Soğuk Rüya /Çiğdemleri Solan Bozkır (Öykü Kitapları )

Yitirdiklerimiz, hayallerimiz, kavuşamadıklarımız, o hep çok özlediklerimiz, hep yakınımıza düşenler… Kimi zaman bozkırlarda yankılanan laçin çığlıklarıdır bizi bizden alan kimi zaman dağlardan esen ılgıt ılgıt rüzgarlardır, hiç bitmeyen o senfoninin en tatlı nağmelerine bizi yeniden sürükleyen. Dağların eteklerinde dinlenen, körfezlere duvağını estiren yeşil tepelerin hışmıdır. Hüzün döken dağların efkarına haykıran karayelin çığlıklarıdır. Yosunları kurumak üzere sızan bir vadinin; denizlere, ırmağına kavuşma arzusuzla ağlayışıdır. Köpük köpük pınarlarımızdan dökülen kanatlardır özgürlüğümüzün, bizi bize getiren çağlayışlarıdır. Anadolu başkadır, insanı bağrından kopan çığlığı başkadır bebesinin. Ağlayışında çağlayanlara yıkanır sabahlar. Akşam kundağında sarar olgunlaşan sütünden sağılır sızım sızım o tazecik cıvıltılarına kuzusunun. Gök rengi bakışları başkadır, mısır tarlarında ki çatlakların meydan okuduğu siluetidir, ihtiyar ninesinin dedesinin kucağında ilk gözlerini açtığı ana üflenen ezan sevincidir. Duru ırmaklarla yıkanmıştır umutları, karanlığı bilmez Anadolu yağmurunda ıslanmaktır, umudu alnından yuvarlanan terlerine karışan göğün damlacıklarıdır hayalleri. Ekmeği aşı buram buram Anadolu’dur; katıksız, sevdasıdır kınalı gelinin tandır başında edalı nazlı hallerini seyre dalan civanıdır, hamurlu elleridir kaynını doyuran sevdasıdır. Eridir sevdiğidir Anadolu; Çolpanların, Zührelerin, çıplaklığı saflığıdır; derme çatma evin bahçesinde koşturan çocuğudur. Kara lastikleri delik bir ihtiyarın umududur en çok Anadolu! Okuyacak büyük adam olacak Elif kız, Ömer oğlan doktor olacak köydeki hastalara şifa dağıtacak ülkesinin gururu olacak insanlara, fakirlere iyilik dağıtacak para gözlü olmayacak her kesleri muayene edecek. Kimsenin gitmediği köylerin okullarını açacak oradaki çocuklara medeniyeti getirecek, bulguru arpayı satınca bisiklet alacağı Elifi kara gözlü kuzusu ,sarı perçemli oğlancığı Ömeri!… Kendisi için hiçbir zaman bir şey istemeyen Halil Dayının umududur Anadolu’da doğan çocuklar insanlığın kurtuluşudur! İşte sevgili İmdat Avşar hocamız tüm hikayelerinde mutlaka bunu aşılamış insanlığa umut olmuştur , Anadolu Anadolu diye çarpan yiğit merhametli yüreğiyle. Soğuk Rüya’yı okurken istisnasız hiçbirinizin elinden bırakamayacağı kitabı, ısrarla ama ısrarla hepinizin okumasını öneriyorum. Özellikle gençlerin okumasını çok isterim bu kitabı. Onlar ki bizim kurtuluşumuz geleceğimiz; insanlık adına öğrenecekleri her şey ahlaki değerler insanı insan yapan sorgulayan yanlışa haksızlığa bir anda hepinizin yerinizden fırlayıp meydan okuyacağınız bir şaheser zira Soğuk Rüzgar!.Tesirinden kurtulmanız pek kolay olmayacak zira! O yatılı okullarda tıpkı yetimhanelerdeki anasız babasız kimsesiz çocuklar gibi sevgisiz yapayalnız sırf okusun kendisini kurtarsın diye Hatice Teyzelerin Muhammet Abilerin şehre getirdikleri çocukların yalnızlığını yarı aç, yarı tok düşlerle köyünün yollarını tuttuğu hikayelere dalıp gideceksiniz. Kim bilir şehrin metropolün artık müttefiklik, evet ikincil bile diyemeyeciğim, sırf çıkarlar üzerine kurulan saygınlığını yitirmiş insanlıktan yoksun ilişlerin arasında yitirdiğimiz o sızısını unuttuğumuz en çok bize ait olan tek şeyi bizi hatırlayacağız kalbimizden tüm vücudumuza hızla yayılan o acının tesiriyle kendimizi bulacağız! Ninemizin civan