şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Dudağım kuruyor dilim ise lal,
Bunun adı hasret, bana öğrettin!
Yakışmaz diyorum yüzüne celal! …
Sonun adı hasret, bana öğrettin !
Emanet bedenler taşımıyorum
Merakım gizelerim de saklı olsa da…
İnadına seviyorum yaşamayı
Neden diye sorarsam bilirim yanıtını
En azından kendime yetecek kadar
Yine o fısıltılar , duyuyor isen uyan
Yüreğim gözlerime diyor ki haydi dayan
Çiçekler kefenlenir hemi de ayan beyan…
Sürme çektim kaşıma, maviye boyuyorum
Her şeyi paklayan rahmetinden
Her şeye güç yeten kuvvetinden
Önünde her şeyin boyun eğdiği kudretinden
Karşısında hiçbir şeyin duramadığı izzetinden…
Sert esiyor yokluğunun rüzgarı
Mutluluğun mevsimi çoktan bitti.
Hüznünü giyindi yine gönlüm….
Bir bir düşüyor sevdamın düşü.
Bu benim eski yalnızlığım… Yeni değil. Seninleyken de böyleydim. İçimin yalnızlığında… O zamanlar aşk vardı, sen vardın… Şimdi yalnız yapraklar kaldı senden.
Aşk ve yaprak… Yalnızlık iki zaman dilimine ayrıldı artık. Öncesinde aşk vardı. Şimdi sadece yaprak…
Sensizliğe katlanmak çok zor ama bu ağıt yüklü günler her şeye rağmen yaşanacak. Gümüş yeleli atlar gibi geçip gitmekte zaman ve biz sirkler gibiyiz. Oradan oraya geçmekte, konmakta göçmekte, sürüklenip durmakta… İnsan, iki kapılı bir handa… Dünya, bir süreliğine konaklanan yer. İnsan, bu mekânda, sirk gibi bugün var yarın yok. Dünya hayatı, bir oyun, bir eğlenceden ibaret…
O akşam eve bir sürü armağan, birincilik kupası ve gümüş şerit üzerine “Antalya Ortaokullar Arası Resim Yarışması Birincisi” yazısı ve ortasında, güzel sanatların sembolü altın baykuş olan bir gümüş çerçeveyle döndüm. Elimdekileri çalışma masamın üzerine iftihar ve özenle yerleştirdim. Kendimce, artık ben küçük bir ressamdım.
Dışarıda yağmur alabildiğine hızlanmış, neredeyse fırtına ağaçların dallarını koparıp atacak gibi çok şiddetli esiyordu. Ahmet Bey, dalgın gözlerle camdan dışarıyı seyrediyordu. Oturmuş olduğu koltuğundan kalktı. Ağır adımlarla cama doğru yürüdü. Bir taraftan şimşekler çakıyor, gökyüzü sanki yarılacakmış gibi gümbürdüyordu. Hafif buğulanan camı elinin içiyle silmeye başladı. Bir elinde içinden buğular çıkan saplı su bardağına koymuş olduğu çayı yudumluyordu.
Ahmet Bey sabah erkenden uyanmış, balkonda sabah kahvaltısı
için hazırlık yapıyordu. Sağlıklı, sağlam ve ayakta kalmak zorundaydı. Eşinden
on bir yıl önce boşanmış, yalnız yaşıyordu. Sağlığına dikkat etmesi
gerekiyordu. Beslenmesine çok dikkat ediyor. Allah ne verdiyse kahvaltısını,
akşam yemeğini kesinlikle aksatmıyordu. İki kızı vardı. Ancak kızları
babalarına kızdıkları için konuşmuyorlardı. Babalarına küsmüşlerdi.
Bir çınar çürüyor içimde …
Yaprakları acılarımı örten
Bin acı savaşıyor benliğimde
Talan olmuş duyguların göz yaşı gibi