Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım rahatsızlanmış ve İzmir  Göğüs Hastalıkları Hastahanesi yatmıştı. Fırsat bulup bir türlü kendisini ziyarete de gidememiştim. İşlerim çok yoğundu.
            Öğretmenlik yaptığım için sabahları okulda neredeyse tam gün mesai yapıyordum. Öğleden sonraları ise kendi ev işlerimi  ve özel işlerimi takiple geçiyordu. Fırsat yaratamamıştım arkadaşımı ziyaret için.
            Yine bir akşam  üstü Tepecik semtinde Trafik işlerinde plaka değişimi nedeniyle Tepecik’e gittim. Hazır buraya gelmişken bir de şu arkadaşımı ziyaret edeyim dedim ve Tepecik Göğüs Hastalıkları hastahanesine gittim.
            Bahçede yürümeye başladım. Yolun sağına ve soluna dikilen çam ağaçlarının kokusunu alarak yürüyordum. Bahçe tamamen yeşillenmiş, yürünen yollar ise asfalt veya beton hale getirilmiş. Sağıma soluma bakınarak giderken hastanenin girişine yaklaştım. Giriş kapısına yakın banklara oturan hastaların durumu doğrusu beni çok ürküttü.
            Bacağı kesilen hastaların yanı sıra gırtlak kanseri nedeniyle gırtlaklarına delik açılan insanları gördüm. Bir tekerlekli sandalyede oturan iki bacağı da kesilmiş bir hastanın bana doğru baktığını gördüm. Bana doğru işaret ediyor ve beni yanına çağırıyordu. Hiç tereddüt etmeden hastaya doğru yürüdüm. Hastanın yanına vardığımda :
           – “ Beyefendi, ateşiniz var mı acaba”  dedi.
           – “Var ”  dedim.
           Eve gideceğim için markete uğramış, evimin ihtiyaçlarını da almıştım. Torbamın içerisinde iki düzine kibrit bulunuyordu. Kibritler hemen torbanın üstünde bulunmaktaydı. Ben “ sanıyorum sigarsını yakacak. Sigarayı da gizli içmeyi düşünüyor.” Dedim. Bunu düşünerek:
           – “ Ateşim  yok,” dedim.
           –  “Neden yalan yapıyorsunuz, naylon torbanın içindekileri  ne?” diye  bana sinirli sinirli çıkıştı.  
           Kendisinden hiç beklemediğim bir hareket yaptı. Zaten hastanın da çok yakınındaydım. Elini naylon torbanın içine hızlıca soktu. Kibrit düzinelerinden birini aldı. İçinden bir kutu kibriti çıkardı ve açtı. Ben kendisine hiç müdahale edemiyor, şaşkınlığımdan ne yapacağımı şaşırmıştım. Bir taraftan da sinirlenmeye başlamıştım. Ben şaşkın bir vaziyette dururken, hasta kibriti çaktı ve düzinenin içine soktu. Ben iyice şaşırmış, sinirleneyim mi, yoksa acıyayım mı, derken kibritlerin tutuşturmasını üzgün bakışlarla izlemeye başladım.
            Para sayarak aldığım bir düzine kibrit kül oluyordu. Kibritleri yakan  hasta bir taraftan gülüyor, bir taraftan da söyleniyordu. Ben artık sinirime hakim olamayarak:
            – “ Beyefendi, ne yaptığınızı sanıyorsunuz,” dedim.
            –  “Hiç,  kibritleri yakıyorum,” dedi.
            –  “Neden benim kibritimi yaktınız?, dedim, öfkeli, öfkeli.
            – “ Bu kibritler var ya, bu kibritler”, dedi, biraz duraksadı. “Bu kibritler benim hayatımı mahvettiler,” dedi. “ Bu kibritler yüzünden benim iki bacağım kesildi.”
            –  “ Peki sebebi ben nasıl oluyorum?” dedim.     
            –  “Ah bu kibritler “ diyerek paketi gösterdi.
            –  “ Peki  benim kibritlerimin,” derken, sözümü kesti.
            –  “ Eğer bu kibritler olmamış olsaydı, ben de sigaraya başlamayacaktım.” Dedi.
            –  “ Peki sigara için çakmak kullanmadın mı?” diye sordum.
