Bir Dilek Dile Hayattan – 13

-Halacığım mektup sizde mi? Okuyabilir miyim?

Dilek bunu halasına söylerken üzülüyordu aslında. Sanki güvensizlik gibi düşünmezdi inşallah. Halası O’na çok iyi bakmış, çok yakınlık göstermişti. Öğretmenleri de çok iyi insanlardı ve kendisini çok seviyorlardı. Nereden çıkmıştı bu?

-Okuyabilirsin kızım. Az sonra kalkıp vereyim. Önce sormak istediklerin varsa sor tabi. Elimizden geldiğince anlatabiliriz sana.

Halasının söylediklerini pek duymadı bile genç kız. Aklına Nuray Öğretmen’in sözleri geldi. Okulda, dalgın bir anındayken yanından geçen öğretmeni, Dilek’i alıp bahçeye çıkarmış, derdini dinlemiş ve çok duygulu sözler söylemişti genç kıza. Bu kadar çok seviliyordu öğretmenleri tarafından. Şimdi nasıl bırakacaktı böylesine kendisine değer veren insanları? “Eğer halanlarla evde huzurlu değilsen, benim evimde kal, benim kızım ol Dilek… Ben senin tüm tahsil masraflarını karşılarım” demişti. Nasıl bırakırdı şimdi Nuray Öğretmen’i?

Müthiş bozulmuştu morali. Şoktaydı adeta. 

-Mektup önemli değil halacığım… Siz anlatın bana. Tabii sen de enişteciğim…

Eniştesi girdi söze. Aslında eniştesi de çok üzülmüştü.

-Dilek kızım, bilirsin seni ne kadar sevdiğimizi. Keşke elimizden bir şey gelse, keşke engelleyebilsek gidişini…

-Neler olmuş enişteciğim? Yoksa bizimkilerde kötü bir şey mi var?

-Düşündüğün anlamda kötü bir şey yok kızım. Ancak belki daha da kötüsü var! Halan anlatır sana.

-Halacığım ne olur çabuk anlat!

Halası yutkundu. Anlatmalıydı; Dilek müthiş üzülüyordu.

-Kızım, biliyorsun ki; Derya senden iki yaş küçük. Ortaokula gitmekte henüz…

-Evet halacığım. Sınıfta mı kalmış?

-Yok! Sınıfta kalmak ne ki?

-Telaşlanıyorum iyice ama…

-Derya evlenmek istiyormuş…

-Neeeee? Nasıl ya? Daha ortaokulda. Daha çocuk! Böyle şey olur mu hala?

-Olmaz; ama oluyor. Sinop’taki evin az ilerisinde bir komşu çıkmış ortaya. O komşuya sık sık ziyarete gider olmuş Derya. Yanında da Gönül adlı kız varmış. Onların akrabaları gelmiş o kadının evine. Adı Gülsen… Bir de oğlu varmış bu Gülsen’in; Turgut’muş adı. Gülsen bizim Derya’ya kızım deyip dururmuş. Derya da kendisine “Kızım” diyor diye annesini hatırlamış ve artık sürekli onlara gitmiş. Turgut denen o gence de güya âşık olmuş. Fakirlikten, istediğini yapamamaktan bunalmış. “Ya Turgut’la evlenirim ya da kaçarım” diyormuş.

-Hala nasıl yapar bunu? Anne özlemini anlarım. Bence o Turgut’la evlenmeyecek aslında; “Anne” özlemiyle evlenecek. Anne hasreti O’nu böyle kötü bir karara sürüklemiş.

-Ama kızım, söz dinlemiyormuş Derya. Deden de, babaannen de çok söylemişler. Hatta deden seni suçlamış.

-Nasıl yani? Beni neden suçlamış?

-“Bizimle gelseydi bu kız o eve gitmezdi, o Turgut’la ve anasıyla tanışmazdı, bunlar da başımıza gelmezdi” diyormuş.

-Ben Derya’ya anneliği veremezdim ki…

-İşte böyle kızım. Olayın aslını gittiğinde öğrenirsin artık.

-Ne yapacağız şimdi hala? Nasıl durduracağız bu kızı?

-Hele bir git bakalım kızım.

Dilek, “İyi geceler” dileyip odasına çekildi. Çok kırgındı şu an Derya’ya. O’nun bu davranışları Dilek’in tüm hayatını etkilemişti. Gittiğinde tüm hiddetini göstermek istiyordu Derya’ya. İstanbul’da bir hedef belirlemişti oysa. Hem voleybolda, hem yazıda kendisini bir istikbal bekliyordu. Bunu Sinop’ta nasıl elde edecekti ki? Derya’ya adeta dişlerini sıkıyordu. Şu an yanında olsa saçlarını yolardı.

Uyudu bir süre… Rüyasında Derya’yı görmüş olacak ki; uyandı bir süre sonra. Gergindi; söylenmeye başladı… 

-“Ah Derya ahhhh! Yaktın beni. Bir elime geçirsem seni… Yeter ki bir elime geçirsem. Görürsün gününü evlenmek neymiş, aşk neymiş. Fakirlikten bıkmış ha!

13. bölüm sonu
DEVAM EDECEK

Melek KIRICI
www.kafiye.net