SENİ DE SÜRERLER BİR GÜN

Seni de sürerler bir gün
Ey sürgün,
Karanlık dehlizlerde karanlık çağlar şahit
Gelgitlerin kıyılarında binlerce meyyit
Sustuk,
Pustuk..
Zamansız ve amansız bir kabustun
Yedi kıta yakıp üç okyanus kustun
Korsanların, nobranların dilinde din,
Özgürlüğün ak kanatlarında irin oldun

Sürerler seni de bir gün
Duyulmasın hele,
Dibe vuran feryadın, figanın
Göğü inleten ahın…
Hele kırılsın da gençliğin, neslin, kuşağın
Ve çiğnensin de balıkların dişlerinde çiğ çiğ
Torunun, bebeğin, kundağın, uşağın

Seni de sürerler bir gün
Ey sürgün,
Zindan zindan, ülke ülke, kıta kıta
Elbet anlarsın
Çığlıkların boğduğu dalgaları,
Yankıların yuttuğu dağları,
Mavi denizlere küsen martıları,
Gökyüzünde beyaz güvercinlerin niçin uçmadığını
Ve neden sert baktığını yükseklerde uçan kartalların…

Yarınların,
Yarenlerin,
Hayallerin
Gerilmediyse kanlı çarmıhlara,
Kanamadıysa menekşelerin süzgün gözleri
Kararmadıysa yaprakları beyaz papatyaların
Yutmadıysa güneşini simsiyah dumanlar
Ve yakılmadıysa sarı sarı ekin tarlaların
Sıkılmadıysa ayaklarına kör kurşunlar
Ve sekerek yüzükoyun can vermediysen bir kayabaşında
Ve yanı başında
Sıyrılmadıysa denizlerden incecik gergin parmaklar

Seni de sürerler bir gün
Ey sürgün,
Doyamadığın gözler sandıklarda cam olduğunda
Güneş yandığında
Yanan saçların, denizlere ağ olduğunda
Ve haram kılındığında balıklar
Kan kustuğunda
Sustuğunda can
Ve isyana durduğunda bir kızılcık şerbeti
Kuşattığında çepeçevre kansız bir zillet, izzeti
Gök büyük bir sayhayla yere kapandığında
Gözlerin bir ceylanın gözlerinde yandığında
Ve koptuğunda gözlerinde bir ceylanın kıyameti

Seni de sürerler bir gün
Ey sürgün
Biz değildik sadece şimşeklerin namlusuna direnen
Sevdası kör edilen
Aşkları çarmıha gerilen…
Eski kıtalardan, yeni kıtalara
Kolomb’un yetkisi kadar kutsal değildi yaşam
Bir Mohikan’ın kesilen uzun saçları değil miydi
Yamyamların kızıl avuçlarında parlayan
Ve bir kılıcın keskin ağzına dokunan
Masum elden değil miydi
Yeni kıtalara damlayan ilk kan

İşte!
Sürgün reisi
Kızıl derisi
Gök gözlüsü
Siyah tenlisi
Kölemeni
Kölesi…

Seni de sürerler bir gün
Ey sürgün
Düellolara razı değil miydik biz dün, bugün
Kaf dağında yiten hakkaniyet için
Neler yapmadık bir çimdik yaşam için
Buzdan kulübeler yaptık, Eskimolar gibi
Aç, çıplak yaşadık içlerinde bir tutam onur için
Bedel ödeyecektik,
Belki ütopik şehirler de kuracaktık
Hatta asacaktık sürgünü idam sehpalarına
Bir siyahinin kırmızı gözlerinden düşen halkalarla
Ve kurşun dökecektik
Kan ve gözyaşı akan zıvananın iki ucuna

Sürgün çocuklarıydık biz de sürgün aşkların
Direnirdik
Göverirdik
Gönenirdik
Ve tükenirdik azgın dalgalarda
Kan rengi avuntular içerdik taflan denizlerde
Baskınların en yeğinini yerdik karanlıkların göbeğinde
Kallavi bir duruş yollardık sürgünlerin ateşli koynuna
Zıpkın gibi vururduk ölümsüzlüğü
Ölüme gülen gözlerimizle

Seni de sürerler bir gün
Ey sürgün
Bir çavlan düğümlenir şimdi boğazımda boğum boğum…
Boğulurum,
Kara gibi, deniz gibi, kara bir deniz gibi
Sonra bir girdap yutar döne döne ölümden arta kalanlarımı
Bir ölür
Bin dirilirim
Buğday gibi, başak gibi, sapsarı bir deniz gibi
Ne çok gözyaşı sarardık, yalnızlığımıza
Ölüme direnen gülüşlerimizle
Biz sürgün çocukları
Ölümsüzlüğe koşan aşklarıydık sürgün şafakların
Parlardı gözlerimizde bıçak ağzı yanışlar

Alemin özeğindeydi gözlerimiz
Ve gözlerimiz özeğindeydi özgürlüğün

Seni de sürerler bir gün
Ey sürgün,
Zindan zindan, ülke ülke, kıta kıta
Dolanırsın
İbreti alem için
Ayağında paslı bir pranga, boynunda ağır bir halka
Hörgücünde içtiğin kan, yaktığın binlerce can
Ve boynunda katmerli vebali illetli yüzyılların
Sen de sürünürsün bir gün
Ey sürgün,
Kıvranırsın
Dolanırsın
Lanetli bir çıyan gibi üç okyanus, yedi kıta ve bin pişman




Ergün Bilgi
www.kafiye.net