Umutlarım Yarınlarda Kalmasın
      Masamın başında, evrakların arasında kendimi kaybetmiştim. Bir ara başımı kaldırdım. Kapıya gayri ihtiyarı baktım. Kapıda bir bayan, sağında ve solunda kız çocuğu. Elinde nüfus cüzdanı ve bir kağıt. Kızlardan biri on üç diğeri altı yaşlarında. Her ikisi de yaşlarını göstermiyor oldukça çelimsiz görünüyorlar… Biraz ezik, biraz mahcup gülen ve çekingen gözlerle, göz göze geldim.
       O bakış anının arkasındaki kadını yakalamak var ya! İçime bir şeyler aktı, yüreğim çiz etti. Neydi beni bu derece etkileyen ? Her gün gördüğüm sıradan insanlardan biriydi belki ama; farklı bir yönü vardı… Bir yüzü gülen, diğer  yüzü ağlayan;  bir yüzünde ışık diğer yüzünde karanlık; bir yüzünde bolluk, diğer yüzünde yoksulluk kol  geziyordu.  Bir de yüreğine sığmayan sevgi denizi, diğer yüreğinde derin dalgaların açtığı, aşındırdığı yaralı yürek sancısı, tümüyle yansıyordu yüreğime …Sanki yüreğinden, yüreğime ayna tutulmuştu. Tıpkı şarkıdaki gibi ben ona  tutuklu kaldım… Saniyeler geçti. Belki çok kısaydı o an. Ama ben onun yüreğine akalı saatler olmuştu. Onun evreninde  çoktan geziye çıkmıştım. İlmek ilmek çözüyordum onu.
       Beş kız annesi, daha otuz sekizinde … Yılların değil belki ama yaşadıklarının izlerini görebiliyorsunuz yüzünde. Bakışlarındaki soruların, sözlere dökülmesine gerek duymuyorsunuz. Kitap gibi yüreğini okuyabiliyorsunuz.  O da sizi okuyor sanki. Çok zeki ama işe yaramamış…
       -Erkek çocuk mu  aradınız ?
      -Sorma beş kız çocuğum var. Haklısınız. Cahildik, aklımız ermiyordu ,yol gösteren olmadı.
    -Baba boyacılık yapıyor. Şuan çalışmıyor. Çünkü hasta, bende hastayım aslına bakarsanız. Yeşil kartlıyız. Eşimin sürekli kullandığı ilaç var, bazen alabiliyoruz bazen de….
      -Neden beş çocuk ? Sorusu, kadını bu açıklamalara götürüyordu.
Ezikliğini, boynunu bükerek, gözlerini kaçırarak, oturduğu koltukta  daha da küçülerek zaten belli ediyordu. Çaresizlik her davranışına yansıyordu.
     Yüzüne baktıkça, insanımın nasıl kendi haline terk edilişini; başının çaresine bak; saldım cayıra mevlam kayıra anlayışının sonucunu görüyordum.
      Çocuklar bir şeylere aç. İlgiye, bilgiye, sevgiye, paraya. Bedenleri, zihinleri aç. Bir şeylere susamışlar belli…
      Anne sıkılarak söz ediyor. Okula yazdıracağız ama …nasıl diyeyim bilmem ki  .
     Arif olan anlar misali. Başımla onaylıyorum. Anladım diyorum. Bu zamana kadar nüfus kağıdını çıkarmamışlar. Bütün paramı buna verdim diyor . Belli ki çok koymuş verdiği para   tam ” yirmi dört milyon”
     Biraz daha yoklamak istiyorum. Gerekli evrakları tamamlamanız lazım diyorum. Küçük kızın yüzü hemen düşüyor. Gülen gözler kayboluyor. Derinlere daldı… Çekip çıkarmam lazımdı. Kardelenlerin boyunlarını bükmeye hakım yoktu.  Annesinin boynu zaten bükülmüştü.
     -İsmini söyler misin ? diyorum. Hemen canlanıyor. Değerli olma duygusu kendini hemen hissettiriyor.
     -Aysun … Aysun Demir, diyor. Gözlerinin içi gülerek. Biraz alçak sesle.
    -Bak ben seni, duymuyor ve görmüyor olabilirim; bana kendini nasıl hissettirebilirsin?diyorum. Hemen yanıma sokuluyor.  Gözlerimin içine bakıyor.
   -Gerçekten görmüyor musun ? diyor.  Gülümsüyorum. Küçüksün, büyümen lazım bu sene büyüde gel demeye kalmadan, ablası atılıyor. Harflerin hepsini biliyor. Sözcükleri okuyor, diyor.
