Sabah serinliği. Ahmet Bey kahvaltı için balkondaki masayı hazırlıyordu. Her zamanki gibi domates, salatalık, yeşilbiber, peynir, zeytin, reçel. Birde en kötü alışkanlığım dediği sadece içtiği çay. Hepsini de masaya koydu. Balkonda oturduğu yerden Güzelyalı, Üçkuyular, Balçova’nın denize yakın kısmı ve sitelerden karşıdaki körfezi görüyordu.

Yavaş yavaş bardağındaki çaydan yudumlama yaparken, yiyeceklerden de yemeye gayret ediyordu Ahmet Bey. Bir ara körfezde daha da ileriye takıldı gözler. Denizin içine giren bir yarım ada gibi olan Menteş dağlarını izlemeye daldı dalgın gözlerle. Denizin içerisinde sanki heybetli bir görünüşü vardı sıra dağın. Mağrur bu görüntü; asaleti, öz güveni, şahsiyeti, doğruluğu, dürüstlüğü simgeler gibiydi. Derinden bir ah çekti ve bir yudum çaydan aldı.

Nedense duygulandığında gözlerinde yaşlar süzülür yanaklarından aşağıya. Çocukluğundan bu güne yaşamı geçiverdi gözlerinin önünden. Çocukluğunu yaşayamadı için hala bir çocuk gibi en ufak mutlulukta bile büyük haz alır ve nemlenir gözleri. Başarmak için şartlandırmıştır kendini. Yaşam mücadelesinde çoğu zaman yalnız kalmış ve bu yalnızlıklarla mücadele etmiştir hep Ahmet Bey.

İzmir’e bundan otuz üç yıl önce okumak için gelmişti. Üniversiteyi burada okudu. Bir sürü terslikler ve olumsuz koşullarda okuduktan sonra öğretmenliğe atandı ve yine öğretmenliği burada tamamladı, yirmi altı yıl sonra emekli oldu. Emeklilikten sonra iki yıl İzmir dışında çalışmak için kuruluşlara gitti. Ama şansı yaver gitmedi ve tekrar İzmir’e döndü.

Ahmet Bey; “ Hey güzel Allah’ım. Haydi çocukluğumda ters giden bütün yaşamım, İzmir’de düzelir diye buraya geldim. Memleketimden, kızdıklarımdan, nefret ettiklerimde fersah fersah kaçtım. Belki terslikler burada beni yakalamaz diye. Ne yazık ki terslikler, olumsuzluklar burada da yakamı bırakmadı.

İzmir’de okudum. İzmir’de aşık oldum. İzmir’de öğretmenlik yaptım. Evlendim, çoluk çocuk sahibi oldum. Mutlu olurum diye. Mutluluğu yakalamak için çok uğraştım. Yirmi bir yıl kayın valideyi yanımda çanta gibi taşıdım. İki kayın birader ve baldıza manevi destek verdim. Kendi ailem kabul ettim ve yıllarca beraber olduk. Ama temeller alttan oyulurmuş. Benim temeli de öyle bir oymuşlar ki….  Bina öyle bir sallandı ki, ne temel göründü çöktüğünde ne de temelin altında kalacak olan ben …. Tuzla buz oldum.”

Yerinden kalktı. Salona geçti. Birden sanki rahatsızlanmıştı Ahmet Bey. Hemen tansiyon yükselirse elinin altında bulunması gereken hapı gömleğinin cebine koydu. Telefonu eline aldı. Tekrar salondan balkona çıktı. Kendisini iyi hissetmiyor. Ama yaşamak zorundaydı. Ayakta kalmak göreviydi. Bir takım sorumlulukları vardı. Yüklenmiş olduğu sorumluluk ağır olsa da üstesinden gelmek zorundaydı. Var gücüyle de çalışıyordu. Başarılı olmaya da başladı aslında. Ama yine de ters giden şeyler vardı. Sandalyeye otur. Kendisine çayı tazeledi. Çatalı zeytine batırmak için zeytin tabağına yöneldi. Birden gülümseme geldi.  Hatta neredeyse kahkaha atacak duruma geldi. Hani utanmasa balkonda nara atmak istiyordu, ne yazık ki onu da yapamadı. Sonra yanlış anlaşılır diye bütün hislerine gem vurarak sessizlik vadisine yolculuk almaya başladı.