perçemi yemeğini, kuzu kulağı kavurmasını özleyeceğiz. Artık hepizimin envai çeşitlilikle dolu olan dolaplarının ne kadar yoksul olduğunu boş olduğunu göreceksiniz. O tarhana kokusuyla doyacaksınız bir saç ayağın üzerinde eski bir bakır tencerede pişen tarhana kokusuyla doyacaksınız. Tandırda pişen ekmeğin pidelerin kokusuyla mest olacaksınız. Bakraçlarda ki yoğurtları kaşıklayacaksınız, kimi zaman komşunun bahçesinden aşırdığınız meyvelerin ağzınızdan akan suyunun tadını hissedeceksiniz dimağınızda! Baştan söyleyeyim tesiri oldukça uzun sürecek belki de hiç bitmeyecek okuduklarınızın. Ağlayacaksınız ya da bir şey düğümlenip gelip boğazınıza oturacak. Eee karşınızdaki Anadolu’nun çığlıklarından ayaza titreyerek sancı sancı doğan bir bebeğin hiçbir şeyi atlamadan her zerreceğinde hissettiği yaşanmışlıkların çırılçıplak öyküsüdür zira! Sonrasında öğretmen olup bir zamanlar pencereyi zorlayan rüzgarın sesinden bir devin onu almaya geleceğini sandığı yatılı okullarda şimdi öğretmenlik yapan ve o yavrulara kol kanat geren, ana olan baba olan bir kalbin yaşadıkları hissettiklerinin sessizliğinde büyüyen çığlıklarını duyacaksınız hala peşinizden koşturan bölüm sonu çığlıklarında .İmdat hocayla gurur duymamak az değil inanın sevgili dostlarım. O güzel kirlenmemiş yüreğiyle insanlığa şark görevine aşkla koşan bir köy çocuğunun öğretmeninin yazdıkları bunlar… Ah o Seyit’in hikayesini okurken nasıl yanacak yüreğiniz nasıl kızacaksınız nerelere gideceksiniz bilseniz. Eminim hepinizin hafızasında hiç unutmadığınız o korku depreşecek hüzün tekrardan. Seyit köylerinde ki okul yangınında babasını kaybetmiş sonrasında şehirdeki yatılı okula yerleştirilmiş bir yetim çocuk. Gece gündüz ağlıyor tabi İmdat hocamız adı gibi imdadına yetişiyor minik Seyit’in. Seyit bir türlü okula alışamıyor köyüne gitmek istiyor babasının atını hayal ediyor. Babası olsaydı atıyla ille de dağları aşar gelirdi Seyit’i görmeye. Aracı olmayan köylerinden ille de atıyla gelir görürdü minik yavrusunu. Ancak kar yığmıştı mübarek ki ancak baharla karlar eriyince komşu köylere İmdat hocanın sözü üzerine bir araca bindirilip varacaktı. Zaten oradan köylerine ulaşması çok kolaydı. Üstelik İmdat hocayla birlikte gideceklerdi. Sözü vardı İmdat hocanın. Babası olsaydı bisiklet alacaktı Seyit’e Seyit bisikletle İmdat hoca babasının atıyla yarışacaklardı köyde. Babası olmasa da İmdat hoca gidecekti Seyit’in köyüne Seyit’i getirecekti karlar eriyince. O zalim Nazan öğretmen o suratsız öğretmenliğin yüz karası eğer aşağılayıp ürkütmeseydi minik Seyit’i! Düşünün bir okul lojmanında bir öğretmen kendi çocuğuna bisiklet almış. Hafta sonu yarı yıl tatili tüm çocuklar köylerine gittiler. Seyit gidemedi ve onun gibi birkaç çocuk daha. Nazan öğretmenin daha doğru cadının oğlu bisiklete biniyor. Sınıf arkadaşlarından birkaç çocuk da Nazan cadısının çocuğunun bisikletinin peşinden koşuyor. Sonra çocuk bisikleti bırakıp gidiyor. Çünkü cadı lojmanın camından çekilin sizi serseriler oğlum sana demedim mi o geri zekalılarla oynamayacaksın çabuk içeri gel. Tabi çocuk bisikleti bırakıp içeri giriyor annesinin korkusuyla. Sonra duvarın dibinden bisikleti izleyen Seyit bisiklete yaklaşıyor yanına çömelip bisiklete dokunuyor pedalını çeviriyor tekerine bakıyor… Tam o esnada bizim çirkin şey yine cama çıkıp seni pis aptal geri zekalı çek ellerini o bisikletten diye Seyit’i azarlıyor gönlünü minicik yüreğini o yılan diliyle görüntüsüyle parçalıyor. Seyit bunun üzerine okuldan kaçıyor. İki gün boyunca Seyit aranıyor .