İzmir’in sıcakları meşhurdur. Çünkü konumu itibariyle bir çanak içerisine kurulmuştur. Son yılların en sıcak günlerini yaşamaktadır İzmir, diğer illerde yaşanan yağmur ve sele karşılık. Eğer İzmir’in imbatı esmezse buzlu su ile duş alsanız size faydası olmaz. Sıcak ve yorucu bir günün sonunda balkona oturdu Ahmet Bey. Güneşin batışını seyrediyor. Ama sıcak hava hala bunaltıyor, ağaçlarda yaprak kımıldamıyordu. Yüksek tansiyonu nedeniyle sıcağa da alerjisi vardı. Bir taraftan radyodaki türküleri dinlerken diğer taraftan da yaşama gülümsemeye çalışıyordu.

Ahmet Beyin, iyilik sever, sözünün eri, saf ve çok çabuk söylenene inanan bir yapısı vardır. Çalışmaktan korkmayan, elinden gelen her işi yapar ve yılmaz. Çok hümanist bir yapısı vardır. Ayrıca dostları ona; “ Sen bazen çok polyannacılık yapıyorsun. Bu kadar polyannacılık sana iyi gelmez.” demişlerdir, O’ da gülümseyip geçmiştir.

Körfezi seyretmektedir. Güneş kızıllığa bürünmüştür artık. Ahmet Bey; “Bütün işlerim çok aceledir. Aceleyi severim. Yarım hiçbir işimi de bırakmam. Yapamayacağım bir işi de söz vermem. Fakat her nedense son yıllar işlerim hep ters gidip durur. İnanın öyle ters giden işlerim olmaya başladı ki canlar, başkasından ben duysam inanmam. Bana nasıl inanmıyorlarsa, ben de gerçekten inanmam. Daha önce başımdan geçen bazı terslikleri söylediğimi sanıyorum sizlere. Ama son zamanlarda yaşadıklarıma ben bile inanın zor inanmaya başladım. Bunları ben mi yaşıyorum.” diyerek derin bir ah çekti.

O kadar çok yorulmuştu ki Ahmet Bey. Aslında yorgunluğu uğraşılarından değil. Yorgunluğu tamamen ters giden işler ile uğraşmak ve hiç olmayacak şekilde işleri yoluna sokmaya çalışması. Bu uğraşılarda sanki Ahmet Beyle alay edilircesine işler öyle bir ters gidiyor ki… Bugün öğrendiği iki olumsuz olay, artık canına tak dedi doğrusu. Nasıl tak demesin ki. Memlekette annesinden miras kalmıştı. Ama aksilik bu ya, tapu evraklarında annesinin adı yanlış yazılmış. Tek çözüm annesinin adının düzelmesi için mahkemeye başvurmak. Onu da yaptılar. İş çabucak olacaktı güya. Abisi ilgilenecekti. Ona vekalet de vermişti. Fakat işlerin çabuk bitmesini, çözülmesini bırakın daha da karmaşık hale gelmeye başladı. Çayından bir yudum aldı Ahmet Bey. Sonra başladı yine sesli düşünmeye; “ Demek bütün işlerim mahkemelik olacak. Allah’ım öyle zorlanmaya başladım ki, umarım öldükten sonra ölümüm de mahkemelik olmaz. Olursa da kimse şaşırmasın. Duyanlar olursa haklı çıktığımı düşünmesinler, ama ne yazık ki öyle olacak galiba. Annemin adının doğru yazıldığı köyün muhtar odasında bulunan “KÖY NÜFUS KAYIT KÜTÜĞÜ”  mahkemeye istendi. Ne güzel. Allah’ım köyün nüfus kütüğünü hakim istedi istemesine ama, köy muhtarı deftere sahip çıkamamış ki… Şimdi hakimin görüp en önemli kanıt olarak mahkemeye getirilmesini istediği kütük kayıp. Peki şimdi ne olacak. Ya köyün nüfus kayıt kütüğü bulunacak Mahkemeye biran önce sunulacak ya da kütük kayıplar listesine girecek, ondan sonrası Allah kerim, köyün muhtarı görevden alınacak. Bizim mahkemede sallanıp sallanıp gidecek. Oysa ki çok kısa zamanda olup bitmesi gerek bu iş şimdi uzayacak da uzayacak.”

Ahmet Bey, biraz yorgunluktan, biraz kırgınlıktan, biraz da bu kadar tersliklerden sonra hala ayakta nasıl kaldığına gülümseyerek körfezi izlemeye devam ediyordu. Artık güneş batmış, yavaş yavaş karanlık kendini göstermeye başlamış, yıldızlar da göz kırpmaya başlamıştır birer birer. Aklına bugün öğrendiği ikinci terslik gelmiştir. Gülümseyerek başını sağa sola salladı, ellerini havaya kaldırdı; “ Şikayet değil Allah’ım, adalet istiyorum. Şikayetten bıktım, artık benim için gerçek adaletin tecellisini istiyorum. Ama ne olur gecikmesin. Artık sabrım kalmadı. Ekonomik açıdan çok zordayım. Mahkemelere yapılan harcamalar belimi büktü. Bir terslik bitmeden bir diğeri geliyor. Allah’ım bana adaletin- Sürün ey kulum, sabrını deniyorum, bakalım bu sınavda ne kadar başarılı olacaksın- diyerek imtihana tutma yarabbi!

Bugün imza için İstanbul’a giden evrakın aylardır sağda solda süründüğünü gördüm. İstanbul’a giden dosya, mühürlü bir torba içinde gitmediği için geri geliyor. Tekrar hazırlanıp geri gönderilmeyi beklerken, denetime giren mahkemede benim dosya denetim için seçilen bir dosya oluyor ve uzun süre de müfettiş ile sohbet ediyor benim imza dosya. Hep terslik, hep terslik….”

Sokak lambaları yandı. Yoldan geçenlerin ayak seslerini bazen köpek havlamaları, kedi miyavlamaları sakinliği bozuyordu. İnsanlar acele acele gidiyorlardı. Bir ara gökyüzünde beliren çok parlak bir yıldız gözüne ilişti. Gülümsedi; “ Şu yıldızda olsam, orada yaşasam, acaba burada yaşadıklarımın bir kısmını orada da yaşar mıyım?” dedi, yerinden katlı, salona doğru yürüyüp gitti Ahmet Bey.

İzmir/ 22.07.2009  
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net