Dünya Gurbetinden Ne Güzel Geçtin

Hatice Eğilmez Kaya
Kimimize gerçek gibi görünse de, dünya hayalden bir bahçe… Çoğumuz onu sıla bilsek de gurbetin ta kendisi… Kavgayla, hırsla, vahşetle, şiddetle geçenlerimiz var bu gurbetten. Sövenlerimiz, sayanlarımız; hiçbir zaman nefsi de, gözü de, gönlü de doymayanlarımız var. Fakat Sen, ey nebiler nebisi dünya gurbetinden ne güzel geçtin. Ezmeden ve üzmeden… Daima severek ve daima sevilerek…

Maddeler âleminde yaşarken, manalar mülküne hicret ettikten sonra da; hiçbir peygamber Sen’in kadar ümmeti tarafından sevilmedi. Ashabın, nurdan saçın sakalın tıraş edildiğinde; toprakla hem dem olurlardı yere düşen tellerden paylarına bir tutam hazine düşsün diye. Bizler ise Sakalı Şerif’ine yüz sürmeyi sonsuz bir bahtiyarlık sayıyoruz, düşlerimizde bile görmeye Sen’i kıyamıyoruz. Beyhude ömürlerimiz boyunca uykularımızda, bir kez olsun Sen’in hayaline rastlamak, nimetlerin en değerlilerinden… İltifatına nail olmak ise olsa olsa “ballar balıdır.” Derbeder sinelerimiz, sükûta ermez başlarımız ancak Sen’in gölgende şifa bulur.

Zengin miydin? Maddeten hayır. Manada şüphesiz ki evet… Fena âlemini terk edip beka yurduna göçerken malın mülkün yoktu. Sert bir hasırın üzerinde uyurdun. Uyandığında mübarek bedeninde izi kalırdı mütevazı döşeğinin. Uyku da değildi ya Seninki. Hafifçe uyurdun Sen. Derin uykular biz gafiller için… Yastığın kolundu. Endişen yalnız ve yalnız ümmetinin akıbetiydi. Yaratılmış her kul “ben ben” derken Sen “ümmetim ümmetim” derdin. Böylesine kutlu bir kalbin dünya malı neyine…

Nefret… Ne kadar kötü ne kadar korkunç bir his… Bizlerde fazlasıyla mevcut… Sen güzeller güzeli heybene nefret mefhumunu almadın. “Seviniz!” dedin bizlere. “Rabbiniz için birbirinizi seviniz.” Kötü, Hak olmayan işlerden uzak durmamızı vasiyet eyledin. Gerekmedikçe, Hak için olmadıkça kavgayı ve saldırıyı yasak saydın hem kendine hem de bize.

Kin yani öç alma hissi, kalbine girmek şöyle dursun; mahalline dahi yaklaşamadı. Malikü’l Mülk Sen’in hatırına “Ol!” dedi kâinata. Kâinat oldu. Murat etseydin eğer, Sana eziyet edenleri helâk etmek diledi. Sen “Hayır!” dedin “Ya Rabbim ya onların soyundan iyiler gelecekse…” Biz sıradan faniler böyle bir hatıra sahip olsaydık, neler yapmazdık?

Allah’tan korkmamızı öğütledin daima bize. Öğüdün başımızın tacıdır. Allah korkusu olan, gönül yıkmaz. Allah korkusu olan; haramdan uzak durur, hiçbir canlının hakkına el uzatmaz. Öyle bir terbiye eder ki nefsini, âlem o nefse şaşar… Ve o nefis cümle yaratılmışı aşar.

İman edenlerin en mükemmelisin Sen, şaşkınlığa meyyal akıllarımızın rehberi, kararsız gönüllerimizin Sultan’ısın. Münafıklığın üç alameti vardı Sana göre: Yalan söylemek, verilen sözde durmamak ve emanete ihanet… Bu yüzden henüz peygamberlikle müjdelenmeden önce dahi Muhemmedü’l Emin’din. Ahde vefa sahibiydin. Dürüsttün, dosdoğruydun tıpkı ilk harf gibi. Eğer kendisine inanılmaz olsaydın koskoca Ebubekir (r.a), “Mirac Hadisesi”ni başkalarından duyduğunda “Muhammed (s.a.v.) söylediyse doğrudur!” diyebilir miydi? Kutsal çağrını işiten, gönlü aydınlık olan herkes, peşine hiç tereddütsüz düşebilir miydi? 
Yolun da dosdoğru, Sen’in izin de. Ne mutlu yolundan yürüyenlere, izini takip edebilenlere, nefislerine uymayıp nuruna sırtını dönmeyenlere, Medine’nin Gülü’nü tek rehber bilenlere… Onlar ki gölgelerinin peşinden gitmezler. Gölgeleri ardınca koşar onların. Biz de onlardan olalım, biz de onlardan olalım.

“Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız!” diyendin Sen. Sömürünün her türlüsü düpedüz iğrenç… Emek dünyanın en kutsal kavramlarından biri… Emek evrenseldir, diyorlar. Doğru… Sen adildin Rabbimizden gelen bir ilhamla. “Emek sahibinin hakkını teri soğumadan veriniz!” diyendin. Bizler de işittik, kabul ettik her sözün gibi bunu da…

Zaman akıyor sonsuzluk zannedilen bir mecrada. Günler, yıllar, asırlar devriliyor onun bu delişmen akış karşısında. Gelip geçici bir dünyanın arsız misafirleriyiz biz. Çoğumuz “hesap günü”nden habersiz… Birçoğumuz da o “müthiş günü” unutup durmada… Oysa Sen bize güzel hallerinle, güzel sözlerinle Rabbimize döneceğimiz hakikatini hatırlatıp durdun. Bu hakikate vakıf olan bir kul nasıl olur da böyle aç, böyle vahşi, böyle hodbin, böyle umursamaz yaşar dünyada? Sen’in sırlı sözlerini dinlemeliyiz oysa topraktan gelen, toprağa dönecek olan tenlerimizle, sonsuzluğa aday canlarımızla…

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net