdirdi bize İbrahim ağabey. Hacettepe gibi Gençlik parkı da çok yeni ve gözde idi o zamanlar. Kurtuluş parkı ve Kuğulu parka da bayılmıştım. Hep birlikte ilk kez yediğimiz tereyağlı iskendere de. Ve sonuçlar açıklandı. Yatılı okumaya hak kazanmıştım çok şükür.

Mülakatda mektubumdan tanıyan sevgili Esin Esen hocam bir sebeple dışarı çağrılmışken, çıkmadan mülakatı yapan hocaya, “Hocam bu öğrenciyi hemen çıkarmayın lütfen, hemen geliyorum.” diyerek bir aksilikle elenme riskimi bertaraf etmişti Allah razı olsun.

Hemen Alaşehir’e giderek dışarıdan bitirme sınav sonuçlarını aldık. O tarihe kadar ki en yüksek ortalamayı yaptığım söylendi Alaşehir ortaokulu öğretmenleri tarafından. Sadece bir dersin sınavı Ankara’da girdiğim yatılı okul sınavı ile çakıştığından tek dersten borçlu olarak devam edecektim lise eğitimime. Okuldan bildirilen lacivert kıyafetleri aldık, annem bebek desenli, pembe, pazen pijamalar dikti, bavulumu hazırlayıp yola çıktık. Okula vardığımızda iki yıllık hasret, gözyaşı, emek sonunda tam yaklaşmışken bütün hayallerimin yıkılacağı acı bir sürprizin bizi beklediğini bilmiyorduk.

Esin Esen hocam, “Ah ne yaptın sen evladım!“ diyerek dövünmeye başladı elimdeki çıkış belgesini okuyunca. Tek dersten borçlu olarak liseye devam edebilirmişim ancak bu okul üniversite bünyesinde bir sağlık koleji olduğu için borçlu kabul edilemezmiş meğer. Dünya başıma yıkılmıştı, hayat durmuştu… Çaresizce Esin hocamın gözlerine baktım, zor çıkan cılız bir sesle, “Yapacak hiç bir şey yok mu hocam?“ diyebildim. Bir dakika kadar bakıştıktan sonra Esin hocamın gözlerinde bir ışık belirdi. “Milli eğitim bakanına çıkıp dışarıdan bitirmeler için tek ders sınav hakkı isterseniz belki olur, bu olasılık için seni on beş gün bekleyebilirim, yerine yedekten öğrenci çağırmam.” dedi. Gözlerim babama kaydı bu arada, babam olacak şey değil ümitsizliğindeydi. Beni alıp hemen köye gitmekten yanaydı. “Ne olur deneyelim baba!” dedim, halimi gördüğü için kırmadı beni şükür. Elimize verilen adresle köylü baba kız olarak Ankara’da sora sora adresi bulduk. Bina çok katlı idi ve biz asansör kullanmayı bilmiyorduk. Merdivenlerden çıktık mecburen katları saya saya. Sonunda bir odaya aldı bizi bir görevli. Kocaman ihtişamlı bir odaydı. Yine kocaman parlak mobilyadan bir makam masasında izlediğim Türk filmlerinden tanıdığım ve çok sevdiğim Hulusi Kentmen gibi babacan bir amca oturuyordu. Babam ihtişamı görünce çekindi, köylü şapkacığını çıkarıp eline aldı. Zaten merdivenlerde çok yorulmuştu, bir adım geri çekilip beni önde bıraktı ve acıklı bir ses tonuyla; “Konuş kızım!“ dedi.

O andan itibaren son iki yılımı, durumumu anlattım düzgün bir üslupla. Oldukça uzun sürdü özetlemeye çalışsam da. Olmaz deyip kesmemesi için iyi izah etmeliydim. Konuştuğum dakikalar süresince bakan amca yüzünde hiç unutamadığım, bazen neler düşündüğü belli olan, sanki kendi çocukluğunu hatırlamış gibi bir hüzün, çoğunlukla da çok güzel bir tebessümle hayran hayran beni dinledi. Ne sözümü kesti, ne bir şey sordu, ne de bir şey söyledi. Sadece seyretti ve dinledi. Sonunda baş işareti ile peki dedi sadece. Umudum kırılmıştı, galiba bizi ciddiye bile almadı diye düşündüm. Ağzımı bıçak açmaz halde, tarifsiz bir acı içinde kavrularak çaresiz köyümüze döndük. Kapıda karşılayan annemin şaşkın bakışlarıyla ne oldu sorusuna cevap veremeden bavulumu kapıda bırakıp tuvaletin yanındaki küçük odama koştum. Yatağıma kapanıp ağlamaya başladım. Üç gün ne susturabildiler, ne bir lokma yemek yedirebildiler. Sonunda yine hastalanmamdan korktukları için Alaşehir lisesine devam etmeme izin verdiğini söyledi babam. Köyümüzün eski öğretmenlerinden sevgili Ömer öğretmenimiz yardımcı oldu Allah razı olsun, evlerinde kalmam ve kızının formasını vermesiyle liseye başladım hemen.

Sadece bir hafta sonra anneciğimin televizyondaki haberlerden duyup müjdelemesiyle bütün Türkiye için, dışarıdan bitirmelere tek ders sınav hakkı verildiğini öğrendik. Kim olduğunu hep merak ettiğim, hiç unutamadığım, hep minnetle yad ettiğim o babacan bakan amca gereğini yapmış meğer Allah razı olsun. Hemen sınav formalitelerini yerine getirerek yeniden bavulumu alıp Ankara yollarına düştük.

İlla Aşk / Adevviye Şeyda

İlla Aşk kitabım çıktıktan sonra, çok değerli, ilgili bir tarihçi okuyucumun aracı olmasıyla tek ders sınav hakkı verilmesini sağlayan milli eğitim bakanının Ali Naili Erdem olduğunu öğrendim. Verdiği numaradan arayıp randevu alarak Ankara’da, Anadolu kulübünde buluştuk. Hayatımın özel anlarından biri oldu. Kitabımı hediye ettim. Şu an doksan bir yaşında ve çok sağlıklı maşallah. Çok mutlu oldu. Duygulandı.
Hayat bundan sonra ne sürprizlere gebe bilemiyoruz. Daim hayırlar, güzellikler olsun. Amin.


_İlginize çok teşekkür ederim. Yayınevinden ve kimseden fayda yok. Zor yaşadığım ve zor yazdığım hikayemi yine zor da olsa kendim bastırdığım gibi tanıtımını da kendim yapmak, bir şekilde sesimi duyurabilmek zorundayım._


www.kafiye.net