Bir Dilek Dile Hayattan – 17

Devam etti Derya…

-Seval Teyzenin yeğeniyle onun annesi çok iyiler. Ben ona anne diyeceğim dede… Ne olur, beni çok seviyorlar; ben artık anne demek istiyorum. Evlenmem için yaşım küçük ya; nikâhı sonra yapacakmışız ya da vekâlet vermeliymişsiniz. Dede kızma bana ne olur… Artık bir ailem olsun istiyorum. Ben aşık oldum dede… 

Âşık değildi ve hayatının en büyük hatasında ısrarlıydı. Tek istediği, evlenmek istediği kişinin annesine “Anne” demekti. Dedesi yerinden doğruldu, babaannesi peşi sıra sorulara başladı.

-Ne diyorsun kızım sen? Kimdir? Neyin nesidir? İnmidir, cinmidir?? Nerde tanıdın?

Dilek’in içine bir sızı düşmüştü. Biliyordu kardeşinin ne kadar inatçı olduğunu ve fark ediyordu yoksulluktan ve sahipsizlikten bunaldığını. “Keşke dedemin mektubuna göre ilk geldiğimde konuşsaydım Derya’yla” diye içinden geçirdi. Şimdi ne yapsa boştu. Keşkilerle durumlara çareler bulunamıyordu. 

İki kardeşin de, kimsenin boyunduruğu altına girmeyecek kadar asi yapıları vardı. Çok da gururluydular. 

Dedesi sertçe baktı önce. Biliyordu ki sertlikle çözülemezdi bu durum. 

-Bak kızım, sen daha bir çocuksun. Ablan gibi okumalısın. Daha ortaokul ikiye gidiyorsun. Yaşayacağın genç kızlığın var önünde. Bizi üzme kızım! “Şaka yaptım dede!” de bana hadi. 

Derya sustu bir süre…

-Şaka değil dede! Ben artık yarı aç, yarı tok yaşamak istemiyorum. Onun bunun emanetiyle ısınamıyorum. Arkadaşlarımın mahallede, “Annem seni istedi; benim eskilerimi poşete hazırlamış, gelsin alsın Derya.” demelerini duymak istemiyorum artık dede. Ben de güzel giyinmek istiyorum. Onlar bana her şeyi alacaklarmış. Ayakkabıcı işyerleri varmış. Çocuk iyi biri; ama ben annesini çok sevdim dede… Ne güzel başımı sevdi, bir görseydin. Bana “Kızım, gel yanıma otur beraber yiyelim.” diyor annesi. Sülüklerin dolaşmadığı tabaklarda yemek yiyorlar dede! Dedeciğim ne olur beni kırma! Söz veriyorum, pişman olmayacağım… Bunlar çok iyi insanlar. Ne olur dedeeee!

Evdeki herkes ağlıyordu. 

Dedesi bir şeyler demek istedi; “Kızım!” dedi, tekrar ağlamaya başladı. 

Derya kimseye söz hakkı bırakmıyordu. Yüz hatları bile çok değişikti o an… Devam etti:

-Vermezseniz kaçarım!

Yapardı… Bunu hepsi biliyordu. 

-Peki kızım, tamam! Gelsinler tanışalım. 

Derya; dedesini, babaannesini, ablasını öptü sırayla. Evi bir hevesle temizledi. “Anne” diyecek, o sihirli kelimeyi kullanacaktı. “Anne, anne…” 

Ne güzeldi, aynı evde oturacaklardı. Acaba günde kaç defa “Anne” derdi ki… “Anne, anne!” diye bağırmak, haykırmak istiyordu. Dilek hüzünlenmişti. Kardeşi de giderse hep yalnız kalacaktı. İçi burkuldu. Sonra düşündü; iç sesi “Aman o bari kurtulsun bu fakirlikten. İyi giyinip bir aile ortamında yemek yer hiç olmazsa. Evlensin.” dedi; yüreğiyle yalnız oturduğu divanda.

***

Ertesi gün dünürler geleceğinde, daha bir özen verilmişti giyime, kuşama, oda tertibine… Babaannenin oturağı da dışarı çıkartılmıştı. Hatta babaanne su da içmeyecekti tuvaleti gelmesin diye; göze almıştı bunu. Koku sızarsa rahatsız olurlar diye bahçeye indirtmişti oturağını. Her şey hazırdı aileye göre ve misafirler bekleniyordu artık.

Kapı açıktı. Sarıya boyalı saçları, güzel gülüşüyle Derya’nın kayınvalidesi olacak olan kadın içeriye adımını atarken “Selamınaleyküm” dedi ve girdi içeri. Peşinden kayınpeder, en son damat adayı selam vererek iki göz odadan ibaret evin bir odasına tıkış tıkış oturdular.


17. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK…

Melek KIRICI
www.kafiye.net