KELEBEĞİN AŞKI

Uğur böceği bir bahar sabahına “günaydın” dedi. Başını gökyüzüne kaldırdı, güneş gülümsüyordu. Bu durum, günün güzel olacağına işaretti. Sevindi, sevindi… “Bugün de birçok çiçek dolaşabilir, onları kanatlarımla okşayabilirim.” diye düşündü. İçi içine sığmadı. Karnını, üzerinde sabahladığı gül yapraklarındaki yaprak bitleriyle doyurduktan sonra çevredeki diğer çiçekleri dolaşmaya başladı. İlk konduğu çiçek güzel bir papatyaydı. Papatyanın yapraklarına nazikçe dokundurdu ayaklarını. Çünkü onu incitmekten korkuyordu. Çok nazik bir ses tonuyla;

-Günaydın papatya, diyerek selam verdi.

Papatya uğur böceğini yapraklarına konduğunu ancak onun sesini işitince anladı. Beyaz yapraklarını kıpırdatarak uğur böceğinin selamına karşılık verdi:

-Günaydın uğur böceği… Nasılsın bu sabah?

-Çok iyiyim. Sana dokunmak da ayrıca çok iyi geldi bana. Birazdan diğer çiçekleri ziyaret edeceğim. Bence içlerinden en güzeli sensin.

Papatya uğur böceğinin bu iltifatı karşısında çok mutlu oldu. Biraz da mahcup oldu tabii. Çünkü şimdiye kadar hiçbir böcek ona böyle iltifat etmemişti. Ortasındaki sarı renk utancından biraz koyu sarıya döndü sanki… Beyaz yaprakları ise, mutluluktan dans etmeye başladı. Utanç ve mutluluk… Nasıl bir duygu karmaşasıydı bu böyle?

-Çok teşekkür ederim uğur böceği, dedi. Bu, şimdiye kadar işittiğim en güzel sözdü.

-Senin gibi güzel bir papatyaya bu iltifat az bile. Bence sen çiçeklerin en güzelisin. Hem insanlar da çok seviyor seni.

-Öyle gözüküyorlar sadece. Çünkü beni koparıp yapraklarımla fal bakıyorlar… Sevmek zarar vermek değildir ki…

-Hımm, anladım. Haklısın galiba. Akşam olmadan lale ve sümbüle de uğrayacağım. Şimdilik hoşça kal güzel papatya

Uğur böceği, lale ve sümbülü de ziyaret ettikten sonra bir gülün yaprakları üzerinde dinlenmeye çekildi. Çok uçtuğu için karnı da acıkmıştı. Gülün yapraklarında yaşayan yaprak bitlerini iştahla yerken, kanadına bir şeyin dokunduğunu hissetti. Önce rüzgârın tatlı esintisini yolladığını düşündü. Ama hiç de serinlik vermemişti rüzgâr. Aksine kanadı daha da ısınmıştı. Dönüp baktığında kanadına dokunan şeyin beyaz bir kelebek olduğunu gördü.

-Merhaba uğur böceği… Sen ne kadar sevimlisin böyle, dedi beyaz kelebek.

Uğur böceği ilk defa böyle bir iltifatla karşılaşmıştı. Şaşırdı. Papatyaya söylediği bu güzel sözleri şimdi kendisi işitiyordu. Bu güzel sözü işitmek, başkasına söylemekten daha güzeldi. Çok mutlu oldu. Altta kalmak olmazdı. Hemen karşılığını verdi:

-Teşekkür ederim. Siz de hiç fena sayılmazsınız. Bembeyaz kanatlarınız ay ışığı kadar güzel…

Bunun üzerine beyaz kelebek kanatlarını biraz daha değdirdi uğur böceğinin kanatlarına:

-Biliyor musun, dedi. Ben aşka âşık bir kelebeğim. Şimdiye kadar âşık olabileceğim hiçbir böcekle karşılaşamadım. Hepsinin mutlaka bir kusuru vardı. Ama görüyorum ki, sen mükemmel bir böceksin…

Uğur böceğinin mutluluktan başı dönmüş olmalıydı ki, kendini kanatlarını açmadan uçuyor gibi hissetti. Hiç tatmadığı bir duyguyla karşı karşıyaydı yüreği. Evet, evet! Şimdiye kadar inanmayıp dalga geçtiği aşk kapısını çalmıştı işte…

İki âşık kanat kanada vererek uçsuz bucaksız kırlara açıldılar. Bir ballıbaba çiçeğinde soluklanırken;

-Bak, dedi beyaz kelebek. Laleye, sümbüle, güle konabilir; onlarla arkadaşlık edebilirsin ama sakın az ilerideki sarı papatyaya güzel sözler söyleyip, yanında fazla oyalanma!

Uğur böceği, gözlerini “tamam” dercesine kırptı ve kelebeğin yanından uzaklaştı. Kelebek ise, uzaktan uzağa uğur böceğini izlemeye başladı.

Uğur böceği, papatyanın yanına geldiğinde onu hemen tanıdı. Bu papatya, daha önce yapraklarına konup sohbet ettiği papatyaydı. Ama nedense şimdi yaprakları solgun duruyordu. Uğur böceği papatyayı böyle yorgun ve solgun görünce onun ilgiye ihtiyacı olduğunu düşündü ve iltifatlar etmeye başladı. Papatya, uğur böceğini görünce çok heyecanlandı. Solgun yapraklarına birden bire can geldi sanki. Yapraklarını titreterek uğur böceğini kucakladı.

Uğur böceği, daha sonraki günlerde de kelebeğe olan aşkına rağmen, o uyurken sık sık gidip, papatyanın hatırını sordu.

Kelebek bir gün bu durumu rüyasında gördü ve uyanınca uçarak doğru uğur böceğinin bulunduğu bahçeye indi. Uğur böceğini papatyanın ortasında ona iltifat ederken buldu. Hiçbir şey sormadan kalbinin kapılarını kapatarak oradan uzaklaştı. Doğru annesine koştu:

-Anneciğim ben düştüm, yaralandım. Öp de geçsin dedi.

Annesi hissetmişti onun kendisinin değil yüreğinin yaralandığını.

– Zamana bırak! Göreceksin, geçecek, dedi…

Kelebek o günden sonra bütün pencerelerini de uğur böceğine kapattı. Çünkü artık uğur böceğinin aşkını haykırmasını işitmek istemiyordu. O, bundan böyle, kaybettiği değerin acısıyla yaşamalıydı.
Ülkü Duysak
www.kafiye.net