Merhaba,
Günlerdir yazacak birşeylerim var. Fakat yorgunluktan kafamı toparlayıp o hissi ele alamadım bir türlü. Demişler ya geç olsun güç olmasın. Hem bekleriz değil mi Ali?

Şuanki hâle hasret kalmışım. Ne zamandır bunu yapmıyorum bilmiyorum. Bu belki sizin için günlük ve sıradan bir şey olabilir fakat benim için ne de ayrı. Uzun uzun zamandan sonra koltukta ayaklarımı uzatıp zap yapıyorum. Farkında olmadan mutfakta vakit geçirmekten de tiksinmişim. Bir müddet bilgisayarımı falan da görmek istemiyorum. Aslında bir müddet insan da görmek istemiyorum. Şiir de. Ve içine anlam doldurduğum her şeyi de. Böyle anlamsız anlamsız programlar izleyip kafa boşaltmak ve gribimi en kısa zamanda gecirmek istiyorum. Hatta biri bana çay demlesin, hep el üstünde tutsun pohpohlasın da istiyorum. Bir de mumkunse portakal çiçeği dizsin istiyorum. Mathilda’nın gonderdigi fanzin hâlâ postanede, onu da alsın istiyorum. (Bu arada özür dilerim Mathilda, alacağız söz.gunlerdir unuttum ben onu orada e sen de hatırlatmadın, neyse o bende)

Dün eve gelip uykuya attım kendimi. Ömer’i arayıp nolur beni uyandırma anahtari çektim sen gelirsin dedim. Saatlerce uyudum. Sonra sağolsun omer bir şeyler hazırlamış uyandım ki yutkunamıyorum. Bu yazın ilk dondurması deyip deyip her şeyi hop mideye indirmek senin neyine. İyi olur.

Birkaç gün dinlenip derslere başlamayı planlıyorum. Vize final bitince de hemen kpss. Yarın Ömer ygsye girecek, ilk defa kendim olmadan birini beklicem. Stressizlik çok hoş. Dün Mine’ye bıraktım hangi filmi istiyorsan ona girelim dedim. Beklediğim film yoktu. Annemin yarasi diye bir filme girdik. Neden bu kadar çok beğendim bilmiyorum. Salon bomboştu. Bir yanımda Mine vardı diğer yanim boştu. Ben yinede elimi boş olan yere de koydum. Filmin sonunda mine de bende oturduğumuz koltuklarda kendi içimize katlanmis, en sessiz şekilde aglamayi sonlandirmak için cirpiniyor birbirimizi de çırpıyorduk. Ben çok çırpınıp yoruldum.

Bu arada insanın çok yemek seçen bir eşi olmamalı. Ömer felaket yemek seçiyor. Sebze mebze hak getire. Bu yüzden ne yapacağımı çoğu kez bilmiyorum. Bugün kuru fasulye yapıp Ali’ye ithaf ettim. Ben şiirden uzak mı kalacaktım az önce öyle mi demiştim. Ah kübra. Diyorum çokça zaman.

Ali mi kim. O benim masalım. Az önce mutfakta uğraşırken masalla ilgili bir ton cümle kurmustum kendi kendime. Ama malum ki yazmayınca her şey uçuyor canımız sağolsun.

İnsanın arada bir masala kaçması ya da orada durması en büyük insan için bile abes karsilanmamali. Düşünsenize masallarla büyütülmüyor muyuz. Misal çocuk değilim ama kitapligimdan yığınla masal kitabı cikarabilirim size. Henuz anne değilim ama ve bir sürü de ninni kitabı. Hatta iki bebek bekleyen misafirime ninni kitabı vermiştim. Doğmadan annelerinden onlara birer hediye. Belki ilerde beni bile anarlar. Bu yüzden masallar ve ninniler herkes içindir. Önemli olan bunu tasavvur edebilmektir, idraktır.

Şimdi başa dönüp bütün bu yazdıklarımı okudum da  her paragraf birbirinden epey bağımsız. Napayım ben böyle bağımsız. Karışık yani. Şimdi bütün bunları düzeltmek ya da düzenlemek için çok yorgunum. Böyle kalmasını istiyorum. Tamam mı Ali. Tamam demezsen ölümü gör Ali. Başıma ördüğün çoraplar daha neyine yetmiyor Ali. Sen seni bil seni sen seni bilmezsen ben seni seni Ali. Asıl sana lütfen Ali. Amma da Ali. E Ali, de Ali, be Ali, Ali 

 

 

*Dünyadan kübraya ali.

Hatice Kübra ÖKTEM
www.kafiye.net