MEKANSIZLAR

Genç kız Taksim meydanında dört kez tam tur döndü beklediği kişi gelmemişti. Gözlerini meydanda dolaşan insanların arasında dolaştırıyor ve uzaktan gözüken her uzun boylu gelen için “bu o olsun” diye dua ediyordu. Akşam karanlığı ince ipek perdeyi yavaşça gökyüzüne doğru çekiyordu. Meydanın her yönüne giden insanların evlerine gitmek için karınca gibi telaşlı koşturması içinde başıboş dolaşan, kimsesizlerin yüreğine gariplik ve çaresizlik duyguları da temel atmaya başlamıştı. Beklenen ise henüz gelmemişti. Ya gelmezse! Genç kız bu düşünceyi kafasından kovmaya çalışıyordu. Gelmek zorundaydı, söz vermişti, gelmesi gerekiyordu.

Meydanda Suriye kökenli koyu tenli sakallı tuhaf bakışlı genç adamlar gözleriyle etrafı tarıyordu. Aynı genç adamla birkaç kez karşılaştığını fark etti, adam sanki onu takip ediyor ve delici bakışlarını üzerinde gezdiriyordu. Huzursuz oldu ve sular idaresinin duvarının dibinde duran çiçekçilerin önlerinden ağır adımlarla ilerledi. Renkli ve albenili taze çiçekler inşaat halindeki meydanda gecekonduda piyano gibi abes duruyordu. Çiçek satan esmer vatandaşlar ise uykulu, yorgun ve bezgin bakışlarla insanlara bakıyor, yılların satış tecrübesi ile gözleriyle çiçeklerin fotografını çekenlerle, çiçek almaya niyetli olanları şıp diye ayırıyordu. Kısaca onlarda müşteri olmayan insanlarla konuşma zahmetine girmiyordu.

Genç kız beklediği kişinin çok daha gecikeceğini düşündü ve Tarlabaşı istikametine doğru amaçsızca yürüdü bu arada gözü kendisini takip eden esmer tenli yabancıdaydı. Tarlabaşı Şişhane istikametinde ise eski binaların yola bakan kuytu köşelerinde ortayaşın üzerinde bezgin bakışlı kadınlar ve çok daha genç yaşta üzerlerinde abartı açık kıyafetlerle kadın görünümlü genç erkeklerin durduklarını gördü. Insanlar onlara bulaşmadan yollarına devam ediyordu. Göz ucuyla bu insanlara baktı, vurdumduymaz ve abartılı neşeli tavırları ile sanki yaşadıkları yaşamla alay eder gibi halleri vardı. Üstlerindeki kadınsı kıyafetler erkek sesi ile konuşan kişilerde oldukça tuhaf duruyordu. Etrafına baktı ve kendisini takip ettiğini düşündüğü kişiyi göremeyince rahatladı.

Şişli emniyet Müdürlüğünde ise bir adam nezarette demirleri yumrukluyor ve beni dışarı çıkarın diye bağırıyordu. Keyif verici madde içtikten sonra araba kullanırken trafik polisine çarpmış ve ağır yaralamıştı. Saatlerdir demir parmaklıkların ardındaydı.

Genç kız meydandakilere baktı, ben bunlar gibi ünsüz olmayacağım bir gün bu dolaştığım sokaklarda herkes beni tanıyacak diye düşündü ve bu düşüncenin hayali bile onu gülümsetti. Ünlü olacaktı, hemde çok ünlü ve bir gün herkes ondan bahsedecekti.
Bu sırada yanına mini etekli ve erkek sesli birisi yaklaştı ve ona adı ile hitap etti. Gözlerinin önü karardı ve başı döndü, açlık, susuzluk, birde duygu yoğunluğu onu yormuştu.
“Balım burada ne arıyorsun? Aynı yerde saatlerdir dolaşıp duruyorsun?
Sözü kulaklarında çınlamaya devam ediyordu. Onun telefonda konuştuğu kişi erkekti oysa bu kadın görünümlü bir erkekti. Fakat ses sanki aynı sesti… Gözleri ise o ekranda gördüğü gözlere çok benziyordu sadece kadın gibi makyajlıydı. Iki ay boyunca saatlerce bilgisayarda yazışmişlar ve iki kezde telefonda konuşmuşlardı. O telefon numarasına ise şuanda ulaşılamıyordu. Yer yarılmış ve sanki kaybolmuştu.

Bu sırada ona yardım eden kadın görünümlü erkek telefonla bir arkadaşını arıyor ve “Balım buraya gel, yardıma ihtiyacı olan bir yaban güvercini var” diyordu.

Balım fenalaşmıştı ve söylenenleri anlayamıyordu. Bir adam kolları ile herkesi yana doğru iterek yolu açtı ve Balım’a doğru baktı. Balım gözlerini araladı ve o yeşil gözleri gördüğü an toparlandı o gelmişti işte sonunda. Yüreği heyecanla atmaya başladı. O yeşil gözlü adam ise elindeki telsiz ile bir yerlere bir şeyler anlatmakta meşguldü. Balım’a döndü ve…

Nejla BILGIN
www.kafiye.net