İmdat öğretmenin yüreği kan gölüne dönüyor üzüntüsünden. Sonra haber geliyor köyüne gitmek için koyulduğu dağ yollarında donmuş Halde cesedi bulunuyor!Offfffff Allah’ım feryat Yarabbim! İnanılmaz bir öykü. Ve gerçek. Böyle niceleri var hocamızın birebir yaşayıp kahrolduğu , ne yapsın kendisi de ialtı üstü bir iyi insan hepsine yetmiyor işte sevgili dostlarım yetişemiyor. Neylesin Yüreği paramparça Seyit’i Muhterem’i abdalların nice garip öksüz evladını ölümsüzleştiriyor kanla canla yazdığı mısralarında. Kalemi kalbine saplaya saplaya yazdığını sızlayan renginde göreceksiniz mısraların. Nice hikayeler okudum nice başarılı öyküler lakin bu hikayeler beni başka vurdu. Çünkü çocuk yüreği saflığı vardı mısraların özünde. Ve bir çocuğu güldüremeyen toplumumuza bencilliğimize bir kuşu besleyemeyişimize açgözlülüğümüze veryansın ettim. Sizde edeceksiniz biliyorum. Keşke hep İmdat Öğretmen gibi öğretmelere emanet etsek canlarımızı böyle despot cadı hain insanlığından nasibini alamamış şımarık ruh hastası öğretmeler olmasa canlarımızın yakınlarında. Okuduklarım bana kimleri anımsatmadı ki ;Esma hanımı o zalim kadını bir çocuğu dışlayan hayatıyla oynayan yakinen tanık olduğum Esma öğretmen müsveddesinin mahvettiği çocuğun hayatını. O ruh hastası Mehmet öğretmeni! Okulun suyu akmaz çocuklar su taşıyıp okulu temizliyor. Haliyle çocuk bu su yolunda oyuna dalıyorlar .Geç geldiler diye çocukları elindeki sopa kırılana kadar dövüyor.Yetmiyor suları çocukların başından aşağı döküyor. Çocukların birinin iki dişini kırıyor.Ve daha güçlü olan ağlamıyor inatla dimdik duruyor bu zalimin karşısında diye, sinirden bayılıyor Mehmet öğretmen. Tabi o çocuklar büyüyor ve yanından geçerken bu hasta ruhluları görmüyorlar bile..E mesleğin, bu kutsal mesleğin yüzkaraları bunlar. Ve o gül yüzlü İbrahim öğretmen o baldan tatlı şirin insan geliyor aklıma. Rahmet yağsın üzerine Allah onu nuruyla donatsın! Çocuklara ana baba, çocukların yaralarını saran o manyak müdürün elinden alan İbrahim öğretmen, çocukların sığınağı minyon dağı , sevimli babacan öğretmen. Öğretmenlerin küçümsediği dışladığı defteri kalemi yok diye sınıftan attığı öğrencilere yedek kalem bulunduran o üç kuruşluk maaşıyla çorapsız o yetim çocuğa çorap alan İbrahim öğretmen geliyor aklıma…Ve onun gibi sevgilerimiz anamız babamız sevdiğimiz nice canım öğretmenlerimiz ve hatırlamak dahi istemediğim o kabusların kara yüzleri…Soğuk Rüya ‘da fazlasıyla bunları yaşayacaksınız. Şehnaz Hanımı çok seveceksiniz sağcı ve solcu öğretmelerin atışmalarında ısınacaksınız yer yer gülümseyeceksiniz.Karabağ Sürgünü bir yoksul ailenin dramıyla ciğerleriniz dağlanacak.Yoksulluk sizi de vuracak. Köklerinize kadar cayır cayır yanacaksınız. O küçük kara gözlü kızda sevgiyi sevdayı bulacaksınız. Çocukların her şeye rağmen kir pas yokluk içindeki o güzel gözlerini göreceksiniz ,minik Pünhane’nin gözlerinde.. Hepinizin unutmadığı bir çift göz gelip bir kez daha dolaşacak sizi.Yokluk derken afatlarla yerle bir olan köylünün haline içleneceksiniz .Abdal dedikleri o garip zurnacıların zenginliği yüreğiyle ısınacaksınız. Çizgili yüzlerdeki garipliğin her şeye rağmen onurun sadakatin borcuna sadık olmanın etkisiyle sarsılacaksınız, bir garip abdalın gülümseyince daha da büzülen yer yer gerilen kader