            –  “ Çakmağı karıştırma şimdi. Önemli olan ateşin benim başıma bela olması değil mi?” diye sordu. Daha sonra başını sağa sola sallayarak sinirini yenmek için çalışıyordu. Ben bu arada kendisine:
             –  “Senin iki bacağının kesilmesi senin yanlış uygulamandır, laf dinlememe ve aksiliklerden olmuş olabilir. Ancak benim kibritlerimin ne günahı var be adam,” dedim.
              –  “Benim hayatımı karartan bu kibritlerden başka nasıl intikam alacağım,” dedi.
              –  “Sen şimdi intikam aldığını mı sanıyorsun? “dedim. 
              –  “ Evet, intikam alıyorum, var mı bir diyeceğin?” diyerek biraz ukalaca hareketler yapmaya başladı. Bir taraftan da acı acı gülümsüyordu. Belli ki acılar içerisinde kıvranıyordu. 
              Bunun üzerine biraz düşündüm. Allah zaten verilmesi gereken dersi bela olarak kendisine vermiş. Benim ona yapabileceğim en büyük kötülük ise beddua olacaktı. Şimdi o bedduayı da yapamıyorum. Hem nasıl ve neresine yapabilirim diye düşünürken kibritlerimi yakan hastanın sesiyle irkildim.
             –  “Beyefendi, beyefendi…”
             –  “Buyurun ,”dedim.
             –  “Bir daha buralara kibrit getirmeyin olur mu?”
             –  “Ne demek istiyorsunuz siz beyefendi,” dedim.       
             –  “ Hadi beyim fazla oldun, önümden çek git, senin kibritlerin beni ilgilendirmez,”  dedi.
              Tam sakinleşmek üzereydim ki bu söz üzerine yine sinirlenmeye başladım. Kendime, sinirlerime zor hakim oluyordum. Bu sırada çevremizde iki üç kişi bizi dinlemeye başladılar. Kendi kendimi teselliye başladım. “ Aman dikkat et, sakin ol, şeytana uyma, bugün yeterince sinirlendin. Hiç olmadı şimdi sakin ol da kendini hastaneye yollama.”  Daha sonra hastaya dönerek.
             –  “Beyefendi,” dedim. “ Yaktığın bu kibritler var ya!”
             –  “ Evet,” dedi
              – “ Sen bu kibritleri yakmakla sadece bana zarar vermiyorsun, benim yanım sıra; kendine, şu çevremizdeki insanlara ve tüm insanlığa, doğaya zarar verdin.” Dedim.
             –  “ Doğa da kim oluyormuş? dedi.
            –  “ Ben sana ne diyeyim ki? “ dedim.
             –  “Ben kimseye zarar vermedim,” dedi.
            –  “Bakın beyefendi! Siz bu kibritleri yakarak ilk önce bana, daha sonra insanlara ve doğaya zarar verdiniz Bunu biliyor musunuz?,” dedim.
             –  “ Ben hiçbir yere zarar vermedim,” dedi.
             –  “ Bakın beyefendi: Kibritleri yakarak ilk olarak bana zarar verdin. En önemlisi bu kibritleri yakarak doğaya zarar verdin. Kendi sağlığına zarar verdin. Eğer sen bu kibritleri yakmamış olsaydın.”
             Alaylı bakışlarla bana baktı. Daha sonra zoraki gülümseyerek, birazda dalga geçer gibi:
             – “Başka neler yapmışım bakayım,” dedi.
             – “Seni ne yapmalı bilmiyorum ki…”
             – “Beni Hitler gibi sabun yapsan nasıl olur?”
             –  “Seni…”
             Söyleyeceklerimden dolayı kırıcı olmak istemiyordum. Burada saçma sapan sözlerle zaman kaybetmekte uygun değil. Hem ben buraya hasta ziyaretine gelmemiş miydim.Zaten Allah onun cezasını vermişti. Ben sakin olmak zorundaydım. Çünkü ben sağlıklı ve sağlam biriydim. Ayrıca ben onun yaşadıklarını da yaşamadım. Birde kendimi o hastanın yerine koymayı düşündüm. Ben olsaydım acaba aynı davranışları yapar mıydım? Aynı rahatsızlığı geçirseydim be ne yapardım diye düşündüm. Ancak onunda yanlışı yapmazdım diye aklıma getirdim. Çünkü insanda düşünmek için bir akıl vermiş Allah. Ben zaten doktorların uyarısı ve kendimi de rahatsız hissettiğim zaman sigarayı bırakmamıştım. Eğer sigara içmeye devam etseydim belki bende aynı duruma düşmeyecek miydim?