    -Abla cin gibi, gözleri ışıl ışıl zeka fışkırıyor. Anne üç çocuğunun da diğer okulda okuduklarını, gönlünün onların da bu okulda okumasını istediğini, söylüyor. Ama imkanlarının el vermediğini, güçlerinin   yetmediğini  anlatıyor.
      Ablaya dönerek :Kaçıncı sınıfta okuyorsun ?diye soruyorum. Altıncı sınıfa geçtiğini, okulundan ve öğretmenlerinden memnun olduğunu bir çırpıda söylüyor. Derslerinin iyi olduğunu da… Onunla da uzun uzun bakıştık.. Yoksulluk her şeylerine yansımıştı. Onları içime almak sarmalamak geçti o an. Çaresizliklerini unutturmak, yanaklarına gülücükler kondurmak. Kendine gel dedim. Polyannacılık oynama zamanı değil . Çözüm bulmalıydım …
     Küçük kıza dönerek. Elimdeki kağıdı uzattım. Bunu al ve iki oda ötede  bulunan ablaya verip fotokopisini çektirmesini ve tekrar bana getirmesini istedim. Hemen atıldı. Arife tarif gerekmez  misali becerip geldi. Ablası arkasından gidecek  gibi oldu. İzin vermedim.
     Anne derdini dinleyen birini bulmuşta kaçırmak istemezmişçesine soluksuz anlatıyor hayatını. Her insan bir romandır, bir kitaptır, oku  oku bitmez derler. Ben bu roman kısmına değinmeyeceğim. Asıl konu ,üzerinde durulması gereken şu bence:
    Kız çocuklarımıza yönelik beş yıldır sürdürülen kampanya var. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin öncülüğünde yürütülen “KARDELENLER” projesi. On bin kız çocuğunu okula kazandırmak. Hayat basamaklarını adım adım çıkmalarına yardımcı olmak, dünyaya yüzlerini döndürmek. Çok güzel gurur, verici  bir kampanya.
     Derneğin kuruluş amaçlarından olan, bilinçli, eğitimli, evrensel  insan, kadın haklarına saygılı, çevreye duyarlı, çağdaş bir toplum oluşturulması ilkelerini gönülden destekliyorum ama, eksik bence.
     Asıl yüreğimi yakanda  bu . Ya anne babalar ? Onlar ne olacak? Onlar ne zaman ışık olacak, karanlık odalara?… Onları nasıl bilinçlendireceğiz?
     Evlerine girebiliyor muyuz, ekmeklerini bölüşebiliyor muyuz, düşünce dünyalarına akabiliyor muyuz? Onlar bizleri anlayabiliyorlar mı? Çocuklara kendimizi anlatabilmek yetmiyor. Büyüklere anlatmak çok daha önemli. Tıpkı örnekte olduğu gibi
     Aynı sınıfı paylaşan iki öğrenci.  İkisi de sınıfın en çalışkanları. Birisi çalışarak başarılı oluyor. Diğeri ise oldukça zeki ama yoksul. Suat, fakirliğin cahilliğin ve ilgisizliğin kurbanı. Sınıf öğretmeni  günün birinde bunun yeteneğini fark eder  ve kolundan tutar. Kendi çocuğu gibi her şeyiyle ilgilenir. Masraflarını karşılar, harçlığını verir. Maddi ve manevi desteğini 8.sınıfa kadar sürdürür. Suat’ın hayalleri vardır. Günün birinde belediye başkanı  olacak. Evsizlere ev yapacak, dev futbol  sahaları kuracak, her çocuğa bisiklet armağan edecek. Ama önce bir fabrikası olacaktı. Suat bu hayallere her gün dalardı. Bir gün öğretmeni  o ilden gider. Tayin olur. Çocuk yine başarısını sürdürür ama…  Ya aile ? Evin geçimi için  para lazım, okuyup da ne olacaksın? Çalışacaksın ,zaten yıllarca hazır yedin içtin. Hadi bakalım işe. Okul karın doyurmuyor. Diyerek öğrencinin okul hayatını bitirirler. İkilem arasında kalan Suat  kısa bir süre sonra baliye arkasından uyuşturucuya alışır ve yaşamı köprü altlarına akar.
      Dileğim sorunların bir parçası olmak değil sizin hedeflerinizden biri olan çözümün bir parçası olmaktır.
      Batıda  kardelenler yok mu? İzmir’de, Manisa’da, Muğla’da, Balıkesir‘de, Çanakkale’de, Kütahya’da, Tekirdağ’da, Bursa’da…  Buradaki   kardelenlere kim ellerini uzatacak?

                                                                        Samiye SEZEN-SAYIN
                                                                       BURSA- 23 / 08 / 2005
                                                                       www.kafiye.net