çizgilerinde. Ah o güzel yüzlü Müslümanın Rahman Dayının Hacca gitme sevdasında içiniz burkulacak …Ve Hac sevdasıyla Muhammet’e kavuşma sevdasıyla yanan bu nurlu yüzlü insanın gerçek bir Müslümana yakışır tavrıyla kim bilir nerelere gideceksiniz, kimleri çok özlediğinizi anımsayacaksınız.Aynı zamanda kendisine oynanan o küçük oyunda devlete kayıtsız bağlılığını devlet ne yaparsa doğru yapar hükümetimiz sağolsun sloganlarıyla bozkırları inleten o temiz saf günahsız insanlarımızın haklarını savunmak için üzerinize binen sorumluluğun ağırlığı altında ezileceksiniz. Hainlere küfürler savururken o nur yüzlü köylümüze borçlu olduğumuz nefesimizi en çok yine onlar için masumlar için yurdun bucaksız bağları ovalarından canla başla çalışan köylümüz için harcayacaksınız.Onlar sayesinde içtiğimiz suya yediğimiz nimete bir kez daha şükrederken onlara borçlu olduklarınız altında ezileceksiniz.Ah diyar diyar , Anadolum ah anamın saatleri okuma yazma bilmeyen, yer yer beğenmediğimiz dışladığımız köylüler ; o analarımızın yetiştirdiği ,onurlu çalışkan namuslu öğretmenler , fırıncılar, mühendisler, doktorlar, simitçiler sayesinde bu ülkenin ayakta kaldığını anlayacaksınız kim bilir belki de kendinizden, kendinizi o çok beğenmişliğinizden utanacaksınız !Sonra mı daha nice güzellikleri özleyeceksiniz .Bir ağaç kütüğünün acılarını, yok olan hayatların hikayelerinde dinleyeceksiniz. Tahrip edilen doğanın değerini daha iyi anlayıp, sahip çıkmak için var gücünüzle mücadele etmenin bir yiğitlik olduğunu ve yiğitliğin Anadolu’nun namından olduğunu anlayacaksınız. İmdat hoca tüm bunları nasıl yansıttı bizlere, elbette ki saati öğrenmeye çalışan bir türlü öğrenemeyen o masum analardan birinin evladı olduğu için o ruhun her zerresiyle yaradılışa şükretmesini yarınlara umutla bakmasını bildiği için! .Farkı bu zaten o çatısı akıtan evlerin ruhunu o bozkırlarda açan kardelenleri, yaseminleri ,şırıl şırıl dereleri, bizlere getirdiği için ,bozkırın çığlıklarını ruhundan sıyrılırcasına sayfaların suretine okuduğu için!Bu kitap işte bundan bu kadar değerli. Kafelerde çay sigara içen ,sözde entellektüellerin parayla bastırdığı kitaplardan çok farklı olduğu için, içimizden biri olduğu için, bu kadar kıymetli. Eylül Yangınları sizi sararken Anadolu’nun bir dağ köyünde okunan kitapların bir devrim sonucu; tandırda yakılan, şairlerinin, yazarlarının, sahralarınızda yayılan kan rengi çığlıklarını, göreceksiniz duyacaksınız , o tandırın başındaki minik çocuğun hüznünde. Şiirlerin yanışının ruhunda nasıl cızırdadığını işiteceksiniz. Ülkeyi bölmeye çalışanların aydınları ortadan kaldırmak için ta bir dağ başına kadar sırf onları okuyor diye ortadan kaldırılışına belki de bir gencin kelepçeli ellerinin onurlu davasına göreceksiniz bozkırın ovalarında köylerinde …Mis kokan çiçekler arasında seken kuşlardan özgürlük toplayacaksınız demet demet savuracaksınız göğün derinliklerine. Ve analığın sadece kendi çocuğuna analık etmekten sadece doğurmaktan ibaret olmadığını anlayacaksınız, kendi çocuğuna dondurma alırken orada dondurmaya bakan o garip çocuğa bir dondurmayı çok gören kadının kendi çocuğunun elinde aldığı dondurma; üstü başı kirli ,ayağı çıplak çocuğa tiksinerek bakışına kızacak ,belki de böyle bir yaşanmışlığınızdan utanacaksınız. Sahi ana koruyan kollayan değil miydi?.O acılarla canından can ayrılan değil miydi? Madem analık bu kadar değerliydi ,niçin bir ana başka