SONUN BAŞLANGICI

Masum bir Pazar sabahıydı.
Gamze pastaneden gelen mis gibi kokularla uyanmıştı. Güneş pencereden içeriye süzülürken, uzandığı yerden kafasını kaldırdı. Perdedeki aralıktan dışarıya doğru baktığında, evinin altındaki pastanenin hemen karşısında bekliyordu. Elinde bir demet yasemin çiçeği ile.
Pazar sabahları hep masumdu onun için. Çünkü her Pazar bilirdi oracıkta beklediğini.
Apar topar eşofmanlarını giyip, koştura koştura , merdivenleri ikişer ikişer atlayarak sevgilisinin yanına iniyordu. Evleri ahşap tahta merdivenleri olan eski bir evdi. Nereden bilirdi masum zannettiği o Pazar sabahının sonu olacağını. Ya da sonun başlangıcı. Gözünü açtığımda yarı baygın hastane odasındaydı. Neler olmuştu hiç hatırlamıyordu. Kolunda bir serum ve etrafında ailesi vardı. Yastığının hemen başındaki yasemin çiçeğinin kokusunu duyunca ‘Yusuf nerede’ dedi? İlk sözü bu oldu. Başına gelenlerden daha çok onu merak etmişti. Zavallı anneciği saçlarıı okşayarak ‘Yusuf kapının önünde merak etme’ dedi. Kardeşi hemen Yusuf’u çağırmıştı. Yusuf’u yanına geldiğinde herkez odadan dışarıya çıktı onları yalnız bıraktılar. Yufus sevgilisin yanına oturdu ellerini ellerinin arsına alıp ‘ellerin üşümüş’ dedi. Gamze narkozunda etkisiyle mahmurlaşmıştı. Neler olduğuna bir türlü anlam veremiyordu. Yusuf Gamze’nin gözündeki yaşları sildikten sonra anlatmaya başladı. ‘Sen benim yanıma gelirken küçükbir kaza oldu. Ama hiç korkma her şey geride kalacak.’ dediğinde o siren sesi kulaklarında çınladı. Evet her şey geride kalacaktı artık yürümeyecek hatta koşamayacaktı. Evlerinin az ilerindeki Hastaneye hasta yetiştiren ambulansı fark etmemişti bile. Oracıkta yığılıp kaldığında tek şansı ona bir ambulansın çarpmasıydı ve hastanenin hemen birkaç bina ileride olması. O anın ruh hali ile kafasını diğer tarafa çevirmiş olanı biteni dinlerken sevgilisine doğru dönüp gözlerine b/akmak istiyordu ama b/akamıyordu. Bir Pazar sabahı düşünde. infaz edilen bir mağdurdu artık. Ellerini sevgilisinin avuç içinde ısıtmaya çalışırken d/üşüyordu hastane odasında bilinmez bir boşluğun içine.
Akşam çökmüş hava kararmaya başlamıştı. Annesi, babası, kardeşleri ve Yusuf başından bir an olsun ayrılmıyorlardı. Avuçlarında sakladığı umutları bir anlık dikkatsizliği yüzünden sonunu bilemediği bir geleceğe buruşturulup atılmıştı. Hastanede kaldığı sekiz günlük süre içinde bir daha yürüyemeyeceğini bilmenin acısı onu kahrediyor ve çevredekileri üzüyordu. NE karda ayak izi olacaktı artık ne de çamurda. Asla yürüyemeyecekti. Oysa herkesin çılgın kızıydı. İçi içine sığmaz her işini, hızlı koşar adım hallederdi. Ama şimdi oynatamıyordu bile bacaklarını. Ruhsuz bir bedenden farksız hissediyordu kendini.
Hastaneden taburcu olup eve döndüğünde artık her işini annesi hallediyordu. Tekerlekli sandalyede sadece annesinin götürdüğü yerlere gidebiliyordu. Bazen Yusuf onu evden alıyor dolaştırıyordu. Ama Yusuf eskisi gibi davranmıyordu ona. Acıyarak incitirim korkusuyla yaklaşıyor ve buda Gamze’nin canını çok yakıyordu. Kızsal bir histi anlamıştı artık eskisi gibi olamayacaklarını ve onu bırakıp gideceğini. Geceleri pencerenin hemen önünde tekerlekli sandelyesinde kitap okurdu. Yusuf ise çoğu gece yine aynı yerde elinde sigara ile beklerdi. Orada öylece Gamze’ye hissettirmeden düşünceli ve çaresizce pencereye doğru bakardı. Gamze perdenin aralığından onu görür ve düşüncelere dalardı. Paranoyak sancılara kurban ederdi bütün yaşanmışlıkları.
Yaklaşık bir ay bu böyle devam etti. Tüm işlerini annesi yapıyor kardeşleri onu neşelendirmek için etrafından ayrılmıyor, arada da Yusuf’la dolaşmaya çıkıyordu. Yusuf vicdanının sesiyle sanki hasta bakıcı edasına bürünüp defalarca biryerin ağrıyor mu diye sorardı. Gamze o gün dayanamayıp patladı. ‘Neler oluyor neden benden uzaklaştın, ben yine aynı benim sen böyle yapmaya devam ettikçe ben daha da içime kapanıyorum beni istemiyorsan söyle’ diye tartışmaya başlamışlardı. Yusuf sinirli bir yüz ifadesiyle ‘yok bir şey bugünlerde çok çalışıyorum yoruluyorum’ diyerek sözlerini geçiştirmeye çalışmıştı. Onu eve bıraktıktan birkaç saat sonra Yusuf’un annesi Gamze’lere gelmişti. Annesiyle mutfakta kahve içiyorlardı. Kapı aralıktı. Konuşmaları duyabiliyordu. Artık ondan Yusuf’a eş olamayacağını ve görüşmemeleri gerektiğinden bahsediyordu. Canı o kadar çok yanmıştı ki. Gamze kimseyle konuşmuyor iyice içine kapanmıştı. Gözü pencerede hep onun gelmesini bekliyordu. Dört gün sonra acı bir ambulans sesiyle uyandı. Yusuf evden işe gitmek için çıktığında yarı uykulu karşıdan karşıya geçerken bir araba çarpmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Annesi gelip olanları anlattığında sadece şunu demişti.

‘Demek ki son değilmiş benim için sonun başlangıcı bu anne!!’

Yasemin ünlü 10.02.2011
www.kafiye.net