Gülüp kahkaha atamadı. Sonra söylenmeye başladı yavaş bir biçimde. Ahmet Bey;
“ Hey güzel Allah’ım. Şu halime bak. İzmir’de okudum, aşık oldum, evlendim, öğretmenlik yaptım ve yirmi bir yıl sonra da boşandım. İzmir’de sevenim olduğu kadar düşmanım da vardı. Boşandığım kadın, çevresi ve iki kızım. Bana öyle kızmışlar öyle kızmışlar ki, kayınbiraderim benim imzamı taklit ederek beni ona borçlandırmış, dava etmiş, hep yazışmalar yanlış adresler tabiki. Sonunda yüz milyarın üzerinde maaşa haciz. Ortak eve haciz. Kızlarım derseniz olayı bildiği halde kazıklanmam konusunda ortak çalışmışlar ve bu ortaklıkla ben daha da büyük bir gayya kuyusunun içine girdim. Ömrüm boyunca ödemeye kalksam ödenemeyecek sahte bir borç. Hadi bunlar mali yönden düşman. Bir de hakkı olmadığı için sınıf geçmek için kızanları da buna ekleyelim. Sevenlerle sevmeyenler karşılaşınca belli oluyor. Dostlarımdan Allah razı olsun, düşmanlarıma da düşünme payı ile adalet anlayışı vererek yaptıkları şerefsizliği, ahlaksızlığı, düzen bazlığı görmelerini sağla.

Otuz üç yıldır İzmir sokaklarındaki kedi ve köpekler dostumdu. Onlarla karşılaşınca selamlaşırdım Allah’ım. Bazen onları okşardım. Ama dün ilk defa bir köpeğin hışmına uğradım. Bu ne demek diye de düşünüyorum. Haydi insanlar çıkarları için düşman oldular. Ya bu sokaktaki sarı tüylü, iri yarı köpeğe ne oldu? Onun tarlasını mı çiğnedim? Yoksa lokmasını mı ağzından aldım? Sinsice arkamdan gelerek sağ bacağımın kaval kemiğine sarılı etten koparmak istemesi neydi?

Düşünüyorum da; artık doğanın dengesi bozulmuş. Kişilerin çıkarlarına dokunmadan nasıl insanlar haksız kazanç elde etmek istiyorlarsa, hayvanlar arasında da haksız kazanç elde etmek isteyenler var. Tek düşmanım iki ayaklı hayvanlar derken, şimdi dört ayaklı köpeklerin bazıları da düşman olmaya başladı şahsıma karşı hiçbir suçum yokken. Aslında çocukluğumdan bu yana devam eden şanssızlığım, yolda sakin sakin giderken eve, sessiz ve sinsice arkamdan gelen bir köpek dişlerini bacağıma geçiriverdi. Şimdi iki ayaklı düşmanlardan korunmam gerektiği kadar, dört ayaklı bana düşman olabilecek olan köpeklerden de korunmam gerekecek. Sokakta dikkatli gitmem gerekiyor. Nerede terslik, nerede kötülük, nerede bela, dönüp dolaşıp beni buluyor. Hey güzel Allah’ım, hikmetinden sual olunmaz. Yalnız bu kulunu fazla imtihan için zorlama. Hani Nasreddin Hoca misali olmasın. Tam alıştı derken, öbür dünyadaki yerimize göç eylemeyelim şu sıralar.

Daha tanışmam gereken güzeller güzeli, insanların en iyisi, manevi destekçimi dünya gözüyle kucaklayamadım. Ona sarılayım, kucaklayayım, kokusunu bir alayım. Ondan sonra sen ne kadar iki ayaklı, dört ayaklı köpek varsa yine üzerime sal. Şu sıra tansiyonum yükselmesin yeter.” dedi. Bardağından bir yudum daha çay adlı.

Artık sabah kahvaltısını bitirmişti. Sağlığı açısından kullandığı ve her sabah alması gereken yüksek tansiyon hapını aldı. Masanın üzerindeki tabakları mutfağa taşımaya başladı. Yavaştan da İzmir körfezine özel esen sabah imbatı yüzünü yaladı geçti.

İzmir 07.06.2009
Hüseyin  DURMUŞ 
  
www.kafiye.net