NİYE GELDİNİZ

Tek katlı evin tuğlaları gözüküyordu dış sıvasını yaptıracak parayı henüz denkleştirememişlerdi. Olsun kendi evin olduktan sonra sıvası bir kaç yıl sonra olsa da olurdu. Beş çocukları vardı. Dördü erkek evlat gurbete gitmiş ekmek parası için çil yavrusu gibi dağılmışlardı. Bir kız kalmıştı elinde, o da okumak polis olmak istiyordu. Önce karşı çıktı, kızdan polis mi olurdu? Köydeki kız öğretmen zor ikna etmişti kızını okutmayı. Yatılı okullarda yıllarca okudu kızı ve üniforma ile gururla geldi köyüne. O gün ne kadar da göğsü kabarmış, yüreği tarifsiz mutluluklarla atmıştı, kızına sarılırken gururlanmıştı. Köyde herkes imrenerek bakmış ve bizim köyden de polis var artık diye sevinmişti.

Maaşının önemli bir kısmını babasına gönderdi ve oturdukları iki göz evi yaptırdılar. Kızı olmasaydı hâlâ o her tarafından rüzgar giren eski evde kışın aman vermeyen romatizma ağrıları ile uykusuz sabahlayacaktı. Dış sıvası olmasa da ev artık rüzgar almıyor ısınıyordu. Her gün dua etti kızına, şükür etti kızını veren yaradana.

Bir öğle vakti tozlu köy yolunda bir kaç araba tozu dumana katarak köye geldi. Önce çocuklar koştular arabaların yanına , sonra köyün yaşlı muhtarı. Ayakları ağrıyor, eskİsi gibi hızlı yürüyemiyordu, genede kapıdan çıktı ve gelenlere doğru bastonla ağır adımlarla yaklaştı. Gelenlerin yüzünden bir tuhaflık olduğunu anladı. Yanlarında ambulans vardı, doktor vardı. Jandarma komutanının gözleri yere bakıyordu. Muhtar ve ihtiyar heyeti koluna girdi ve onu kendi evine doğru çevirdi. Yaşlı Adam şaşırdı, neler oluyordu? Bu işte hayır yoktu, bunca devletin önemli adamı onun fakirhanesinde ne arayacaktı? Sonra kızının polis olduğunu hatırladı. Belkide kızı polis olduğu için onun evinde soğuk bir ayran içeçeklerdi. Buna inanmak istedi, hemde tüm kalbiyle iyi düşünmek istedi. Sorduğu kısa sorulara, kısa cevaplar veriyorlardı. Beyni durdu ve adeta onu ayakları sürüklenircesine evine götürdüler. Kapıyı muhtar çaldı ve hayatının diğer yarısı kapıyı açtı.

Kadın kapının önündekileri görünce elindeki süpürgeyi yere attı. Anlamıştı, yüreğine saplanan ağrıdan ve gelenlerin yüzünden. Ayakkabılarını çıkardı içeri girenler ve ardı ardına küçük odaya girdiler. 
-Niye geldiniz? Niye geldiniz? Diye feryat etmeye başladı. Çırpınıyor ve komşu kadınların kollarını kuvvetle tutan kollarından kurtulmaya çalışıyordu. Anladı yüreğinin parçasının, Can’ının yok olduğunu, onlar söylemese de toplanıp gelmelerinden anladı. Yüreği o kadar çok daraldı ki ağrı ve acılara dayanamadı orada yığıldı kaldı. Artık dünyayı görmenin ve kızının parasıyla yapılan bu evde yaşamanın hiç anlamı kalmamıştı. Gözlerini bu acımasız dünyaya bir daha bakmamak üzere kapattı. İki mezar Yanyana kazıldı, birisinin tabutunun üzerinde Albayrak, diğerinin de al yazma vardı. Onu dünyaya getirdiği gibi, gene koynunda toprak ananın bağrında uyuttu anası. 

Her Bahar’da iki mezarın üzerinde de sadece al kırmızı gelincikler çıktı. İnce uzun boyunlarını havaya kaldırıp, şiddetli rüzgara direnmeye çalıştılar ve bir süre sonra da al kırmızı yapraklarını rüzgara savurup yok oldular …

Nejla BILGIN
www.kafiye.net