            Ona  benim vereceğim cezanın onun yaptıklarından bir an önce kurtulmak olacağını düşünürsek ki benim ona ceza vermem de mümkün değil, ayrıca ceza verme yetkim de yok. Ben böyle düşünürken kişinin bana seslendiğini duydum.
           –   “ Ne oldu, cevap veremedin?” dedi.
           –   “Allah sana verilmesi gereken cezayı vermiş zaten.”
           –   “Peki ben ne gibi zararlar vermişim, anlatmadın, çok bilmiş,” dedi.
           –   “Bakın beyefendi. Şu kibritleri elde etmek için ormandan bir ağaç kesiliyor. Bir ağacın taşına bilmesi içinde onun yolu üzerindeki ağaçları da kesiyorlar. Kısacası bir kutu kibrit için bir sürü ağaç ta zarar görüyor. Ağaçların uzun yıllar süren yaşam mücadelesini de düşünürsek, büyümesi ve yetişmesi uzun yılları alan bu ağaçları yok etmek için bir dakika yetiyor. Sadece öyle olsa…Bunca emek yanında boşa gidiyor. Senin ve benim ihtiyacım olan oksijeni temin eden ağaçlar böylece ortadan kalkıyor. Birde senin gibi düşüncesiz, orman kıyısında kaçak arazi elde edeceğim düşüncesi ise ortalığı cehenneme çevirenleri de düşünürsek. Senin gibi düşüncesiz, çıkarcılar yüzünden gencecik fidanlar yanıp gidiyor,” dedim.
         –   “ Daha başka neler söyleyeceksin.,”  dedi
         –  “ Senin gibilere ne söyleyebilirim ki. Hep kendini düşünmekten bu hale gelmişsin. Seni sevenlerini kırmışsın ama yine de akıllanmamışsın. Kim bilir sana ne kadar sigara içmemen konusunda neler söylediler. Eşin, çocukların sana – Ne olur şu sigarayı içme, sana yalvarıyoruz- dedikçe sen aksine sigarayı Allah bilir inat uğruna arka arkaya yakmışsındır. Bu hareketi yaparken hiç düşünmüyorsun da şimdi mi insanlara kızıp intikam için hareket ediyorsun. Baksan ya, sana acınması gerekirken acımak bile gelmiyor içimden. Hani ormanlar Yanerken seni ve senin gibi düşünenleri o yanan ağaçların ortasına bırakarak cezalandırmak isterdim. Ancak böyle bir davranışın senin yaptığın caniliği hatırlatacağı için böyle yaparsam sana değer verilmiş olur. Ben de senin gibi cani olmuş olurum.  Hem böylece sen kurtulmuş olursun. Senin düştüğün alçaklığa, caniliğe düşmek istemem,”dedim.
              –  “Bakıyorum sende canileşiyorsun. Ne haber?” Dedi.
              Ben onun söylemiş olduğu bu söz karşılığında durakladım. Haklıydı… Neredeyse onun kadar, acımasız ve alçalma durumuna gelmiştim. Kendine gel dedim, kendi kendime.
              –  “ Seninle uzun uzun konuşmak isterdim. Ancak burada ziyaret etmem gereken bir arkadaşım var. Onun yanına gitmem gerekiyor. Senin gibi aciz, kişiliksiz bir kişi ile fazla vakit harcamaya da değmez. Sana sadece söyleyebileceğim şey; Allah sana verilmesi gereken cezayı vermiş. Bir de bu insanların ahını da aldığına göre sigara içmeye devam et. Geri kalan cezanı da böylece çekmiş olursun. Sigara içerek iki bacağın gittiğine göre, yakında gırtlağını da delerler de konuşma özgürlüğünü de yitirirsin. Hem senden bıkmış olan aile fertleri kurtulmuş olur, hem de çevrendeki insanlar senin dırdırın kurtulmuş olurlar,” dedim.
             –  “Allah asıl senin belanı versin,” dedi ve sandalyesinin tekerleklerini çevirerek hızla yanımdan uzaklaşmak için çaba harcamaya başladı.
             Ben yaşadığım bu olay karşısında kendimi zor tutmuş, kendi kendime söylenerek arkadaşımın ziyaretini tamamlamak için koğuşlara doğru yürümeye başladım. Etraftaki çiçekler ile çam ağaçlarının   kokuları ciğerlerimi dolduruyordu.

                                                          İzmir 12.02.2002 
                                                         Hüseyin  DURMUŞ54  
                                                        
www.kafiye.net