YATAK ARKADAŞIM(2)



Beğendiğim ayakkabıyı alamıyorsam yoksulluk sınırına dayanmışım demektir.

Beni sevmenin en büyük göstergesidir bir çift ayakkabı.

Bazen çok kızıyor bana yakınlarım; “Koskoca kadın, ayakkabılarıyla yatıyor” diye dalga geçiyorlar.

Bilmiyorlar tabi aldığım her bir ayakkabının çocuk yüreğimdeki şirpençeyi nasıl sağalttığını, hiç bir sorumluluğu bana ait olmayan yokluklardan ne çok utanmalar yaşadığını ayaklarımın.

Kimbilir yere bunca sağlam basmalarım, yoksulluğun getirdiği yiğitliktir.

Küçük oğlum, yurt dışından dönüşünde

beni ne kadar çok sevdiğini kanıtlamak için beş çift ayakkabı almıştı.

Sandı ki gözyaşlarım beni bunca sevmesinden duyduğum sevincin yaşları.

Oysa ortaokul üçüncü sınıfta oynanan bir “Nesi var” oyununda dökülemeyen yaşlardı.

Babamın kefil olduğu bir dostunun, tüm borcunu üstlenmesi sonrasında yedi çocuğa ayakkabı yetiştirmek zorunda kalan anacığım, o gün çaresiz kalmış olmalı ki babaannemin lastik pabuçlarını giydirmişti bana. Üstelik çift bile değillerdi (bir teki eski ve büyük, diğer teki yeni ve küçüktü.)

İtiraz etmedim hiç, okula gitmeli okuyup adam olmalıydım.

Ancak gün boyu hiç tenefüs yapmadım.

Erkenden gittim okula. Kimse görmedi böylece ayakkabılarımı. Akşam da geç çıkacaktım nasılsa!

Ortaokul üçüncü sınıftaydım ama miniciktim. Dizlerime kadar gelen uzun örgülü saçlarım, duru kurbağa yeşili gözlerim, çarpık parmaklarım dalga konusu edilirdi hep.

Ufak tefek olduğum için oğlanların dikkatini hiç hissetmezdim zaten. Varsa yoksa ders.

O yüzden kızlarla da iyiydi aram. Rakip değildim hiç birine .

Ayakkabı hastalığımın temelini oluşturan oyunu, sadece kızların oluşturduğu ev ekonomisi dersinde öğretmenimiz eşliğinde

oynamaya karar vermiştik oy birliğiyle.

Oyun malum! “Nesi Var?”

Ebe olan “Nesi var?” diye soruyor herkese.

Sorunun muhatabı tutulan nesne, şahıs veya her ne ise onun bir özelliğini söylüyor.

Ebe, aldığı cevaplardan çıkardığı sonuçlara dayanarak, doğru cevabı buluyor. Özetle oyun bu.

“Nesi var?”

…….

….Örgülü saçları var”

“Nesi var?”

” Yeşil gözleri var.”

……

Tahminler bana çevirdi bakışları.

Sorunun muhatabı bu kez Hatice.

“Nesi var?”

“Ayakkabısı var”

…….

“Herkesin ayakkabısı var ” dedi Nuray Öğretmen aceleyle.

Belli ki dikkatleri ayakkabılarımdan uzaklaştırmak istiyordu.

Ama nafile!

Bir anda bütün gözler ayaklarımda!

Toprak kaydı kaydı, yarıldı yarıldı..Tam düşmek üzereydim ki zil çaldı, herkes dışarı çıktı.

Kurtuldum on yedi çift gözün şaşkın bakışından.

Nuray öğretmen de dışarı çıktı. Muhtemel ki beni yalnız ağlamaya bıraktı.

Bir hafta okula gidemedim. Ateşler içinde yattım. Meşhur ayakkabılarım dinleniyor.

Ablamın kayın pederi kebap getirdi bana, çabuk iyileşeyim diye.

Yanında yeşil biberler var zehir zemberek!

……

“Bunları ye, yiğitsen! Ne istersen alacağım”

….

Ne istersem mi?

Söz mü?”

….

“Söz vallaha!

Al yee”

Bir anda gıcır gıcır rugan ayakkabılar sıralandı gözlerimin önünde.

…”Ver hadi!” dedim.

Verdi. Ağzıma atıp çiğniyormuş gibi yapıp yuttum. Biliyordum ki biberler yiyemeyeceğim kadar acılar, Nurullah amca da sözünün eri.

Sözünde durdu nitekim Nurullah Amca. O günkü birimini hatırlamıyorum ancak parayı masanın üzerine bıraktı. Nasıl olmuştu bilmiyorum hiç ateşim kalmamıştı! Giyinme hızıma zor yetişti annem.

Öyle bir çift ayakkabı almıştım ki sorma gitsin, şimdi bile zihnimden resmini çizebilirim.

Ertesi sabah okula başım gökte, gözlerim yerde gittim. Muhtemelen herkes ayakkabılarımı görmüş, hayırlamıştı ama

ben sadece Haticeyi görüyor, ayakkabılarımı gözüne gözüne sokmaya çalışıyordum.

Her ayakkabı alışımda, Hatice’ye bir tekme savuruyorum. Ha bir de yemeğin ardından attığım biberli çığlıklarımı duyuyorum.

Sonra giyip yatıyorum ayakkabılarımla yatağıma.




Nermin  Akkan
www.kafiye.net