ananın yavrusuna hor bakıyor eziyor küçümsüyor onu görmezden gelebiliyordu! Beyaz Bulutla, Molla Emmiyle, Keremle nerelere nerelere sürüklenmeyeceksiniz!. Anadolu’nun o yüceliği sizleri kanatlarının altına alışında, çiğdemler toplayacaksınız, nergisler biriken kirpiklerinizden bir kuş düşecek avuçlarınıza, solgun çehrenizden ebabiller kalkacak Çiğdemleri Solan Bozkır’da gezinirken…Hepsi zemheri ayazlara titreyen nice yüreklerin soğuyan rüyalarında yüreğinizi yakacak. Kaybedilen değerler için ağlayacaksınız…

Sonra , Anadolu insanın yaşam mücadelesiyle; o saf yürekleriyle yeniden karşılaşacaksınız yer yer ellerinizi başınıza koyup içinizde yankılan o sesin ruhunuzda kamçılanan çığlıklarını işiteceksiniz.. Kimi zaman ağlayacak kimi zaman gülümseyeceksiniz. Abdallığın Anadolu’da ne kadar değerli bir kültür olduğunu düşüneceksiniz .Bir yandan insanların o garip hikayelerine rağmen hayata gülümseyen yüzleriyle ısınacaksınız. Anasının sattığı yoğurtlarla öğretmenin istediği flütü alamayan ve muhteşem zurna çaldığı halde flütü çalamayan, Muhterem’i döven aşağılayan o kibirli budala Nusret hocanın okuldan kaçırdığı okuldan soğuttuğu Muhterem’in hikayesinde Anadolu’nun o yüzüyle gurur duyacaksınız .Atatürk’ün okula gelişinin temsili kutlamalarında zurna çalışıyla nasıl şaşkına uğradığını aşağıladığı o çocuğun ne kadar önemli bir görev için halkın huzuruna coşkuyla çıktığını görünce eşşekten düşmüşe dönüşü karşında içinizden binlerce küfür savuracaksınız o soğuk kasvetli bakışlarına …

Aşsız kalmanın zorluğunu açlığı yokluğu hissedeceksiniz her şeye rağmen gülen o sıcacık yüzlerde.Zaman zaman solan umutlara ağlayacaksınız ki o umutları solduranların o okullara üstelik umudu dağıtması için gönderilen öğretmenler tarafından gerçekleştirilmiş o umutların yüzlerin soldurulmuş oluşuna isyan edeceksiniz! Ne garip amcalardan ne insanlık dersi alacak kendinizden utanacaksınız! Bizim Evin Kıblesin de kim bilir çoktandır unuttuğunuz Müslümana yakışan değerleri anımsayacaksınız belki de sizde Allah’ın huzuruna varacaksınız yıllar sonra. Kıbleyi yanlış hesap etseniz de. Zaten niyetlerden ibarettir ya din sen huzura varda nasıl varırsan var diyeceksiniz. Şeyhin Çavuşu, Heykel ve diğer nice birbirinden güzel hikaye sonlarına gelmeden düşeceksiniz yüzünüzü yalayan gözyaşlarınızı silecek ;yer yer bölüm duraklarında iki büklüm göğün kızıl sağılan sinelerinde aşkı sevdayı Anadolu’yu gusledeceksiniz. Saygıdeğer İmdat hocama çok kıymetli dostum Ergün Bilgi’nin nezdinde teşekkür ediyorum. Böylesi güzel bir dostu ruhuma fısıldadığı için bu doyumsuz ırmaklardan ruhuma doyumsuz sular serptiği için ;sevgili İmdat Avşar hocama bu kadar temiz kaldığı ve insanlığa bu kadar güzle hizmetlerde bulunduğu için. Çünkü sadece öğretmenlik yapmadı hocamız eğitim alanında diğer görevlerde de canla başla yurduna yurt oldu hizmet verdi. Böylesi güzel bir insanla tanışmak onu tanımak onurdu gururdu şahsım için büyük zenginlikti. Kendilerinin önünde saygıyla eğiliyorum. Tüm öğretmenlerin ders çıkaracağı büyük bir hazine bu öykü kitapları. İnsan yetiştirmenin vebali büyüktür ve insan yetiştirmek iki kilo fasulye satmak değildir. Hala bu mesleğin kutsiyetini bilmeyenler şunu unutmasınlar ki kötülük sahibinindir. Emanetinizdir bıraktığınız insanda ki er ya da geç sizi bulacaktır! Sevgilerimle …

Kitap :İmdat Avşar



Tanıtım ve Değerlendirme: Filiz Kalkışım Çolak
www.kafiye.net